Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında soruşturma Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında soruşturma
Kahramanmaş merkezli, 10 ilde yıkım ve ölümlere neden olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin beklenen depremler olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Büyüksaraç, depremlerin oluş şekli itibariyle “aykırı” ve “beklenmeyen yeni bir durum” olduğuna dikkat çekti. Büyük depremlerin olmaya devam edeceğini, Amik Ovası’nın imara açılmasını, “son derece hatalı” bulan Prof. Dr. Büyüksaraç, “imar affı”nın artık gündeme gelmemesini, imar affı ya da barışına dahil olan yapıların, şehirlerin baştan sonra tasarımlarının gözden geçirilmesini istedi
HAKAN OKAY “Asrın felaketi” olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli deprem, Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki 10 ili etkiledi. Deprem, başta Kahramanmaraş olmak üzere Hatay, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Kilis, Adıyaman, Malatya, Elazığ ve Osmaniye’de çok sayıda ölüm, yaralanma ve yıkıma neden oldu. Türkiye’yi yasa boğan depremin bir yandan yaraları sarılmaya çalışılırken bir yandan da arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Bazı yerleri adeta haritadan silecek kadar etkileyen deprem, uzmanlara göre “karada olmuş Dünya’nın en şiddetli deprem” olarak kayıtlara geçti. Açıklanan son rakamlara göre, depremde 40 bini aşkın kişi hayatını kaybetti, 100 bini aşkın kisi ise yaralandı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi, Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Aydın Büyüksaraç, depremlerin oluş şekli, imar barışı ve ihmalleri anlattı. Kahramanmaraş merkezli depremlerin oluş şekli itibariyle “aykırı” ve “beklenmeyen yeni bir durum” olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Büyüksaraç, büyük depremlerin süreceğini, Amik Ovası’nın imara açılmasını, “son derece hatalı” buldu. Zararı azaltmak için, zemin koşullarına göre yapılaşma gerektiğini belirten Prof. Dr. Büyüksaraç, bundan sonra “imar affı”nın gündeme gelmemesini istedi. Amik Ovası’nın imara açılması, son derece hatalı bir durumdur Yaşanan depremin, “oluş şekli itibariyle aykırı bir durum” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Büyüksaraç, şu değerlendirmede bulundu: “Yaşanan 7.7 büyüklüğündeki bir depremin ardından 7.6 büyüklüğünde bir depremin birbirini etkileyip meydana gelmiş olması, tamamen yeni bir durum. Söz konusu depremleri, dünya literatürüne girebilecek nitelikte bir doğa olayı olarak değerlendirmek gerekir. Depremin olduğu yer ve hasar alanı arasında aslında büyük bir uyum var. Deprem, 10 ilde geniş bir alanda etkisini gösterdi. Çünkü enerjisi çok yüksek bir depremdi. Bunun yanı sıra depremin odak derinliği, oldukça sığdı. Dolayısıyla enerjinin beklenenden fazlası yer yüzeyinde etkili oldu. Bu nedenle de alansal yayılımı daha fazla oldu. Ancak özellikle dikkat çekilmesi gereken birkaç nokta var. Bunlardan biri, bu kadar büyük bir depremin elbette hissedilmesi mümkündür. Ancak, 300-350 kilometre uzaklıkta yıkıma neden olacak kadar etkili olması beklenemezdi. Dolayısıyla yaklaşık 300 kilometre uzaktaki Diyarbakır ve Şanlıurfa’da yıkım meydana gelmiş olması tamamen orada yıkılan binaların yapı kalitesi ile ilgilidir. En çok dikkat çekilmesi gereken noktalardan biri budur. Buradan çıkarılacak önemli sonuçlardan biri de fayların etrafına bir tampon bölge oluşturulması bir fayda sağlamaz. Zemin koşullarına bağlı olarak etkilenim şiddeti değişeceğinden zararı azaltmak için, zemin koşullarına göre yapılaşma gerekir. Diğer dikkat çekici bir durum ise, Antakya’da meydana gelen hasarın boyutu. Antakya civarında, yani depremin odağından uzakta olmasına rağmen Antakya’da bu kadar büyük bir yıkım meydana gelmiş olmasının en büyük nedeni, zemin koşullarına uygun yapılaşmanın yapılmamış olması. Bu bölgede daha önceden yapılan birçok zemin araştırma çalışması var. Bunlar değişik vesileler ile yayınlandı. Bizim de bu tür bir çalışmamız var. 2006-2007 yıllarında yaptığımız bir çalışma. Çalışmada, zeminin kötü olduğunu ve zemine uygun yapılaşma gerekliliğini tespit etmiştik. Özellikle Amik Ovası’nın, imara açılması son derece hatalı bir durumdur. Antakya merkez yerleşiminin dışına çıkıldığında hasarın boyutu da artmaktadır. Yapılaşma sırasında zemin koşullarına çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden sonuçlar vardı. Ve biz bunları yayınlayarak değişik kaynaklarda ifade ettik. Ancak aynı yerlerde, söylenilen noktalarda yıkımın olması, yapılaşmada bunlara dikkat edilmediğini ya da gerek belediye, gerekse İmar Bakanlığı’nın buna önem vermediğini acı bir şekilde ortaya koydu. Tabii ki sonuç çok vahim. Hem can, hem mal kayıpları açısından büyük bir trajedi var ortada. Bunun telafisi son derece zor. Yerine gelmeyecek olan can kayıpları, yetişmiş insanların bir anda yok olması asla yerine gelemeyecek bir durumdur.” Geçmişteki büyük depremler, tekrarlanma potansiyelinin göstergesi… Yaşanan deprem sonrası duruma bakıldığında birçok noktada hareketlenmeler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Büyüksaraç, açıklamalarına şöyle devam etti: “Bundan sonra meydana gelecek deprem nerede olacak diye düşünecek olursak, depremin yaşandığı bölgede depremin sıralaması gereği, gerilimin Antakya bölgesine doğru arttığı görülüyor. Dolayısıyla Antakya civarında belki Antakya’nın batısında Saimbeyli- Tufanbeyli fayı, Andırın fayı yeniden aktif olabilecek noktada görünüyorlar. Batı Anadolu’da depremlerin sürekli olarak olduğunu görüyoruz. Ege Denizi çok hareketlendi. Çanakkale civarında Yenice-Gönen fayının hareketli olduğunu görüyoruz. Van bölgesinde yine hareketlenmeler var. Ancak onunla ilgili net olarak bir şey söylemek mümkün değil. Kuzey Anadolu fayı hareketlenebilir. Özellikle Orta Karadeniz bölümünde Çankırı- Çorum civarında büyük depremler yaşanabilir. Bunlar geçmişte yaşanan depremlerin günümüzde tekrarlanabileceğinin bir bilgisi olarak söylenecek şeyler. Geçmişte bu bölgelerde büyük depremlerin olması günümüzde de bunların tekrarlanması potansiyelinin göstergesidir. Özellikle deprem aktivitesinin yüksek olduğu yerlerde bir gösterge ortaya çıkar. Çünkü küçük depremler, gerilimin arttığının göstergesidir. Ve günün birinde küçük depremlerin meydana getirmiş olduğu ya da küçük depremler ile ortaya çıkmış olan gerilim etkinliğinin göstergesi olabileceğini söyleyebiliriz.” “İmar affı ya da barışları, bu ülkeye çok zararlar vermiştir” Ülkemizdeki en önemli sıkıntılardan birinin sürekli hale getirilen “imar affı” ya da “imar barışları” olduğuna vurgulayan Prof. Dr. Büyüksaraç, imar affı ya da barışlarının ülkeye çok zararlar verdiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “İmar affı demek, kontrolsüz yaşamın kabul edildiği anlamına gelir. İmar affı ya da barışları, bu ülkeye çok zararlar vermiştir. Bundan sonra ‘imar affı’ kavramı gündeme gelmemelidir. İmar affı ya da barışına dahil olmuş yapılar gözden geçirilmelidir. Mal belki yerine konulabilir ama bu ekonomik şartlarda bu yaşanan durum aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların ne kadar da göz ardı edildiğinin bir göstergesi oldu. Bunu değişik coğrafyalarda yaşamaya devam ediyoruz. Son birkaç yıl içerisinde bile yaşadığımız depremler ve sonuçları itibariyle ekonominin ne düzeyde bozulduğunu ya da ne kadar etkilendiğini ortaya koyuyor. Dikkat edilmesi gereken en temel şeylerin başında yapılan işlerin, yapıların, yatırımların deprem tehlikesi başta olmak üzere afete duyarlı şekilde seçilmesi ve uyarlanması gerektiğinin çok acı bir sonucunu yaşamış olduk. Dolayısıyla bu sonuç bize acı bir ders olarak yeniden gözden geçirme fırsatı verecektir. Ancak 24 yıl öncesinde de bu konuşmalar yapılmıştı. Ben o tarihte de bu alanda çalışan, o olayları birebir yaşamış ve içinde bulunmuş bir insan olarak çeyrek yüzyılda hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu görüyoruz. Aynı sonuçları, aynı görüntüleri yaşamış olmanın acısını yaşayan insanlardan birisiyim. Başta da söylediğim gibi bu yitirilen canların telafisi yok. Bunlar çok acı sonuçlar. Yok olan aileler var. Sadece aileden birkaç kişi değil. Ailelerin tamamını yok etmiş durumda deprem. Bunu bu ülke hiçbir şekilde hak etmiyor. Bu insanlar böyle bir yaşamı hak etmiyorlar. Dolayısıyla şehirlerin baştan sona tasarımlarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Temel olgu zemine uygun yapı tasarımıdır. Buna uyulduğu zaman içinde bulunduğumuz coğrafyanın koşullarına uygun yaşam biçiminin kurulması durumu ortaya çıkacaktır. Bundan sonraki süreçtede büyük depremler olmaya devam edecek. Çünkü Türkiye, bir deprem bölgesi. Ancak meydana gelen depremler, bu boyutta ciddi yıkıma sebep oluyorsa, gerçek anlamda büyük bir boş vermişliğin, ihmalin olduğunu ortaya çıkıyor.”

Editör: Ahmet Ertüm