Ahmet Çağatay Bayraktar
1960 yılların görece özgür düşünce ortamı, kültür ve sanattaki çalışmalara da hız kazandırdı. Batılı müzik türlerinin Türkiye’de yaygınlık kazanması, özellikle Fransa’da çıkan güncel parçaların günümüzde cover denilen aranjman yöntemi ile Türkçe sözlü olarak seslendirilmesi karşısında dönemin öncü basın kuruluşlarından Hürriyet gazetesi ilkini 1965 yılında düzenlediği Altın Mikrofon yarışması ile oldu. Gazete, yarışmayı şu ifadelerle duyurdu:
“Altın Mikrofon Armağanı Yarışması, batı müziğinin zengin teknik ve şekillerinden faydalanılarak yine batı müziği aletleriyle çalınmak suretiyle Türk musikisine yeni bir yön vermek için hazırlanmıştır.”
Birinci olana plak ve sahne alacağı bir gazino sağlama vaadiyle başlayan yarışma günümüzde de sevilerek dinlenen dönemin genç sanatçıları Ferdi Özbeğen, İlham Gencer, Kanat Gür, Cem Karaca, Erkin Koray, Edip Akbayram gibi isimlerin seslerinin duyulması için bir dönüm noktası oldu. Hürriyet’i yakın markajda tutan Milliyet ise Türkiye Liselerarası Müzik ve Halk Oyunları Yarışması’nın ilkini 1967 yılında düzenleyerek genç müzikseverlere başarılı olmaları halinde plakla ödüllendirmeyi hedefledi. Bu yarışmalarda ise Robert Koleji’nden Optikler, Haydarpaşa Lisesi ve Galatasaray Lisesi, Ankara Fen Lisesi, Kadıköy Ticaret Lisesi gibi farklı okul grupları başarılı olarak albüm çıkarmaya hak kazandı. Milliyet yayın topluluğu tarafından 18 Kasım 1970’te yayın hayatına başlayan Hey dergisi ise düzenlediği “Müziğin Oscarları” ödülü ile farklı türlerden başarılı sanatçıları okuyucularının oyları ile belirleyerek birinci seçilen sanatçıları düzenlediği turneler ile müzikseverler ile buluşturuyordu.
Müzik dergileri erken pes etti
Radyo programcısı ve müzik yazarı Yavuz Hakan Tok müzik dergilerinin azalmasında ilk bakışta basılı mecraların yavaş yavaş azalmasının etkili olduğu görüşüne katılmadığını söyledi. “Yakın zamana kadar Türkiye’de edebiyat ve sinema dergilerinin raflardaki yeri azımsanmayacak oranda fazlaydı” diyen Tok, “Sanatla ilgili yayınların arasında müzik dergileri daha erken pes eden türlerden biri oldu. Bunun nedeni olarak da insanların müzikle ilgili yazılara olan ilgisinin azalmasına bağlıyorum. Müzik ve magazin iç içe olduğu için insanlar müzikteki gelişmeleri magazin haberlerinden öğrenmeyi tercih eder hale geldi. Müziğin tartışıldığı, yorumlandığı yazılar yerine sanatçıların özel hayatları daha ilgi çeker durumda. Sadece dergi anlamında değil, müziği merkezine alan müzisyenlerin biyografilerini içeren kitaplar da az sayıda” şeklinde konuştu. Hey dergisinin farklı müzik türlerini barındırması bakımından farklı olduğunu belirten Tok, “Arabesk albümlere de Michael Jackson’ın son albümü de Hey dergisinde kendine yer bulurdu. Bu anlamda geniş kitleleri etkisi altına alan, uzun süre yayınlanabilmiş bir dergiydi” dedi.
Dergiler bir süre sonra tek tip müzik türüne evrildi
2000’lı yıllarda müzik dergilerinin de evrim geçirdiğini söyleyen Tok dönemin müzik zevklerinin de dergilere yansıdığını belirtti: “Yurt dışında bulunan dergilerin Türkiye’de de yayınlandığını görmeye başladık. Tek bir müzik türüne yer veren dergiler arasında Rolling Stone, Billboard gibi dergilerde daha çok rock türüne ev sahipliği yaptı. O dönemde Türkçe rock müziğin de yükseldiği zamanlardı ve yerli rock müzisyenlerini bu dergilerde farklı sayılarda ele alınıyordu. Bu dönemde Türkiye’de pop müzik de revaçta olmasına rağmen bu dergilerde hiçbir zaman pop müzik sanatçılarının kapağa alındığını görmedik. Halbuki yurt dışındaki Rolling Stone ve Billboard farklı müzik türlerini barındıran bir içeriğe sahipti.”
Türkiye’de müzik yazarlarının da müzik türlerine göre ayrıldığını ekleyen Tok, “Her yazar benimsediği müzik türünü yansıtan dergilere odaklandı. Bu anlamda 2000 ve sonrasında hiçbir zaman Hey gibi bir dergimiz olmadı” dedi.
Okur artık izleyici oldu
Okumaya olan ilginin genel anlamda azaldığını söyleyen Tok, “Neden Hey dergisinin özelliklerini taşıyan bir internet sitesi yok?” sorusunu şu şekilde yanıtladı: “Günümüzde okumaktan çok izlemeye yönelik alışkanlıklar ön planda. Bu durum sanat yayıncılığının her alanında geçerli. Müzik yayıncılığının önündeki en büyük engel ise müzik yazarlarının sadece bir türde takılı kalması. Günümüzde müzik yazısı ve eleştirilerinin yer aldığı internet siteleri mevcut fakat sadece tek bir türe bağlı oldukları için Hey ve Ses dergileri gibi gündem oluşturamıyorlar. Tek bir türe bağlı kalmaksa bana seçkinci ve anlamsız bir tavır olarak geliyor. Örneğin sinema eleştirmenleri sadece sanat filmlerini değil popüler filmleri de eleştiriyor. Aynı durum ise müzik eleştirmenliğinde görülmüyor” dedi.
Müzik yazarları gündem belirleyemiyor
Türkiye’de müzik eleştirmenlerinin tek bir türe bağlı olmasının yazarların örgütlülüğüne de ket vurduğunu ifade eden Tok, “Örneğin Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) farklı bakış açılarından birçok sinema yazarını bir araya getiriyor. Ama bir ‘Müzik Yazarları Derneği’ hiçbir zaman göremedik. SİYAD, sinema gündemini etkileyip bu alanda ödüller dahi verebilirken müzik yazarları tek bir müzik türünde yazdıkları için ne müzik gündemini belirleyebiliyor ne de bir müzik dergisi yayınlanabiliyor” şeklinde konuştu.
Ödül törenleri göstermelik yapılıyor
Geçmişte basın yayın kuruluşlarının düzenledikleri liselerarası müzik yarışmaları ve turneler ile müzik gündemini de oluşturduklarını belirten Tok şunları ekledi: “Örneğin Milliyet Liselerarası Müzik Yarışması yetenekli gençlerin ortaya çıkmasında büyük önem oluşturuyordu. Hey dergisi de her yıl müzik ödülleri düzenliyordu. Özellikle 1970’lerde bu ödüllerin yurt dışını da kapsayacak şekilde ses getirdiğini görüyoruz. Örneğin 1975 Eurovision Şarkı Yarışması birincisi ‘Teach-In’ grubunu ve 1973 yılının birincisi Anne-Marie David’i Hey dergisi Türkiye’ye getirmişti. Bunun yanında bu ödül törenlerinde Zeki Müren’den Ajda Pekkan’a birçok ünlü isim ödül alıp halk konserleri veriyordu. Günümüzde ise sadece ödül törenine katılması kesin gözüyle bakılan sanatçılara ödül veriliyor, göstermelik yapılıyor.”
80 darbesi müzik yayımcılığına ket vurdu
Yavuz Hakan Tok’a göre 1980 darbesi müzik dergilerinde de kalitesizliğe neden oldu. “Darbe sonrasında ortaya daha çok çıkan arabesk kültürün yanında politik sanatçıların sansüre uğraması müzik dergilerinin kapaklarında bile görünüyordu” diyen Tok, tespitini şu sözlerle örneklendirdi:
“Daha önce Cem Karaca dergi kapaklarında yer alırken sonrasında kadın modeller müzik dergilerinde bile kendini göstermeye başladı. Aynı durum, sinema sanatçılarını kapağını taşıyan Ses dergisinde de görüldü. O yıllar aynı zamanda siyaseti sayfalarına taşımayan bulvar gazetelerinin de yükseliş dönemi oldu. Bu ortam içerisinde ne müzik yarışmaları ne de içinde farklı sanatçıları barındıran turneler gerçekleşebilirdi.”
Müzik anlık tüketim malzemesine dönüştü
“90’lar Türkiye’sinde Rock Müzik Alt Kültürünün Basına Yansıması ve Popüler Kültüre Evrilmesi” konulu yüksek lisans teziyle dönemin müzik basınını inceleyen müzik yazarı Batıkan Baksı ise geçmişte ses getiren dergilerin azalmasındaki temel etken olarak sosyal medyayı gösterdi. “Eskiden bir konser haberi almak için derginin sonraki sayısını merakla bekleyen müziksever artık sosyal medyadan anlık şekilde istediği bilgiye ulaşabiliyor” diyen Baksı, “Bunun yanında sanatçılar da sosyal medya hesaplarından yeni albüm ve konser bilgisini direkt sevenleriyle paylaşabiliyor. Hatta albümlerin hazırlanma aşamasını bile sosyal medya paylaşımları ile öğrenebiliyoruz. Ve aslında bu da bir pazarlama stratejisi” diye konuştu. Baksı, sosyal medya kullanımının getirdiği hızın müzikseverlerin alışkanlıklarını da değiştirdiğini vurguladı ve ekledi: “Tutkulu olan müzikseverler dışında müziği anlık bir tüketim malzemesi, bir ‘içerik’ olarak görenlerin müzik dergilerine ilişkin zaten bir talebi yok. Halihazırda sosyal medyadan paylaşılan bilgiler de o kişiler için yeterli oluyor.”
Müzik yayımcılığında geçici pop dönemi
Basım maliyetleri ve reklam gelirinin azalmasının büyük müzik dergilerinin yayınlanmasındaki en büyük engel olduğunu söyleyen Baksı, 1980 darbesi sonrası tüketim kültürünün artışıyla “sabun köpüğü misali” pop şarkıların merkeze oturduğunu vurguladı. Baksı şunları söyledi:
“Rock müziğin artık yeraltına çekilmesi, apolitik atmosfer nedeniyle politik kimliği olan sanatçıların yurt dışına çıkması ile arabesk ve pop müzik daha su yüzüne çıktı. 1980’lerden sonra da köklü dergilerde de artık ‘popçuları’ görmeye başladık. Yani endüstri hangi müzik türünü öne çıkarırsa müzik dergilerinde de bu türlerin kapaklarda yer aldığını gördük. 1980’lerden önce TRT haricinde daha az denetim vardı. Örneğin 1980’e kadar üretim veren rock müzik, darbeden 1985’e kadar duraklama yaşadı.”
Dergiler döneminde daha çok etkileşim vardı
Batıhan Baksı’ya göre sosyal medya kullanımı artmasına rağmen müzikseverler arasındaki etkileşim azaldı. Baksı, “Müzik dergilerini okuyanlar, birbirlerinden kaset veya plak takası, dergi takası gibi etkinlikler düzenleyerek sürekli bir etkileşim halindeydi. Örneğin elimdeki dergileri, aynı dergiyi takip eden diğer kişilerle paylaşarak bir bağ kurabiliyorduk. Ama artık sadece sosyal medya gönderimlerine yorum yapan binlerce kişiden sadece biriyiz. Bu anlamda fiziksel basılan bir dergiyi alıp okumak ile ekranı kaydırarak haber okumak arasında büyük farklılık var” dedi.
Müzik yayımcılığı 2010’da zayıfladı
Türkiye’de müzik yayıncılığını ve rock/metal müziği merkezine alan Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi kitabının yazarı ve 2010-2016 yılları arasında Headbang dergisinin kadrosunda yer alan Adnan Alper Demirci, müzik dergilerinin müzik dünyasında gündem yaratmasının 2000’li yıllara kadar uzandığını söyleyerek Blue Jean dergisini örnek verdi: “Özellikle 2010-2015 yılları arasında derginin gündem yaratma etkisi düştü. Öncesinde ise Rolling Stone ve Billboard dergilerinin yayın hayatından çekilmesiyle müzik yayıncılığı zayıflamıştı.”
Yayımlar gibi dinleyici alışkanlıkları da değişti
Basılı mecraların internete kaymasının müzik yayımcılığının güçlenmesinde etkili olmadığını belirten Demirci, sitelerin sadece belli bir müzik türünü merkeze almasından kaynaklı olduğunu savundu. Demirci, gazete ve dergilerin müzik yarışmaları ve konser turnelerini düzenlediği 1960 ve 1970’li yıllarda yeni parçalara erişimin daha zor olduğunu da hatırlattı ve zaman içinde müzikseverlerin beslenme noktasının da gelişen teknoloji ile değiştiğini söyledi. Demircu şunları vurguladı: “Geçmişte müzikseverler, en yeni parçaları anca plak ve kaset satan dükkanlar aracılığı ile ulaşabiliyordu. Bugün ise Spotify, YouTube üzerinden en güncel parçalara erişme olanağı var. Bunun yanında müzisyenler albüm değil sadece bir parçadan oluşan ‘single’ çıkarıyor. Zaman içinde hem müzisyenlerin hem de müzik dinleyicisinin alışkanlıkları değişti. Geçmişte sanatçılar daha çok konserde yer alabilirken son zamanlarda festival ve konser iptalleriyle karşı karşıyayız. Bunun arkasında ise politik ve ekonomik nedenler yatıyor.”
1980 sonrası hedef kitle değişiyor
1980 darbesinin müzik yayıncılığına olan etkisini anlatan Demirci şunları söyledi: “Darbe sadece müzik değil her alandaki yayımcılığı sekteye uğrattı. Bu süreçte konser ve kültür sanat faaliyetleri de olumsuz etkilendi. Ancak Özal dönemiyle birlikte sanatçıların konser ve albüm çalışmaları devam ediyor. Fakat 1980’li yılların ortasından itibaren önceden yetişkin ve biraz daha müzik bilgisi olan okuyuculardan genç müzikseverlere hitap eden dergiler ortaya çıkıyor. Bu arada Hey dergisi gibi yayınlar da daha çok gençlere yönelik bir yayın politikası izlemeye başlıyor. Bunun bir örneği olarak 1987 yılında yayın hayatında başlayan Blue Jean dergisini örnek verebiliriz. Daha önce müzik ağırlıklı haberlere yer veren Gong dergisi TV’de 7 Gün dergisiyle birleşerek televizyon programlarının ön planda olduğu bir içeriğe büründü. Bu anlamda müzik yayımcılığının kırılma noktası olarak 1980’lerin ortası olarak söyleyebilirim.”
Günümüz okuru artık para vermek istemiyor
Hem müzik dünyasının hem de güncel yaşamın hızlanması nedeniyle müzik dergiciliğinin günümüzde devam edemediğini söyleyen müzik ve sinema yazarı Cumhur Canbazoğlu, internet üzerinden gündem yaratacak bir müzik haber sitesinin bulunmamasını okuyucularda abonelik alışkanlığının yer etmeyişine bağladı. Canbazoğlu’nun görüşleri şöyle: “Günümüzde dergiyi bile bir kenara bırakırsak televizyondaki haberler bile internetin hızı karşısında hızlıca gündemden düşüyor. Fakat bugün sadece internet sitesi üzerinden bir dergi yayımlamaya kalksak bile en büyük sorun yayıncılık çalışmalarını finanse etmek olacak. Fakat okuyucular sosyal medya üzerinden ücret ödemeden haber ve bilgi edinmeye alıştığı için bu kitleye para ile basılı veya e-dergi satmak da zor olacaktır. Yurt dışında bunun örnekleri var. Köklü birçok yayın kuruluşu özel haber ve araştırma dosyalarına erişim için okuyucusundan ücret talep ediyor ve okuyucu da bunu ödüyor. Fakat bu modelin Türkiye’ye uyarlanması içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar ve alışkanlıklar nedeniyle zor.”
Ünlüler erişilmezdi şimdi tek tıkla ulaşılabiliyor
Hey dergisinin popüler olduğu 1970’li yıllarla günümüz arasında bir karşılaştırma yapan Canbazoğlu, en büyük farkın “şöhretlere erişme imkânı” olduğunu belirtti ve ekledi: “Televizyonun bile yaygın olmadığı bir zamandan bahsediyoruz. Sahnelerin ışıltılı şöhretlerini görmek ancak konser ve dergilerle mümkündü. Okuyucular, görsellik aradığı için daha çok fotoğrafların yer aldığı yazıların ise az olduğu bir dergicilik anlayışı vardı. Sanatçıların haberleri iki sayfaya yayılmış olarak bol fotoğraflı az yazılı şekilde verilirdi. Günümüzde okuyucu da değişen teknolojiyle birlikte izleyici halini aldı. Dergilerdeki bol fotoğraflı haberler, televizyonun yaygınlaşmasıyla beyaz cama internet kullanımının artmasıyla YouTube’a evrildi.”
Günümüzde sanatçı sesini daha kolay duyurabiliyor
Cumhur Canbazoğlu dergi ve gazetelerin müzik dünyasını önemli ölçüde etkilediği ve gündem yarattığı 1970’li yıllarda sanatçının önünde birçok duvar olduğunu hatırlattı. Günümüzde bu gibi etkinliklerin düzenlenmemesini ise şu sözlerle yorumladı: “O yıllarda sanatçı adaylarının önünde plak yapımcısı, rakip sanatçılar, menajerler gibi birçok engelin yanında TRT’nin sansür mekanizması da vardı. Tek kanal döneminin TRT’sine çıkamayan sanatçıların sesini duyurma imkânı çok kısıtlıydı. Basılı medyanın da güçlü olduğu o dönemler içinde gazete ve dergilerin konser ve yarışmalarına katılan sanatçılar ise sesinin daha etkili bir şekilde duyurabilme seçeneğine sahipti. Ama günümüzün teknolojik imkanları ise sanatçılar, ne menajere ne de plak yapımcısına ihtiyaç duymadan parçalarını internetten paylaşıp sesini duyurabiliyor.”
Seçenek çok keşfetmek zor
“İnternet ise sanatçıların sanat dünyasında kalıcı olması için yeterli değil” diyen Canbazoğlu, çağın hızının interneti bir “keşfedilmemiş parçalar çöplüğü” haline getirdiğine dikkat çekti: Canbazoğlu şunları söyledi: “Günümüzde müzik daha çok bireysel bir çalışma alanı haline geldi. Geçmişte ise bir grup mantığıyla kolektif bir çalışmayla müzik yapılıyordu. Günümüzün internette sesini duyuran sanatçıları ise sadece internette sanatını gösterebiliyor, fiziksel bir konser vermek maddi gerekçelerle zorlu bir durum. Geçmişe baktığımızda Hürriyet gazetesinin Altın Mikrofon Yarışması’nın yapılmasındaki gerekçe ise aranjman müziğe yönelen genç sanatçıların Anadolu’nun köklü müzik tarihine yönlendirmek. Bunu gören Milliyet gazetesi 1967’de kendi müzik yarışmasını başlatıyor. Kıbrıs dahil olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından gençler bu yarışmalara katılıyor. Bu yarışmalar sayesinde türküler batı ezgileriyle buluşarak Anadolu Rock ortaya çıkıyor. Aynı şekilde Beethoven gibi klasik müzik bestecilerinin eserleri Türkçe sözlerle buluşuyor. Tabii günümüzdeki gençlerin talepleri, dünya görüşleri ve şartlar o zamanların müzik ortamının devam etmesine olanak tanımadı. 1960 ve 1970’li yıllarda müzikteki ilerleme sadece o yıllarla sınırlı kalmadı. Örneğin 1995 yılına kadar Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’nde sonra kendi müziğini en fazla dinleyen ikinci ülke olarak yer aldı.”
(Arşiv fotoğraflar: Beyazıt Devlet Kütüphanesi)