Gökhan Bulut
Hayatın yaşanış biçimi, kavramların ve değerlerin anlamını ve etkisini değiştirebilir. Çünkü kavramlar ve değerlerin anlamı, onların kurduğu ve onlarla kurulan ilişkilerdedir. İlişkiye göre anlam kazanan kavram ve değerleri, her zaman ve yere göre aynı kabul etmek, düşünceyi geriletecektir.
Gazetecilik mesleği açısından "ifade özgürlüğü" kavramı da böyledir. İfade özgürlüğü tartışması, gazetecilik söz konusu olduğunda, gazeteciliğin ne olduğu sorusu es geçilerek "koşulsuz şartsız" savunulan bir hal alamaz; bu kavram, "liberal hak ve özgürlükler" çerçevesinden tartışılamaz. Gazetecilik mesleği, ifade özgürlüğünün hayata geçirildiği pratiklerin en önemli ve yaygınıdır ve bu, gazetecilik mesleğinin toplumsal karşılığını boşaltacak şekilde "yayım özgürlüğü" seviyesine indirgenemez. Gazetecilik, "toplumsal karşılık" üreten bir meslektir. Bunun anlamı yalnızca "kamu yararı" ve "halkın haber alma hakkı" başlıklarından daha fazladır. Gazetecilik, toplumsal ilişkilerin bilgisini üreten ve toplumsal karşılık yaratan bir meslektir. Gazeteciliğin ürettiği bilgi aynı zamanda bir yönelim içerir ve oluşturur. Bu bilgi ve oluşturduğu yönelim, toplumsal atmosferde hazır bulunan, adeta havada asılı duran ve toplumun sahip olduğu "ortalama" bilgi ve yönelimdir. Başka bir ifadeyle gazetecilik mesleği, toplumda taraflar arasındaki iletişimin nasıl kurulacağının belirlenmesinde doğrudan rol oynayan ender bileşenlerden biridir.
İfade özgürlüğü, sorumluluk ve etik
Gazetecilik, "fikirleri özgürce oluşmuş" topluma çeşitli fikir seçenekleri sunmanın ötesinde bir işleve ve role sahiptir. Fikir ve yönelim oluşturan gazetecilik mesleğine, fikirlerin tümüne eşit mesafedeki halka farklı bakış açıları sunma işi olarak bakılamaz. Dolayısıyla basın kuruluşları, karşılığını tiraj/rayting ile alan piyasa aktörleri olarak görülemez. Böyle görmek, "halkın istediği yayınları yapıyoruz" denilerek savunulan yozlaşmayı ve dahası gazetecilik mesleğinin toplumsal sorumluluğunu ihmal etmeyi getirecektir. Gazetecilik, iyi fikirlerin değer görüp kötü fikirlerin taraftar bulamayarak yok olacağı şeklindeki liberal piyasacı bir anlayışla analiz edilemez.
Tüm bunların ışığında söylenmelidir ki gazetecilik alanında aslında "yayım özgürlüğü" olarak tarif edilebilecek bir faaliyet, "ifade özgürlüğü" olarak tanımlanmaktadır. Bu iki kavram birbirinden oldukça farklıdır. Yayım özgürlüğü, "ticari faaliyet" anlamında bir liberal piyasa girişimine işaret eder. Daha net bir söyleyişle, her "yayın" ifade özgürlüğü kavramıyla karşılanıp savunulamaz. Böylesi bir anlayış, kendinden menkul ve içi boş bir siyasal söylem seviyesinde kalacaktır.
Arkasına saklanılabilecek bir kavram olamaz
İfade özgürlüğünün ne olduğu sorusu, gazeteciliğin ne olduğu sorusundan bağımsız yanıtlanabilecek bir soru değildir. İfade özgürlüğü, gazetecileri, arkasına saklanarak her türlü sorumluluktan kurtaracak kutsal bir perde de değildir. Gazetecilik mesleğinin sorumluluklarından kaçarak, dolayısıyla da meslekten uzaklaşarak yapılan her türlü yayın faaliyeti, ifade özgürlüğünün arkasına sığınılarak meşrulaştırılamaz. Basın, ifade özgürlüğü hakkını kullanırken kamusal sorumluluklarından azade davranamaz. Toplumu oluşturan kişi, kurum ve kuruluşların birbirleriyle ilişkisinde etkili bir faktör olan basının faaliyeti, toplumdan ödünç alınmış bir güçle yapılmaktadır. "Etik" denilen şey, tam da toplumdan alınan bu ödünç gücü toplum aleyhine ve kendi çıkarına kullanmasın diye oluşturulmuş bazı davranış sınırlılıklarıdır. Aslında ticari faaliyet özgürlüğü olan kutsallaştırılmış bir ifade özgürlüğü, basın kuruluşlarının ödünç aldıkları gücü asıl sahibine karşı kullanmasına neden olamaz. Bu durumlarda o gücün sahibinin basın kuruluşuna sorumluluğunu hatırlatma hakkı vardır. Bu hak, kutsallaştırılmış ve dokunulmazlaştırılmış bir ifade özgürlüğü hakkından çok daha önemlidir.
24 Saat’e ve kıymetli okurlarına merhaba.