Karanlıktan aydınlığa, dijital bir ‘Aşık Veysel’ buluşması
Haber: Deniz Ali Tatar
Çağımızın en önemli sözlü Halk ozanlarından olan Aşık Veysel Şatıroğlu, çok özel bir sergiyle anılıyor. Ankara’nın kültür sanat merkezlerinden Cermodern’de bulunan FLOW Dijital Sahne, bu kez Aşık Veysel’in dijital olarak tasarlanan “Karanlıktan Aydınlığa: Aşık Veysel” sergisine ev sahipliği yapıyor. Dijital bir deneyimle sanatseverlerle buluşan sergi, Aşık Veysel’in torunu olan Gündüz Şatıroğlu’nun koleksiyonundan derlenen seçkiyle oluşturuldu. Sergi, deneyimi zenginleştiren işitsel ve fiziksel nesnelerle tamamlanan anlatısıyla; Aşık Veysel’in çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemlerini, iç ve dış dünyasını bir bütün olarak deneyime açıyor. 7 Haziran’da Ankara Cermodern’de açılan sergi, 6 Ağustos tarihine kadar sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Gündüz Şatıroğlu, serginin ve koleksiyonun oluşum süreciyle beraber dedesi Aşık Veysel ile olan anılarını, 24 Saat’e anlattı.
[caption id="attachment_317921" align="alignnone" width="2560"] Aşık Veysel'in torunu Gündüz Şatıroğlu[/caption]
“Dijital sergimizde hedef kitlemiz gençler”
Dedesi Aşık Veysel hakkında bir arşiv oluşturma fikrini babası Bahri Şatıroğlu ile beraber tasarladıklarını söyleyen Gündüz Şatıroğlu, süreci şu şekilde anlatıyor: “Babam, dedeme dair birçok şeyi arşivlemişti. Fotoğraflar ve gazete kupürlerinin yanı sıra, babam dedemin kendisinden dinleyerek hayatını da kaleme almıştı. Ben de ‘Dedeme dair başka neler var?’ diye çıktım yola aslında. Dede olmasından öte bir halk aşığına hayranlık da söz konusu, çünkü eserleri gerçekten çok etkileyici. Sahaflardan birçok veri araştırdım. Ayrıca Milli Kütüphane, TBMM ve İletişim Başkanlığı gibi arşivlerden de birçok veriye ulaştım. Bunların birçoğu dijital olarak elime geçti. Böylece elime 100’ün üzerinde kitap, dergi ve gazete geçti. Ayrıca dedemin taş plakları, 45’likleri, 33’lükleri ve kasetlerini de tamamladım. Kendisiyle ilgili çıkan özel gün materyalleri; takvim, tabaka ve piyango bileti gibi şeyleri dışarıdan topladım. Tüm koleksiyon tamamlanınca, kamuoyu ile nasıl paylaşacağımızı düşünmeye başladık. Benim yaşımda olan veya yaşı benden büyük olanların, Aşık Veysel’e dair tanıklığı ve tanışıklığı var. Bu noktada hedef kitlemizin gençler olmayı diyerek yola çıktık ve dijital sergimiz ortaya çıktı.”
Dijital sergide gençlerle Aşık Veysel’i buluşturmayı hedeflediklerini anlatan Şatıroğlu, ilk adımları 2015 yılında Aşık Veysel Kültür Derneği başkanlığı döneminde üniversitelerde yaptıkları “Toprak Gibidir Aşık Veysel” etkinliklerinde attıkları söyledi. Şatıroğlu, “Bu etkinliklerde, gençlerin Aşık Veysel’e olan ilgisini çok net bir şekilde gördüm. Böylece koleksiyonu, çağa uygun bir şekilde gençlerle buluşturmak istedik. Genç bir ekiple beraber, dijital bir sergi hazırladık. Bu noktada ilk dijital sergimiz, Ankara Cermodern’de 7 Haziran’a açıldı. Ben çok heyecanlıyım, çünkü yıllardır istediğim bir şeyin gerçekleşmesinden dolayı gururluyum” dedi.
Haftada bir kez görme engelliler için özel seanslar yapacaklarını anlatan Şatıroğlu, “Sesli rehberlik eşliğinde onlara özel bir sergi gezisi yapacağız. Bu sergiyi, görme engelliler içinde anlamlı kılmak istedik” dedi.
Sergide ayrıca koleksiyonda bulunan fiziki materyallerin de bulunduğunu söyleyen Şatıroğlu, sergide bulunan sazın, manevi değeri olduğunu anlattı. Şatıroğlu, sergilenen sazın hikayesini şu şekilde anlattı:
“Dedemin 1962 yılında yaptığı bir seyahat sırasında sazı kırılıyor. Sazı yaptırıyor fakat, düzen tutmadığı düşünüyor. Bu sazın artık kendisine uymadığını söylüyor ve saz çalan tek çocuğu olan babam Bahri Şatıroğlu’na bu sazı veriyor. 70’li yıllardan sonra, yıllarca o sazı babam çalıyor ve ben de o sazın tınılarıyla büyüdüm. 80’li yıllarda o saz tekrar kırıldı maalesef, bu kez de babamın seyahati sırasında oldu. Saz yeniden tamir edildi ve yeni görüntüsünün de nedeni bundan dolayı aslında. Babam vefat edene kadar o sazı çaldı ve başka saz da çalmadı. Babam, babasının elinin değdiği saz olduğu için, o sazı kendine bir gönüldaş olarak kabul etti. Benim ve çekirdek ailem için kıymeti ise hem dedemin hem babamın parmaklarının o saza değmiş olması ve her ikisini de sesine ses katmış olması aslında. Dedemin vefatına kadar çaldığı diğer sazı ise, vasiyeti üzerine babama kalmıştı. Babam da o sazı, Aşık Veysel müzesine bağışladı.”
”Aşık Veysel’in sözleri, sergi ziyaretçilerini sarıp sarmalıyor”
Dijital sergide Aşık Veysel’in türkülerinden ve sözlerinden parçalar olduğuna da değinen Şatıroğlu, “Dedemin tüm sözlerine herkes ‘Aşık Veysel’in türküleri’ der, ben de ‘Aşık Veysel’in Sözü’ diyorum. Çünkü sadece türkülerde değil, günlük yaşamda da etkileyici anekdotları vardır dedemin. En az şiirleri ve türküleri kadar değerlidir bu anekdotlar. Aşık Veysel’in sözünün de, zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu, sığmadığını düşünüyorum. Bugün yediden yetmişe baktığımızda bir Aşık Veysel dokunuşunun ve bilinirliğinin olduğunu hissediyorum insanlarda. Ölümünün üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen Aşık Veysel’in sözü hala bugün capcanlı duruyorsa, demek ki geçmiş-bugün-gelecek arasında da önemli bir köprü oluşturuyor. Bir yol haritası gibi, hatta Anadolu’da ‘kutup yıldızı’ derler, Aşık Veysel’i bu şekilde görüyorum ben günümüzde. Sergide de bu sözlerden bir seçki var. Bizi sarıp sarmalasın istedik bu sözler.” diye sözlerine ekledi.
Serginin temasının ‘Karanlıktan Aydınlığa’ olduğunu belirten Şatıroğlu, UNESCO tarafından Aşık Veysel’in 50. ölüm yıl dönümü olan 2023 yılının ‘Aşık Veysel Yılı’ olarak ilan edildiğini de aktardı. Şatıroğlu: “2017 yılında Aşık Veysel Kültür Derneği Başkanı olduğun dönemde, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz ile yaptığımız görüşmede gündeme gelmişti bu konu. Öcal hoca, Aşık Veysel üzerine çalışmış bir akademisyen aynı zamanda. 2020 Aralık’ta bir istişare toplantısında da bir dosya hazırlanma süreci geçirdik. 2023 yılının ‘Aşık Veysel Yılı’ olarak ilan edilmesi; Cumhuriyet’in 100. Yılı’nın Cumhuriyetin halk aşığı Aşık Veysel’in de yılı olması gerekçesiyle gurur verici aslında. Bu noktada Aşık Veysel’in kendinin ve ülkenin aydınlanmasının bir yansıması aslında serginin teması. Sergide ‘Karanlıktan Aydınlığa’ derken biz aslında Aşık Veysel’in; çocukluk döneminden itibaren bedenini ve bilincini, doğayla eğitmesiyle kendi aydınlığını nasıl yarattığını, Cumhuriyet değerleriyle nasıl bir aydınlanma süreci ortaya koyduğunu ve nasıl ‘Aşık Veysel’ olduğunu anlatmaya çalıştık. Kültür ve Turizm Bakanlığı, projenin en büyük destekçisi. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu da projeyi destekliyor. Çok iyi ve genç bir ekiple çalıştık. Sergiyi belki de en etkileyici kılan unsur, genç arkadaşlarımızın beğenilerini ve tercihlerini öncelik kılan bir kompozisyon oluşturmamız oldu.” diye anlatarak, süreci özetledi.
“Dedemin ellerine ben ‘dedemin gözleri’ diyorum”
Koleksiyonla beraber dedesini keşfetme yolcuğuna çıktığını anlatan Gündüz Şatıroğlu, kendisi için ‘Aşık Veysel’i de şu şekilde tanımladı: “Dedemin şiirlerinin hepsinde, mısra mısra sırlanmış sözler gibi geliyor. Bu bağlamda o şiirleri bir çözümleme gibi bir kitap hazırlığım da var. Sırlanmış sözlerin arkasında, olağanüstü bir dünya var. Hem bu sergi hem de koleksiyonu oluşturma sürecim, benim o dünyayı keşfetme yolculuğum aslında. En çok sevdiğim eseri ise ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’, çünkü benim adım da o türküden geliyor. Ümit Yaşar Oğuzcan, 1970 yılında hazırlanan “Dostlar Beni Hatırlasın” kitabının hazırlığı sırasında dedeme: “Aşık, hiçbir torununa kendi adını vermedin. Bahri’nin yeni doğacak çocuğuna adını verecek misin?” diye sorar. Dedem de, “Ben adımı vermeyeceğim adımı yaşadığım sürece. Ama bu çocuk erkek de olsa kız da olsa, adı Gündüz olacak.” der. Bu açından anlamı olduğu için de çok seviyorum. Arkasındaki alt metni de çok değerli, bu açıdan da çok seviyorum. Çünkü ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ dendiğinde, hayatın aslında ne kadar kısa ve ne kadar anlamlı yaşanması gerektiği anlatılır. ‘Gidiyorum Gündüz Gece’ derken ise, bir gece ve gündüz kadar kısa hayat deniyor. Sadece hayatın değil, yaşadığımız dünyanın kıymeti de bilinmeli mesajı veriyor aslında türkü.”
Dedesiyle unutamadığı bir anısı olduğunu da söyleyen Şatıroğlu, o değerli anıyı da şöyle anlatıyor:
“Dedemin vefatından 2 ay önce, 1973 yılının Kurban Bayramı zamanıymış. Biz torunlar dizilmişiz ve dedemin elini öpüp bayramlaşıyoruz. Dedem bize harçlık veriyor ve başımızı okşuyor. Çok hasta olduğu bir dönemmiş ve bizi öpmek için de eğilemiyor. Dedeme dair benim belleğimde kalan tek kare, dedemin elleri. Çünkü başımı okşamaya titreye titreye gelen o eller, sonra avucumun içine para koyan o eller Aşık Veysel’in elleri. Sonrasında dedeme dair dinlediklerim ve öğrendiklerimle, çok daha fazla anlam kattım o ellere. O ellere ben ‘dedemin gözleri’ diyorum. Dedem gözleriyle öptü aslında bizi. Bugünkü bilincimle o günü yorumlarsam; titrekliği ve ağır hareket edişiyle hayatın yükünü taşıyormuş gibi hissediyorum dedemi. Aslında ince uzun o yolun sonuna geldiğini hissedercesine, kırılganlıkla titreyen elleridir belleğimde kalan.”
Yorumlar