Kıvanç El
Seçimlere saatler kala, doğalgaz müjdesi veren, bankaların verdiği promosyonlar ile emeklilere zam yapılmış havası veren hükümet, bu süreçte İsrail'e dair "kınama", "eleştirme", "eyyy Netanyahu" söylemi dışında hiçbir adım atmadı.
Yeniden Refah Partisi'nin sık sık gündeme getirdiği İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları ve bu ülke ile ticaretin kesilmesi başlığında hükümet popülist söylem dışında hiçbir adım atmadı. Hükümetin bu konuda, "Biz ne dersek inanırlar, bizim Filistin'e en fazla yardım götürdüğümüzü seçmen biliyor" inanışında olduğu çok açık. Ancak halkın da gördüğü bazı gerçekler vardı, her ne kadar hükümet dört koldan engellemeye çalışsa da…
Tüm bu tabloda Filistin'e destek eylemlerindeki gençlerin sadece "İsrail ile ticaret dursun" taleplerine karşın polisin sert ve insanlığa sığmayan müdahaleleri ciddi bir kopuş yarattı. Aslında bu tarz müdahaleler "sol", "sosyalist" eylemlerde görmeye alışık olduğumuz görüntüler olsa da "AK Parti'nin mahallesine" yönelik ilk "dayak gözaltısı" görüntüsü AK Parti tabanında da ciddi rahatsızlık yarattı.
185 gün sonra gelen karar
Bu eylemler her geçen gün artmaya başladı ve görünen o ki artmaya da devam edecek(ti). Hatta muhafazakar-İslamcı sivil toplum kuruluşları tarafından 14 Nisan için birçok şehirde büyük miting çağrıları da yapıldı. Eylemlerdeki sloganlarda dikkat çekici idi. Geçmişte "Kahrolsun İsrail, katil İsrail" gibi sloganlar artık mitinglerde "Kahrolsun AKP, katil hükümet" sloganlarına evrilmiş durumda. Elbette bu tepki hükümet tarafından da kabul edilebilecek bir tablo değildi. Elbette hükümet Filistin konusunda dünyada en fazla adım atan ülkeler arasında ama çocukların öldürüldüğü bir ortamda bu yetersiz bulunuyor. İsrail'e bir iğnenin bile gitmesi oraya destek olarak yorumlanır hale gelmiş durumda.
"Karşı mahalle"den tepkiler gelse bunu savuşturabilecek olan iktidar, ancak "kendi mahallesi"ndeki bu eylemlere de elbette kayıtsız kalamadı. 7 Ekim'de başlayan İsrail'in Filistin'e yönelik saldırısından 185 gün sonra hükümet İsrail ile ticareti askıya almak zorunda kalarak, beklenen geri adımı atmak zorunda kaldı.
Ticaret Bakanlığı açıklaması da dikkat çekiciydi. Bugüne kadar iktidara yakın bazı sosyal medya hesapları ile gazetecilerin ve ne yazık ki gazetelerin "ticaret falan yok", "o gidenler İsrail'e değil Filistin'e" söylemleri de bu açıklama ile adeta çöplüğe atılıverdi. Görüldü ki Türkiye İsrail'e çelik, boru, çimento, tuğla, mermer gibi inşaat malzemeleri, motor yağı ve uçak-jet yakıtı gibi başlıklarda birçok malzeme satıyordu.
Hükümeti bu geri adımı attırmada elbette sokak eylemlerinin büyümesi endişesi en fazla etkileyen başlık. Ancak sadece bu değil. İnsani Yardım Vakfı (İHH) tarafından Gazze'ye yönelik deniz üzerinden yardım konvoyunun yola çıkması hazırlıkları da göz ardı edilmemeli. Bu da ikinci bir "Mavi Marmara" gerginliğine yol açabilecek adımlardan olabilir.
Gençlerin tepkisi sürüyor
Diğer geri adım gerekçesi de Erdoğan'ın seçim sonrası görüştüğü bazı muhafazakâr ve İslamcı kanaat önderlerinden gelen eleştiriler. Kanaat önderlerinin tamamına yakını İsrail'e yönelik özellikle gençlerin ağırlığını oluşturduğu kitlelerdeki tepkiyi Erdoğan'a iletmiş. Bu tepkilerin de büyüdüğünü ve AK Parti'den kopuşa neden olduğunu da kanaat önderleri iletmiş. Yeniden Refah Partisi'nin artan oyunun sebeplerinden biri de bu. Ancak bu kopuş sadece Yeniden Refah Partisi olarak yorumlanmamalı. Bu kopuş derinleşirse, bu gençlere, vatandaşlara en uzak parti CHP'ye dahi bir kayma olabilir. Bu da AK Parti içerisindeki "endişelerden" biri.
İşte tüm bu tabloda parçalar birleşince görünen o ki, Erdoğan geç de olsa ticareti kesme adımını atmış durumda. Ancak sürecin iletişimsel olarak yönetilememesi nedeniyle bu kriz artık ticari boyutu aşmış durumda. Bugün muhafazakar-İslamcı tabanda artık "Kürecik kapatılsın", "İsrail'e tam ambargo uygulansın" gibi başlıklar konuşuluyor.
Hükümetin önünde karar verilmesi gereken zor başlıklar bekliyor. Müdahale süreçleri de "troll kafası" ile işletilince de sorunlar daha da büyüyor.