Hadi bakalım hayırlı olsun

Yusuf KANLI Alışkanlık işte, yeni falan olduğundan değil ama yine de yeni dönem hayırlı olsun. Her iktidara 100 gün avans vermek, ne yaptığına bakıp sonra yorum yapmak gerekir deni...

Abone Ol
Yusuf KANLI Alışkanlık işte, yeni falan olduğundan değil ama yine de yeni dönem hayırlı olsun. Her iktidara 100 gün avans vermek, ne yaptığına bakıp sonra yorum yapmak gerekir denilirdi eskiden. İktidar eski, hatta köhne desek yeridir; 21 yılı geride bıraktı. Ama Cumhurbaşkanı ile iki bakanı hariç yeni kabinenin diğer üyeleri son dönemde ilk kez icra görevinde. Ne diyelim, hayırlı olsun. Ancak bir gerçeğin altını da çizeyim; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni kabinesi, bir önceki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan enkaz devraldı. Durum vahim. KABİNE ENKAZ DEVRALDI Kabineyi nasıl değerlendirdiğimi sordu bazı arkadaşlar. Hakikaten, sizler nasıl değerlendirdiniz? Ben ekonomi ve maliye politikaları odaklı, dış politikada tamirat yapmayı amaçlayan bir yeni dönem açılıyor diye düşündüm isimleri duyduğumda. Nitekim yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ilk resmi görevini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'i Dolmabahçe Çalışma Ofisi'ndeki kabulünde eşlik ederek yerine getirdi. MİT müsteşarlığı döneminden alışkın Fidan böyle hassas toplantılarda Erdoğan’a eşlik etmek. Ancak, bu kez durum farklı, şeklen de olsa onun bakanlığı alanına giren, ve lehte veya aleyhte katkı ve sorumluluk üstlenmesi gereken bir konu ile geldi İstanbul’a NATO genel sekreteri… İsveç’in NATO üyeliği sürecinde Türkiye ve Macaristan’ın, değişik sebeplerle de olsa, engellemelerini ortadan kaldırma amacında Stoltenberg. İstanbul temasları sonuç getirir mi? Sıkıntı fazla. Bir yandan ekonomik ve mali çıkmaz nedeniyle taze para ihtiyacı ve dolayısıyla Batı finans ve politik sistemiyle barışma gereği ortada, diğer yandan son seçimler de gösterdiği şekilde ülkede milliyetçilik ciddi tırmanış içerisinde. İsveç’in açık ve halk tarafından da görülecek ve tatmin edici ölçüde anlamlı anti-terör, ya da daha açık söyleyelim, doğrudan İsveç’teki PKK varlığına ve yapılanmasına karşı atacağı adımlar atılmadan Türkiye vetosunun kaldırılması mümkün mü? DIŞ POLİTİKA MAYIN ALANI DOLU Benzer şekilde mülteciler meselesi, Suriye politikası, Ukrayna durumu, Kıbrıs’taki durum ve tabii Doğu Akdeniz enerji konularında öbeklenen dünya kadar sorun en azından Mevlüt Çavuşoğlu dönemindeki gibi retorikle geçiştirilecek aşamayı çoktan geçti. Artık bu sorunların her biri ciddi çözüme yönelik adımları gerektirmektedir. KIBRIS POLİTİKASI ACİL AYAR İSTİYOR Keza önceki Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Kıbrıs koordinatörü Fuat Oktay döneminde Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkiler resmen “ilhak” aşamasına geçmese de fiili olarak Kuzey Kıbrıs adeta müstemlekeye dönüşmüştü. KKTC hükümetinin Fuat beyin iznini almadan hiçbir şey yapabilmesinin mümkün olmaması bir yana, iktidar partisinin seçilmiş başkanı ce atanan başbakan bile kabul görmeyince arzu edildiği şekilde Ünal Üstel ile değiştirilmiş, KKTC hizaya getirilmişti. Sonuç, yurt dışında Erdoğan’a en az oy veren seçim bölgelerinden birisi oldu KKTC. Şimdi aynı tahakküm ilişkisi devam mı edecek, yoksa ilişkilerde nihayet devletten devlete temel ilkesine uygun veya yakın bir ilişki ağı mı oluşturulacak? Yaşayıp göreceğiz. Tabii ki yaşanılanda her emre uyan KKTC iktidar partisinin katkısını da unutmamak lazım. Ne demişler, her hıyarım var diyene tuzluğu kapıp koşmamak lazım. EŞİTLER ARASI İLİŞKİ Cumhurbaşkanı yemin töreni nedeniyle Ankara’da bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşme imkanı buldum. İki eski dost olarak doğal olarak çoğunlukla KKTC iç politikası ve TC ile ilişkileri konularındaki sohbeti müsaade almadığımdan aktaramam. Ancak kendi görüşlerimi vurgulamamda da yarar görüyorum. KKTC ile TC arasında ilişkiler devletler arası, eşitler arası ilişki düzeyine taşınılmalı. KKTC’nin statüsünü yükseltmek için, 1960 garanti ve ittifak anlaşmalarına ek olarak ve yeni ve gelişmiş ilişki sistematiğine yasal çerçeve oluşturacak şekilde ek ittifak, ekonomik ve mali, işbirliği, savunma işbirliği anlaşmaları geliştirilmeli ve hatta ortak savunma doktrini ilan edilmelidir. KKTC’nın dış ilişkilerinde resmi temsil imkanı olmayan durumlarda TC büyükelçilikleri aynı zamanda KKTC büyükelçiliği hizmetleri vermeli, her büyükelçilikte KKTC temsil ofisi oluşturulmalıdır. KKTC ULUSAL KONSEYİ KKTC’de ulusal Kıbrıs sorunuyla ilgili acilen tıpkı Rum tarafında olduğu gibi “istişari” statüde ve tüm mecliste temsil edilen partilerin başkanlarını da içerecek bir ulusal konsey oluşturulmalı, bu konseye bağlı fikir ve alternatif siyaset belgeleri geliştirecek bir çalışma ofisi ve düşünce kuruluşu da oluşturulmalıdır. Bunlar yeni kabinenin bebek adımları olacak ama sadece dış politika değil, ekonomi ve finans açısından da Türkiye tam bir mayınlı alan haline geldi. EKONOMİ DARMADAĞIN Kabine listesine bakınca aslında seçim kampanyasında uyduruk ve montaj dezenformasyon şaheserleriyle halkla nasıl da güvenlik algısıyla oynandığı, kandırıldığı ortaya çıkıyor. İlan edilen kabine gerek Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz gerekse Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şahin ile açıkça sergilendiği gibi bir acil ekonomik ve mali tamirat kabinesi. Bir yandan hala daha “faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen, düşük faiz sanki halka yansıyormuş gibi övünen bir cumhurbaşkanı ile nasıl mali disiplin, dünyayla uyumlu politika ve enflasyonu düşürme hedefli bir uygulama mümkün olacak. Üstelik 10 ay sonra yerel yönetim seçimleri var. Umarım başarılı olurlar. Ancak işleri çok zor. Türkiye halkının işi ise daha da zor. Bir yanda çöken bir ekonomik ve mali yapı ve ivedi sıkı para politikaları alma gereği, diğer yanda uzaya fırlamış hayat pahalılığında enflasyon riskine karşı maaşlarda, özellikle asgari ücrette ciddi yeniden değerlendirme ihtiyacı… Zor dostum zor… Umarım bu kabine başarılı olur, hepimiz aynı gemideyiz. Ümidim var mı? Yok, net.