Emine Gül Türk / Ankara - Fotoğraflar: Abdurrahman Antakyalı

Yayıncılık ve medya, özellikle son yıllarda çok hızlı bir gelişim ve dönüşüm yaşadı. Yeni medya ortamlarının haberciliğe eklenmesi, haber alma özgürlüğü açısından bazı avantajlar sağladı. Ancak etik, telif hakları, dağıtım, kopyalama, dezenformasyon gibi konularda fotoğraf haberciliği, farklı bazı yapısal sorunlar yaşanmasını beraberinde getirdi. 

Medyanın gelişim ve dönüşümüne en hızlı uyum sağlayan kişiler foto muhabirleri. Fotoğraf çekip gönderme ve saklamaya ilişkinbirçok sorun, bu süreçte ortadan kalktı. 

Türkiye’de foto muhabirliğinin kendine özgü sıkıntılarını, çalışma koşullarını 23 yıl foto muhabiri ve editör olarak Anadolu Ajansı’nda çalışan, basın fotoğrafçılığı alanında pek çok ulusal ve uluslararası ödülün sahibi, 1999-2003 yılları arasında Foto Muhabirleri Derneği Başkanlığı görevini yürüten Abdurrahman Antakyalı ile konuştuk. 

Geçmişte ağır makinelerle çalıştıklarını, günümüzde dijital makinelerin büyük kolaylık sağladığını anlatan Antakyalı, şunları söyledi:

“Film yerine hafıza kartlarının olması da kolaylık sağladı. Fakat foto muhabirliği, herkesin cep telefonuyla fotoğraf çekmeye başlamasıyla birlikte anlamsız bir hale geldi. Her şeyden önce en iyi fotoğrafı çekmek için kıyasıya bir rekabet vardı. Bu ortam, foto muhabirlerinin sayısının azalmasıyla değişti. Çünkü resmi fotoğrafçılarla birlikte basın yayın kuruluşları foto muhabiri istihdam etmenin gerekli olduğunu düşünmemeye başladı.”

A Antakyali Ankaragucu Besiktas

Çok sayıda yanlışın olduğu yerde doğruyu bulabilmek

Ülkemizde foto muhabirleri için iş olanaklarının azaldığı ve fazla foto muhabiri olmadığına dikkat çeken Antakyalı, şu değerlendirmede bulundu: 

“Bizler, her şeyden önce her ana tanıklık ediyoruz. Fotoğraflarımızda o ana ilişkin ne varsa görüyor, kayda geçiyor ve insanlara yansıtıyoruz. Olayları çarpıtmadan…Çünkü fotoğraf neyse odur ve biz de o ana tanık olan kişileriz. Türk medyasındaki zamanla yaşanan olumsuzluklar, mesleği icra etme alanını daralttı. Genelde yaşanan huzursuzluk ve talihsiz durumlar, ister istemez foto muhabirliğini de etkiledi. Önceden bütün gazetelerde birden fazla foto muhabiri varken şu an sayı düştü, hatta bazı gazeteler foto muhabiri bile çalıştırmıyor. 

Azalan iş olanakları, artan işsizlik nedeniyle foto muhabirleri ucuz işgücü olarak algılanıp hizmetleri buna göre fiyatlandırılıyor. Muhabire sağlanan olanaklar da giderek azaldı. Foto muhabirlerinin teknik ekipmanlarını dahi kendilerinin karşıladığı bir dönemden geçiyoruz.

Türkiye’de çok fazla foto muhabir olmamasının nedeni, eğitimle alakalı. Ülkemizde çok fazla iletişim fakültesi var. Bu işi mekteplilerin daha iyi yapması gerektiğine inanıyorum. Pratikteki yetersizliğin, kalifiye eleman yetişmesini engellediğini düşünüyorum. Basın fotoğrafçılığı dersi yok, olsa da bu alanlarda ders verecek hoca yok, başka hocalar ders veriyor, yerel gazetecilerden destek isteniyor. Oysa fotoğrafçılığın da bölümü olmalı.

Biz, yanlış bir ülkede doğru bir işi yapmaya çalışıyoruz. Burada birçok alt başlık var. Ekonomik olarak zayıf bir medya… Medya sahiplekleri zaten sorunlu. Ülkenin siyasileri, gazeteciliği kendilerine göre yönlendirmek istiyorlar. Hepsi bir araya geldiğinde, çok sayıda yanlışların olduğu bir yerde doğruyu bulabilmek çok zor oluyor. Kendisini bu işe adayan çok az sayıdaki kişi, doğruyu yapmaya çalışıyor. Az iş gücüyle, birden çok işi bir arada yapmak gibi kötü bir gelenek oluştu. Bu yüzden işsizlik, bizim sektörde de yoğun bir sorun olmaya başladı.”

A Antakyali Kars Kentinde Sabah

Bakan Tunç'tan 'İmralı' açıklaması: Heyette o kişiler olacak! Bakan Tunç'tan 'İmralı' açıklaması: Heyette o kişiler olacak!

“Ürünün sahibinin kim olduğunu bilmek okurun da üreten de hakkı”

Fotoğrafta imza kullanmanın Türkiye’de sadece bugün değil, geçmişten günümüze kronikleşmiş bir sorun olduğunun altını çizen Antakyalı, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Büyük zorluklarla çekilen fotoğrafların, imzasız yayınlanması önemli bir sorun. Önceki dönemlerde gazeteler şimdi de hem geleneksel basın hem dijital medyada foto muhabirlerin imzalarına yer verilmiyor. Çok az kurum imzaya yer veriyor, bunu üzülerek görüyoruz. Bazı gazeteler, kendi muhabirlerinin çektiği fotoğrafların altına bile imzasını yazmıyor. Geleneksel medyada çalışan bazı arkadaşlarımız bu sorunu neredeyse her gün yaşıyor. İnternet medyası ise tam bir facia ülkede. 

Bir fotoğraf için hem fiziksel hem de düşünsel olarak emek sarf ediliyor ama foto muhabirinin çektiği fotoğraf, bir alt yazının yanında isimle paylaşılıyor. Fotoğrafın altındaki imza, kimin olduğunu gösterir. Yani fotoğraflarda yanıltıcı bilgi olabilir. Fotoğraf, doğru bir anı tespit etmemiş, bağlamından koparmuş olabilir.  Kötü bir ürünün sahibinin de kim olduğunu insanların bilmesi gerekiyor. Sadece iyi bir ürün anlamda bunu söylemiyoruz ki. İmza, bir kişi kimin yaptığını belirtir. Bir ürünün sahibinin kim olduğunu bilmek okurun da hakkı, üreten kişinin de hakkı ama bu kullanılmıyor.

Ajanslar, fotoğrafları; foto muhabirlerinin editörleri hem alt yazılarına hem de imzalarına çok dikkat ederek abonelerine gönderir. Ama o fotoğraflar bazı medya kuruluşlarında doğal olarak yayınlanınca hoş olmuyor. 

Çoğu ajansın sözleşmesinde imzaların kullanılma zorunluluğu yer alıyor. Sözleşmelerde en fazla itiraz edilen madde de bu, imza kullanılmadığında ceza verilebiliyor. Ancak kimisi, ajansın imzasının yer almasının yeterli olacağını yazıyor. Dünyada, bazı yayın organları pul kadar fotoğrafların altında dahi isim belirtiyorlar. Türkiye içeriklerinde fotoğrafı çekenin imzası çok az kullanılıyor. Bunun temel nedeni, özensizlik. Emeğe bir türlü saygı duyulmuyor. Fotoğraflar, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre, eserdir ve bu eserlerin sahiplerinin isminin belirtilmesi gerekiyor. Bu ciddi bir dava konusu.

İmza, çok önemli olsa da bu noktaya gelene kadar birçok sorunumuz var. Çektiğiniz bir fotoğraf, başka yerlerde kaçak kullanılıyor. Sizden izin alınmamış, telif hakları ödenmemiş. Yasalarımız iyi de olsa uygulamakta sıkıntılarımız var. Bir eseri izni dışında kullandınız, bunun çok büyük bir yaptırımı var.’’

Editör: Orhan Karadağ