Haber Merkezi - Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, gazetecilere ve okurlarına hitaben kaleme aldığı mektupla sansür yasasına karşı olan herkesi 8 Kasım Çarşamba günü yapılacak sessiz protesto ve serbest kürsü eylemine çağırdı. Bilgin, “Gazetecilerin ve düşünce özgürlüğünü kullanmak isteyen herkesin keyfi yargılamalar ve hapis cezalarıyla sindirilmesi sonucunu doğuran dezenformasyon maddesine karşı son sözümüzü 8 Kasım Çarşamba günü Anayasa Mahkemesi önünde söyleyeceğiz” dedi.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in çağrı mektubu şöyle:
“Saygıdeğer meslektaşlarım, değerli okurlarımız,
Bugün Türkiye’de gazetecilik siyasi ve ekonomik açıdan çok ağır bir baskı altındadır. Mesleğimizi hakkını vererek sürdürmeye çalışan pek çok gazeteci bu ağır baskı nedeniyle kalemini kullanamaz hale gelmektedir. Basın ve ifade özgürlüğü önündeki her türden engel, kamuoyunun bilgi edinme hakkını ve demokratik katılımla denetim sürecini baltalamaktadır. Bu açıkça haber alma ve verme hakkının kısıtlanması, kamu yararına gazeteciliğin işlevsiz hale getirilmesi ve dolayısıyla demokrasinin ağır yara alması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum hepimizi ve ülkemizin geleceğini yakından ilgilendirmektedir.
Basın ve ifade özgürlüğü önündeki en büyük engellerden biri bizim sansür yasası olarak ifade ettiğimiz yeni Basın Yasası ile yürürlüğe giren ‘dezenformasyona hapis’ getiren yasa maddesidir. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunu ceza kanunumuza ekleyen maddenin iptal edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması yönündeki talep 8 Kasım Çarşamba günü Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından görüşülecek, maddenin Anayasaya aykırı olup olmadığına karar verilecektir. AYM’nin kararı kesin olacak, başvuruya olumlu yanıt verilmesi halinde son tutuklumuz Tolga Şardan başta olmak üzere gazetecilerin bu maddeyle suçlanması son bulacaktır. Yani 8 Kasım, bu maddeye karşı verdiğimiz hukuk mücadelesinin sonuçlanacağı gündür.
Gazetecilerin ve düşünce özgürlüğünü kullanmak isteyen herkesin keyfi yargılamalar ve hapis cezalarıyla sindirilmesi sonucunu doğuran dezenformasyon maddesine karşı son sözümüzü 8 Kasım Çarşamba günü AYM önünde bir araya gelerek söyleyeceğiz. Gazeteciler olarak sessiz protestomuzla kararı bekleyeceğiz, serbest kürsümüzde görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşacağız.
Dezenformasyon maddesi Anayasa’ya aykırıdır
Anayasamıza göre cezalar kanuna dayanmak ve ceza kanunları da kıyas kabul etmeyecek kadar kesin olmak, yoruma kapalı olmak zorundadır. Dezenformasyon kavramının yasada tanımlaması yapılmadan dezenformasyon gerekçesiyle ceza verilmesi, ‘yanıltıcı bilgi’ ifadesiyle haber içeriğine yönelik yoruma açık tanımlama yapılması Anayasamızdaki hukuki belirliliğe ve öngörülebilirliğe aykırıdır.Tartışılan madde, bu düzenlemenin yer aldığı Anayasa’nın 38. maddesinin yanı sıra yasa Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi yayma hakkına, bu hakka resmi makamlarca müdahale edilemeyeceği ilkesine ve 28. maddesinde ifade edilen basının sansür edilemeyeceği hükmüne ve devletin haber alma özgürlüğünü sağlaması ilkesine açıkça aykırıdır.
Bu haliyle keyfi cezalandırma yetkisi veren dezenformasyon maddesi gazetecilerin hapsedilmesine, haberlerin engellenmesine, kamuoyunun bilgi edinmesine, ifade özgürlüğüne yönelik caydırıcı etkisiyle toplumda hapis korkusuna ve yaygın bir otosansüre neden olmaktadır. Bize göre bu sonuç, demokrasiye ve topluma karşı suç niteliği taşımaktadır. Demokrasiye inanan herkesin buna engel olması gerekir.
Saygıdeğer meslektaşlarımız, değerli hukukçular,
Suçun oluşması için yasa maddesinde ‘Haberin gerçek dışı olması, halkta korku ve panik yaratma amacıyla yapılması, kamu barışını bozmaya yönelik olması, ülke güvenliğini ve kamu sağlığını ilgilendirmesi’ gibi unsurların bir arada olması gerekmektedir. Ancak üstüne basa basa uyardığımız gibi bu sayılan unsurlar ‘hukuki belirsizlik’ taşıdığı için her savcı tarafından farklı yorumlanabilmektedir. Uyarılarımız üzerine dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ‘Bu suçun unsurları itibarıyla oluşması o kadar zor şartlara bağlanmış ki… Yani öyle bir kişi bir yazı yazdı kamu barışını bozdu denemez. Ben buradan fazla bir soruşturma çıkacağı kanaatinde değilim’ demiştir. Ama sonuç böyle olmamış ve bir yıl içinde ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ suçlamasıyla hakkında işlem yapılan gazetecilerin sayısı 30’a dayanmıştır.
Bazı tutuklama sonuçlarını hatırlayalım. Aralık 2022’de Bitlis’te bir hafta tutuklu kalan bir meslektaşımız için Yargıtay Başsavcılığı 10 ay hapis cezasının onanmasını istemiştir. Şubat 2023’te Osmaniye’de iki meslektaşımız, ‘çadırların bekletildiği iddiasını’ haberleştirdiği için tutuklanıp 33 gün cezaevinde kalmışlardır. T24 yazarı Tolga Şardan, 43 saat boyunca yalanlanmayan yazısındaki MİT raporunun gerçek olmadığı iddiasıyla yaklaşık bir haftadır tutukludur. Şardan’ın yazısındaki bilgiler ne MİT ne de Adalet Bakanlığı tarafından yalanlanmıştır. İletişim Başkanlığı ise ülkemizde bir yalanlama veya düzeltme merci değildir. Bu ülkede yaşayan gerçek gazetecilerin hiçbiri halkı kin ve nefrete sürükleyecek iş yapmaz, tam aksine halkı barış ve demokrasi konusunda aydınlatır.
Yüksek Mahkeme’nin basın ve ifade özgürlüğünü gözetmesini bekliyoruz
Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz yıl verdiği pilot kararında, Basın İlan Kurumu’nun Basın Ahlak İlkeleri gerekçesiyle resmi ilan kesme cezası vermesini Anayasaya aykırı bulmuş ve pilot kararını TBMM’ye göndermiştir. Yasadaki hukuki belirsizlik ve keyfiyetin giderilmesi için yeni yasa yapılması gerektiğini belirtmiştir. O günden bu yana BİK yönetimi ‘basın ahlak ilkelerini’ çiğnediği gerekçesiyle gazetelere resmi ilan cezası verememektedir. Açtığımız bir davada Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi, Basın İlan Kurumu yönetiminin ‘basın ahlak ilkeleri’ dışındaki resmi ilan cezası yetkisini de içerdiği belirsizlik ve keyfiyet nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştır. Bu dosya ile CHP’nin başvurusu sonucu 8 Kasım’da görüşülecek dezenformasyon dosyası büyük ölçüde örtüşmektedir. Çünkü her ikisi de gazeteciliğin nasıl yapılacağı ile ilgili tanımlamaları, neyin haber neyin ‘yalan haber’ olduğu yönündeki belirleme keyfiyetini savcılara ya da idareye vermektedir.
Hukuki belirsizlik içeren ve idareye/yargıya keyfi uygulama olanağı tanıyan yasa maddeleri Anayasamıza açıkça aykırılık taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, daha önce benzer başvurularda basın özgürlüğünü gözeten kararlar vermiştir. Yüksek Mahkeme, başta Anayasamızı, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve temel insan haklarını titizlikle uygulama konusunda yol göstericiliğini sürdürmelidir. Yüksek Mahkemenin değerli yargıçlarının aynı demokratik hassasiyeti bu defa da göstermesini bekliyoruz.
Çok değerli meslektaşlarım, saygıdeğer üyelerimiz,
Sansür yasasına karşı Gazeteciler Cemiyeti olarak yaptıklarımız hakkında bilgi vermek isterim. Bugüne kadar bu yasaya karşı TBMM, partiler, ulusal ve uluslararası kamuoyu nezdinde yoğun bir mücadele yürüttük. Gazeteciler Cemiyeti olarak diğer basın örgütleriyle de bir araya gelerek TBMM komisyonlarında eleştirilerimizi dile getirdik, tüm parti gruplarını ziyaret ederek yasa önerilerimizi sunduk. Baroları, ifade özgürlüğü savunucularını ziyaret ettik, Meclis’te de sokakta da sansür yasasını protesto ettik, Ulus meydanında son yılların en geniş katılımlı gazeteci eylemini yaptık. Yasayı üç ay ertelettik ama bu haliyle yürürlüğe girmesine engel olamadık. Bunun üzerine CHP’nin Anayasa Mahkemesi başvurusuna hukuki kaktı verdik, idari yargı nezdinde yasaya dayanan yönetmeliklere karşı davalar açtık, hukukçularımızla yeni ‘basın yasası taslağı’ çalışmasını hızlandırdık.
Mücadelemiz nedeniyle bedel de ödüyoruz. Bu süreçte günlük gazetemiz 24 Saat üzerinden Cemiyetimize 1.5 milyon lira ceza kesilmesiyle karşılaştık, Basın İlan Kurumu Genel Kurul çalışmalarından hukuksuz uygulamalarla uzaklaştırılıyoruz. Bunlara karşın mücadelemizden vazgeçecek değiliz. Bedeli ne olursa olsun meslek onurumuzu, demokrasiyi ve kamu yararına gazeteciliği savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.
Değerli meslektaşlarımız, Tolga’nın da dediği gibi ‘biz gazeteciyiz, o kadar!’
Biz gazeteciler mesleğimize, haberciliğin varlık nedeni olan kamuoyunu bilgilendirme görevine sahip çıkmak zorundayız. Hangi iktidar gelirse gelsin, ülkeyi hangi görüş yönetirse yönetsin bizler mesleki ilkelerimiz ve gazetecilik onuruyla görevimizi yerine getirmek zorundayız. Mesleğimize ve demokratik ilkelerimize sahip çıkmak boynumuzun borcudur.
Gazeteciler toplumsal sorumluluklarına sahip çıkmadıkça tarihin hiçbir döneminde sokakta başı dik yürüyemezler. Yarın başımız dik yürüyebilmek için bugün meslek onurumuza sahip çıkmak zorundayız. Bu nedenle yukarıda izah etmeye çalıştığım hukuksuz yasa maddesine karşı tüm meslektaşlarımızı 8 Kasım Çarşamba günü bir arada olmaya çağırıyoruz.
Basın ve ifade özgürlüğü için, demokrasi ve hukuk için, kamu yararı ve halkın haber alma hakkı için gazeteciliği savunalım. Gelin 8 Kasım Çarşamba günü mesleğimize nasıl sahip çıktığımızı gösterelim.
Sessiz protestomuzda buluşalım, görüşlerimizi kamuoyuna aktaralım, karar görüşmesini hep birlikte takip edelim.
Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapıyoruz o kadar!"
Nazmi Bilgin
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı