İletişim nerede bitiyor, propaganda nerede başlıyor?
Yıldız YAZICIOĞLU Cumhurbaşkanlığı’na bağlı kurum, adındaki “iletişim” kavramını anımsarsa Türkiye’nin kutuplaşma sorunu derinleşmeyebilir mi? İletişim, mevcut ekranlar i...
Yıldız YAZICIOĞLU
Cumhurbaşkanlığı’na bağlı kurum, adındaki “iletişim” kavramını anımsarsa Türkiye’nin kutuplaşma sorunu derinleşmeyebilir mi?
İletişim, mevcut ekranlar ile donatılmış hayatlarımızda ve sosyal medya ortamında “maruz kalma” halini içeriyor ancak halen o ekranlar önünde duraksamama veya internet bağlantısında kapatma seçeneğine sahibiz. Elbette sosyal medya uygulamalarınızı sıkça gözden geçirmediğinizde gelişmeleri kaçırma korkusu duymuyorsanız yani FOMO (Fear of Missing Out) rahatsızlığına yakalanmadıysanız… İletişim olabilmesi için eğer alıcı taraftaki insan açısından kabul/rıza/talep olması gerekli diyebiliriz. Aksi takdirde kişi rızasına dayalı olmayan zoraki yaklaşım ortaya çıkacaktır. Yalnız zoraki denildiğinde bunun her zaman baskı, şiddet gibi unsurlar içermesi gerekli değil. Hatta yaratılmış yanıltıcı iklimde kişi, özgür iradesiyle kendisine iletişim kapsamında gibi sunulmuş mesajlar için alıcı olduğunu düşünebilecektir. Esasen tam da burada propaganda söz konusuyla başarılı olabilmesi için bunun propaganda olmadığı duygusu oluşturulması devreye giriyor. Bunun için hedef kitleniz kişi veya toplum veya seçmenleriniz hakkında detaylı bilgilere sahip olmanız gerekir. Eğer mesajlarınızı tartışmak, diyalog kurmak, demokratik çerçevede karşıt görüşler ile uzlaşmak amacıyla değil de hedef kitleniz üzerinde sorgusuz, sualsiz benimsenmesi için iletmek istiyorsanız, o hedef kitleyi yakından tanımalısınız. Çünkü siz iletişim kurmak istemiyorsanız, siz propaganda yapmak istiyorsunuz.
Neden mi, Ankara Üniversitesi İLEF günlerime geri döndüm ve iletişim kuramlarıyla özetleme yapıyorum? Çünkü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da, kuruluşundan bugüne sergilediği yaklaşımı epeyce ileri seviyeye taşıyabileceği yetkileri kuşanmaya devam ediyor. Ne yazık ki Anayasa Mahkemesi ise, Cumhurbaşkanlığı’nca atanmış hakimler profiliyle başkanlık sistemi başkanlığı yapıya kapıya açtı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye kamuoyunda ve uluslararası alanda “gazeteci” kimliği saygın kabul edilmekte olan basın meslek örgütleriyle olduğu üzere adını inkar edercesine “iletişim” kurmuyor. Şimdi pek çok meslektaşımızca ki kendilerine, bizlere “basın kartı” vermediğinde gazeteci olmadığımızı savunduğunda olduğu gibi gazetecilik mesleğine yönelik propagandist yaklaşımı geliştirme olanaklarını arttırıyor. Anayasa Mahkemesi’nin Başkan Zühtü Arslan’ın da aralarında bulunduğu beş üyesi oyuyla muhalif görüş beyan etmesine rağmen on üyesi tarafından kişisel verilerimiz, iletişim yerine tek taraflı karar verici olmayı rol edinmiş kuruma adeta teslim edildi.
Anayasa Mahkemesi, 24 Temmuz 2018 tarihli 14 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkındaki düzenlemede 17’nci maddeyle düzenlenen “bütün kurumlardan istediği bilgileri alma yetkisi” için “anayasaya aykırı değil” kararı verdi. CHP tarafından yapılan anayasal güvence altında olması gerekli temel insan hak ve özgürlükler bakımından Mahkeme, İletişim Başkanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin farklı kurumlarıyla belirli şartlar altında paylaşmış olduğumuz tüm bilgilere erişebilmesini oy çokluğuyla uygun buldu.
Mesela İletişim Başkanlığı, neden ihtiyaç duyacağı bilinmez ama gazeteci olmadığını iddia edemeyeceği ancak ısrarla basın kartı vermek istemediği bir kişi hakkında geçirdiği tüm hastalıklarıyla ilgili bilgi sahibi olabilecek. Ya da lisans eğitimindeki not ortalaması düşükse basın kartı için kim bilir yeterli olmayacağını mı iddia edecek? Bu satırları kaleme alan bendeniz açısından “diploma şüphesi” oluşturacak bir durum olmadığı için rahat hissediyorum. Bu arada balayımızda dahi kaldığımız oteli kredi kartı taksitleriyle ödediğimiz için de galiba… Herhalde İletişim Başkanlığı, mesela tam da bugünlerde kamuoyunda güveni azaltıcı iddiaları gerekçe göstererek, gazetecilik mesleğindeki haksız kazançları ortaya koymak amacıyla iddialarda adı geçen isimler ile ilgili haksız zenginleşmeyi tespit etmek için bankalardan bilgi talep etmeyecektir, değil mi? Yooo… Ayrıca İletişim Başkanlığı, nasıl tamamiyle belirli suç koşulları söz konusu değilse yargı kararı olmaksızın bankalarca açıklanması yasa dışı olan kişisel banka hesap bilgilerine nasıl ulaşabilecek ki? İşte tam burada Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yasal düzenlemelere ve anayasal haklarımıza aykırıysa İletişim Başkanlığı böylesi bilgi erişimi yetkisine nasıl sahip olabilir ki? Değil mi böyle diyorsunuz. Ama ne yazık ki Anayasa Mahkemesi’nin değerli heyet üyeleri, en azından çoğunluğu, böyle düşünmediği için artık İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ndeki hüküm itibariyle Ziraat Bankası gibi bir kamu bankasından bilgi talep edebilecek. Sizce bunu malumunuz medya grubunca ödenmediği iddia edilmiş krediyle ilgili kamuoyuna aydınlatıcı bir yazılı açıklama yapmak üzere mi yapacak, yoksa?
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Ama Acı Kahve köşemizde dostça açık sözlü şekilde acı gerçekler ve gerçekleşebilecek olasılıklar üzerine yazıyorum.
Maalesef kararnamede, “Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler” hükmü var. Ve şimdi CHP’nin iptalini talep etmesine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin hükmün hukuki olduğu görüşü var.
MİT gibi bilgi sahibi olacak ama…
Demokratik hukuk devletinde, Birleşmiş Milletler’in temel insan hakları beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış Türkiye Cumhuriyeti’nde artık Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı gibi yetki sahibi. Malumunuz 26 Nisan 2014 tarihli yasal düzenleme itibariyle kamuoyu açısından bilgi edinme hakkı kapsamı dışındaki MİT’in kamu kurum ve kuruluşlarından her türlü bilgiyi edinebilmesi öne çıkarıldı. Keza MİT’in web sitesinde, tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca bilgi ve belgelere erişim sağlanmasında etkin iş birliği gerektiği açıkça yazılı.
Şimdi İletişim Başkanlığı da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından MİT ile eşdeğer önemde işlevsel mi? Devlet vurgusunu özellikle ifade etmeliyim ki MİT, anayasal açıdan devlet kurumu, hükümet değil. İletişim Başkanlığı ise, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde kurulmuş hükümet dolayısıyla iktidar mekanizması rolünde. Özellikle de Başkan Fahrettin Altun’un, muhalefet liderleri için adeta parti sözcüsü gibi Twitter paylaşımlarıyla birlikte.
Bu arada İletişim Başkanlığı’nın, yasal açıdan yanıt verilmesi zorunluluğu ve süre şartına bulunmasına rağmen TBMM’deki soru önergeleriyle kendisine sunulmuş dilekçeleri yanıtsız bırakma alışkanlığı da var gibi. Bunun yanı sıra basın meslek örgütlerince yapılan çağrıları da göza ardı ederek, farklı görüşlere yönelik sıklıkla “terörist” suçlamasında bulunması.
Dolayısıyla İletişim Başkanlığı, MİT gibi yetkili olduğu gibi kavramsal açıdan çift taraflı olacak iletişim kurulabilecek şekilde de konumlandırmamakta.
Elbette İletişim Başkanlığı, arzu ederse hemen şimdi Türkiye’nin kutuplaşmış siyasal atmosferinde illa ki karşı tarafta gördüğü basın meslek örgütleriyle kapsamlı görüşme trafiği başlatabilirse şu iletişim meselesini yeniden değerlendirebiliriz.
Şimdilik, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in “İletişim Başkanlığı hiçbir hukuki sınırlama olmadan, istediği her vatandaşın sağlık verisinden pasaport bilgilerine kadar tüm kişisel bilgilerine ulaşabilecek. İletişim Başkanlığı’nın uluslararası sözleşmeler ve kanun ile koruma altına alınmış kişisel veriler ile ne işi olabilir?” sorusu üzerinden endişelerimize geri dönelim.
ABD merkezli veri şirketi Cambridge Analytica’nın, Facebook uygulamasındaki kullanıcı verileriyle ABD ve Britanya’daki seçim ve halk oylaması tercihlerindeki etkisi tartışmasını hatırlayalım.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın muhalefet şerhinde, İletişim Başkanlığı’na “sınırsız yetki tanındığı ve kişisel verileri güvencesiz hale getirdiği” eleştirisini belirtelim. Arslan gibi Başkan Vekili Hasan Tahsin Gökcan, Engin Yıldırım, M. Emin Kuz ve Yusuf Şevki Hakyemez’in de muhalefet şerhleriyle insan onurunu zedeleyeceği şekilde kişisel verilere kişilerden açık rıza alınmaksızın ulaşılması gerektiğini ekleyelim.
Ve soralım: İletişim Başkanlığı, hakkımızda öğreneceği tüm kişisel verilerimiz ile aramızdaki kutuplaşmayı mı sonlandıracak, bu güzel topraklarda barışçıl birliktelik günlerimize mi taşıyacak?
Devamı ve benzeri sorularımız için Acı Kahve köşemize bekleriz.