İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Fatih Altaylı’nın YouTube kanalına katılarak gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Dervişoğlu, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın adaylaşma ihtimalinde yaklaşımı ve geçmiş Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir dayanışmanın CHP ile söz konusu olup olamayacağına yönelik soruya ilişkin bunun için erken olduğunu asıl ilgilendiği konunun vatandaşın geçimi olduğunu belirtti. Dervişoğlu, “Ben Türkiye’nin çok ağır şartlar geçirdiğine inanıyorum. Buna bağlı olarak da kim aday olacak tartışmasından öte vatandaşın hali ne olacak sorusuna cevap arıyorum. Türkiye çok kötü günler geçiriyor” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti’nin genel seçim sürecindeki tutumuna ve göreve ilk başladığı gün ile bugün arasındaki farka ilişkin soruya Dervişoğlu, şu yanıtı verdi:

“Ben ağırlıklı olarak geleceği konuşmayı seven biriyim. Geçmişle alakalı eğer birtakım nakısalar varsa onların ortadan kaldırılmasına yönelik doğru adımların atılması, olumsuzlukların bertaraf edilebilmesi ve siyaseten yolculuğun doğru sürdürülebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılmasına taraftarım. O dönemde olup bitenlerden de bir ders çıkarmak zarureti söz konusu. Onu da yapıyoruz. O dönemlerde bugün olumsuz sayılan kararların da birçoğunu müştereken aldık. Müştereken almış olduğumuz doğru kararları doğru bir biçimde yine müştereken uygulamayı beceremediğimiz için birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımız da söylenebilir. Geçmişe atıfta bulunurken ortadaki olumsuzluğu da kişiselleştirmek bakımından söylüyorum bunu. Siyasi sorumluluklar ortak sorumluluklardır. Yani sorumluluğu başkalarının üzerine bırakarak doğru bir yol haritası tanzim etmeniz mümkün olmaz. O dönemin şartlarında gerek altılı masa sürecinde ve gerekse yerel seçimlerde olup bitenler kamuoyun da malumu. Ama orta yerde bir sabotaj vardı da İYİ Parti o olup bitenlerin tamamının müsebbibi gibi sunulsun istemiyorum. Çünkü çok sayıda el bulaştı o işe. Dolayısıyla sürecin doğru yürütülmediğini ifade edebilirim. Yoksa çok iyi başlamış bir yolculuktu. Doğru bir biçimde yönetilemediğini de zaten sonuca bakarak gözlemleyebiliyorsunuz."

''Biz o seçimin sonuçlarını doğru bir biçimde değerlendiremedik''

Yerel seçim sürecinde İYİ Parti’nin tutumunun daha farklı olduğunu dile getirerek 2019 yılındaki yerel seçim ittifakında Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğunu hatırlatan Dervişoğlu, “O süreci müzakere eden heyete aktif bir rol üstlenmiştim. Oldukça da iyi götürdük. Ama bizim o gün yapmak istediğimiz şey şuydu; biliyorsunuz Ankara İstanbul ve bazı büyükşehir belediyeleri iktidarın ve Sayın Erdoğan’ın hegemonyası altındaydı. Dolayısıyla kazansalar bile vermezler denilen seçim çevreleriydi oralar. Biz iktidarın demokratik yol ve yöntemlerle mağlup edilebileceğini göstermek ve bu sonucun üzerinden de 2023 genel seçimlerinde cumhurbaşkanlığı seçimini almaya yönelik şayet doğru adımlar atılırsa doğru stratejiler geliştirebileceğimizi göstermek için yaptık onu. 2019 yerel seçimlerinde bu stratejiyi yaşama geçirdik ama üzülerek söylüyorum tam son sonuç alınabilecek bir süreçte 2023 seçimlerini kaybettik. O zaman parti içinde bir tartışma oldu yani genel seçimden de beklediğimiz başarıyı elde edemeyince partimizin özgün kimliğiyle anılabilmesini temin edebilmek adına yerel seçimlere müstakilen girme kararı aldık. Biz yeni bir partiyiz müstakilen gireceğimiz ilk yerel seçimimiz ve beklediğimiz sonucu alamadık 2019 yılında yapmış olduğumuz ittifaka bağlı olarak seçmende de ya kaybedersek korkusu oluştu ve doğrudan doğruya bizim kendi seçmen tabanımız sizin de ifade ettiğiniz gibi CHP'ye ya da kazanma ihtimali olan diğer adaylara meyil etti. Biz o seçimin sonuçlarını doğru bir biçimde değerlendiremedik ya da işte üzerimize düşen payı çıkaramadık. Belki öz eleştiriler yapmak durumundaydık. Stratejiden kaynaklı olumsuzlukları kendi içimizde konuşmak suretiyle bunun bir siyasi krize sebep teşkil etmemesi için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirebilmeliydik” dedi.

''Akşener, yerel seçimin öncesinde millete karşı verilmiş bir sözün icaplarını yerine getirdi''

Ortaya konulması icap eden bir başka konunun da Sayın Akşener’in Türk demokrasi tarihinde görülmemiş bir şey olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “Sayın Kurucu Genel Başkanımız Meral Akşener hanımefendi, yerel seçimin öncesinde millete karşı verilmiş bir sözün icaplarını yerine getirdi. Yani kaybeden bir genel başkanın makamında kalmak adına ısrar etmek yerine verdiği sözü yerine getirmesi ve partisinin önünü açmak üzere hazırlanan kongrede aday olmaması da bir ilk. Dolayısıyla ben Sayın Akşener’i kongrede yenen biri değilim. İYİ Parti'nin o bahsedilen yaralarını sarmak ve o yaraları sararken de partiyi birleştirici güç olma özelliğinden hareketle yeniden umut haline getirebilmek adına kongrenin şahsıma yüklediği sorumluluğu yerine getirmeye gayret sarf ediyorum. Bugün itibarıyla baktığınızda o yaraların sarıldığına, geleceğe yönelik doğru adımların atıldığına ve bir umudun yeşerdiğine şahit olduğumu söyleyebilirim” şeklinde konuştu.

''Türk siyasetinin bu vesileyle müdahaleye açık bir kurumsal zafiyet içerisinde olduğunu da söyleyebilmek mümkün''

İYİ Parti'nin kurulurken hangi sorunlar varsa bugün Türkiye’de aynı sorunların artan biçimde durduğunu belirten Dervişoğlu, şunları söyledi:

“Bu da İYİ Parti’nin varlık sebebinin devam ettiğini gösteriyor. İYİ Parti merkez bir görüşü temsil ediyor. Bu zamana kadar ki o sosyolojik merkez tanımının nasıl aşındırıldığını hepimiz biliyoruz. O Türkiye'nin merkezinin siyasetin merkezine bir yansıması olamıyordu. Çünkü o alanla çok uğraşıldı Türkiye’de, merkez siyasetin nasıl tasfiye edildiğini siz kendi yaşamınızda zaten gördünüz. Bunu bir de analiz edebilecek pozisyonlarda bulunan biriydiniz. Biz o boşalan merkeze vermiş olduğumuz hukuk ve demokrasi mücadelesiyle İYİ Parti’yi ikame ettik. Dolayısıyla milletin bir beklentisinin karşılanmasını temin yolunda da önemli adımlar atmak suretiyle o alanda bir umut yeşermesine vesile olduk. Şimdi partimizin o dönemde sürdürmüş olduğu yolculuğu akamete uğratmak adına birtakım müdahalelerin de muhatabı olduğumuz reddetmeyeceğimiz bir gerçek. Dolayısıyla nereye kadar çıktık bilmiyorum. Yani bizde bize gelen anketlerde 17’yi 18’i ifade ettiğiniz gibi 20’leri gördük ama hem oralara çıkarken çok büyük şeyler yapmamıştık hem de oralardan aşağı inerken çok büyük hatalar yapmadık. Dolayısıyla Türk siyasetinin bu vesileyle müdahaleye açık bir kurumsal zafiyet içerisinde olduğunu da söyleyebilmek mümkün. Biz bu yükselişin içerisinde kendimize bir pay aramıyoruz ama aşağıya doğru inişteki sorumluluğumuzu hem üstleniyor hem de ona sebep olan şeyleri araştırmaya ve ortadan kaldırmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

''Bahçeli’nin söylediği hiçbir şey benim açımdan sürpriz teşkil etmez''

Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını duyduğunda ne hissettiğine ve ne düşündüğüne yönelik kendisine yöneltilen soru üzerine Dervişoğlu, “Sayın Bahçeli’nin söylediği hiçbir şey benim açımdan sürpriz teşkil etmez. Yani bugün bulunduğum yerden bunu söylemekte beis görmüyorum. Şu demek, Sayın Bahçeli dönemsel kararlar alıyor demek. Bir de Sayın Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ceberrut iktidarını kendisiyle özdeşleştirdi demek. O sebeple Sayın Bahçeli hükûmetin söylediği ya da hazırladığı repliği telaffuz etmekte de imtina etmeyecek biri bence. Dolayısıyla ben Sayın Bahçeli konuştuğunda salt onun görüşleridir penceresinden bakmıyorum olaya” dedi.

''Eğer zamana dikkat ederlerse MHP’nin toplantısında da konuşması muhtemel olabilir Abdullah Öcalan’ın''

1 Ekim 2024 tarihinde Meclis açılışında Bahçeli’nin DEM Parti Grubuyla el sıkışma sürecini ve Bahçeli’nin kullandığı sözleri hatırlatarak konuşmasına devam eden Dervişoğlu, “Sayın Bahçeli ben sayın Cumhurbaşkanının konuşmasından etkilendim ve dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olarak DEM’e el uzattım ifadesinde bulundu. Bu demektir ki deme uzatılan el Sayın Bahçeli’nin şahsi eli değildir. O elin gerçek sahibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır yani benim değerlendirmemi göre. Ben bunu birçok yerde de ifade ettim. Şimdi bu tamam el sıkışma centilmenlik boyutu var işte hükümetin o zaman anormalleştirdiği birçok şeyi normalleştirme yönünde muhalefetle karşılıklı aşık kattığı alanlar var. Bunun siyaseten anlaşılabilir bir yönü olabilir. Ama Abdullah Öcalan denilen caninin, terörü durdurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grup toplantısı kürsüsüne davet edilmesinin izahı kabil bir yanı yoktur. Eğer zamana dikkat ederlerse MHP’nin toplantısında da konuşması muhtemel olabilir Abdullah Öcalan’ın” şeklinde konuştu.

''Sayın Bahçeli'nin birçok açıklamasında öznelerin birbiriyle yer değiştirdiğini bilirim''

''Ayrıca bunu bana sorduklarında şunu dedim. Ankara'yı bilirsiniz ya Abdullah Öcalan Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. İmralı'da hapishanede yatıyor” diyen Dervişoğlu, ''Daha sonra İmralı da sulandı yani burası vatan toprağıdır falan türünden. Şimdi Abdullah Öcalan’ın o kürsüye gelebilmesi için öncelikle serbest bırakılması lazım. Sayın Bahçeli’nin de bu zamana kadar yapmış olduğu birçok açıklamasında ben öznelerin birbiriyle yer değiştirdiğini bilirim. Yani mesela “DYP ile Fazilet dinlensin” dediğinde cümlenin öznesini DYP ve Fazilet zannedersiniz ama gerçek özne Ecevit’tir. Çünkü DYP ile Fazilet'in dinlenmesi halinde Ecevit’in başbakanlığından başka bir seçenek kalmıyor. Dolayısıyla ben yapmış olduğu o çağrının esas itibariyle bir affa kapı araladığı düşüncesine sahibim. Ama af telaffuz edilemeyeceği için Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için bir benzer atılabilmesinin mümkün olmadığı için orada bu telaffuz edildi. Burada gelsin konuşsun umut hakkından yararlansın dendi'' sözlerine ekledi.

''Bir konuşmayla terör bitecek ise şayet vay gelmiştir halimize zaten''

Asıl niyetin af kapısının aralanması olduğunu ifade eden Dervişoğlu, “Önümüzde yapılması düşünülen anayasa değişikliğiyle alakalı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde beşte üçlük nitelikli bir çoğunluğu elde edebilmek için farklı farklı siyasi partilerle diyalog kurabilme imkanını da oluşturulmak. Bu hesabın üzerinde başka bir hesap var mıdır elbette bu da söz konusu olabilir. O da yani ben bu zamana kadar ya içinde 40 yılı aşkın bir süre kaldığım bir siyasi yapı içinde eskilerin tabiriyle kuvveden fiile geçirilebilecek bir iş ve işlem de değildir o hayal edilen şey. Çünkü içinde federasyon barındırır, konfederasyon barındırır, lafın bir sürü aykırılıkları var. Terörle müzakere edilmez mücadele edilir diye ben orada öğrendim. Abdullah Öcalan devlet değildir, terörü devlet bitirir, bir konuşmayla terör bitecek ise şayet vay gelmiştir halimize zaten” dedi.

Bu konunun objeleştirme üzerinden speküle de edildiğini söyleyerek grup toplantısında Bahçeli’ye atmış olduğu ipi hatırlatan Dervişoğlu, “Al bunu başının ucuna as dedim aslında bugünün de bir anısı olsun hatıraların canlansın diye ben kendisine gönderdim o ipi. Ayrıca net olarak şunu da söyledim yani bu Türk milletinin umudunu asmaktır dedim. Ama sonra gördüm ki Sayın Bahçeli benim kendisine gönderdiğim ipi neredeyse beni asmak için kullanmaya kalkıştı. Burada da şu var ben şunu gördüm burada çok üzülerek yarım asrı aşmış bir siyasi hareketin bence geleceği asılmış oldu” şeklinde konuştu.

''Türkiye Cumhuriyeti Devleti aklını yitirmiş durumdadır''

Bahçeli’nin sözlerinin ülkücü camiadaki yansımalarına ilişkin görüşleri sorulan Dervişoğlu, “Oldu, zaten o durumu telafi etmek için de birtakım müdahaleleri de bulunuyor elbette ki oldu. Yani derin bir yara açtığını söyleyebilirim. Ama ben en başında Tayyip Bey’in haberi var mıydı yok muydu tartışmasına girmek istemiyorum. Şöyle bir şey anahtar cümlesi 'mutabıkız her konuda mutabıkız' şeyi varsa elbette ki haberi vardır sonucu çıkar bundan. Ama burada başka bir şeye de dikkat çekmek istiyorum Sayın Bahçeli bunu ifade edince Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi ya da işte Cumhurbaşkanlığı bu konuyla ilgili direkt bir tepki vermedi. Bu konunun da her konuda olduğu gibi önce bir tartışılmasını yine bu tabii bu tartışmanın oluşturduğu vasattan da nasıl besleneceğinin bir stratejiye dönüştürülmesini temine çalıştılar ve beklentilerine de karşılık bulduğunu zannediyorum ki o mutabakat çizgisine ulaşmış oldular. Ama bunun Türkiye’ye neye mal olacağının da çok ince hesaplanması lazım. Çünkü yani sürekli devlet aklından vesaire den bahsediliyor yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti binlerce yıllık bir aklın ve onun oluşturduğu geleneğin üzerine inşa edilmiştir. Ama uzunca bir zamandan beri görüyor ve anlıyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti aklını yitirmiş durumdadır ve atılmış adımların neye mal olduğunu geçmişe yönelik olarak değerlendirmekten ise benzer stratejiler kurmakla yeni felaketlere kapı aralamaktadır. Biz buna müsaade etmeyeceğiz milletimiz de şahit olsun” dedi.

''Büyük Ortadoğu Projesi aynı zamanda küçük Türkiye demektir''

Devrişoğlu, konunun federasyona gidebilme iddiasına ilişkin de, “İşin içine devlet aklı bulaştırıldı ya daha da büyük kapsamlı bir şey olabilir yani konfederasyon olabilir. Irak'ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyinde olup bitenlere bakarak işte adı da zaten Büyük Orta Doğu Projesi. Büyük Orta Doğu Projesi aynı zamanda küçük Türkiye demektir bana göre. Büyüme hissiyatı yaratarak devletin küçülmesine de sebep olabilir çünkü üniter devletler büyüme istidadı sergilediklerinde zaten küçülmeye aday olurlar” şeklinde konuştu.

''Anayasanın 101. maddesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir daha aday olamayacağını söylüyor''

Anayasa değişikliğinden bağımsız bir çözüm sürecine nasıl baktığına ve Sayın Erdoğan’ın görev süresini bir kez daha uzatmaya mı yoksa Türkiye’yi Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir parçası hâline getirecek daha köklü bir anayasa değişikliği beklentisi mi olduğuna görüşleri sorulan Dervişoğlu şu şekilde konuştu:

“Son söylediğinizi gerçekleştirmek için bir yerlerden destek alınması lazım. Benim tarafımdan bakıldığında ben bu hükümetin bu boyutta adımlar atacağını zannetmiyorum, buna cüret edeceğini zannetmiyorum. Ben Süleyman Demirel gibi cebimde taşıyorum anayasayı. Bu anayasanın 101. maddesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir daha aday olamayacağını söylüyor. Şimdi kendisi 2 kez seçilmiş bir de öncesi var 3 kez seçilmiş bir daha sayın Erdoğan’ın aday olmasını temin etmenin yegane yolu bu anayasayı değiştirmek. Bir de ikincisi var. TTBMM çoğunlukla erken seçim kararı alırsa bu gerçekleşiyor ve biz İYİ Parti olarak bunun ikisine de kapalıyız.”

''Bağlı olduğumuz bir şey var Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası''

“10 yıl bu ülkeyi yönettti Recep Tayyip Erdoğan 2028’de bu seçim 15 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış olacak. Ondan evvel de 11, 12 başbakanlığı var. Cumhuriyet kurulalı 100 yıl olmuş bunun onlar dörtte birini kendisi yönetmiş oluyor. Şimdi bu ülke bir sıkıntıyla karşı karşıyaysa şayet Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şikayet edeceği kimse yok. Yani kendim ve kendim buldum türküsünü söylemekten başka da herhangi bir çaresi yok. Ama bu hükümet kendi yarattığı olumsuzlukları bertaraf etme yolunda çaba sarf ederken bundan siyaseten rant devşirmeyi becerebiliyor”

Anayasa 2 dönem kuralı koyulmasının sadece bir müddet sınırlaması olmadığını belirten Dervişoğlu, “Bir ihtiyaca binaen, bir mecburiyete binaen koyulmuş şeydir. Eğer siz bunu her seçimin öncesinde anayasanın arkasına dolanarak onu seçilebilme imkanı tanırsanız e bizim endişelerimiz gerçekleşmiş olur ve Türkiye hangi adına ne derseniz deyin tek adamlığa doğru da evrilmiş olur. İşte o zaman da bu ülkede ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı mı olacak tartışmasını yanında bir de ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı kalabilmek adına yaşama geçirilecek geçirilmesi muhtemel stratejiler konuşulur hale gelir. Ben onun için bu sözlerin içinde ana muhalefetin de muhalefet partilerine de zaman zaman atıfta bulunuyorum. Herhangi bir alınganlık sergilenmesin, yani siyaset bir arenadır ama hiçbirimiz gladyatör değiliz. Bağlı olduğumuz bir şey var Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası. Şimdi bunun arkasına dolanmayı mümkün kılabilecek siyasi adımları atmaktan uzak durulması lazım. Çünkü o adımlar atılınca hem yönetimin hem Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de onun çevresinin ya da işte iktidarın bileşenlerinin iştahı kabarıyor” ifadelerini kullandı.

Muğla'da 4.7 büyüklüğünde deprem Muğla'da 4.7 büyüklüğünde deprem

Erken seçim tartışmalarına ilişkin Dervişoğlu, “Bunlara bizim dememiz lazım ki muhalefet olarak anayasa değişikliğine kapalıyız kardeşim. Erken seçime de kapalıyız. Ama Türkiye yönetilmez kıldıysanız bu anayasanın işte 101, 106, 104. maddesi vesaire bunlar Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yeniden seçim yapabilme imkânı veriyor ama o zaman da aday olamıyor. Eğer Türkiye’nin yönetilemediğine dair bir endişenin sahibiyse bu kararı alsın. Ve cumhurbaşkanlığı sorumluluğuyla Türkiye’yi bu karanlık gidişten kurtarsın dememiz icap ediyor. Ama yok efendim derseniz ki erken seçimi şu tarihte yapalım vadeye çek keser gibi şu tarihte yaparsan olur burada varsa yokum vesaire der seçimin tarihinin belirlenmesi hakkını bile verirseniz olmaz” dedi.

Yarın Meclisten çıkacak bir erken seçim kararı olsa ne yapacağı sorulan Dervişoğlu, ''Üzerinde düşünmeden karar vermem. Ben şahsen evet demem ama bunu yetkili kurullarımıza da sorarız. Derler ya hani “muhalefet seçimden kaçamaz” Türkiye’nin geleceği için nerede vuruşmamız gerekiyorsa orada vuruşuruz. Nerede kaçmamız gerekiyorsa orada kaçarız'' dedi.

''Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var''

Muhalefetin iktidarın iştahını kabartacak hamlelerden ve söylemlerden uzak durmasının gerekliliğini vurgulayan Dervişoğlu, “İşte bugün belediyeler üzerinde bir takım hukuki müdahaleler, soruşturmalar vesaireler var ayrıca yine Cumhurbaşkanı adayı olması muhtemel insanların kafasının üstünde sallanan demoklesin kılıcı var. Bunlar hep o iştah kabartmaktan kaynaklı şeyler. Yani siz ona imkanı verirseniz o da rakiplerini nasıl tasfiye edeceğinin planına girer. Efendim onun sınırlarsanız anayasayı nasıl değiştireceğini planına girer. Türkiye'de bütün bunlar bana sorarsanız yani bu gerginlikler vesaire, uluslararası alandaki gelişmeleri kastederek söylemiyorum bunları, bir siyasi stratejiyi yaşama geçirmek için yapılıyor. Dolayısıyla ben hep söylüyorum iştahı kabartacak adımları atmaktan ve bunlara malzeme verecek dili kullanmaktan uzak durmak lazım” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu, ''Dolayısıyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan yönetemediği bir ülkenin varlığından haberi olsun ve Türkiye’yi seçime götürsün buna karşı değiliz. Kendisi götürsün ama muhalefet bir araya gelelim de efendim Tayyip Erdoğan’ı yenerek gönderelim. Hangi saikle olursa olsun bu anayasanın arkasında dolanmayı ben kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.

“İdari kararlarla valilerin kaymakamların atanmasına ben karşıyım”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, belediyelere atanan kayyumlarla ilgili ve özellikle Esenyurt’a atanan kayyuma dair kendisine yöneltilen soruya şu şekilde yanıt verdi:

''Kayyuma külliyen karşıyım fatih bey bunu hangi parti olursa olsun hem genel başkan olmadan meclisi Grup Başkan Vekili iken ifade ettim hem de genel başkan olduktan sonra işte Van’da Hakkâri’de benzer olaylar yaşama geçirmek istendiğinde. Ben buna karşıyım. Ama bir düzeltme yapacağım beni yanlış anlamayın. Kürt siyasi hareketinin temsilcisi ifadesinde bulundunuz DEM ile ilgili onu kabul etmiyorum. Türkiye'deki bütün sorunların öznesine koyuluyor gibi bir hissiyat yaratıyor Kürtleri. Oysa bu İstanbul'da da oluyor Ankara’da da oluyor. Belediyeler kamusal alanlardır ve bu belediye başkanları şayet bir suç işlerler bir hata yaparlar buna bağlı olarak da görevden alınırlar ise şayet buna gösterecek bir tepkim olmaz. Yargı kararını verir. İşte Müsavat Dervişoğlu suçlu bulur görevden geçici olarak da değil yani görevden uzaklaştırır ve belediye meclisinden de seçilir yani bu idari kararlarla valilerin kaymakamların atanmasına ben karşıyım.”

''Doğrudan doğruya o da Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle endeksli gibi görülüyor''

Kayyumun Ankara’ya İstanbul’a İzmir’e taşınmış olması hâlinin başka bir hali ifade ettiğini söyleyen Dervişoğlu, “Doğrudan doğruya o da Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle endeksli gibi görülüyor. O alan da bir şey yakalayamazsanız başka alanlara müdahale etme ihtiyacı oluşuyor olsa gerek ki hükümet onu da yapıyor. Bu noktaya nasıl geldiğimize bakmak lazım. Bu yerel yönetimler yasasından kaynaklı bir durum. Eski yasayı hatırlayın. Eskiden belediye meclisinin kararları idari vesayet hükmünden ötürü kaymakamlıkların ve valilerin onayına tabiydi. Dolayısıyla burada belediyeye sen suçlusun sonucu çıkarabilmek mümkün değildi. Bu hükümet bunu değiştirdi, kaymakamların ve valilerin yetkisini kaldırdı. Dolayısıyla öyle bir ortam yaratılıyor ki al sana bir belediye yap istediğini ben de seni alayım yerine de valimi kaymakamımı kayyum atayayım imkanını kolaylaştırdı bütün bunlar” ifadelerini kullandı.

“Asıl kayyım Recep Tayyip Erdoğan'dır''

Bu konuda aday belirleme sürecinin de önemli olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “Şimdi adam diyor ki efendim madem hakkında soruşturma varmış o zaman onu oraya niye aday yapmışlar. Hakkında soruşturma olan birinin aday olmasını engellemek üzere hakkında soruşturma başlatmak zor bir şey değil. Fatih bey bir yere aday olur bir soruşturma onun aday olmasına mani olacak kararı çıkar ve istediğin gibi istediğin yere götürür bu meseleyi ve üzerinde de istediğin gibi tepin sonucu çıkar. Dolayısıyla bu kayyumu bir de o yönüyle kullanıyorlar. Ama asıl baktığınız işte bu anayasayı göstererek söylüyorum bu anayasaya aykırı cumhurbaşkanlığı makamında oturan birisi var. Bu anayasa 2 defa seçilebilir diyor. Üçüncü defa seçilmiş ve şimdi o zaman asıl kayyum Recep Tayyip Erdoğan’dır ve Türkiye’nin asıl kurtulması gereken kayyum da onun ta kendisidir” dedi. 

''Benim meşgul olduğum şey vatandaşın halinin ne olacağı''

Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın adaylaşma ihtimalinde yaklaşımı ve geçmiş Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir dayanışmanın CHP ile söz konusu olup olamayacağına yönelik kendisine sorulan soruya Dervişoğlu, şu şekilde yanıt verdi:

“Bunu şimdiden söyleyebilmek mümkün değil. Ben Anayasa'ya göre kimin aday olamayacağını söylüyorum. Onun dışında tabii anketler hem Tayyip bey'i hem Ekrem Bey'i hem Mansur Bey'i yarıştırıyor ki acaba başka adaylar çıkacak mı türünden de herhangi bir arayış yok dikkat ederseniz. Dolayısıyla ben Türkiye’nin çok ağır şartlar geçirdiğine inanıyorum. Buna bağlı olarak da kim aday olacak tartışmasından öte vatandaşın hali ne olacak sorusuna cevap arıyorum. Türkiye çok kötü günler geçiriyor. Bu ekonominin kötülüğünden kaynaklı olarak olumsuzluklarla karşı karşıyayız. 650 bine yakın 15 yaşın altında çocuk fişlenmiş durumda, büyük bir çoğunluğu uyuşturucudan ve adli suçtan. Türkiye'de antidepresan kullanımı 78 bin kutuya yükselmiş. Bu çok kısa zamanlarda olan şey. Bundan 10 sene önce reddi miras yüzde 30, toplum genelinde şu anda yüzde 85 yani ana baba borçlu öldükleri için murisler reddi miras yapıyor. Türkiye'de her gün intiharlar, her gün cinnetler, her gün kadın cinayetleri, her gün çocuk istismarları, çocuk katliamları işte bütün bunlar üzerine konuşulması icap ederken işte kim olacak? Kimse kestiremez kimin olacağını çünkü belki de Fatih Altaylı olacak. Ama işte orayı da bir savaş alanına dönüştürebilmek için Ekrem bey üzerinden Mansur bey üzerinden yine aday olamayacak Recep Tayyip Erdoğan üzerinden ölçümler yapılıyor. O da ileriye dönük bir takım hazırlıkların olduğunun emareleri bize göre ama benim meşgul olduğum şey vatandaşın halinin ne olacağı.”

''TBMM 3’te 2 çoğunluk önce 400 referanduma çıkması için de 5’te 3’lük bir çoğunluk gerek''

“Meclis'ten bir anayasa değişikliği çıkabilir mi” şeklindeki kendisine yöneltilen soruya Dervişoğlu, “Bu siyasi aritmetikte bunun gerçekleşebileceğine inanmıyorum. Partilerin kurumsal kimlikleri üzerinden yapılamayabilir ama dedim ya iştahını kabartmaya dahil partilerin kurumsal kimliklerinin dışında yani birtakım adam devşirme tevessül etme hali söz konusu olabilir. Bu toplumsal bir ihtiyaç değil. Türkiye’nin şu anda ihtiyacı anayasa değişikliği değil. Referanduma gelse geçmez. Ama ne oluru şöyle söyleyeyim, geçen sistem değişikliği de geçmezdi. Anayasa bir toplumsal mutabakat metnidir. Yani bugün bir anonim şirket kuruyorsunuz onun kuruluş mukavelesini değiştirebilmek için oy birliği gerekiyor bir anonim şirketi bir limited şirket kuruyorsunuz bunun için de yüzde 75 gerekiyor mukavelenin değişmesi ya Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasasının değiştirilmesi için TBMM 3’te 2 çoğunluk önce 400 referanduma çıkması için de 5’te 3’lük bir çoğunluk gerek. Şimdi referanduma beşte üçlük bir çoğunlukla çıkan Meclis'te üçte ikilik bir çoğunlukla değişmesi mümkün olan bir anayasayı halk oyunda yüzde 50,1 değiştiremezsiniz. Bunları konuşması lazım siyasetin ve siyasette söylediği söz uzağa giden insanların” şeklinde yanıt verdi.

''Türk’ün üçüncü kez neden aday yapıldığına da bakmak lazım''

Bahçeli ile Ahmet Türk’ün ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda Türk’ün görevden alınmasına ilişkin görüşleri sorulan Dervişoğlu, “2 kez başına gelmiş bu sayın Türk’ün üçüncü kez neden aday yapıldığına da bakmak lazım. Yani zannediyorum üçüncü kez kayyum atanıyor. Böyle bir şeyde istifadeye açık olduğu için mi? Bunların da üzerinde konuşulduğunu biliyorum. Bu konular üzerinde de rivayetler muhtelif ama ben yani şimdi yeniden de sayın bahçeli Ahmet bey’e sahip çıkt.  Yani asil bir kürt ağası olduğundan bahiste dolayısıyla yani oradaki iş ve işlemleri de biraz karışık buluyorum” dedi.

''Parlamenter sistem diye tarif ettiği sisteme dönüş için sağladıkları bir mutabakat var''

Parlamenter sisteme dönüşe bir mutabakat ya da yeni bir mutabakat arayışı olup olmadığına dair kendisine yöneltilen soruya Dervişoğlu şu yanıtı verdi:

“Olmalı çünkü Türkiye'yi bu içinde bulunduğu şartlara sürükleyen şey bu olağanüstü hal koşullarında yapılmış referandum ve az önce handikapları ifade ettiğim işte referandum sürecine bağlı anayasa değişikliğidir. Dolayısıyla Türkiye’nin gerçek sancısı budur. Bütün partilerin güçlendirilmiş parlamenter sistem diye tarif ettiği sisteme dönüş için sağladıkları bir mutabakat var. Ben o iyileştirilmiş güçlendirilmiş bölümünü çıkarıyorum. Ben doğrudan doğruya parlamenter sistem parlamenter sistem diyorum. Dolayısıyla bunun tek savunucusu kazan da sonuna kadar devam edeceğim. Görüştüğüm bütün genel başkanlara da bu hususu ifade ediyorum. Hak veriyorlar, altlarında imzalarının olduğu ayrıca o kadar nezaketle hazırlanmış bir pakettir ki 88 maddeden oluşmuştur ve adı anayasa değişikliği falan değil anayasa değişikliği önerisidir. Bunu sıklıkla telaffız edeceğim. Türkiye’nin başka bir çaresi ve kurtuluşu da yoktur. Tek adamlığı tahkim edecek bir anayasa değişikliğini konuşmaya bile kapalıyız.”

Irak’ın kuzeyinde gerçekleşecek olan nüfus sayımı ilişkin devletin yetkililerini uyararak konuşmasına devam eden Dervişoğlu; “Oradaki Türkmen varlığını yok saydıracak adımları atmaktan mevcut yönetimi uzak tutabilecek tedbirleri almalarını da tavsiye ediyorum” dedi.

''Boğazına kadar yolsuzluğa bulaşmış ve yolsuzluk bataklığına batmış insanlar bunun üzerinden siyaset yapamazlar''

Belediyelerin konser düzenlemesine ilişkin kamuoyunda tartışılan İstanbul ve Ankara belediyelerine yönelik soruşturmalara dair Dervişoğlu şu şekilde konuştu: 

“Ya bir kere bir genelge yayınlandı bu belediyeleri de kapsıyor tasarruf genelgesi. Bir tek bu hükümeti ve Cumhurbaşkanlığı sarayını kapsamıyor. Şimdi ben Müsavat Dervişoğlu olarak siz de Fatih Altaylı olarak Ankara ya da İstanbul belediyelerinde konsere bağlı yapılan harcamaları eleştirebiliriz. Ama boğazına kadar yolsuzluğa bulaşmış ve yolsuzluk bataklığına batmış insanlar bunun üzerinden siyaset yapamazlar.  Bu soruşturma adli mi bu soruşturma idari mi bu soruşturma siyasi mi bunun tartışması yapılıyor. Ama ortada sarf edilen rakamlar burada işlerin iyiye gitmediğine delalet ediyor. Yani oradan bakıldığında eğer hakikaten böyle bir harcama yapılıyorsa bir konser için bu soruşturmaya muhtaç bir konudur. Bu soruşturmayı ilk yapacak olan da o belediyenin başkanıdır. Eğer Ekrem Bey ise Ekrem Bey, Mansur Bey ise Mansur Bey bu soruşturmayı yapmalı oradaki yumuşak karınları ve sızıntıları tespit etmelidir bana göre. Ama efendim hazır böyle bir fırsat bulduk bu adamların da geçmişini bunun üzerinden bir karanlık perde altına alabiliriz türünden bir takım hukuki entrikalar yapılıyorsa ki bunlardan onu da beklerim yani yapmaktan imtina etmezler bunun yanlışlığına da her fırsatta işaret ederim.”

"Ekonomi genel geçer kuralları olan bir yönetimdir"

Emekliler maaşları ve asgari ücrete yönelik tartışmalara yönelik soruya Dervişoğlu şu sözlerle yanıt verdi:

"Bu zorlanarak çözülecek bir şey değil. Bu bir iradeyle çözülebilecek bir şey. Bu bir maaş da değil, ücret. Çünkü emekliye devlet kasasından para verilmiyor. Emekliden prim kesiyorsunuz, vatandaşlar da emekli olduktan sonra ödemiş olduğu primi geri alıyor. Öncekikle herkes bu tanımda anlaşmalı. Asgari ücretin belirlenmesi konusuna gelirsek; bunun bileşenleri var. Kolay bir hesaplama değil. Çünkü asgari ücretin yüksekliği işçiyi memnun ediyor, işvereni de rahatsız ediyor. Bu sebeple komisyonun bir tarafında hükümet, diğer tarafında en büyük sendika TÜRK-İŞ, bir de işçi sendikası oturuyor. Bunların elinde oturuken eskiken bir rakam oluyordu. Bu rakamı TÜİK vasıtası ile TÜİK belirliyordu. 'Açlık sınırı şu, yoksulluk sınırı bu' diye masaya geliyordu. TÜİK son 3 yıldır açlık ve yoksulluk sınırı belirlemiyor. Bağımsız bir enflasyon platformu ENAG, TÜRK-İŞ ve İstanbul'a ait olanını da İstanbul Ticaret Odası yapıyor, bildiğim kadarıyla. Masadadaki veriler bunlar. Asgari ücret şayet, hedeflenen enflasyona göre belirlenseydi, 1800 lira civarında kalırdı. Dolayısıyla asgari ücretin gerçek enflasyona göre belirlenmesi gerekir. Bu noktada barınma ihtiyacının nasıl karşılandığına da bakmak gerekir. Çünkü Avrupa Birliği ülkelerinde bu gelirin yüzde 15'inden fazla değil. Ama Türkiye'deki asgari ücretin yüzde 70'inden fazlası. Ortalamayı esas alarak söylüyorum. Asgari ücretin yüzde 15'i gibi bir rakam olduğunda, kişinin oturabileceği yer ancak İzmir'de 5 yavrumuzu kaybettiğimiz barınaklar olur. Bunun sorumluluğu da hepimizi yakar. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesinde bir çok kriter olmasına ve bunun işveren nazarında maliyetleri arttırdığını bilmemize rağmen bir önermede bulunduk. Bu da şudur; yeniden değerlendirme oranını esas aldık. Harçlarda, kira arttırımında neyi yapıyorsa bunu esas alarak, asgari ücretin net 28 bin lira olması gerektiğine inandık. Bu önermemizi hükümete iletilecek şekilde TBMM kürsülerinde dile getiriyoruz. Bu olur mu olmaz mı bilmiyoruz ama Türkiye bir ekonomik program uyguluyor. Bunun adı bana göre kemer sıkma değil boğaz sıkmadır. Türkiye'nin bunu aşması gerekiyor. Ekonomi genel geçer kuralları olan bir yönetimdir. İsrafı kısacaksınız, verimi arttıracaksınız, büyümeyi sağlayacaksınız, büyümeden kaynaklanan refah payını da adil bir şekilde bölüştüreceksiniz. Ekonomi budur. (Bakan Şimşek'i nasıl buluyorsunuz?) Ben kendisine 'vergimatik' diyorum. Faiz lobilerinin günümüzdeki temsilcisi ve Türkiye'ye gönderdiği biri gözü olarak bakıyorum. Çünkü uyguladığı programın, adı konmamış bir IMF programı olduğu kanaatini taşıyorum. Meclis'te bütçe konuşuyoruz. Ödeyeceğimiz faiz 2 trilyon. Bütçe açığı da zaten 2 trilyon. Dolayısıyla vatandaşlar önümüzdeki döneme alabildiğine borçlu giriyor. Bütçeden ve uygulanan orta vadeli programdan vatandaşı tatmin edecek bir sonuç çıkabileceği kanaatini taşımıyorum." 

''Bu ayrılıkların tamamı bence kişisel''

İYİ Parti, Zafer Partisi ve Anahtar Partisi üzerinden "Bu partileri bir araya getirme fikriniz yok mu" sorusuna da yanıt veren Dervişoğlu, "Öncelikle ayrılık gerekçelerine bakalım. Biz neden ayrıldık ve ayrılırken neler yaptık, neler söyledik? Bu arkadaşlarımızla ilgili olumsuz bir beyanda hiç bulunmadım. Bu ayrılık gerekçelerini biliyorum. Bunları yaşayarak belirledim. Bu ayrılıkların tamamı bence kişisel. Ancak burada bir şey var. Ayrılma, ayrılmanın zeminini hazırlama, bir araya gelmek gibi iyi niyetli yaklaşımları siyaseten istifade edilebilir şeylere dönüştürme ya da hepimizin ortak değeri olanları birilerinin istiskal etmesi gibi konuları çok ince ve hassas düşünüyorum. Yapmaya çalıştığım şey; siyasette güvenilir olmaktır. Çünkü vatandaşlar güveni arıyor. Örneğin yüzde 10 alsın, ben de 5 aldım. Bunların üçünü birleştirseniz matematiksel olarak aynı toplamı ifade etmez. Çünkü ayrılık gerekçeleri söz konusu. Önemli olan vicdanlarda ve ruhta buluşmaktır. Bunun yolu da ruh ve vicdan sahibi olmaktan geçer. Onun için neyi temsil ettiğimizin çok iyi anlaşılması lazım. Neyi temsil ediyor ve ne ile anılıyorsak, buna uygun davranmak gerekir" ifadelerini kullandı.

Editör: Erva Gün