Haber: Ahmet Çağatay Bayraktar
6 Şubat depremlerinin ardından depremden etkilenen 11 ilin tekrar inşasının yanında potansiyel deprem riski taşıyan kentlerin de yeniden inşası gündemdeki yerini koruyor. Özellikle İstanbul’da kentsel dönüşüm uygulamaları hız kazanırken yeniden inşa edilen kentlerin dokusunun korunmasında izlenmesi gereken yolu uzmanlar anlattı. 11 ili etkileyen depremlerin ardından bu kentleri yeniden imar etme çalışmaları başladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan alınan verilere göre yaşanan depremlerden 14 milyon kişi etkilendi. 100’ü aşkın ilçe ve 1000'e yakın köy zarar gördü. 680 bin konut ve 170 bin iş yeri yıkıldı. Toplam zarar ise 100 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Deprem bölgesindeki çoğu konut ise TOKİ ve Emlak Konut tarafında inşa ediliyor. Toplamda ise 507 bin konut ve 143 bini köy evi olmak üzere toplam 650 bin konut yapılması planlanıyor. 319 konutun ise 1 yıl içinde teslim edilmesi planlanıyor. Hızlı bir şekilde ilerleyen bu süreç içerisinde ise bölgenin tarihi özelliklerinin ve doğal dokusunun korunması ise önem taşıyor. Akıllı şehir uygulamaları, kent kimliği dokusu ve korunması üzerine çalışan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Burcu Zeybek ile Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Genel Sekreteri Dr. Haldun Ersen deprem sonrasında tekrar gündeme gelen kentsel dönüşüm uygulamalarının nasıl olması gerektiğini 24 Saat’e anlattı.
Öncelik sırası kent kimliğinde
Doç. Dr. Zeybek, yeni inşa edilecek yapıların kentsel ve çevresel koşullara uyumlu olması gerektiğini vurguladı.
“Kentsel dönüşüm amacı ile başlanan bütün projelerin ortak noktası genel olarak insanların ortak bir yaşam doğrultusunda daha yaşanabilir bir kent oluşturmaktır” diyen Doç. Dr. Burcu Zeybek, dönüşüm uygulamalarının kentin fiziksel ve kültürel özelliklerine uygun olması gerektiğini vurguladı. Oluşturulan mekanların bireylerin kentsel refahını ve yaşam standardını artırıcı olmasının yanında sosyal gelişimi de sağlaması gerektiğini söyleyen Zeybek, bunun için kentin kültürel ortamının yanında başka unsurlara da dikkat çekti: “Bir kentteki kültürel ortam, tarihsel kentsel alanlar ve sosyal ilişkiler ağından ibaret kent kimliğinin yanı sıra doğal çevresi de önemli. Doğal çevre ise; jeomorfolojik ve jeolojik unsurların yanı sıra coğrafi konum, fauna, bitki örtüsü ve iklimsel koşullardan oluşmakta ki bu unsurlar kentsel kimlik oluşumunda büyük paya sahip. Kimliğinin zarar görmesi, kentin kendine has karakterini oluşturan ve onu diğer kentlerden ayıran yukarıda saydığımız bu unsurların da zarar görmesi sonucunu doğurur. Bu nedenle kentlerin kimliksiz bir yapıya bürünmesini ve tek tip kentlerin oluşmasını önlemek bakımından çevreyi oluşturan unsurların bir bütün halinde değerlendirilmesinin yanı sıra kentsel kimliğin kente kattığı değerin o kentte var olan resmi kurumlara ve sosyal gruplara anlatılarak benimsetilmesi büyük önem taşıyor.”
İnşa edilen toplu konutların, her şehirde aynı olması eleştiriliyor.
Kentler birbirine benzememeli Geçmişte inşa edilen toplu konutlar, her kentte aynı mimari özelliği barındırıyordu. Zeybek bu durumun “kopya kentler” meydana getirebileceğine dikkat çekti: “Kentsel dönüşüm amacı ile geliştirilen her proje uygulandığı konum ve şehre göre farklılık gösterir. Bu da planlama ilkelerini ve projenin amacını diğerlerine göre farklılaştırabiliyor. Örneğin bir bölgede kentsel yenileme amacı ile yapılan proje başka bir yerde deprem sonrası yeni yapılaşma için yapılabilir. Bu nedenle her bölge için aynı tip proje hayata geçirilip aynı süreçler yaşanamaz. Aksi takdirde mekânsal olarak aynı tip yapıların kentlerde boy göstermesine ve niteliksel olmasa da görsel olarak birbirine benzeyen yapıların ortaya çıkmasına sonuç olarak da kopya kentlerin oluşmasına neden olur.”
Aidiyet duygusunu artıracak projeler yapılmalı
6 Şubat depremlerinin ardından İstanbul başta olmak üzere deprem riski altında olan birçok şehirde kentsel dönüşüm uygulamaları tekrar gündeme geldi. Zeybek bu uygulamalarda da dönüşüm yapılacak bölgelerin doğal çevre ve kent dokusuyla uyumlu olması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Fiziksel dönüşüm, kentsel mekânın yeniden ele alınması sürecinde doğal çevreyle bina, parsel, sokak ve yapı adasının bir bütün olarak tasarlanmalı. Bunlarla birlikte insan ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte mekanların oluşturulması kent canlılığını ve mekâna karşı hissedilen aidiyet duygusunu artırır. Ticari mekanlara olan erişilebilirliği kolay olmasının yanında halka açık parklar ve sosyal hizmet alanları yürüyüş mesafesinde, bütünlük içinde olmalı. Bu durumda gençler kadar yaşlıların gibi farklı grupların da hareket özgürlüğünü kolaylaştıracak alanlar oluşturulmalı.
Estetik görünüş kentin kalkınmasını sağlar
Zeybek tüm bu aşamalarda yerel yönetim ve ilgili bakanlıkların alanında uzman kişilerle çalışması gerektiğinin de altını çizdi: “Kent kimliğini korunmasının yanında projelerin sanatsal bir boyut da taşıması önem taşıyor. Bu yüzden projelerde sanatsal tasarım alanında özgün fikirleri olan uzman isimlerin de istihdam edilmesi gerekiyor. Bir kentin estetik bakımdan öne çıkması o kenti bir cazibe merkezine dönüştürecek, bu durum kentsel kalkınma anlamında da avantaj sağlayacaktır.” Hız, planlamaya engel olmamalı
KENTSEV Genel Sekreteri Dr. Haldun Ersen, vakfın Hatay için tasarladığı projeye de değindi.
Toplu konut projelerinde, projenin yer aldığı kentin yöresel özelliklerine de uygun olması gerektiğini söyleyen Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı (KENTSEV) Genel Sekreteri Dr. Haldun Ersen, “Toplu Konut İdaresi proje yapacağı şehrin tarihi evlerine odaklanarak bunların rölövesini çıkarmalı ve geçmişe yönelik kent araştırmaları gerçekleştirmeli. Bunlar, kentin tarihini ve dokusunu korumasında büyük önem taşıyor. Yoksa Ankara’daki bir toplu konut projesinin örneğin Kastamonu’da uygulanması o şehirdeki dokuyla, iklimle ve kültürle bağdaşmayabilir. Elbette deprem konutları inşa ederken hızlı olmak da gerekiyor fakat ileriye dönük olarak bir planlama yapmak gerekiyor. İnsanların beklentilerini karşılayacak konutlar üretmek de bu konutların değerini artıracaktır. Bunlar ise tasarımda küçük dokunuşlarla mümkün. Yapısal anlamda bu yapılar zaten sağlam. Fakat pencere yapısından tutun, kullanılan renklere kadar, hatta cumbalı olmasına kadar bu tür dokunuşlar yapılabilir” şeklinde konuştu. Vakıf bünyesinde Hatay için &feature=youtu.be">Kentsel Dayanıklılık Vizyon Planı’nı oluşturduklarını söyleyen Ersen, temel olarak kentin tarihi kimliği ve dokusunun, kentsel ve arkeolojik sit alanlarının yanında orman ve nitelikli tarım arazilerinin de korunması gerektiğini söyledi. Şehrin inşa edilmesinde teknolojik ve sosyal yapıların artırılmasının yanı sıra oluşabilecek doğal afetler ve kentin kontrolsüz büyümesine karşı tedbir alınması gerektiğini vurgulayan Ersen depremde zarar gören şehirlerin çok kültürlü yapısının, yerele özgü dokunun ve turizm potansiyelinin ise geliştirilmesi gerektiğini ifade etti.