Nur Yıldız

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivali, Ankara'da başladı. Bu yıl 16 şehirde düzenlenen festivalin 11. durağı Başkent oldu. Başkentin birbirinden farklı etkinlik ve deneyimlere ev sahipliği yapacağı festival, eylülün sonuna dek sürecek.

Bu yıl üçüncü kez festival rotasında yer alan Başkent’te sanatseverler, konserler, sergiler, söyleşiler ve her yaşa uygun etkinliklerle kültür sanatla buluşurken Ankara kültür sanatın da Başkenti oluyor. 

Festival kapsamında şehrin çeşitli noktalarında bulunan 100'den fazla mekandaki etkinliklerde sanatçılar Ankaralılarla bir araya gelirken uluslararası bir sanatçı ağı olan “İnisiyatifsizler” ekibi, kültür yolu festivaline kendi yollarından ilham alarak “Yolda” isimli sergiyle katıldı. 

Plastik sanatlar dalında, Sinan Ayber, Talat Ayhan, Dodi Dündar, Kadir Öztoprak, Olca Uzunokur ve Sibel Ünalan; fotoğraf dalında ise Burcu Aydın, Selim Aytaç, Gülser Günaydın, İsa Özdemir, Oktay Ünalan, Seda Usubütün kendi görme, yansıtma, ifade biçimleri ve farklı malzeme seçimleriyle oluşturdukları sanatsal dilleriyle kendi yollarını anlatıyor. On iki sanatçının katılımıyla oluşturulan bu ‘Yol’larda yok yok!

Krişna Sanat Merkezi’nde gerçekleşen sergide resim ve fotoğraf sanatçıları, kendi yollarını; kimi zaman toprakla, kimi zaman Dào öğretisiyle, kimi zaman ‘durma’ olgusunun da varlığıyla kimi zaman siyah beyaz bir fotoğraf albümünden kalanlarla, kimi zamasa arabanın camından yakalanan anlara anlatıyor. 

Iğdır'daki Üçkaya Vadisi sonbahar renklerine büründü Iğdır'daki Üçkaya Vadisi sonbahar renklerine büründü

Proje yürütücüsü Sibel Ünalan, sanatçıları ortak bir paydada buluşturan bu temayı şöyle anlatıyor:

“Zamanın kendisi durup dinlenmeyen soluksuz bir yol, yaşam kendi başına ilerleyen bir yolculuk... Her birimiz bireysel yollar, seçimler ve yükümlülüklerle farklı çağlarda; aynı yolculuktayız. Fiziksel, kavramsal ve her anlamda, her zaman yolda olduğumuzu unutmadan. Hayatta yürüyoruz.

Başkent Kültür Yolu kapsamında Krişna Galeri tarafından 'İnisiyatifsizler' olarak davet edildiğimiz sergimize kültür yolundan esinle ‘Yolda’ ismini verdik. Organizasyonunu üstlendiğim sergimize 6 fotoğraf sanatçısı ve 6 ressam arkadaş birlikte sıkça toplanıp görüş birliği yaparak hazırladık. Çok keyifli ve uyumlu bir hazırlık süreci oldu. Farklı disiplinlerden gelen iki grubun ortak bir konu üzerinde oluşturduğu çeşitliliğin çok renkli ve başarılı olduğunu düşünüyorum. Bu ortaklığın çoğalarak devam edeceğini ve farklı şehirlerde tekrarlanacağını da müjdelemek isterim.”

Ünalan, Ankara sergisinin ekim ayında yapılacak söyleşilerle devam edip 21 Ekim'de kapanış kokteyli ile sona ereceğini de dile getirdi.

“Yoluma çıkan, yoldan çıkaran; beni var eden her şeyle kendi yolumdaydım…”

Ünalan kendi eserinden de ise şöyle bahsediyor:

“Sergimizin temasına karar verdiğimde çoktan ‘yol’a koyulmuştu heyecanım. Ancak resmimin gözümde canlanması yorgun bir günün ardından gece yarısı yatağıma yatıp gözlerimi kapattığımda oldu. Kalkıp eskizimi çizdim ve sabaha sabırsız uyudum. Bu benim yolum olacaktı. Arkamda bıraktığım, yanımda götürdüğüm, benimle kalan, iz bırakmadan kaybolan, eksilten, çoğaltan, yoluma çıkan, yoldan çıkaran; beni var eden her şeyle kendi yolumdaydım. Arkamda kalan iyi, kötü, kırık, dökük, çok güzel, az güzel ama beni ben yapan geçmişimi karşımda görmek istedim...

Eklediğim her fotoğrafın anılarında kaybolarak, kâh özleyip, kah hüzünlenip, kah şükrederek kendi üslubum ve tekniğimle işledim, geldim bugüne. Bakalım önümdeki yolda beni neler bekliyor? Ben aydınlık resmettim. Aydınlığa yürüyorum.”

“Durmak, yolda olmaya dahildir”

Sergiye “Dur(ama)mak” isimli eseriyle katılan BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) Başkanı Dodi Dündar, durmanın devinimin karşısında konumlanan bir olgu olduğundan bahsederek şu ifadeleri kullandı;

“Fiili olarak bir yerde uzun süre durmak mümkün değildir. Ne yolda, ne ayakta, ne uykuda… Her durma hali belirli sürelidir. Yaşamın karşısında da bu böyledir. Durmak en nihayetinde ölümle yaşam ilişkisinde en belirgin şekilde ortaya çıkarır kendini. Kişi durduğunda gerilim yaşar ve buna uzun süre dayanamaz. Bu kısa durma halinde zihin hiç durmaz, onu tekrar yolda olması için provake eder, türlü yöntemlere başvurur. Bu etkileşimden çok yaratıcı eylemler ortaya çıkar. 

Kişi iradesi yerinde olduğu sürece herhangi bir durma halinde uzun süre varlık gösteremez. Yolda olan kişi yolun kendi dinamiğine dahil olandır, yol ile bir olandır elbette ancak yolda olan kişi, durduğu an bile yol almaya devam eder.

 Dur(ama)mak, devinime, yaratıcılığıa, yolda olmaya dahildir…”

Gidilmeyen yollar manifestosu: “Her seçim bir vazgeçiştir!”

Sergiye kompozit fotokolajı olan “Road not taken/Gidilmeyen yol” ile katılan Seda Usubütün, Yaşantılarımızda her daim bir “Road much traveled/hep seçtiğimiz yol” olduğunu ifade ederek şöyle devam etti; 

“Fotoğrafımdaki gökdelenler, gecesi ve gündüzü ile şehir hayatı hep olduğum yer. Bir de bu yolu seçerek geride bıraktığımız gidilemeyen yol, birlikte yürünmemiş patikalar, ulaşılamayan deniz, dans edilememiş kıyılar, oynanmamış oyunlar var… Her seçim bir vazgeçiştir anlamında. Fotoğrafımda gidemediğim yol denize çıkan danslı oyunlu yol. 

Benim için kırılma noktası çocuk gözümle çok değer verdiğim bir yakınımın kaybı. Başkaları için başka kayıplar, başka yol ayrımları. O zaman orada gidemediğimiz yol, bugün burada yaptığımız büyüklü küçüklü pek çok seçimimizi etkiliyor.”

Bir kurak çağrışım olarak, tuz çuvalları!

Sinan Ayber ise "Anlam Yüklü Bedenler” isimli çalışmasının bu proje sergideki yerinin "Yol " konsepti ile ilişkilendirilerek oluşturduğunu dile getirerek şöyle konuştu;

“Daha önceden ilgimi üzerinde yoğunlaştırdığım ‘tuz çuvalları’ kavram olarak hareketsiz, ağır, kurak çağrışımlar. Onları ‘Bale figürü’ desen çizimlerinin üzerine yerleştirerek ifade bedenlerini baskılayıp izleyicinin algısında bir tür değer yönlendirmesi yapmaktı amacım. Duvardaki karışık teknik çalışmam ise yerleştirmenin anlamını pekiştirmek için tuzla kesik yara ifadesi; kadife tozu yapıştırılarak ise nötr derinlik oluşturuldu. 

Baktığımızda kralların, firavunların, diktatörlerin, kabile reislerinin, filozofların ürettiği anlamların taşıyıcıları ve aktarıcılarıyız. Bizler bu anlamlar üzerinden canlılığımızı sürdürüyoruz. Bu durum dün de böyleydi, bugün de böyle. Kitlelerin anlam üretmişliği yoktur, üretilmiş anlamları bazen kanun bazen vecibe olarak yaşarlar. Bu durum bizim yaşam şeklimiz olur.

Bedenin kendi ürettiği hiçbir şeyin geçerliliği yoktur. Onun canlılığı taşıyıcı, nesnel bir devinimdir. Başı ve sonu vardır, o kadar. Bu varoluş sekli zamansal derinlik içinde bedenin sınırlı, kısa bir yolculuğudur.”

“Düşüncedeki kalıcı unsur, yol…”

Yolculuğumuzun içinde bulunduğumuz evrenin büyük patlama bir diğer adıyla bigbang ile başladığını dile getiren Oktay Ünalan, eserlerinin yolculuğunu şöyle anlattı;

“Çalışmalarımda 1964 yılında keşfedilip bütün evreni dolduran Kozmik mikrodalga arka plan ışınımı olarak tanımlanan elektromanyetik dalgayı ölçen WPAP uydusundan alınan görüntüyü işlerin tümünde fon olarak kullandım.

Evren ve onun doğuşu, yasa ve ilkeleri, insan ve doğanın kainat ile bağı üzerine kurulu olan Çincede yol, yürümek, konuşmak, yön, yöntem, akış vb. anlamlara işaret eden Dào öğretisi ise (Çince; pinyin: Dào) kendi yolculuğumuzun simgesi olarak ilk görsel üzerinde yer alıyor.

İkinci ve üçüncü fotoğraflar ise evrenin yolculuğunun rastgelelik ve düzensizlik olarak tanımlanan entropi kavramı çerçevesinde her şeyin dağılmaya ve onu oluşturan parçalara ayrılmaktan kaçamayacağını anlatıyor. Karganın yüksekten atıp kırılmasını beklediği ceviz parçaları hiçbir zaman birleşip tekrar cevizi oluşturmuyor.

Yine eserlerimi takip eden zaman okunun bir yönü var.

İnsanın varoluşunun zaman ufku içinde açığa çıktığını, bunun da varlığın açımlanması anlamına geldiğini ve düşüncedeki kalıcı unsurun yol olduğunu vurgulayan Heidegger ise üçüncü ve dördüncü görsellerde kendine yer buluyor.”

“Yolda olmak ekininden sürülmektir kimileri için…”

Sergiye "Göç" isimli eseriyle katılan Talat Ayhan, şöyle anlattı;

“Yolda olmak, ata toprağını sürerken, ekininden sürülmektir kimileri için. Ekini burada kültür anlamında kullanıyorum. Bu, göçe zorlanmış topluluklara ithafen yaptığım bir resim. Protest bir içeriği var, belki biraz siyasi, gerisi eserle bağ kuracak ve kendi anlamlarını yükleyecek izleyiciye kalıyor elbette.”

Arabanın penceresinden dışarıya; “Sıradan ama etkileyici!”

Gülser Günaydın ise, yolda hareket halindeki arabanın penceresinden gündüzün geceye dönüştüğü o anlarda kaydedilen 5 dakikalık videonun içindeki fotoğraflardan oluşan ‘Arabanın penceresinden dışarıya’ bir bakış sunan eserinden şöyle bahsediyor;

“Seçebildiğimiz tüm detaylar, hemen herkesin bildiği yolda olma halinin sıradan ama etkileyici peşi sıra gelen görüntüleridir. Bu serginin kurgusu da tam olarak bahsettiğim aşina duygusal ve düşünsel ruh halini yeniden yaratmak üzerine…

Yolda olma durumu fotoğraflarda gördüğünüz gibi bir geçiş ve değişim hali de olabilir. Hareket halindeyken bakış açımız ve konumumuz değiştikçe yakalanan anlık görüntüler içinde birçok şey belirebilir veya kaybolabilir. Varılacak hayal, gerçek ya da felsefi bir yerin ya da durumun temsili olarak da düşünülebilir.

Yolda olmak her bir hayatın geçiciliğini hissettirdiği kadar sürekli değişen bir bütünün parçası olduğumuzu da hissettirebilir…”

Muhabir: Nur Yıldız