Esin Özdemir
Türkiye’de HIV pozitif çocuklar, yasal olarak güvence altına alınmış haklarına rağmen eğitim, sağlık, sosyal hayat ve kişisel bilgilerin gizliliği gibi temel alanlarda çeşitli ayrımcılıklarla karşı karşıya kalıyor. Toplumdaki önyargılar ve bilgi eksikliği, bu çocukların hem fiziksel hem de psikolojik gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Ailelerin hukuki süreçlerde yaşadığı zorluklar, sosyal yardımlara erişimdeki engeller ve damgalanma korkusu, HIV pozitif çocukların yaşamını daha da zorlaştırıyor.
Pozitif-iz Derneği Gönüllü Avukatı Ahmet Rodi Polat, HIV pozitif çocukların ailelerinin tıbbi malzeme, tedavi masrafları ve sosyal yardımlara erişimde yaşadığı hukuki sorunları aktardı.
Hukuki düzenlemelerin kağıt üzerinde yeterli gözükse de, uygulamada HIV pozitif çocuklara yönelik ayrımcılık vakalarının sıklıkla rapor edildiğini belirten Polat, "Örneğin, bir okulda HIV pozitif bir çocuğun sağlık durumunun diğer veliler tarafından öğrenilmesi üzerine, bazı velilerin okul yönetimine baskı yaparak çocuğun okuldan uzaklaştırılmasını talep ettiği durumlarla karşılaşılmıştır" dedi.
"Sağlık hizmetleri ve sosyal yardım mekanizmaları daha etkin hale getirilmeli"
Ailelerin yardımlara erişimde çeşitli hukuki ve pratik sorunlarla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Polat, özellikle kırsal bölgelerde sağlık hizmetlerine ulaşım güçlüğü, antiretroviral ilaç temininde yaşanan gecikmeler ve ailelerin bu süreçlerde yeterince bilgilendirilmemesinin önemli bir sorun haline geldiğini söyledi.
Sağlık sistemi ve sosyal yardımlarda "damgalama" nedeniyle ayrımcılığa uğrama riskine de dikkat çeken Polat, şu ifadeleri kullandı:
"Örneğin, bazı sosyal yardım başvurularında, HIV pozitif çocukların sağlık bilgileri gerekçe gösterilerek taleplerin reddedildiği veya ailelerin dışlandığı görülmektedir. Bunun yanı sıra, tedavi masrafları, psikolojik destek ve düzenli kontroller gibi ek maliyetler, ekonomik sıkıntı içindeki aileler üzerinde ciddi bir yük oluşturmaktadır.
Bu sorunların çözümü için sağlık hizmetlerinin ve sosyal yardım mekanizmalarının daha etkin hale getirilmesi büyük önem taşır. Ailelerin sosyal yardımlardan faydalanma süreçleri sadeleştirilmeli ve ayrımcılığa karşı özel koruyucu düzenlemeler getirilmelidir. Sağlık personeline HIV ve AIDS farkındalığını artırmaya yönelik eğitimler verilerek, HIV ile yaşayanlara yönelik ayrımcı tutumların önüne geçilmelidir."
Sosyal yardımların reddi ve hizmetlerdeki aksaklıklarda yargı yolu
Karşılaşılan sorunların çözümü için hukuki destek mekanizmalarının güçlendirilmesinin kritik bir öneme sahip olduğunun altını çizen Polat, çözüm önerilerini paylaştı:
"Baroların Çocuk Hakları Merkezleri ve sivil toplum kuruluşları, ailelere ücretsiz hukuki danışmanlık sağlamalı, hak ihlalleri durumunda etkin müdahalelerde bulunmalıdır. Damgalama ve ayrımcılık vakalarında, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na dayanarak ilgili kurumlara şikâyet yapılmalı ve gerekli idari veya cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Ayrıca, sosyal yardımların reddi veya sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar gibi durumlarda idari başvurular yapılabilir ve gerektiğinde yargı yoluna taşınarak hak kayıpları önlenebilir.
Sonuç olarak, HIV pozitif çocukların ailelerinin bu süreçte yaşadığı zorlukların azaltılması için sağlık hizmetlerinin etkinleştirilmesi, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve ailelerin hukuki yollar hakkında bilgilendirilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, sosyal yardımlara erişimi artıracak reformlar ve toplum genelinde farkındalık yaratacak kampanyalar, bu alandaki sorunları çözmede önemli bir adım olacaktır."
Hukuki destek almak isteyen aileler nasıl bir yol izlemeli?
Ayrımcılık ve hak ihlalleriyle mücadele etmek için farklı hukuki yollara başvurulabileceği bilgisini paylaşan Polat, sivil toplum kuruluşlarının HIV ile yaşayan bireylere ve ailelerine hem hukuki danışmanlık hem de destek sağladığını kaydetti.
"Baroların çocuk hakları merkezleri, ayrımcılık durumlarında hukuki süreçleri başlatma konusunda ailelere rehberlik ediyor ve adli yardım mekanizmaları ile ücretsiz avukatlık hizmeti sunabiliyor" diyen Polat, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sağlık bilgilerinin gizliliğinin ihlali gibi durumlarda Kişisel Verileri Koruma Kurumu’na başvurularak, idari yaptırım talep edilebiliyor. Ayrımcılık, nefret söylemi veya kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde paylaşılması gibi durumlarda Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak cezai süreç başlatmak mümkün. Hak ihlallerine maruz kalan aileler, kamu kurumları ve özel kuruluşlar nezdinde idari başvurular yaparak mağduriyetlerini bildirebilir, gerekirse maddi ve manevi tazminat davalarıyla haklarını arayabilir."
"Yasal çerçeveye rağmen uygulamada ihlaller yaşanıyor"
Çocukların sağlık bilgilerinin gizliliğinin ülkemizde çeşitli yasal düzenlemelerle korunduğu bilgisini veren Polat, açıklamasında, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun (KVKK) sağlık verilerini "özel nitelikli kişisel veri" olarak tanımladığına yer verdi.
Ayrıca, Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 21. maddesine işaret eden Polat, şu ifadelere yer verdi:
"Hastaların mahremiyetine saygı gösterilmesini ve sağlık bilgilerinin gizli tutulmasını zorunlu kılar. Bu düzenlemeler, sağlık hizmeti sunucularının ve çalışanlarının, hastaların sağlık verilerini koruma yükümlülüğünü açıkça belirtir.
Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik ise sağlık hizmeti sunumunda görevli kişilerin, hastaların sağlık verilerine ancak verilecek olan sağlık hizmetinin gereği ile sınırlı olmak kaydıyla erişebileceğini belirtir. Bu yönetmelik, sağlık verilerinin korunması ve gizliliğinin sağlanması için alınması gereken teknik ve idari tedbirleri de detaylandırır.
Bu yasal çerçeveye rağmen, uygulamada zaman zaman ihlaller yaşanabilmektedir. Örneğin, Kişisel Verileri Koruma Kurulu'nun 06/08/2021 tarihli ve 2021/761 sayılı kararında, bir hastanede görevli çocuk doktorunun, hastası olmayan bir çocuğun sağlık bilgilerini yetkisiz şekilde görüntüleyerek, velayete sahip olmayan ebeveyn ile paylaştığı tespit edilmiştir."
Toplumun hukuki farkındalığını artırmak için neler yapılmalı?
Toplumun hukuki farkındalığını artırmak için eğitim programları ve farkındalık kampanyalarının kilit rol oynadığını vurgulayan Polat; sağlık çalışanları, eğitimciler, kamu görevlileri ve işverenlere yönelik düzenlenecek eğitimlerle, HIV ile yaşayan bireylerin ayrımcılığa karşı haklarının yasal düzenlemeler çerçevesinde açıklanması gerektiğini söyledi.
T.C. Anayasası, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türk Ceza Kanunu ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin topluma aktarılabileceğini ekleyen Polat, şunları kaydetti:
"'HIV Hakkında Doğru Bil, Ayrımcılığı Durdur' gibi mesajlarla toplumun önyargıları hedef alınabilir. Yerel girişimlerde ise belediyeler ve sivil toplum kuruluşları, özellikle dezavantajlı bölgelerde bilgilendirme etkinlikleri düzenleyebilir. Ayrıca, tiyatro oyunları, sergiler ve kısa filmler gibi yaratıcı etkinliklerle toplumun farklı kesimlerine ulaşmak mümkün olacaktır. Okullarda HIV ve AIDS farkındalığını artırmak için müfredata sağlık eğitimi dersleri eklenmesi, öğrencilerin doğru bilgi edinmesini sağlayarak damgalamayı önleyebilir."
HIV ve AIDS arasındaki fark nedir?
Pozitif-iz Derneği Kurucu Üyesi Çiğdem Şimşek de İnsan Bağışık Yetmezlik Virüsü (HIV) ve Edinilmiş Bağışık Yetmezlik Sendromu (AIDS) arasındaki farkı anlattı. HIV'in tedavi edilmediği durumda bağışıklık sistemini etkileyerek enfeksiyona neden olan bir virüs olduğunu belirten Şimşek, "AIDS ise tedavi alınmadığı durumda HIV’in neden olduğu hastalıklar bütünüdür. AIDS bir hastalık, virüs değildir, diğer hastalıkların başladığı klinik tablodur" dedi.
Doğru zamanda ilaç tedavisine başlayan ve ilaçlarını düzenli bir şekilde almaya devam eden HIV pozitif bireylerin hiçbir zaman AIDS tablosuna gelmediğini kaydeden Şimşek, sözlerine şöyle son verdi:
"Tedaviye erişimi olan HIV pozitifler günlük yaşantılarına, eğitim görme ve çalışma hayatlarına devam edebilmektedir. Aile kurabilmekte ve viral yükleri baskılandıktan sonra doğal yollarla bebek sahibi olabilmektedirler. Günümüzde HIV pozitif anneler hekim kontrolünde bebeklerini emzirebilirler."