Ahmet Çağatay Bayraktar
6 Şubat depremlerinin yarattığı yıkım, bölgedeki 11 ilin tarihi dokusuna da büyük zarar verdi. Bu kentlerden Antakya’da depremzedelerin konut sorunu aradan geçen 1,5 yılda halen çözülemedi. Bunun yanında Antakyalılar kentin tarihi dokusunun da korunmasını talep ediyor.
Antakya Performatif Kolektif ve Janus Artzine ortaklığında Antakya'da herkesin erişimine açık mobil kültür-sanat alanı programı olan Sıfır Noktasında Sanat, kültür sanat aracılığıyla kayıpların anılmasının yanında birlikte güçlenme, iyileşme ve kamusal diyaloğa katkıda bulunmak için Şubat ayında çalışmalarına başladı. Üretilen projelerle sanatçıların Antakya’da bölge insanı ile temas kurması amaçlanıyor. Bu projelerden biri de fotoğraf sanatçısı Murat Germen’in yürütücülüğünü yaptığı “Antakya/lı Ne İstiyor?” başlığıyla 28-30 Haziran tarihleri arasında gerçekleşti. Proje kapsamında katılımcılarla Antakya’nın tekrar ayağa kaldırılması için neler yapılabileceğinin sorusu şehirde düzenlenen saha çalışmalarıyla ele alındı.
Murat Germen 3 gün süren atölyenin detaylarını ve kente dair izlenimlerini, büyük yıkımı belgelediği fotoğraflar ile birlikte 24 Saat Gazetesi’ne anlattı.
Germen kent mimarisini konu alan fotoğraflarıyla toplumsal tarihin izlerini sürüyor.
Antakya'ya ilk kez 2006’da geldiğini söyleyen Murat Germen, depremden sonra ortaya çıkan görüntüyle karşılaştırarak şehrin yıllar içindeki iki farklı halini şu şekilde anlattı: “2006 yılında iki kez gittim. Depremden iki hafta sonra 20 Şubat’ta oradaydım, hatta 5.8 ve 6.4 Defne merkezli Hatay depremlerini şahsen yaşadım. 1. Akdeniz Bienali’ne davet aldığımda 17 Ekim tarihini bir güncelleme yapmak için Antakya’ya ayırdım. Son olarak da 27-30 Ekim tarihleri arasında bu değerli kentte idim. Yani, toplam 5 kez Antakya’da bulundum.
17 Ekim ziyaretimde enkaz temizlendikten sonra ortaya çıkan düzlük ve boşluk beni çok hüzünlendirmişti. Son gittiğimde bu boşlukları yeşil bitki örtüsünün doldurduğunu görmek biraz olsun içimi rahatlattı, 1,5 senedir bir türlü yok olmayan molozu sakladığı için…”
“Antakyalıların hepsi hayal kırıklığı içinde”
Projenin temel amacının Antakya’ya dair ayrıntılı bir imge ve metin havuzu olduğunu belirten Murat Germen, çalışmaların çıktılarının Eylül’de Leipzig, Almanya ve daha sonra İstanbul’da gösterileceğini vurguladı. Atölye sürecinde Antakyalılarla olan görüşmelerini anlatan Germen, “Antakyalıların hepsi hayal kırıklığı içerisinde. Bilgi kirliliği olduğunu, ya da bazen hiç bilgiye erişemediklerini iletiyorlar. Rezerv alan sınırları devamlı değiştiriliyormuş, daha önce rezerv alan dışında bırakılıp da kendi imkanları ile evlerini onaran, güçlendiren insanlara 'Eviniz alana dahil edildi, yaptığınız kadarını yıkmanız gerekiyor!' denmiş."
“Daha önce üvey evlattık, deprem sonrasında o bile değiliz!”
Deprem öncesinde de durumun pek olumlu seyretmediğini “belediyeciliğe rağmen yaşayan şehir” tanımı ile ifade eden katılımcılar, deprem sonrası iyice hayal kırıklığı yaşadıklarını bildiriyorlar. Durumu şu cümle iyi özetliyor: “Daha önce üvey evlattık, deprem sonrasında o bile değiliz!” Bu küskünlüğü kentin ayakta kalmış binalarının bazılarının duvarlarında görülebilecek duvar yazısı, duvar resmi ve yazılardan da okumak olası” şeklinde konuştu.
Lüzumundan fazla kullanılan malzemeler
Kentte halihazırda tarihi dokunun korunmasına yönelik bazı çalışmalar devam ediyor. Özellikle kentin tarihi merkezi sayılan Kurtuluş Caddesi’ne dair gözlemlerini paylaşan Germen bölgede restorasyon yapıldığı ileri sürülen alanların olmasına rağmen, bazı bariyerlerin arkasında herhangi bir çalışma olmadığını belirtti:
“Öncelikle terimlerle ilgili bir açıklama ile başlayayım. Restorasyon kavramının tanımı ayakta duran bir yapının onarılmasını içerir. Kurtuluş Caddesi’nde üzerinde “Kültür Bakanlığı katkılarıyla restore edilmektedir” yazısının okunduğu perdelerin gerildiği pek güçlü kuvvetli metal strüktürlerin bazılarının arkasına baktığınızda arsanın boş olduğu görülüyor. Yok olan bir binanın restorasyonu yapılamaz, ancak rekonstrüksiyonu yapılabilir. Öte yandan, Antakya’daki diğer tarihi yapılarda doğru uygulamasını gördüğümüz, binaları yıkılmasınlar diye destekleyen metal payanda karkaslarla neredeyse yarışacak sağlamlıktaki bu strüktürler sadece perde taşısınlar diye yapıldıysa, lüzumundan fazla malzeme kullanılması vesilesi ile gene birilerini zengin mi ettik acaba?"
Bazı sokaklarda kanalizasyon akmaya devam ediyor
"Binalara gerçekten geçici destek sağlamak üzere inşa edilmiş̧ metal strüktürler ve yapıya erişimi kısıtlayan sınır perdelerinden bolca gördüm ki bunlar gayet yerinde uygulamalar. Dolayısıyla bu sefer, perdelerin üzerinde yazan restorasyon kelimesi uygun kullanılmış oluyor.
Saray ile Kurtuluş caddelerinin kesiştiği ve enkazın kaldırılması nedeniyle boş arsa olarak varlığını sürdüren tarihi kent dokusunda ortasından kanalizasyonun aktığı sokaklar ve mahaller görmek beni hayal kırıklığına uğrattı.”
“Sur ve İstanbul’daki hatalar Antakya’da da yaşanmasın”
Atölye katılımcıları ile kentin tekrar ayağa kaldırılmasına yönelik fikir alışverişinde bulunduklarını belirten Germen, İstanbul ve Diyarbakır’daki yanlış uygulamaların Antakya için de tekrarlanmaması gerektiğinin altını çizdi. Germen sadece mimari yapıların değil, Antakya’ya özgü sokak yapılarının bile korunması gerektiğini savundu:
“İstanbul’da ve diğer kentlerde mimari, kültürel tahribata yol açmış olan rant odaklı kentsel dönüşüm istilasını önlemek için Antakya’nın belli noktalarında barikat, durdurucu, önleyici nitelikte ve kentsel tasarım ölçeğinde tasarlanmış yaya sokağı, meydan, spor sahası, park ve arboretum gibi kamusal alanların gerekliliğini irdeledik. Tarihi kent dokusunun yerel iklime çok uygun dar ve yılankavi sokak örgüsünün muhakkak korunması gerektiği; yoksa halkın gölgeden, esintiden mahrum kalacağına vurgu yaptık. Talihsiz bir şekilde kente çekilen savaşın büyük bir alanı tarumar ettiği Diyarbakır, Sur Mahallesi’nde iklime uygun benzer sokak örgüsünün Sur’u Toledo’ya benzetme gibi boş vaatlerle ne yazık ki korunamadığını, eski Surlu nüfusun yeni inşa edilen bölgede yaşamak istemediği olgusunu hatırlayarak, benzer bir durumun Antakya’da yaşanmasını engellemek gerektiği konusunda uzlaştık. İklime uygun mevcut balkon kültürünün metrekare rant hesaplarına kurban edilmemesi bir başka boyut olarak ortaya çıktı. Tarih içerisinde farklı halklar tarafından, farklı dönemlerde, farklı inşa teknikleri kullanılarak yüzyıllar içinde uzun vadeli bir birikimle ortaya bir kentin tek seferde tepeden düşme bir şekilde yeniden inşa edilemeyeceği aşikâr. Yeniden inşa sürecinde planlama öncelikleri stratejisi belirlenmeli, “olmazsa olmaz” kent bileşenleri en kısa sürede ayağa kaldırılmalı, yerel talebe bağlı kademeli büyüme yöntemi benimsenmeli. Bu şekilde kentin çok daha sağlıklı bir şekilde şekillenmesi ve taleplere uygun arzlar sunabilmesi olası hale gelebilir.”
“Halk ne ile karşılaşacağı konusunda endişeli”
Atölye boyunca katılımcıların mevcutta bulunan tarihi dokunun da korunması konusunda endişeleri olduğunu söyleyen Germen, mevcutta yürütülen restorasyon ve rekonstrüksiyon çalışmalarında halkın bilgilendirilmediği ekledi:
“Eski Antakya konaklarından ve tarihi yapılarından hasarlı olarak kısmen ayakta kalıp henüz yıkılmamış yapıların nasıl restore edileceği, hangi inşa yöntemlerin ve malzemelerin kullanılacağı konusunda kimse bilgi sahibi değil. Herkes “kim bilir nasıl bir şeyle karşılacağız!” endişesi içinde. Diğer yandan, ev sahipleri, binalar habersiz yıkılmasın diye yapıların duvarlarına hasar seviyesi ile ilgili uyarı yazıları yazıp telefonlarını koymuşlar bir umutla. Bu da durumun ne kadar belirsiz olduğuna bir işaret. Ama buna karşın “Ben buradan zinhar gitmeyeceğim, inatla burada yaşayacağım; soylulaştırmadan kaynaklı mülksüzleştirmeye veya yerinden etmeye izin vermeyeceğim, artık sabrım taşıyor, ona göre!” tepkisinin insanlar arasında hayli yaygın olduğu belirtiliyor.”
Kamusal buluşma alanları azaldı
Kentte gezdiği bazı tarihi binaların yıkıcı depreme rağmen ayakta kalmasının, depreme karşı dayanıklı bina inşa etme noktasında ders niteliğinde olduğunu söyleyen Germen, ortak kamusal alanların sayısının halen az olmasının normal yaşama dönüşü zorlaştırdığını belirtti:
“Haraparası Tayfur Sökmen Caddesi’nde modernist hatta neredeyse brütalist mimariye sahip, yaya köprülü, ortasında merkezi merdiveni ve U şeklinde sokak erişim planı olan iki katlı eski bir iş hanına girmek beni heyecanlandırdı. Yapının üzerinde çatlak bile olmaması yapının ne kadar doğru tasarlandığını ve inşa edildiğini gösteriyor. Burasını hiç gerek olmamasına rağmen yıkmak istiyorlarmış, açık olan bazı dükkanların sahipleri ile konuştuğumda bu karardan çok şikayetçi olduklarını ilettiler.
İnsanları bir araya getiren Affan Kahvesi, Saray Cad., parklar, Uzun Çarşı, Rosinante, Meclis Binası gibi ortak kamusal mekanlarının sayısının şu an çok az olması gündelik rutin hayata dönmeyi zorlaştırıyor.”
Uzun Çarşı yakınında inşa edilen geçici çarşı kenti temsil etmiyor
Tarihi Uzun Çarşı’nın tekrar inşa edileceğini kaydeden Germen, bu yapının da tekrar inşa edileceğini ancak çarşı yakınında inşa edilen dükkanların bölgeye uyumsuz olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
“İnsanların ne iklim, ne atmosfer, ne mimari, ne gelenek, ne de estetik olarak Uzun Çarşı ruhu ile bağlantı kuramamış 'kutu kutu pense' dükkân bloklarına mecbur bırakılmış olduğunu görüyoruz. Türkiye’de geçici diye inşa edilen yerlerin daha sonra kalıcıya dönüşmesini daha önce çok defa yaşadığımız için beni hayli ürküten şey şu: Bu geçici dükkanların kalıcı olarak yerel nüfusa verilmesi, yenilenmiş Uzun Çarşı’daki dükkanları ise çeşitli küresel zincir markalara pazarlamak ve bu şekilde her zamanki gibi küresel sermayenin yerel kimliği yerle bir etmesine izin vermek.”
“Görseller perdelerin arkasında inşa edilen yapıları temsil etmiyor”
Bölgenin yeniden inşasında en büyük sorunların doğanın tahribatı, yerleşim için yanlış alanlar belirlenmesi, rezerv alan olduğunu kaydeden Germen Türkiye Tasarım Vakfı’nın (TTV) Hatay için hayata geçirdiği aynı proje çizimlerinin farklı bina ve bölgeler için kullanıldığına dair gözlemlerini aktardı:
“Tarihi merkez dışında kalan ve gayrimenkul sahiplerinin korkulu rüyası “rezerv alan” sınırları ise devamlı değiştiriliyormuş. Daha önce rezerv alan dışında bırakılıp da kendi imkanları ile evlerini onaran, güçlendiren insanlara “parseliniz alana dahil edildi, yaptığınız kadarını yıkmanız gerekiyor!" gibi akıllara zarar bildirimlerde bulunulmuş.
Öte yandan, Antakya merkezdeki Armutlu, Elektrik mahalleleri ile Atatürk, Gündüz, Çekmece caddeleri ve periferinde Tavla-Defne, Toygarlı gibi inşa edilmekte olan TOKİ projelerinde göze çarpan bazı çelişkili durumlar var. TTV tarafından oluşturulan bazı projelerin için tasarlanan bilgisayar görsellerinin inşaat perdeleri üzerinde reklam panosu tadında sunulduğunu gördüm. İlginçtir ki aynı görsellerin mükerrer olarak başka inşaatlarda kullanıldığını gözledim. Görsellerin bazıları projeleri Asi Nehri kenarında gibi gösteriyor ama Atatürk Caddesi üstüne olanı dışındakiler nehir kenarında değil. Bu yüzden, insanlara aslı olmayan vaatler veriliyor diye düşündüm. Görseller perdelerin arkasında inşa edilen yapıları temsil etmiyor ve bu hayli etik dışı bir şey. Yetmiyormuş gibi görsellere eşlik eden metinlerde "yarısı bizden" deniyor, halbuki "yarısı sizden" denilmeliydi! “Hatay geleceğe güvenle yükseliyor" deniyor ama kimse kendini güvende hissetmiyor! Çeperdeki Toygarlı’da inşa edilmekte olan TOKİ projesinin hemen içinden 3 adet devasa yüksek gerilim hattı geçiyor. Yüksek gerilim hatları altında yaşamanın kanser ve benzeri ciddi hastalıklara yol açtığı daha önce çeşitli defalar eriştiğim bir bilgi. Bu projelere beton yetiştirmek için ise dağların geri dönülmemecesine büyük bir çapta hafriyata maruz kalması, doğayı tahrip eden dev taş ocaklarının hiç durmadan açılıyor ve çalışıyor olması da cabası…"
Kentin dağ kesimi daha az zarar gördü
Zemini sağlam olan bölgelerdeki evlerin zarar görmemesinin depreme karşı dayanıklılıktaki önemini anlatan Germen bu durumun bölgede tercih edilen evlere yönelik algıyı da değiştirdiğini belirtti:
“Dağ Mahallesi olarak anılan ve Habibi Neccar Dağı eteklerinde yer alan kent parçası ve civarındaki zeminin sağlamlığını müşahede ettim. Asi Nehri yatağı kenarında gevşek zemin üzerine inşa edilip yerle bir olan birçok yapıdan daha kalitesiz şekilde inşa edilen yapıların dağ eteğinde ciddi hasar almadığını görmek, zemin şartlarının deprem dayanıklılığında ne kadar önemli olduğunun göstergesi. Bu gözlem, beni çalıştay için davet eden 'Sıfır Noktasında Sanat' inisiyatifinin parçası olan Hatice Yıldız Züreyk tarafından teyit edildi. Çalıştayın beyin fırtınası safhasında konuşurken 'Dağ Mahallesi’nde evi olanlar belki de Asi kenarında bir evde yaşamayı tercih ederlerdi ama deprem sonrasında dağ eteğinde yaşamış olmak dolayısı ile müteşekkirlerdir herhalde' dedikten sonra bana 'Kesinlikle! Annemin evi dağ eteğindeki mahallelerden birisinde idi ve depremden sonra evi ile barıştı' cevabını verdi.”
Kent su kültürünü tekrar hatırlamalı
Atölye kapsamında yürütülen fikir paylaşımında kentin tekrar inşasına yönelik fikirlerin de konuşulduğunu söyleyen Germen, genel görüşün Asi Nehri’nin merkeze alınması olduğunu aktardı. Germen kentin dokusunun çeşitli kültürel etkinliklerle yansıtılmasının normal yaşama dönüşte önemli olduğunu kaydetti:
“Su, önemli bir kavram olarak bilgi alışverişinde merkezde yer aldı. Eski zamanlarda kentin belkemiği olan Asi Nehri’nin artık bu niteliği taşımadığı; kentin Asi’ye sırtını dönmesi yerine, nehre bakan ve hatta bazen yer yer su seviyesine inen çeşitli ölçekteki kamusal alan tasarımları aracılığı ile Asi ve Antakya’nın arasını bulmak gerektiği üzerine konuştuk."
Normale dönmek için kültür ve sanattan destek alınabilir
"Bienal, festival gibi kültür sanat etkinlikleri ile Antakya’ya hakkettiği kültür kenti kimliği kazandırılması gerektiği, 'gastronomi kenti' kimliğinin şehrin hakkını bütünsel olarak vermekte eksik kaldığı üzerine fikir birliğine vardık. Kentte bu tür etkinlikler düzenlendiğinde ilk akla gelen bir mekân olmadığı, bir kültür merkezinin gerekliliği üzerinde duruldu.”
Kentin ayağa kaldırılması için öneriler hazırlandı
Murat Germen’in yürütücülüğünü yaptığı “Antakya/lı Ne İstiyor?” atölyesi kapsamında Antakya’ya dikkatlerin çevrilmesi için gerekebilecek tanıtım ve planlama hamleleri için öneriler şu şekilde sıralandı:
- 14 kilometrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kumsalları arasında olan Samandağ Kumsalının değerlendirilmesi
- İklimin uygunluğu nedeniyle kırsal ve kentsel bağlam ve ölçeklerde sağlıklı ve iyi tarım uygulamalarının öne çıkarılması
- An itibarıyla insanların buluşma noktası olarak verebilecekleri simge yapıların olmadığı, rutin hayata dönebilmek için bunların bir an önce inşa edilmesi
- Güvenli, çoğulcu, yaya / hayvan dostu kent
- Her yaştan bireyin rahatlıkla kullanabileceği kapsamlı bir toplu ulaşım sisteminin yürürlüğe girmesi
- Piknik alanı, tarihi yürüyüş rotaları, trek parkurları, panoramik manzara noktaları olmasının hem yerli halk hem de ziyaretçiler potansiyelin değerlendirilmesi