Geçim derdi vatandaşta ‘anksiyete’ yaratıyor
Haber: Deniz Ali Tatar
Son günlerde OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırma, ailesini geçindirmekte en çok zorlanan ebeveynlerin Türkiye’de yaşadığını ortaya koydu. Ailelerin yüzde 70'inden fazlası temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktan endişeliyken; yüksek enflasyon nedeniyle örgüte bağlı ülkelerde yaşayan her 10 aileden 9'u, hayat pahalılığı ve fiyat artışlarından endişe duyuyor. Araştırmada ayrıca; ailelerin yaklaşık yüzde 47'sinin gıda, ev harcamaları, enerji ve borçlardan oluşan temel harcamaları bile karşılayamamaktan endişe duyduğuna dikkat çekildi. Klinik Psikolog Dr. Burçin Uz, 24 Saat’e insanların bu durumdaki psikolojilerini değerlendirdi.
[caption id="attachment_372394" align="aligncenter" width="863"] Fotoğraf: AA[/caption]
“Günlük gereksinimlerin karşılanamaması; insanları daha endişeli, kaygılı ve öfkeli hale getirdi”
İnsanların yaşanan ekonomik buhranla beraber anksiyete ve yeterli olamama korkusu yaşadıklarına değinen Klinik Psikolog Dr. Burçin Uz: “Ekonomik krizin yarattığı en önemli sonuçlardan bir tanesi, iş stresi oldu. Çünkü kriz, çalışan bireyleri işsiz kalma ve işten çıkarılma korkusu ve aynı zamanda kaygısıyla baş başa bıraktı. İşsizlik, toplumsal saygının ve statünün yitirilmesiyle beraber ekonomik durumun da kötüleşmesi sonucu bambaşka bir hal aldı. En basiti günlük gereksinimlerin bile karşılanamamış olması durumunu, bize danışanların daha endişeli, daha kaygılı ve öfkeli olmasına sebep olduğunu gözlemlememizi sağladı. Kendine, topluma ve geleceğe de güven duygularını kaybetmeye başladı insanlar. Bu durumda kişinin başka insanlarla ilişkisi ve iletişimi de bozulmaktadır. İlişkisinde ve iletişiminde kırıcı olan ve şiddet eğilimi gösteren insanın ruh sağlığının bozuk olduğunu gözlemliyoruz.” diyerek, insanların yaşadığı psikolojik duruma değindi.
Ülkemizdeki ailelerin %70’inden fazlasının geçim derdi yaşadığına işaret eden Uz, bunun psikolojik anlamda sorunlara yol açtığını belirtti. Ekonomik kriz dönemlerinin aile içi dinamikleri değiştirdiğini söylen Uz, aile içinde bu sorunların aşılabilmesi konusunda şunları kaydetti: “Aile bütünlüğünü bozan sonuçlar yaşanıyor. Kriz dönemlerinde aile içinde değişimler yaşanırken, bir yandan da aile dayanışmasına gereksinim artmaktadır. Bizler kültürel yapımız ve geleneklerimizle birbirine bağlı bir kültürün çocuklarıyız. Ailelerle olabilecek en yakın mesafedeki kriz, bütün ülkelerde ve evlerde yaşanan bir sorunudur ve durumu kişiselleştirmemek gerek. Bu dönemi de diğer dönemler gibi bir süreç olarak düşünmek gerek. Gerekirse ufak tefek el işleri yaparak aile bütçesine katkıda bulunmak, dost ve aile bireyleriyle yardımlaşarak mümkün olduğunca olumsuz şeyler yaşamamaya çalışmak gerek.”
“Olumlu başa çıkma yöntemleri faydalı olabilir”
Anksiyetenin çağımızda büyük sorun olduğunun altını çizen Uz, anksiyetenin düşmesi konusunda şu tavsiyede bulundu: “Anksiyete, kriz dönemlerinde soruna uzaktan bakma ve uzaklaşma, yok sayma gibi davranışlarla ortaya çıkıyor. Bu gibi kaçma biçimleri çerçevesinde; uykuya yönelme, sürekli uyuma, var olma sıkıntısı ve ruhsal tepkiler için alkol ya da bağımlılık yapıcı maddelere eğilimler de gözlemliyoruz. Olumlu başa çıkma yöntemleri, bu noktaya gelmeden önce çok faydalı olabilir. Mesela girişkenlik, hoşgörü düzeyini arttırma, beklenti düzeyini azaltma, olumlu düşünme ve duygusal destek gibi yaklaşımlar önemlidir.”
Kaygının ve endişenin beraberinde kontrolcülüğü de getirdiğini söyleyen Uz: “Kontrolcülük, çoğu zaman kaygı ve endişeden kaynaklanır. Farkındalık, kendi düşüncelerinizi, duygularınızı ve davranışlarınızı gözlemlemeyi ve kabul etmeyi içerir. Duygusal durumunuzu ve kontrol ihtiyacınızı fark etmek, kontrolcü düşüncelerin ve davranışların farkına varmanızı sağlar. Bazı durumlar ve olaylar kontrol edilemez. Bu gerçeği kabul etmek, enerjinizi ve kaynaklarınızı kontrol edebileceğiniz alanlara odaklamanıza yardımcı olur. Kontrol edemediğiniz şeyleri kabullenmek, stresinizi azaltır ve daha sağlıklı bir zihinsel durum sağlar. Olumlu düşünce kalıpları oluşturarak, daha esnek bir zihin yapısı geliştirirsiniz. Olumsuz düşüncelerin yerine olumlu ve gerçekçi düşünceleri yerleştirme alıştırmaları yapabilir.” diye anlattı.
[caption id="attachment_372391" align="alignnone" width="2560"] Fotoğraf: Unsplash[/caption]
“Geçim sıkıntısı hem ruhumuzu hem de toplum yapımızı derinden etkiliyor”
Ruh sağlığının en büyük düşmanının ‘geçim derdi’ olduğunun altını çizen Uz, ekonomik sıkıntıların insanların hem ruhunu hem de aile yapısını etkilediğini söyledi. Uz bu kaygılardan ötürü sinirli ve öfkeli olan danışanlarından aldığı geri dönüşleri şu şekilde değerlendirdi: “Çözüm için sosyal destek arayışına gelen danışanlarımın aldığı sonuçları değerlendirirsem, mesela yeni evli çiftlerin çocuk yapmak istemediklerini görüyoruz. Çünkü evlenip aile kurarak birine bakma istekleri kalmadı. Masraflar arttıkça ve gelir azaldıkça, cesaretleri kırılıyor. Geçim sıkıntısı hem ruhumuzu hem de toplum yapımızı derinden etkiliyor.” Gelecek kaygısının ise korku gibi hafif veya şiddetli olabilen huzursuzluk hissi olduğunu söyleyen Uz: “Gelecek kaygısı çözümlenemediği takdirde, kişiyi ilerlemeden ve harekete geçirmekten alıkoyuyor. Yaşamındaki potansiyelleri gerçekleştirmesini engeller. Bu nedenle gelecek kaygısının üstüne gidilmeli ve kaygının hayatı ele geçirmesine izin vermemek gerek. Kaygılarını yakınlarla paylaşamıyor ya da bunu tercih etmiyorsak da muhakkak bir profesyonelden yardım almak gerekli.” diyerek tavsiyede bulundu.
Bunlar da ilginizi çekebilir