Kıbrıs ve Türkiye'de normalleşme adımları: Kırılganlık ve Diyalog

Giderek artan bir şekilde son yıllarda Kıbrıs Türk Devleti'ne yönelik ilginin boş sloganlara sıkıştırıldığı Türkiye siyasetinde ana muhalefet partisinin ada siyasetini, oradaki dengeleri, Türkiye’den beklenti ve talepleri öğrenmeye çalışması elbette ki çok önemli ve değerli bir gayret. Sonuç doğurur mu? Zor ama güzel bir başlangıç.

Abone Ol

Yusuf Kanlı

Türkiye ve Kıbrıs'ta son dönemdeki siyasi gelişmeler, uzun süredir devam eden kutuplaşmayı azaltma ve daha normalleşmiş bir siyasi ortama doğru adım atma çabalarını göstermektedir. Türkiye'de yerel seçimlerin ardından iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasında adına umutla ve belki yanlış bir şekilde “normalleşme” desek de, ciddi bir doğrudan diyalog dönemi başlatılmıştır. Kıbrıs'ta ise AKP, beş yıl aradan sonra KKTC'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile yeniden fiziki temas kurmuştur. Bu adımlar, siyasi ilişkilerde yeni bir dönemin işareti olarak görülse de, bu girişimlerin kırılganlığına dikkat edilmelidir.

Türkiye'deki diyalog süreci

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Özgür Özel arasındaki doğrudan diyalog, Türkiye'nin siyasi manzarasında önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Ancak, liderlerin son günlerdeki söylemleri bu sürecin sağlam temeller üzerine kurulmadığını ortaya koymaktadır.

Erdoğan'ın, bu çabaların aslında muhalefeti normalleştirmeye yönelik olduğunu belirten açıklamaları, bu girişimin samimiyeti konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Özel’in "El sıkışmak için iki el gerekir" şeklindeki cevabı, sürecin içindeki zorlukları ve belirsizlikleri vurgulamaktadır. Bu diyalog, önemli olmakla birlikte, derin güvensizlikler ve farklı siyasi gündemler nedeniyle kırılgan bir zeminde ilerlemektedir.

Bu sürece Türkiye’nin ihtiyacı vardır. İçinden geçilmekte olduğu zor dönemde halkın çikarı için siyaset yaptığını iddia edenlerin sorumluluğu birlikte üstlenebilmeleri, en azından acı reçetelerin uygulanmasında toleranslı bir mesafeden muhalefet edilebilmesi diyaloğu elzem kılmaktadır.

AKP’nin “normalleşme” savrulması Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bağımlılığını göstermesi açısından anlaşılabilir olsa da CHP’nin kendisine uzattığı ipi sağlam kavramaması halinde iktidar partisi ve Erdoğan Özel’in öngördüğü gibi önümüzdeki 12-18 aylık dönemde giderek daha gür bir sesle talep edilecek sandıktan kaçabilmesi mümkün olamayacaktır.

Kıbrıs'taki siyasi dinamikler ve yeniden angajman

Kıbrıs'ta AKP'nin CTP ile yeniden temas kurması, önemli bir gelişme olarak görülmelidir. Tufan Erhürman ve Fikri Toros'un liderliğindeki CTP heyeti, CHP’nin davetiyle Kıbrıs sorununu etkileyen kritik konuları tartışmak üzere Ankara'yı ziyaret etmişlerdir. AKP Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş ile yapılan görüşme, ilişkileri düzeltme ve uzun süredir devam eden sorunları ele alma konusundaki karşılıklı isteği göstermektedir.

Bu görüşme doğru bir şekilde değerledirilmelidir. Kıbrıs’ta büyükelçilik ile CTP arasında da bir süredir iklim yumuşamaya başlamıştı. Davetlere ana muhalefet partisi davet edilmeye, gelişmeler ile ilgili büyükelçi ile CTP liderliğinin görüş alışverişi “normalleşme” yoluna girmişti. Henüz bakan veya cumhurbaşkanı düzeyinde temaslar olmasa da bu gelişmeler oldukça önemlidir. Unutmamak lazım, seçimde Türkiye’ye rağmen başarı mümkün ancak adada iktidar Türkiye desteği olmadan mümkün değil. Keza, Ankara’nın da Mustafa Akıncı travmasını bir noktada tarihe gömmesinde kendi çıkarı için yarar var. Sonuçta Kıbrıs Türkü'nün seçme hakkına saygı göstermek de şart.

Rum tarafının stratejik hamleleri

Gerek siyasilerle temaslarında, gerekse gazetecilerle bir araya geldiğinde Erhürman, Birleşmiş Milletler çatısı altında başlayabilecek olası bir müzakere süreci öncesinde Rum tarafının aldığı stratejik önlemleri vurguladı. Bu önlemler arasında, Simon Mistriel davasında olduğu gibi bireysel hak davalarının açılması, Kıbrıs Türk tarafını sıkıştırma adımları atması da bulunmaktadır. Ayrıca, Rumlar, KKTC'deki üniversitelerin itibarını zedelemek amacıyla Avrupa kalite güvence grubuna şikayette bulunmuşlardır. Bu hamleler, KKTC'deki yatırım ve gelişimi caydırmaya yönelik olarak görülmektedir.

Baf Havaalanı meselesi

Erhürman'ın dikkat çektiği bir diğer konu ise, Baf Havaalanı Andreas Papandreou Hava Üssü'nün Rum yönetiminin tek taraflı ve anayasa dışı yetki kullanarak 17 ülkeyle imzaladığı işbirliği anlaşmaları çerçevesinde büyük uluslararası güçler tarafından askeri amaçlarla kullanılmasıdır. Bu durum, bölgesel güvenlik açısından önemli sonuçlar doğurmakta ve Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da belirttiği gibi, Baf’ın lojistik üs olarak kullanılması, İsrail'e gönderilen yardımların buradan geçmesi nedeniyle Hizbullah tarafından hedef olarak görülmesine yol açmaktadır.

Özel temsilcinin ziyareti ve yeni görüşme süreci

Görev süresi Haziran sonunda resmen biten ancak diplomaside sıkça uygulanan “saat durdurulması” yöntemiyle fiili olarak devam eden ve görev yönergesinin yenilenmesi konusunda henüz Türkiye ve KKTC’nin evet demediği Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın adaya son bir ziyarette bulunup iki taraftaki liderlerle de görüşeceği açıklandı.

Özel temsilcinin, çok beklenen yeni görüşme süreci için taraflar arasında zemin var mı sorusuna bu raporunda cevap vermesi beklenmektedir. Ziyaretin amacı büyük olasılıkla Kıbrıs Türk tarafını ve Ankara’yı görev süresinin uzatılmasına ikna etmek olabilir.

Özgür Özel döneminde CHP'nin yeni yaklaşımı

Özgür Özel’in liderliğinde CHP’nin CTP’ye yönelik yaklaşımında önemli değişiklikler gözlemlenmektedir. Kemal Kılıçdaroğlu döneminde resmi temasların azlığına rağmen, Özel’in göreve gelmesiyle CHP, CTP ile aktif bir şekilde ve her düzeyde iletişime geçtiğinden büyük bir memnuniyetle bahsetti Erhürman. Bu yeni yaklaşım, CHP'nin KKTC'ye yönelik siyasi katılımında stratejik bir değişimi yansıtmakta ve önceliklerin yeniden belirlendiğini göstermektedir.

Giderek artan bir şekilde son yıllarda Kıbrıs Türk devletine yönelik ilginin boş sloganlara sıkıştırıldığı Türkiye siyasetinde ana muhalefet partisinin ada siyasetini, oradaki dengeleri, Türkiye’den beklenti ve talepleri öğrenmeye çalışması elbette ki çok önemli ve değerli bir gayret. Sonuç doğurur mu, zamanla öğreneceğiz ancak samimiyet varsa sonucun çok yararlı olacağı, iktidarın Kıbrıs yaklaşımına da etki yapacağı muhakkak.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman

İki devletli çözüm ve "3D" politikası

Erhürman, baştan beri partisinin anlamakta sıkıntı gördüğü KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın savunduğu iki devletli çözüm, eşit egemenlik, eşit uluslararası egemen statü tezinde yeni nüansları anlamaya çalıştıklarını söyledi. Son dönemde vurgulanan "3D" kavramı (doğrudan ticaret, doğrudan uçuşlar ve doğrudan temaslar) ile egemen eşitlik talebinin altının mı doldurulmak istendiğini öğrenmek istediklerini söyledi. Görüşmelerin yeniden başlaması için eşit egemenlik talebinin KKTC’yi tanımak olmadığı, 3D’nin uygulanmasının yeterli olacağı söyleminin fiili olarak yeterli olacağının söylenmesini Erhürman oldukça ilginç bulmuş gibi.

CTP’nin eskiden beri desteklediği iki bölgeli, iki kesimli federal Kıbrıs tezinin bugün ulaşılabilir bir hedef olmadığını söylemek Erhürman ve partisi için elbette çok zor, ancak Türk tarafının yıllardır federasyon görüşürken aslında hep konfederasyon kurmaya çalıştığını da unutmamak lazım.

Peki, görüşmelere başlamanın ön koşulunun KKTC’nin uluslararası algısının güçlenmesini asla kabul etmeyen Rum tarafının 3D’nin gerçekleşmesi olmasını kabul ederler mi? Zannetmiyorum, ancak görüşme dediğimiz süreç biraz da talep ve pazarlık içermiyor mu? Bakalım gelişmeler nasıl olacak? En azından şimdi ortada elle tutulur, net tarifi yapılmış bir talep var.

Normalleşme sürecinin zorlukları

Bu çabalara rağmen, normalleşme sürecinin kırılganlığı açıkça görülmektedir. Erdoğan’ın açıklamaları, iktidar partisinin normalleşmeyi muhalefeti şekillendirme aracı olarak gördüğünü düşündürmektedir. Özel’in cevabı, karşılıklı çaba ve anlayışın önemini vurgulayarak sürecin zorluklarını ve belirsizliğini ortaya koymaktadır. Bu değişim girişimi, her iki liderin de amacı ve uygulaması konusunda farklı görüşler ifade etmesi nedeniyle hassas bir denge üzerinde durmaktadır.

MHP’yi sıkıntıya sokan yargı konularındaki gelişmeler belki de AKP’nin ve Erdoğan’ın sadece CHP ile nasıl bir diyalog geliştireceğini değil, siyasetteki yeni yol güzergahını ve hatta bir sürpriz seçim sürecini bile şekillendirebilir.

Kaygan zemin

Türkiye ve Kıbrıs'taki normalleşme süreçleri, siyasi gerilimleri azaltma ve diyaloğu teşvik etme yolunda önemli adımlar olarak görülebilir. Ancak, bu çabaların sürdürülebilirliği belirsizliğini korumaktadır ve liderlerin söylemleri ile diğer dinamikler bu sürecin geleceğini belirleyecektir.

Her şeye rağmen, Türkiye'de iktidar ve muhalefet partileri arasındaki doğrudan diyalog, siyasi gerilimleri azaltmada yardımcı olabilir, ancak altta yatan güvensizlikler ve farklı gündemler bu süreçte büyük zorluklar teşkil etmektedir.

Kıbrıs'ta ise Rum tarafının stratejik hamleleri ve KKTC'nin tepkileri, adanın gelecekteki barış ve istikrarını şekillendirecektir. Cumhurbaşkanlığı seçimine 14-15 ay var. Olası bir erken seçim konusu var. Bütün bu faktörler de çeşitli derecelerde gerginliğe katkı vereceklerdir. Bazı eleştirileri göğüsleyip doğruyu söyleyebilmek lazım; CTP açısından kamuoyu yoklamalarında önde çıkmanın getirdiği bir baskı da söz konusu. Türkiye’ye rağmen iktidar olmak adanın kuzeyi için akıl işi olmayacaktır. CTP’nin AKP ile diyaloğa ihtiyaç duyması gerçekçi liderliğin varlığını gösterir ancak bunu eleştirenler de olacaktır. Nihayette siyaset savaşarak değil, diyalogla, uzlaşıyla sorunlara çözüm bulmayı gerektirir.

Normalleşme süreçleri, siyasi dinamikleri dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ancak bu girişimlerin sürdürülebilirliği, liderlerin atacağı adımlar ve daha geniş bağlamdaki gelişmelerle şekillenecektir.