Avrupa’da tarihi dokunun korunmasına özen gösterilirken, ABD’de modern yapılaşmaya öncelik verildiğini vurgulayan Tan, “Şehirlerin ruhunu, tarihi kimliğini koruyacak mimarı yaklaşım şart” dedi. Türkiye’de de yapılaşmada izlenen yaklaşımda, şehirlerin tarihsel ve kültürel kimliğinin korunmasında özenli davranılması gerektiğinin altını çizen Tan, “Modernleşme kaçınılmaz olsa da tarihi ve kültürel dokumuzu korumak zorundayız. Avrupa’da mimarlar işlerinde tarihi dokuyu korumaya, yüzyıllar öncesinden gelen tarzlara sadık kalmaya özellikle dikkat ediyorlar. Türkiye’ye gelince bu anlayışın yeterince hayata geçirilmediğine tanıklık ediyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı yenileme, sağlamlaştırma projeleri yapıyor, ancak bu yeterli değil” ifadelerini kullandı.

"Muş Altın Lale Ödülleri" sahiplerini buldu "Muş Altın Lale Ödülleri" sahiplerini buldu

Küresel iç mimari trendlerin Türkiye’ye yansımasına da değinen Tan, “Küresel yaklaşımlardan ve yerel özelliklerden etkilenen ülkemizin, tarihsel ve kültürel kimliğinin korunması önemli. Ankara’da Hamamönü ve Kaleiçi, Beypazarı, Bolu’nun Göynük ilçesi, Safranbolu Evleri, İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi köyü gibi şehirleşmede ilham alabileceğimiz ve korunması gereken bir tarihsel yapı stokumuz var. Buralar zengin kültürel ve tarihi mirası olan yerler. Örneğin Birgi Köyü, 2012 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Geçici Koruma Listesi’nde yer alıyor. Şehirlerimizin tasarımını yaparken, geleneksel Türk motiflerimizi, anlayışımızı ve vizyonumuzu korumalı, yeni yapılarımızı buna göre tasarlamalıyız” diye konuştu.

“Türkiye’de tarihi doku ile modernizmi birleştirebiliriz”

Tan, “Türkiye’de tarihi doku ile modernizmi birleştirebiliriz. Elbette yeni ve güncel olan trendlerden ve teknolojiden faydalanarak, bunu yapmalıyız. Tarihsel ve güncel olana uyum sağlayabiliriz, böylece modern tasarımları hayata geçirebiliriz. Yerel tarihe ve kültürel özelliklere saygı gösterirken, aynı zamanda çağı da yakalayabiliriz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de ekolojik farkındalığın ön plana çıktığı tasarımda, iç mekânlarda az mobilya, az aksesuar ile yaratılmış rafine bir görünüm talep edildiğini belirten Tan, ahşap, taş, bambu, seramik, mantar, terakota gibi organik yüzeylerin, mutfaktan banyoya kadar daha fazla tercih edilir hale geldiğine işaret etti. Tüm dünyada olduğu gibi, “Türkiye’de de iyileştiren yaşam alanları olgusunun daha çok öne çıktığına” dikkati çeken Tan, “Wellness olgusu iç dekorasyona da sıçrıyor! Dingin bir renk paleti, mekânın enerjisini yükselten koku, mum ve tütsüler, doğru aydınlatma elemanları çok revaçta” dedi.

“Ülkelerin kendine has kimlikleri var”

“İç mimarlık trendleri dünyanın neresine giderseniz gidin aynıymış gibi görünse de ülkelerin kendilerine has kimlikleri var” diyen İç Mimar Tan, şöyle devam etti: “Her ülkenin kendine özgü kimliği var. Örneğin İskandinav ülkeleri diğer ülkelerden ayrı olarak, kendi trendlerine çok bağlı. İrlanda ve İtalya ise daha çok gösterişli tasarımları tercih ediyor. Roma’daki Katolik kiliselerinde altın süslemelerin kullanılması bunun iyi bir örneği. Avrupa’nın büyük bir kısmı sakin ve düzenli iç tasarımları, İskandinav ülkeleri ise modern ve minimalist tasarımları tercih ediyor. Romanya ve Estonya yirminci yüzyılın başlarında Art Nouveau hareketinden doğan Art Deco tarzını tercih ediyor.”  Almanya’da Bauhaus tarzının, Polonya ve Luxemburg’da ise bohem tarzda evlerin tercih edildiğini kaydeden Tan, şu ifadeleri kullandı: “Bu da evde rahat ve eklektik bir atmosfer yaratıyor. Son olarak minimalist ve modern iç mimari tasarım trendleri ise Portekiz, Yunanistan, Ukrayna ve Fransa gibi ülkelerde tercih ediliyor. Evde şık ve davetkâr bir atmosfer yaratmak için sade bir tarz kullanılıyor. Bu birleşimden modern iç tasarım mekânları ortaya çıkıyor.”

“ABD işlevsellik ve verimliliğe odaklanma eğiliminde”

ABD’de, görsel hazzın işlevsellik ve verimlilikle buluştuğunu söyleyen Tan, “ABD’deki iç mekânlar genellikle Avrupa etkilerine sahip olmasına rağmen, pratik bir yaklaşımla işlevsellik ve verimliliğe daha fazla odaklanma eğilimi öne çıkıyor. ABD’de evler birbirlerine yakın konumlandırılıyor ve evin planlarına baktığımızda daha çok kat planı açık yaşam alanları olduğunu görüyoruz” dedi.

 Mevcut yapılara ekleme yaparak, evleri genişletmenin hem ABD’de hem de Avrupa’da çok yaygın olduğunu söyleyen Tan, “Amerikalılar ek alanın, orijinal yapının tarzını ve tasarımını yansıtıp tamamladığından emin olduktan sonra mevcut alanları artırıp genişletiyorlar. Avrupalılar da mülklerine ultra modern uzantılar ekleyerek, evlerdeki geleneksel görünüm ile modern tasarımları kolayca birleştiriyorlar. Avrupalılar odaları birbirinden ayırmayı ve özel alan oluşturmayı tercih ediyorlar” diye konuştu.

Tan, sözlerini şöyle tamamladı: “Avrupa’da iç mekânlar, kıtadaki ülkelerin asırlık mimarisinden ilham alan zengin bir tasarım geçmişine sahip. Rustik Toskana villaları, lüks Fransız şatoları ve büyük İngiliz malikânelerinin tümü günümüzün Avrupa iç tasarım estetiğini etkiliyor. Bu etkiler nedeniyle İngiliz tasarımı, klasik zarafete odaklanan, daha geleneksel bir tarz benimseme eğiliminde.”

https://www.dinnteriors.com/

Editör: Ahmet Ertüm