Genel

Gazeteciler Cemiyeti’nde “İnsan Hakları ve Basın Etiği” söyleşisi yapıldı

Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen “Çay Sohbetleri” söyleşi dizisinin ikincisi, Türkiye’nin önde gelen felsefe profesörleri, İoanna Kuçuradi ile Harun Tepe’nin katılımlarıyla “İnsan Hakları ve Basın Etiği” konusunda yapıldı. Gazeteci Nursun Erel’in yönettiği oturumda, basın etiği, temel hak ve özgürlükler, insan hakları konuları irdelendi.

Abone Ol

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA- Gazeteciler Cemiyeti Basın Evindeki etkinliğe aralarında Sedat Örsel’in de olduğu çok sayıda gazeteci, Anayasa Mahkemesi Onursal Başkanı Yekta Güngör Özden, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, YARSAV kurucusu Ömer Faruk Eminağaoğlu, yazar Erendiz Atasü, İletişim Fakültesi eğitmenleri ve öğrencileri de katıldı.
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Savaş Kıratlı açılış konuşmasında, Gazeteciler Cemiyeti olarak felsefe dünyasının önde gelen isimleriyle beraber olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, “temel hak ve özgürlükler ile basın etiği üzerine gerçekleşecek düşünsel ve sorgulayıcı söyleşinin gazetecilik mesleğine sağlayacağı katkı çok değerli olacaktır” dedi.  
Kuçuradi: “Türkiye bambaşka olur”
Profesör Dr. Ioanna Kuçuradi, sözlerine insan hakları ve basın etiği konusunda yaşanan güncel sorunlara dikkat çekti, felsefe eğitiminin önemini vurguladı: 
“İyi eğitim görmüş ve iyi hazırlanmış öğretmenlerle çocuklara verilecek felsefe eğitimi hayatın içindeki temel sorunların çözümü için çok büyük katkı sağlar, Türkiye’de buna önem verildiği takdirde 20 yıl sonra Türkiye bambaşka bir ülke olabilir, birçok temel insan hakkı ihlalinin önüne böyle geçilebilir.”
Prof. Tepe ise, değerler konusuna dikkat çekerek değerler yozlaşmasının her alanda yaşandığından bahsetti. Düşünmeyen, sorgulamayan, yalnızca ezberci eğitime dayanan sistemi her branşta yanlış bulduğunu, felsefe alanının değerler üzerine düşünen ve çalışan bir eğitimle desteklenmesi gerektiğini belirtti.
Gazetecilik mesleğinin güvenilirliği
Gazetecilik mesleğinin güvenilirliğinin de gündeme geldiği sohbette, Erel, “gazetecilerin olayları aktarma sürecindeki subjektif duruşları etiğe uyar mı? Örneğin Filistin-İsrail savaşında 30 bini geçen ölümlerde iki tarafın gazetecileri, olayları etik bakışla yansıtılabiliyor mu?” Diye sordu.
Tepe, “Şu an gazetecilik neredeyse yapılamaz hale geldi. Bu yüzden etikle ilgili halledilmesi gereken çok fazla durum var. Meslek etikleri oldukça önemli. Fakat etik kodları ezberletmek çok işe yaramıyor. Basının etik kodları ezberletilse bile uygulama kısmında problemler var” dedi, Kuçuradi ise şunları söyledi: 
 “Öncelikle olaya bakılmalı. İki taraf kendi açısından olaya değer atfediyor. Daha sonra olayın doğru değerlendirilme durumu ortaya çıkıyor. Gazeteci için önemli olan şu an ki durum ve sonrası. Gazeteci önce olayın sınırlarını çizecek, bir olayı nasıl ve neye göre başlattığını belirleyecek. Daha sonra doğru enformasyon ve yeterli malzeme ile doğru değerlendirme yapacak.
Olay ile olguyu birbirinden ayırmak gerekir. Gazetecinin işi olayları haberleştirmektedir. Olaylar içindeki kişi eylemlerini farklı perspektiflerden aktarırken gazeteci akışı doğru yönetmelidir. Söz konusu olaydan kesit alırken ezbere değerlendirmemek gerekir. Bir başka durum ise şudur, Türkiye’de etik ve ahlak birbirinin yerine kullanılıyor. Kelimelerin anlamını saptama sürecinde, aynı kelimelere farklı anlamlar yüklememek, farklı kelimelere ise aynı anlamlar yüklemekten kaçınmak gerekiyor. Etik, ahlak ve değer yargıları bizde aynı anlamda kullanılıyor. Oysa bunlar tamamen farklı şeyler”
Flört ve rüşvete bakış açısı
Tepe ise, Kuçuradi’nin açıklamalarına ek olarak, etik dışı eylemler üzerine örnek verdi. Rüşvet ve flört yaklaşımı üzerinden hareket eden Tepe, rüşvetin dünyanın her yerinde etik bir sorun olarak görüldüğünü, Türkiye’de ise bunun üzerinde pek durulmadığını belirtti. Tepe, “Flört ise topluma ve bölgeye göre değişkenlik gösteren ahlaki bir anlama sahiptir. Türkiye’de kadın cinayetlerine bile yol açabilen yaklaşımlar var. Ahlak, değer yargıları kümeleridir ve zamana, mekana göre değişkenlik gösterir. Ahlak son derece değişkenken, etik tektir. Gazetecilik etiği, akademik etik, meslek etikleri. Bunların hepsinin özündeki etik değerler aynıdır aslında. Değerler değişmez fakat davranışlar değişebilir” açıklamasında bulundu. 
Erel, her iki konuşmacıya, Türkiye’ye son yıllarda Irak Suriye ve Afganistan’dan milyonları aşan bir göç yöneldiğini hatırlatarak, yaşam hakkının ve insan haklarının bu olgu karşısında nasıl değerlendirilmesi gerektiğini sordu. Kuçuradi, “Sığınmacı konusu çok önemli, bir ülke bir sığınmacıyı almak zorundadır, çünkü yaşam mücadelesi veriyor, fakat göç böyle değildir. Göçte insanlar daha iyi bir şart için başka ülkeye gider. Bu olayların temeli etik değerlerin değişmemesidir. Çünkü etik değerler değişkenlik göstermez. İnsanlar göç ederek daha iyi bir hayat yaşamayı arzularlar ama asıl olan insanların kendi ülkelerinde daha iyi bir yaşama kavuşturulmasıdır” dedi. 
Kadın fıtratına uygun işler
Nurun Erel son dönemde ortaya çıkan “kadın fıtratına uygun-uygun olmayan işler” tartışmasını da anımsatarak, konuşmacılar görüşlerini sordu, Kuçuradi şöyle dedi:
“Kadınlar, erkekler ve insanlar arası eşitlikte önemli olan hak eşitliğidir. İnsan hakları konusunda ölçümüz, haklara zarar verilmemesidir. Eşitlik konusunda sınırı bilgi ve insan hakları çizer. Karşı olduğumuz insanların ve suçluların da temel insan haklarına saygı duyulması gerekir. Ancak bazı kültürel yaklaşımlar olabilir. Örneğin dersler sırasında ben çocuklara diyorum ki -sandalye çekilecekse oğlanlar alsın, kahve pişirilecekse kızlar yapsın.- Ama haklar açısından kadın ve erkek aynıdır, örneğin ikisi aynı işi yapıp farklı maaş almamalı, cinsiyete dayalı ayrım olmamalı.”
Harun Tepe ise, kadın ile erkeğin haklar ve değerler açısından eşit olduğunu kaydederek, “Gelenekler kendiliğinden kötü değildir. Erkek işi kadın işi ayrımındaki gibi geleneklerde töreye uyulduğunda ayrımcılığa sebebiyet veriyorsa bu bir insan hakları ihlalidir. İnsan hakları ihlali kadını eşit görmemekten kaynaklanır. Kadın da erkek kadar değerlidir” Dedi.
Hakları yok eden yasalar
Erel söyleşinin son bölümünde konuklardan Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki anlaşmazlığı basının insan hakları ve eşitlik konusundaki yaklaşımıyla değerlendirmelerini istedi. 
“Hakları yok eden ya da insan haklarını zedeleyen yasalarla karşılaşılaşılabildiğini” belirten Kuçuradi, “Demokratik ülkelerde hukuk, zaman zaman hakları harcayıcı da olabiliyor. Bu nedenle söz konusu durum insan hakları açısından değerlendirilmeli. Parlamentolardan hak yok edici yasalar çıkabilir. Bu nedenle milletvekili olmak isteyen kişilerin bence insan haklarının neyi talep ettiğinin farkında olması gerekir, ben bu konuda eğitim almış olmasını isterim” dedi. 
Söyleşi sırasında konuklara, Türkiye’de kültürel ve ahlaki yaklaşımlarla, kız çocuklarının erken evlendirilmesine dönük bir soru da yöneltildi. Kuçuradi, “insan haklarına aykırı töre olmaz” görüşüne yer verirken, Tepe, çocuk haklarının varlığından söz ederek, Avrupa’da bu hakkı zedeleyen ailelerden çocuklarının devlet tarafından alındığını hatırlattı ve “kız çocuğunu 11 yaşında evlendirmek olmaz” diye konuştu.