Genel

Gazeteciler Cemiyeti 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü özel bir söyleşi ile kutladı

Gazeteciler Cemiyeti, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında deneyimli savaş muhabiri Angeles Espinosa’nın ‘Kadın Gazeteci’ gözüyle Ortadoğu coğrafyasında yaşadığı deneyimlerini anlattığı söyleşiyi gerçekleştirdi. Söyleşide kadın hakları, kadın gazetecilerin yaşadığı zorluklar, Ortadoğu coğrafyasında kadın olmak başta olmak üzere birçok konu tartışıldı.

Abone Ol

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü özel bir söyleşi ile kutladı. İspanya Büyükelçiliği’nin işbirliğiyle düzenlenen söyleşide, El Pais gazetesinin deneyimli muhabiri Angeles Espinosa Ortadoğu coğrafyasındaki deneyimlerini “Kadın Gazeteci” kimliği gözüyle anlattı. Moderatörlüğünü gazeteci Gökçen Çamlıyurt’un üstlendiği söyleşide, kadın perspektifinden gazetecilik mesleği konuşuldu. Espinosa, Ortadoğu coğrafyasında izlediği savaşlar sırasında yaşadığı deneyimlerini aktarırken, kadın gazeteci olmanın getirdiği sorunlardan, savaş ve barış gazeteciliğine, dezenformasyondan yurttaş gazeteciliğine kadar alana dair birçok paylaşımda bulundu. Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz, İran Cumhurbaşkanları Mahmud Ahmedinejad ve Muhammed Hatemi, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve devrik Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih de dahil olmak üzere bölgedeki devlet başkanlarının çoğuyla röportaj yapan Espinosa, Arap ve İslam dünyasında gazeteci olmanın zorluklarından bahsetti.
Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcılarından Yusuf Kanlı, açılış konuşmasında İspanya Büyükelçiliğiyle işbirliği yaparak Angeles Esniposa gibi değerli bir gazeteciyi konuk etmekten mutluluk duyduklarını belirterek söz başladı. Kanlı konuşmasında, “Gazeteciler Cemiyeti bugün Ortadoğu gibi bir bataklıkta kadın gazeteci olarak önemli görevler üstlenen meslektaşımızı misafir ediyor. Espinosa sadece gazeteci olarak değil, gazetecilik sırasında edindiği deneyimleri kitaplaştırarak düşünce dünyasına da katkıları olan bir dostumuz” ifadesinde bulundu.
İspanya Kültür Müsteşarı Ana Maria Rodriguez Perez ise 8 Mart Kadınlar günü gibi özel bir günde kadın perspektifinden gazeteciliği İspanya’da tanınan ve deneyimli bir gazeteci olan Espinosa ile konuşmanın öneminden bahsetti. Açıklamasında, “Espinosa ile ilgili iki husus önemli. İlki, Espinosa İspanya halkına perspektif katkı. Çatışma bölgelerine kadın perspektifi gözünden baktı. Bir yandan kendisi yaşanan çatışmaların insanlara ödettiği bedelin kadın gözüyle anlaşılmasını sağladı. Çünkü bu bedeller erkeklerin hüküm sürdüğü koşullar altında yaşandı ve kadınlar en ciddi mağdurlar oldu. İkinci husus, bugünlerde dezenformasyon konusu çok önemli. Bu yalan haberler çatışma alanlarında çok kullanılıyor. Bu bölgelerden doğru haber almak çok önemli ve Espinosa bizlere bunu sağladı.
Espinosa: “Erkekler tarafından ilan edilen savaşların mağduru kadınlar ve çocuklar oluyor”
Söyleşinin moderatörü Gökçen Çamlıyurt, Espinosa’ya ilk olarak “Sizi kadın savaş muhabiri olarak ağırlıyoruz. Erkek muhabir ağırlasaydık yalnızca savaş muhabiri diyecektik. Kadın savaş muhabiri betimlemesi sizi rahatsız ediyor mu?” diye sordu. Bölgedeki gözlemlerini anlattığı dört adet kitabı bulunan Espinosa, Ortadoğu’nun kriz ve çatışmalarla dolu olduğunu belirterek öncelikle bölgenin birçok gazeteci için zor olduğunu söyledi. Espinosa, “Ben bir kadınım ve gazeteci olarak mesleğe ilk başladığım zaman bunun ifade edilmesini istemiyordum. Ben sadece gazeteci olarak ifade edilmek istiyordum. Zamanla iki şeyi farkına vardım. Kadın olunca ekstra zorluklarla karşılaşabiliyorsunuz. Sadece bu ülkelerde çalıştığım için değil, kadın olmanın ve kadın gazeteci olmanın zorluklarından dolayı. İkinci hususa bakacak olursak, bir kadın olarak aslında daha fazla dikkat gösterdim savaş ortamlarında. Kadın olduğum için bölgedeki kadınlarla röportaj yapmak daha kolay oluyordu. Bölgede hem kadınlara hem erkeklere daha rahat ulaşabildim. Kadınlar bu işlere girdikleri zaman, erkekler de sivil toplumda daha fazla dikkatli davranıyor.  Genellikle savaşlar erkekler tarafından ilan ediliyor fakat savaşların mağdurları kadın ve çocuklar oluyor. Onlar toplumun büyük kısmının en zayıf halkası ve en zarar görebilir kısmı oluyor” dedi. 
Çamlıyurt, Ortadoğu’nun kadınların sadece kadın kimliğiyle bile zorlandığı bir yerken kadın gazeteci olarak  Espinosa’ya bölgede yaşadığı zorlukları sordu. Espinosa, kendi toplumuyla karşılaştırdığı zaman Ortadoğu’da daha geleneksel bir yapının varlığından söz etti. “Aslında bölgedeki birçok Cumhurbaşkanı, Kral ve dış işleri mensubuyla röportaj yaptım. Örneğin başka cinsiyetten biriyle el sıkışmak gibi konular gündeme geldi. Normal bir şekilde onlarla el sıkışmak isterdim tabi. Ama ben o ülkede misafir olarak röportaj yapma amacıyla bulunuyordum. O yüzden bunu çok önemsemedim. Tahran’da yaşarken diplomatlarla önemli ilişkilerim oldu. Eşim ve ben kendilerini eve davet edip yemek yiyorduk. Zaman içerisinde iyileşmeler görüyorduk. Halk içinde bir aradayken benimle el sıkışmıyorlardı fakat evimize geldiklerinde temasta bulunuyorlardı. Yani bu durum kültürel değerler üzerinden de işliyordu. Benim için yaşanan ayrımcılık sorunu orada yaşayan kadınlara yapılan ayrımcılıktı bana değil” dedi.
Ortadoğu’da kadın hakları
Arap dünyasındaki kadın hakları ve kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık üzerine tartışma başlığı açan Çamlıyurt, Yeni veliaht prensin alternatif modelleri üzerinden ekonomideki yeni dönüşümün kadınlar dahil olacağı bir sistemle kadın hakları üzerinde bir ivme yaratacak mı sorusunu yöneltti. Espinosa, son kitabında kadınlardan ve bölgedeki kadınlar için eğitimin ne kadar önemli olduğundan bahsettiğini belirtti. Bu bağlamda sessiz kadın hareketlerinin öneminden söz eden Espinosa konuyla ilgili açıklamasında “Yeni medya ve iletişimle sessiz bir kadın devrimi var. Kadınların gücü ve iktidarı ele geçirmeden sivil toplumun arkasındaki destekleyici güç olduğunu görüyoruz. Tahran’da Mahmud Ahmedimejad döneminde ülke içerisinde kısıtlamalar vardı ve kadın ile erkeklere yargıda eşitlik için 1 milyon imza toplanmıştı. O bölgede bununla beraber gelişmeler ve ilerlemeler sağlandı. Suudi Arabistan’da kadınlar araba kullanma özgürlüğü kazandığında bu hak da yukarıdan aşağıya kadın aktivistlerin desteğiyle oldu. İlerlemeler yavaş yavaş ama sağlam oldu. Kadınlar için tüm ülkelerde sessiz devrimler var. Afganistan kadın hakları açısından en kötü ülkelerden biri ama orada bile kıyıeda köşede gizli eğitimler veren kadınlar var. Ekolojik devrimden önce kadınlar hali hazırda bu süreci başlatmışlardı” ifadesinde bulundu. Espinosa,  sosyal değişimin yavaş ilerlediğini, bunun ivme kazanabilmesi için siyasal düzeyde bir kırılmanın yaşanması gerektiğini söyledi. Ekonomideki dönüşümün bazen değişiklikleri daha zorunlu hale getirdiğini, sosyal baskının yapamadığını yapabildiğini söyleyerek İkinci dünya savaşından sonra kadınların üretime zorunlu olarak dahil olduklarını hatırlattı. 
Espinosa çatışma bölgelerinde bir kadın olarak yaşandığı zorluklardan da söz etti. Mahremiyet ve tuvalete erişim konularında sıkıntılar yaşadığını belirtirken, çatışma bölgesinde en önde bulunan birinin düşüneceği en son şeyin mahremiyet ve hijyen olduğunu söyledi. Espinosa, bu tarz zorlukların bir gazeteci olarak kapasitesini ve muhabirlik yapmasını engellemediğini de ekleyerek, “Çatışma bölgeleri zor ama benim için önemli olan işimi yapabilmekti” diye konuştu. Savaş muhabirliğinin bunların ötesinde farklı zorlukları olduğundan bahseden Espinosa, “Savaşta bir kişinin öldüğünü gördüğümde 22 yaşımdaydım ve ön cepheye çok yakındım. İranlılar cephe önüne gazetecileri götürüyorlardı ve bir insan olarak orada tüm vahşeti görüyordun. Irak’ta ise daha farklı bir yaklaşım vardı ve gazetecileri güvenli yerde tutuyorlardı. Ölümü gördükten sonra o hafta hiç uyumadım. Bir süre sonra yavaş yavaş bu anılar solmaya başladı. Nihayetinde tüm bu yaşananlar ve olaylar yıllar içerisinde birikim yaratıyor ve sinirleri yıpratıyor. O gürültüler ve sesler zamanla sizi rahatsız ediyor. Savaş filmleri ve belgesellerini izleyemiyorum” dedi.
Çatışma bölgesine gidecek gazeteciler için öneriler
Espinosa, çatışma bölgelerine gidecek gazeteciler için de bazı önerilerde bulundu. “Öncelikle nereye gidiyorsanız bölge hakkında bilgi sahibi olun ve kendinizi iyi eğitin. Alanınızı iyi bilin. Kim kiminle savaşıyor mücadele hangi taraflar arasında ve orayla ilgilenen uluslararası diğer güçlerin kimler olduğunu mutlaka öğrenin.  Bu bilgilere sahip olursanız sahte haberlerin önüne geçersiniz” dedi. Bugün karşılaştığımız en büyük sorunlardan birinin sahte haberler olduğunu vurgulayan Espinosa, dezenformasyonun sebebi eksik bilgi, gazetecilerin herhangi bir destinasyona yönelik iyi hazırlanmamaları ve ya onların hazırlanacağı bir yolun olmaması. Güçlü bir medya o gazeteciyi destekleyecek iyi bir ekonomiye sahip olmalı. Maddi kaynakların yanı sıra iyi bir bilgi birikimi de olmalı” açıklamasında bulundu. 
Deneyimli savaş muhabiri Espinosa, barış muhabirliği hakkında da açıklamalarda bulundu. Kendisi savaş sonrası haberciliğini daha çok sevdiğini belirtirken, barış haberciliğinin belli başlı zorlukları olduğundan söz etti. Espinosa, savaş sonrası bölgede yaşayan halkın umutlu bir bekleyiş içinde olduğunu belirtirken bir yandan da yaşamın eski haline dönmemesinden kaynaklı yaşanılan çaresizliğin artık medyanın ilgisini çekmediğini de ekledi. Espinosa konuyla ilgili açıklamasında, “Çatışma anlarında değil de savaş sonrası süreçlerde haber yaparken daha mutlu oluyordum. Afganistan ve Irak’ta ordu müdahalesi sonrasında yaşamın normale döneceği ümidi vardı. Bu birkaç aylık umudun olduğu dönemlerde yaptığım haberler beni çok tatmin etti. Çünkü insanlar konuşmaya daha açıktı. Fakat zamanla savaş sonrasını haberleştirmek daha zor hale geldi. Çünkü İran Irak ve Afganistan’daki savaş bitmiş fakat barış henüz tesis edilememişti.  Oradaki toplum acı çekmeye devam ediyor. Bu dönem artık medya tarafından önemsenmiyordu” ifadesinde bulundu. 
Geleneksel gazetecilik ile sosyal medya ve sosyal ağlar üzerine
Deneyimli gazeteci Özlem Akarsu Çelik, söyleşi esnasında söz alarak meslektaşı Angeles Espinosa’ya geleneksel gazetecilik ve sosyal medya çatışması üzerinden soru yöneltti. Kendisini geleneksel gazeteciliği temsil edenlerden saydığını vurgulayan Çelik, “Yurttaş gazeteciliği meselesi oldukça çetrefilli bir konu. Bize haber adı altında bir takım ürünler geliyor fakat biz gazeteci olarak kamu yararına iş yaptığımız için gelen ürünleri geleneksel gazetecilik süzgecinden geçiriyoruz. İçerik üreticiliği ile haber farkı iç içe geçti ve geleneksel gazeteciliği yapmak zorlaştı. Gazetecilik kurum çatısı altında öğrenilen hiyerarşik bir meslek. Fakat günümüzde gazetecilik yapmak isteyenler alternatif mecralarda işe başlayıp el yordamıyla gazeteciliği öğrenmeye çalışıyorlar. Sosyal medya, sosyal ağlar içerik üreticileri, influencerlar iç içe geçmiş durumda” diyerek Espinosa’ya konuyla ilgili görüşlerini sordu. Espinosa sosyal medyayı sosyal ağlar olarak tanımladıklarını belirtti ve bu noktada önemli bazı parametreler olduğundan söz etti. Espinosa, konuyla ilgili, “ Twitter, Facebook, Instagram tik tok başka mecralar,  dijital medya bambaşka bir mecra. Şimdi öncelikle söz konusu dijital mecradaki medya kime ait? Önemli olan şeffaflık çünkü bir gazetecinin olabildiğince dürüst olması ve olabildiğince farklı görüşe yer vermesi gerekiyor. Fakat yurttaş gazeteciliği üzerinden haber yapanların böyle bir çabası ve isteği yok. Yurttaş gazeteciliği üzerinden ilerleyen mecraların arkasında kim olduğu da belli değil. Gerçek isimleri kimlikleri bile yok ki bu fikirden bu haberden bir çıkarı mı var anlaşılmıyor. Oysa bir radyo kanalı bir televizyon programı ya da bunlar ait dijital bir mecranın kim olduğu kime hitap ettiği belli. Sosyal ağlar sosyal medya dijital mecralar ve yurttaş gazeteciliği meselesinin sınırları çizilmediğinden karmaşık buluyorum” dedi.
Uçan Süpürge: “Haberlerin toplumsal cinsiyet eşitliğiyle yapılmasını önemsiyoruz”
Söyleşiye katılan Uçan Süpürge Vakfı Yönetim Kurulu Üyelerinden Ayşe Ürün Güner, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında söz alarak Türkiye’de kadın sivil hareketinin ve kadın aktivistlerin  ne kadar önemli olduğunu vurguladı.  Türkiye’de 1970’lerden itibaren gerçekleşen kadın hareketinin kadın haklarının devamlılığı açısından çok önemli olduğunu söyleyen Güner, “Türkiye’deki en politik hareket kadın hareketidir. Erkek egemen bir ülkede olsak da  kadın örgütleri her alanda bölgesel ve ulusal birçok çalışma yapıyorlar” diye konuştu. Güner Uçan Süpürge’nin kadın hareketleri açısından yaptığı bazı faaliyetlerden de bahsederek, “Biz kadın örgütleri arasında dayanışmayı ve iş birliğini sağmak için kurulduk. Yerel kadın muhabirler ağı projesini başlattık. Gazeteciler Cemiyetiyle yaptığımız yeni protokolle bu projeyi genişleteceğiz. Bizim için önemli olan toplumsal cinsiyet eşitliğiyle haberlerin yapılması ve kadın haklarının Türkiye’nin ulusal gündemine taşınması. Geleneklerin baskın olduğu ülkemizde yerel kadın muhabirler ağı örneği. Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddette vahim bir noktadayız“ açıklamasında bulundu.