İran faktörü

Abone Ol

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları bir haftalık ateşkesin ardından yeniden şiddetlenirken, Tahran’ın, “savaşın derinleşmesi ve genişlemesine” ilişkin açıklamaları, vahşetin sürmesi halinde çatışmanın nerelere kadar büyüyebileceğinin işaretini verdi. İsrail’in Filistinlileri topraklarından zorla çıkarmaya yönelik plan ve eylemlerinin kabul edilemez olduğunu belirten İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, sorunun temelinde İsrail’in saldırganlığının olduğunun altını çizdi. Başta ABD ve sözde uygar Batı’nın yönetimleri Netanyahu’ya, “kontrollü etnik temizlik” konusunda göz kırparken, bu kirli savaşın “Hamas’ın silahlı kolu Kassam Tugaylarından arındırma” çerçevesinde yapıldığını savunuyor. Hamas’ın askeri kanadı yeraltındaki 500 kilometrelik “Gazze Metrosunda” sığınaklarda barınırken, savunmasız sivil Filistin halkı ve sığınma kamplarındaki mülteciler büyük kayıplar veriyor. Yaşamını yitirenlerin sayısı 16 bine yaklaştı, saldırılar giderek şiddetleniyor, son olarak, İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'na düzenlediği saldırıda 100'den fazla sivil yaşamını yitirdi. Vahşetin durdurulması için daha ne bekleniyor? Nerede BM? Nerde AB? Feryadı duyan kimse yok mu?
***
KAR HIRSI
Dünya İsrail ve Hamas arasında bir hafta süren ateşkesin ardından, Netanyahu yönetiminin yeni katliamını izlerken, Türkiye’nin gündeminde dolandırıcılık davası var. Kamuoyunda "yüksek karlı gizli fon" adıyla bilinen 2'si tutuklu 7 sanığın yargılandığı davada açıklamalar basına yansıdıkça hayretin dozu daha da artıyor. “Kar ve yüksek kazanç hırsı”, yaşamı boyunca büyük yoksulluklar çekip bir anda zenginleşen kesimden ziyade yıllardır milyon dolarlara hükmeden tuzu kurularda olması düşündürücü değil mi? 
Türkiye yargıya intikal eden futbol dünyasının tanınmış isimlerinin de aralarında olduğu “Yüksek Karlı Fon” konusu ile kendilerini sosyal medyanın "Şampiyonlar Ligi" olarak isimlendiren 12 kişinin icraatları ve mal varlıklarına el konulmasına odaklanırken, bu fenomenler nasıl türedi? Nerden güç alıyorlar? Arkalarında kimler var? Ya da genç yaşta bir jeoloji mühendisinin önemli bir bankanın kritik bir şubesinde müdürlüğe kadar nasıl yükseldiği soruları kamuoyunda pek tartışılmıyor. Bu ve benzeri sorulara yanıt bulunmadan, konuların özüne inmeyip altında yatan liyakat-denetim konusu gündeme gelmeden, toplumdaki çarpıklık düzelmez. Bataklık kurutulmadan sivrisineklerle göstermelik mücadele ancak bu kadar oluyor.  
***
ASGARİ ÜCRET
Asgari Ücret İşçi sendikaları, işveren sendikaları ve hükümet temsilcilerinden oluşan 15 kişilik komisyon dört kere bir araya geldikten sonra 2024 yılında uygulanacak asgari ücreti açıklayacak. Asgari Ücret maratonunun ilk etabı sessiz sedasız tamamlandı. Merkez Bankası’nın internet sitesinde yer alan 2024 enflasyon hedefini yüzde 5’den önce 33’e sonra da 36’ya çıkardı. Asgari ücret zammında bu hedef baz alınırsa net asgari ücret 11 bin 402 liradan 15 bin liraya çıkacak. Sendikalar ise iki kişinin çalıştığı dört kişilik bir aileyi 45 bin 686 lira olan yoksulluk sınırından kurtaracak bir asgari ücret talep ediyor. 
Merkez Bankası’nın iyimser enflasyon rakamı, dış piyasalardaki hesaplarla pek de örtüşmüyor. 
Yatırım bankası JP Morgan enflasyonun Mayıs 2024’te yüzde 73’e yükseleceği beklentisinde. Eurostat verilerine göre 27 Avrupa ülkesi arasında Türkiye Aralık ayı itibarıyla, Arnavutluk’un ardından en düşük asgari ücreti veren ikinci ülke konumuna geriledi. Oysa sekiz yıl önce Türkiye’de Arnavutluk’un dört katı asgari ücret veriliyordu. Bu tablo Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına yakışmıyor. 
***
KIŞ SAATİ
Toplumun duyarlı olduğu, hassasiyet gösterdiği konular Osmanlıdan günümüze her zaman yönetimlerin ilgisini çekmiştir. O zamanın padişahı, veziri tebdili kıyafetle halkın arasına inerken, günümüzde yurttaşın nabzını tutmak daha ziyade anketlerle ya da sosyal medya kanallarıyla oluyor. Biz de o nedenle sıklıkla sosyal medyada olup bitenleri köşemize taşıyıp, yurttaşların hassasiyet gösterdiği konuları, aktarıyoruz. Başladığı dönemde hayli ses getiren yaz saati uygulamasının kaldırılması cılız da olsa Change.org’da gündeme geliyor. Geçtiğimiz hafta bir paylaşımda, “bugün İstanbul’da gün doğumu: 08:05. Çoğu insan, okula ya da işe gitmek için karanlıkta uyanıyor. Saatleri 1 saat geri aldığınızda uyanmak için gün ışığından faydalanabileceğiz” şeklinde yaz-kış saati uygulamasına geri dönülmesini talep edip destek isteyene rastladık. O paylaşımlarda nüfusun yoğun olduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya gibi büyük kentlerde işe, okula yetişmek için karanlıkta uyanmak zorunda kalanların, bazı psikolojik sıkıntılar yaşayabileceği endişelerine ve fazla elektrik tüketimine neden oldukları görüşlerine rastladık. Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre, yaz saati uygulamasının sürekli hale getirilmesi sonucu yüzde bire yakın bir oranda daha fazla elektrik tüketildiği iddia ediliyor.
Yaz saati uygulamasının ekonomik boyutu en çok ticari işbirliği içinde olduğumuz Avrupa Birliği ülkeleriyle zorladığını düşünenler de azımsanmayacak kadar çok. Bu konuda gerçek ne dersiniz?