Özellikle 6 Şubat depremleri ve seçim sonrasında sosyal medyada, mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söylemlerinin yaygınlaştığına dikkat çeken Medya ve Göç Derneği Eş Direktörü İçten, ötekileştirici, teyitlenmemiş, dezenformatif, yanıltıcı ve hedef gösteren haberlerde ciddi bir artış yaşandığına söyledi. İçten, sosyal medya üzerinden ortaya atılan gerçeği yansıtan ya da yansıtmayan iddiaların, insanların hayatlarını tehdit edecek kadar kritik toplumsal çatışmalara yol açtığı uyarısında bulundu
Çetin Sak Medya ve Göç Derneği Eş Direktörü Dilek İçten ile Suriyeli göçmenlerin medyada nasıl temsil edildiği üzerine konuştuk. Göçmenlerin medyada yer almalarının, Türkiye’deki göç politikaları ve gündeme göre değiştiğini bildiren İçten, “Türkiye’de ikamet eden tüm mülteci ve göçmen topluluklar gibi Suriye’den göç etmiş mültecilerin de medyada yer alan haberler ve içeriklerde, çeşitli genelleştirmeler üzerinden tek tip bireylerden oluşan homojen bir toplulukmuş gibi ele alındığını görüyoruz” dedi. İçten, medyada göçmenler ile ilgili öne çıkan haberlerin, belirli “stereotip” profiller üzerinden gerçekleştirildiğini belirterek “Göçmenler, ya yoksul, muhtaç ve kurban, ya suçlu, hırsız, katil, tacizci ve güvenlik sorunu ya da ülkenin ekonomisi ve demografik yapısı için tehdit oluşturan bir topluluk olarak haberlerde yer alıyorlar” vurgusu yaptı. Bu profillerin ötesinde, göç eden kişilerin gerçekte kim olduklarını, bireysel deneyimleri, düşünceleri veya gündelik gerçekliklerinin objektif ve çok boyutlu olarak ele alan yeterince içerik veya haber bulunmadığına dikkat çeken İçten, “Hatta üretiliyorsa dahi ana akım medyada baskınlaşan bu ‘stereotip’ profil, temsiliyetlerine kıyasla görünürlüğü genel olarak düşük kalıyor veya toplumda tepkiyle karşılanıyor” açıklamasında bulundu. Son dönemde medyada göçmenlere yönelik nefret söylemi arttı mı? -Evet, özellikle 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler ve Mayıs ayındaki genel seçim süreci sonrasında, mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söylemlerinin sosyal medya platformlarında ciddi oranda yaygınlaştığını hatta artık genel kullanıcılar arasında genelleşen ve normalleşen bir trend olduğunu gözlemliyoruz. Diğer bir yandan, bu süreçte medya kuruluşlarının da ülkedeki siyasi gündemin etkisiyle mülteci ve göçmenlere yönelik ötekileştirici, yanıltıcı ve hedef gösteren haberlerinde ciddi bir artış yaşanıyor. Göçmenlere yönelik medyada nefret söylemini artıran etkenler var mı? -Mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söylemindeki genel artışın, sosyo-politik pek çok sebebi var. Ancak medyadaki artışın temel sebebi, aslında doğrudan dezenformasyon ve “tık” tuzağı haber üretim anlayışı ile ilişkili. Medyadaki göç haberleri, zaman içerisinde “daha çok okuyucu” ve “tıklanma oranı” kazanmak için en elverişli içeriklere dönüştü. Özellikle dijital mecralar üzerinden yayın yapan medya kuruluşları ve sosyal medya haber sayfaları, daha çok okuyucu oranına ulaşabilmek için göçle ilgili çoğu vakanın detaylarını teyitlemeden, hatta kasıtlı olarak dezenformatif ve yanıltıcı bilgi içerecek şekilde haberleştirip yaygınlaştırmaya başladı. Türkiye’de yaşayan mülteci ve göçmenlerle ilgili gerçekçi ve çok boyutlu temsiliyet sunmakta yetersiz kalan bu haberler, bilgi kirliliğini ve önyargıları besleyerek toplum içerisinde ayrımcılık ve nefret söyleminin artışına zemin hazırlıyor. Deprem sonrası ya da deprem döneminde göçmenler medyada nasıl temsil edildi? -Deprem, göçmenlerle ilgili dezenformasyon ve olumsuz sonuçlarının en somut şekilde deneyimlendiği bir süreç oldu. Özellikle depremin ikinci gününden itibaren göçmenlerin, bölgede yağma yaptıkları yönünde iddialar dolaşmaya başladı. Bölgede, zaten etnik köken fark etmeksizin genel bir güvenlik problemi ve yağma sorunu vardı. Ama iddiaların büyük çoğunluğu, Suriyeli mülteciler başta olmak üzere bölgedeki göçmen gruplar üzerinde yoğunlaştı. Bu iddiaları, hem ana akım hem de sosyal medyada yaygınlaştıran kaynakların bazıları siyasi aktörlerdi bazıları ise sosyal medya içerik sayfalarıydı. Özellikle göçmen karşıtı grupların yönettiği sosyal medya haber sayfaları, bu süreçte bilgi kirliliği yaratan benzer pek çok iddia yaygınlaştırdı. Bu iddialar arasında göçmen grupların depremzedelerin evlerinden ve cesetleri üzerinden hırsızlık ve yağma yaptığı, gelen yardım malzemelerini yağmaladığı, depremde ilk yardımların göçmenlere ulaştırıldığı gibi konular öne çıktı ve yağmacılara “vur emri” verilmesine dair çeşitli sosyal medya kampanyaları başlatıldı. 8-9 Şubat tarihinden itibaren bölgeye gelen çeşitli gruplar tarafından linç girişimleri ve nefret saldırıları gerçekleştirildi ve adeta bir mülteci avı başladı. Bu şiddet olaylarının görüntü altına alındığı videolar da sosyal medya üzerinden yaygınlaştırıldı. Ülke çapındaki en büyük insani kriz yaşanıyor olmasına rağmen hem bölgede hem de toplumun genelinde ciddi bir kutuplaşma oluştu. Bu kutuplaşmayla birlikte göçmenlere karşı nefret söylemleri de doğal olarak arttı. Sosyal medya üzerinden ortaya atılan bu iddialar, gerçeği yansıtsın ya da yansıtmasın insanların hayatlarını tehdit edecek kadar kritik toplumsal çatışmalara yol açıyor.
Editör: Ahmet Ertüm