Deniz Ali Tatar

Kadın yönetmenlerin, oyuncuların, yapımcıların ve kamera arkasında-önünde çalışan tüm kadınların görünür olması için 27 yıldır çalışmalarını sürdüren Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, Ankara Kült Kavaklıdere’de sinemaseverlerle buluştu. Festivalde bu yıl ödüle değer görülen sanatçılar, 2 gün boyunca seyirciyle bir araya geldi.

Geçen yılın Genç Cadı’sı oyuncu Öyküsu Özyürek, bu yılın ‘Genç Cadı’sı oyuncu Deniz İlhan ve ‘Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ ne değer görülen yönetmen Ayşe Polat ve yapımcı Nida Karabol ise, 24 Saat‘e festival hakkında duygu, düşüncelerini ve filmleri hakkında gelen görüşleri değerlendirdi.

Uçan Süpürge Fest

Öyküsu Özyürek: “Kız kardeşliğin çok somut bir eylemi ve göstergesiydi”

Geçen yılın Genç Cadı’sı olan oyuncu Öyküsu Özyürek, bu yıl ödülü alan Deniz İlhan'a ödülü takdim etti. Duygularından bahseden Özyürek, şunları söyledi:

“Ben geçen sene 'Genç Cadı Ödülü'nü bir önceki senenin cadısı Nazlı’dan (Bulum) alacağım için çok heyecanlanmıştım. Bir tık ‘devir teslim’ özelliği taşıyor. Bir bayrağı bir diğer meslektaşına veriyorsun ve çok anlamlı oluyor. Ödül aldığım zaman da heyecanlandığım anı unutamıyorum. Bu yıl ise ödül vereceğim heyecanım çok daha bambaşkaydı. Ödülün sahibi açıklanmadan önce çok merak ediyordum. Deniz (İlhan)’ın ödülü aldığını duyduğumda çok sevindim. Çok duygusal bir andı, neden bu kadar çok duygusaldı onu da tarif edemiyorum ama, çok garip bir duyguydu. Bir güç paylaşımı yaptığımızı anladım. 'Eğer bu süpürge bendeyse şu an, sana da bir tane vereyim ve beraber uçalım' demiştim ödül töreninden sonra. İşte bu da, kız kardeşliğin çok somut bir eylemi ve göstergesi bence.”

Öyküsu Özyürek Deniz Ilhan

Deniz İlhan: “Uçan Süpürge ailesinin küçük çocuğu gibi hissettim”

"Neandria" filmindeki rolüyle ‘Genç Cadı Ödülü’ ne değer görülen oyuncu Deniz İlhan, heyecanını şu cümlelerle anlattı:

Iğdır'daki Üçkaya Vadisi sonbahar renklerine büründü Iğdır'daki Üçkaya Vadisi sonbahar renklerine büründü

“Törenin yapıldığı Devlet Opera ve Balesi binası içerisine girdiğimde, gördüğüm kalabalık ve bu insanların sinema için var olması çok kıymetliydi. Benim için o kadar doğru insanın bir arada olduğunu öyle bir hissettim ki, önce tören aktı ve sinema başarı yakalamış birçok kadından söz edildi. Kadın dayanışmasından bahsedildi mesela. Tüm bunların altında, ben kendimi çok güvende olduğum bir yerde hissettim. O sırada sahneye çıktığımda da hiç korkmadım ve sanki biri beni izliyormuş gibi hissetmedim. Kendimi bir ailenin içinde gibi hissettim. Sanki o ailenin küçük çocuğu gibiydim ve ismi de 'Genç Cadı’ olduğu için, kabul gördüğümü düşündüm. Sahnede ödülü alırken çok huzurlu ve mutlu hissettim kendimi.”

Ödülü aldığını öğrendiğinde metroda olduğunu ve haberi mesajla aldığını söyleyen İlhan, “İlk başta mesajın başını gördüğüm için, festivale davet aldığımı düşündüm. Ama sanırım gidemem dedim, Berlin’deyim çünkü. Birkaç dakika sonra baktım mesaja ve ödülü öğrendiğimde içim bir garip oldu. Bir kal geldi ve gözlerim yaşarmaya başladı. Çok mutlu oldum ve hemen annemi, ardından yakın arkadaşlarımı aradım. Hepimiz çok mutlu olduk, ama en çok başka kadınların da mutlu olması beni daha çok mutlu etti. 'Gerçekten beni Uçan Süpürge gördü ve ödüle değer gördü mü?’ diye çok şaşırıp inanılmaz heyecanlandım. Çünkü kadınlar adına, özellikle sinema sektöründeki çalışmalarına aşinayım” dedi.

Reha Erdem’in yönettiği “Neandria” filminde başrolde oynayan İlhan, film sürecini de şu şekilde anlattı:

“Atletizm yarışlarına hazırlanan 18 yaşında bir genç ve adı Suna karakterimin. Ezine’de bulunan Kayacık köyünde geçiyor hikaye. Yoksulluğun ve imkansızlıkları olduğu bir köyde, annesiyle beraber yaşıyor. Bir yandan atletizm yarışlarına hazırlanıyor, tabii ki annesinin ve köydekilerin ondan beklentisi çok yüksek. Bir başarısı ve yeteneği var, oradan yürüyüp parasını da kazanır gibi hayalleri var çevresindekilerin. Ama Suna yarışmaktan hoşlanmıyor ve geriliyor. Bir yandan o sırada köye gelen ‘sahte’ bir imam var ve onların evinin yanında kalmaya başlıyor. Bu sırada Suna, sahte imam ile iletişim kurmaya başlıyor ve arkadaş oluyorlar. Suna bu imamı merak ediyor ve ondan hoşlanıyor. Adamın da gizemli bir tarafı var ve köyde bir yandan ‘kriminal’ olaylar gelişiyor. Suna bu noktada iyiliği ve kötülüğü ayırt etmeye çalışıyor ve büyümeye çalışıyor. Ataerkil bir dünyanın  sembolleri var köyde ve onların altında ezilmeden, köydeki diğer gençlerle kendini tanımaya başlıyor.” Reha Erdem’den film için teklif geldiğinde de tıpkı Uçan Süpürge’den ödül aldığını duyduğundaki mutluluğu duyduğunu söyleyen İlhan, “Reha Erdem’in pandemide çektiği ‘Seni Buldum Ya’ filmini izlemiştim. Filmin bilgisayar kameralarıyla çekilmiş olması çok dikkatimi çekmişti ve ben de bu tarz işlerle uğraşmayı seviyorum. O filmi izledikten sonra içimden ‘keşke bu filmde ben de oynasaydım’ diye geçirmiştim. Müzikal tadında çok eğlenceli bir filmdi. 3 ay sonra ise Ahmet Rıfat Şungar bana mesaj attı ve orada Reha Erdem’İn ismi geçince bir şekilde dileğim gerçekleşmiş gibi hissettim” diye anlattı.

Ayşe Polat

Ayşe Polat: “Ne kadar çok kadın birbirimizi desteklersek, o kadar iyi”

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ni uzun zamandır takip ettiğini söyleyen yönetmen Ayşe Polat, “Çalışmalarını çok beğendiğim bir festivale geldim. Ödülü öğrendiğimde çok mutlu oldum, çünkü Bilge Olgaç’ı öne çıkarmak bu ödülün önemini daha da arttırıyor. Böyle bir festivalde böyle değerli bir ödülü almak, benim için büyük bir onur ve gurur. Çok yoğun bir dönemime den gelse de, festivale gelmeyi çok istedim. Çünkü ne kadar çok kadın olarak birbirimizi desteklersek, o kadar iyidir dedim. İyi ki de gelmişim festivale” dedi.

Film sürecinden de bahseden Polat, “Zaten Alevi-Kürt olduğum için, böyle bir film yapmak her zaman gündemimdeydi. Bir süre 2013-2014 yılında Tarabya’da Alman Kültür Merkezi’nin verdiği bursla bir eğitim dolayısıyla kalmıştım. Oralarda her cumartesi, Cumartesi Anneleri’ne denk geliyordum. Onları her gördüğümde bana çok dokundu ve buradan ilhamla bir hikaye yazmak istedim. Bir tarafta mağdurları biliyoruz, ama ben JİTEM tarafını da göstermek istedim. Ama bunu bir tür filmiyle anlatmam gerektiğini çok iyi biliyordum, boyutlarını da anlatabilmek için. Bu kolektif travma, jenerasyon üzerine jenerasyonun bertaraf edilmesi ve hikayedeki çocuk karakterin hissettiği çözülmeyen travmaları, ister istemez yeni neslin travmalarını da tetikliyor. Ama bir yandan umut da var, yeni neslin sorumluluğunu taşıyor” dedi.

Filmle ilgili dönüşlerden de bahseden Polat, şunları söyledi:

“Yaklaşık 1 yıldır muhteşem dönüşler alıyorum. Türkiye’deki geri dönüşler çok bambaşka ve özel, çünkü insanlar filmin temasının içinde olduğu için onlarda oluşturduğu hissiyat bambaşka. İzleyen bazı insanların aileleri, 90’lı yıllarda bu şekilde Türkiye’de kaybolduğu için insanlara başka bir yerden dokundu. Almanya’da ve diğer ülkelerde, bazıları Türk-Kürt bilmiyorlar ama filmdeki gerilim çok hoşlarına gitti. Çok değişik boyutlarda olan ‘Kör Noktada’nın beğenilmiş olmasından memnunum.”

Nida Karabol

Nida Karabol: “Kişisel bir ödül almak, gerçekten mutluluk verici”

Festival ekibinden Dilek Metin Sert’in kendisini aradığını ve ödül aldığını öğrendiğinde heyecanlandığını söyleyen yapımcı Nida Karabol, “Hem Uçan Süpürge ve yanında ‘Bilge Olgaç’ adı olduğunu öğrendiğimde acayip heyecanlandım. Çünkü Bilge hanımı çok eskiden tanıyorum ve onu tanıdığım için gerçekten çok şansıyım. Bilge Olgaç gibi başarılı, üretken ve emekçi bir yönetmendi ve onun adına verilen bir ödülü almak gurur verici. Yaptığınız filmlerle ödül almak çok bambaşka bir duygudur aslında. Ama bu ödül çok kişisel bir ödül olduğu için; bir kadın sinemacı olarak, özellikle Bilge Olgaç adını taşıyan bir ödülü almak, ayrıca Biket İlhan tarafından verilmesi gerçekten mutluluk verici bir duygu. Ödül aldığımı telefonda öğrendiğimdeki heyecanım neyse, şu anda bile ve ödülü sahnede aldığım andaki heyecanım aynı.” dedi.

Festival kapsamında gösterilen “11’e 10 Kala” filminde ödüldaşı Tülin Özen’in de rol aldığını ve daha önceki yıllardan ödüldaşı Pelin Esmer’in yönettiğini hatırlatan Karabol, “Filmin benim hayatımdaki yeri, Mithat amca özelinde çok önemliydi. Bütün yaşamı boyunca ikilemde kalmış bir insan, başka bir beklenti içinde kalmış ama sonra o beklentiyi koleksiyonuna tamamlayan bir yaşamı olmuş. Toplumsal yapının bu filmle iç içe geçmiş olması önemliydi. Ayrıca benim doğup büyüdüğüm apartmanda çekilmiş olması, ayrı bir değer katıyor. Apartmanın her bir yeri filmde yer alıyor. Filmin çekildiği 2009’da devam eden kentsel dönüşüm sorunui, günümüzde de var. Bu sorun filmde merkezde, bu da dikkat çekilmesi gereken bir yer” diye belirtti.

Muhabir: Deniz Ali Tatar