Kara bulutların ardındaki güneş
Can PULAK Herkes huzursuz, gergin ve karamsar. Geleceğe kuşku ile bakıyor millet. Toplumsal huzursuzluk giderek artıyor. Her saat tırmanan fiyatları durdurmak mümkün değil. Yöneti...
Can PULAK
Herkes huzursuz, gergin ve karamsar. Geleceğe kuşku ile bakıyor millet.
Toplumsal huzursuzluk giderek artıyor. Her saat tırmanan fiyatları durdurmak mümkün değil. Yönetimin ne yapmak istediğini anlayan yok. Paramız pul oldu, üç-beş Türk lirası olan bile dövünüyor artık. Doları eurosu olan yaşadı, gevrek gevrek gülüyor hepsi. Ama maaşa talim edenler, gırtlağa kadar zaten borçta olanlar, evine ekmek götürmekte zorlananlar perişan. İşçiler, memurlar, çiftçiler, öğrenciler dertlerini anlatmak için çırpınıyorlar. Meclis’te kavgalar, çekişmeler, ağız dalaşları sürüyor. Milletin partisi olarak yola çıkan iktidar, devletin partisi oldu sonuçta. Milletten koptu, iktidarın nimetlerinden yararlananların desteğiyle yürümeye çalışıyor. Aslında iyice tökezledi ama oralı değilmiş gibi davranıyor.
Bir yandan ekonomik kriz tüm şiddetiyle ülkeyi zorlarken, diğer yandan seçim ve Cumhurbaşkanlığı hesapları yapılıyor inceden. Koyun can derdinde, kasap mal derdinde görüntüsü hakim ortalığa. Bunca sorunlar içinde biri, (tekrar nasıl başkan olurum), öteki (istemem ama yan cebime koyun) aritmetiğine çalışıyor. Bir başkası (eğer seçim olursa barajın altında kalmayayım), diğeri (millet ittifakında olayım ama HDP ile birlikte görünmeyeyim) gayreti içinde. Mevcuttan önceki Cumhurbaşkanı, güya çaktırmadan yine beraber ıslanmak istiyor yağan yağmurda. Buna zemin hazırlayanlar da girmeye çalışıyor fotoğrafa.
Durun daha bitmedi. Erken seçim yapılırsa, AKP Genel Başkanının tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali çıkabilir ortaya. Bu nasıl olabilire de kafa yoruluyor Başkent’te. Eski deneyimli hukukçular ve siyaseti meslek haline getirmiş eski politikacılar, seçim kanunu üzerinde çalışmaya başladılar bile. Sandık başlarındaki alışılmış disiplin bile değişebilir, gözlemciler-sandık müşahitleri-parti temsilcileri kalabalık etmesinler diye(!)çekilebilirler belki. Sandık içini değil, sandık dışını etkili hale getirebilecek düzenlemeler bile akla getirilebilir. Bizim Demokratlar 1950 sonrası yapmadılar mı? Eski defterleri karıştırırlarsa, hayli malzeme bulabilirler.
Ülkenin gergin ortamında hepimizin çok dikkatli olması ve sorumlu davranması gerekiyor. Bu ortamdan çıkar sağlamaya çalışmak, vatanseverlerin işi olamaz. Ülkenin iyiliğini ve esenliğini isteyenler, kazasız belasız düze çıkmamıza dua ediyor. Türkiye’yi yaşadığımız çok fırtınalı siyasi iklimden en az zararla çıkarmaya çalışmalı ve dibe vurdurmaya değil, yumuşak inişle kurtarmaya yönlendirmeliyiz. Sıkıyönetim lafını ve ihtimalini akıllara düşürmemeli, söylemlerimizde ve gelecek tahminlerimizde daha dikkatli ve özenli davranmalıyız. Hoş zaten sıkıyönetimden farklı yönetilmiyoruz çoktandır. Gerçek demokrasiyi askıya aldığımızı, biz kabul etmesek de dünya görüyor. Anayasa Mahkememizin kararlarını bile tanımıyoruz ki, Avrupa İnsan hakları mahkemesinin kararlarını tanıyalım. Şimdilik kendi icadımız olan Türk tipi demokrasi ile idare ediyoruz. Buna rağmen sıkıyönetim lafını aman dilendirmeyelim.
Ben yakında özlediğimiz Türkiye’ye kavuşacağımıza inananlardanım. Tüm olumsuzlukları yaşamamıza rağmen, göreceksiniz 2023 seçimlerinden önce, sıkıntıların ve sorunların çoğunu geride bırakacak, ülkemizi karanlıktan aydınlığa taşıyacağız. Devlet kaynaklarını çok kötüye kullandık, kasamızı tamtakır hale getirdik, tüm kurumlarımızı tepetaklak ettik, Parlamento’muzu (dostlar alışverişte görsün) kabilinden işlevsiz duruma düşürdük. Devletimizin sopası ve gücü hepimizi susturdu. Siyaseti nefret örgütlenmesi haline dönüştürdük. Sefalet ve demokrasi endeksinde çok gerilere düştük. Korkunç bir beyin göçüne seyirci kaldık. İyi yetişmiş insanlarımızı cezalandırdık. Gençlerimizin istikballerini kararttık. Hepsi tamam ama ben yine de iyimserim ve bunların hepsini aşacak güce hala milletçe sahip olduğumuzu biliyorum.
İyimserlik karın doyurmuyor elbette. Ama bunca yanlışı görüp de düzelmemek mümkün değil. Ülkenin uçurumdan aşağı gitmesine kimse seyirci kalmaz. Biz Türkler, ülkemizin tehlikede olduğu an, inanılmaz hızda birleşir ve vatanımızı, topraklarımızı korumak için gözümüzü kırpmadan canımızı veririz. Bu milletimizin tartışılmaz bir özelliğidir. Paramızı duble yollara, köprülere, barajlara, alt-üst geçitlere, lüks konutlara, modern havaalanlarına harcadık. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmadık. Çok müsrif davrandık. Üretici bir toplumken, üretimini azaltarak tüketici bir toplum olup çıktık. Zenginliğe doğru yürürken, milletçe züğürtlüğe koştuk. Tembelleştik, sosyal devlet diyerek evinde oturanları bile maaşa bağladık. Torununa bakıyor diye ninelere para veren dünyanın tek devleti olduk. Evimizde iki misafiri ağırlamak için zorlanırken, ülkemizde 9 milyon ne zaman gideceği belirsiz, kimliksiz, meçhul misafiri ağırlıyoruz hala.
Çok hatalar yaptık çok. Kindar ve dindar bir nesil yaratacağız diye yola çıkılır mı? Milli eğitim molla eğitimi haline çevrilir mi? Milletin yarısına dinsiz muamelesi yapılır mı? İmam ve müezzinlere doktorlardan fazla maaş verilir mi? İtiraz etmeyelim, yaptık bu yanlışların hepsini yaptık. Elbetteki din adamlarımızın iyi durumda olmaları, iyi yaşamaları hepimizi sevindirir. Ama bunu siyasetin malzemesi haline getirdiniz mi, yanlışların en büyüğünü yapmış olursunuz. Zaten bu duruma düşmemizin asıl sebebi, dini siyasete alet etmemiz değil mi? Mevcut yönetim işbaşına gelene kadar milletimiz dinsizmiydi yani? Aksine yapılan yanlışlar nedeniyle milleti dininden soğutacak hale getirdik. Bunları bu saatten sonra konuşmanın bir faydası yok. Ama bu yanlışlarda ısrar ve tekrar etmemeliyiz.
Avrupa’dan koptuk, yıllarca direnmemize rağmen ,ne yazık ki kurtulamadık Ortadoğu ülkesi olmaktan.Tarih boyunca Türk’lere diş bileyen Arap’lardan medet umar hale geldik.Bize birkaç milyar dolar verecekler diye,bizim mahallelerimiz büyüklüğündeki Arap ülkeleriyle kucaklaşıyoruz hala. İç politikada yaptığımız yanlışlar yetmiyormuş gibi, daha büyüklerini dış politikada yapmakta ısrar ettik. Öylesine ısrar ettik ki, iki-üç terlikli Arap’la güya müttefikimiz olan Türk düşmanlarından başka dostumuz (!)kalmadı. Acı ama bu gerçekleri yaşadık ve yaşıyoruz hala. Neyse yine söylüyorum, bunca yanlışa rağmen mutlaka çıkacağız doğru asfalta. İster hayalperest deyin, ister aşırı iyimser bulun beni, inat ve ısrarla söylüyorum ki, elele ve gönülgönüle birlikte düzelteceğiz yanlışlarımızı ve birlikte çıkaracağız ülkemizi düzlüğe.
Bu vatan hepimizin. Nasıl yanlışları yaptıysak birlikte, yine birlikte kucaklayacağız doğruları. Hem de galibiyet ve mağlubiyet yorumları yapmadan…