METİN DİYADİN GERÇEĞİ…
Trabzon’da 16 yaşında iken Metin Diyadin’i tanımıştım. Aradan yıllar geçtikten sonra faal futbolculukta Gençlerbirliği ve Fenerbahçe derken, teknik adamlıkta son kulübü Başkent’in kırmızı-siyahlı takımı oldu. Onun için Trabzon, Göztepe ve Fenerbahçe de başka olsa, Gençlerbirliği bambaşka idi. Şimdilerde hiçbir takımda görevi yok. Ancak… Geçenlerde yaptığı açıklamayı okuyunca, onun ne denli gerçek “delikanlı” bir insan olduğunu bir kez daha öğrendim. Bu konuşmayı sizinle paylaşmak istedim. Buyurun… “Bu sezon hedefimiz Süper Lig’e oynamak, en kötü play-off’tu. Ancak genel kurul oldu. Transfer yapacağız, zirveye oynayacağız derken bazı oyuncularımız ayrıldı. Kamptan döndük, transferi açamadığımız için bir kongre kararı daha alındı. Transferi açamayacağımızı bilsek eldeki kadroyu mümkün mertebe elde tutardık. Bizimle aynı durumda olan takımlar bunu yaptı. Elimizden geleni yaptık. Ligin en çok koşan takımı bizdik. Dar kadroyla iyi sonuçlar aldık. Kazandığımız Bolu maçından sonra transfer yasağı kalkmazsa sıkıntı olur dedim. Bir türlü açılamadı. Bir hamle yapmak durumunda kaldım. Belki ciddiyet anlamında bir uyanışa neden olmak istedim. ‘Metin bırakıp gitti’ denmesin diye bekledim. Üç tane genel kurul, 2 dönem transfer yasağı yaşadık. Gençlerbirliği, benim 35 yıllık yuvam. Gençlerbirliği için yaşadığım duygunun dışarıdan anlaşılması kolay değil. Sonuçta olmadı. Gençlerbirliği kendi yağında kavrulan, desteği olmayan bir kulüp. Şu ana kadar 17 transfer oldu. Ligde kalmak için bir çaba gösteriliyor. Gençlerbirliği, son 10 yıla kadar var olmak isteyenlerin kulübüydü, son 10 yılda varlık peşinde koşanların kulübü oldu. Yapabileceğim bir şey olsa keşke. Üzücü bir süreç. Umarım bir anda toparlanılır. Ben orada hep olmak isterim. Vefalı olmak lazım. Trabzon şehri, Fenerbahçe, Göztepe benim için çok anlamlı ama değerlisi her zaman Gençlerbirliği.” Böylesine Gençlerbirliği sevgisi içindeydi Metin Diyadin…YAŞAR ERKAN
1912 yılında Erzincan Refahiye kazasında dünyaya gelen güreşimizin efsanelerinden Yaşar Erkan Türkiye Cumhuriyeti'nin olimpiyatlarda aldığı ilk altın madalyayı kazandı. 4 yaşındayken Erzincan'dan İstanbul'a geldi. Kumkapı Güreş Kulübü'nde güreşe başladı ve burada yetişti. Babası Ali Efendi de köylerinin meşhur pehlivanlarındandı. Yaşar Erkan, 1933 yılında Türk Milli Güreş Takımı'na seçildi, aynı yıl Balkan Şampiyonluğu'nu kazandı. Bu şampiyonluğu 1934 ve 1935 yıllarında da elinde tuttu. Berlin'de grekoromen stilde 61 kilo Olimpiyat Şampiyonluğu'nu kazandı. Yaşar Erkan, 1936 Yaz Olimpiyatları'nda altın madalya aldıktan sonra "Şampiyonluk kürsüsünde şanlı bayrağımız şeref direğine çekilirken kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar sel gibi aktı. 120 bin kişinin ve Hitler’in önünde bayrağımızı şeref direğine çektirmek ve ayakta güzel marşımızı dinletmek zevklerin en güzeli ve en büyüğüdür" dedi. “Kendin küçüksün; ama memleket için önemli bir iş yaptın. Artık adın Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar” telgraf Mustafa Kemal Atatürk'ten geldi. Daha sonra Erkan’a Atatürk tarafından bir ev armağan edildi, aynı zamanda sporcunun soyadı olan ve çaresiz anlamına gelen "Naçar", Atatürk tarafından bir topluluğun ileri gelenlerinden anlamındaki "Erkan" olarak değiştirildi. Yaşar Erkan aynı zamanda bir terziydi. 1940 yılında da Balkan Şampiyonluğu'nu kazandıktan sonra güreşi bıraktı. Erkan 18 Mayıs 1986'da öldü. Mezarı Zeytinburnu'ndaki Merkezefendi Mezarlığı'nda bulunuyor.