Serkan Güler
Bir gün köye bir adam gelir. Kendisine bir torba altın verirlerse köyü farelerden kurtaracağını iddia eder. Köylüler o kadar çaresizdir ki hemen aralarında gerekli altını toplar ve köy muhtarına verirler. Adam kavalını çıkarır ve o kadar güzel bir melodi çalar ki, bütün fareler onu takip ederler. Adam onları köyün yakınındaki bir nehre götürür. Kavalcı nehirden yürüyerek geçer fakat ardından gelen fareler suda boğulurlar. Köy farelerden kurtulmuş olur.
Kavalcı köye altınları almak için döndüğünde muhtar, nasılsa köy farelerden kurtuldu diye altınları vermez. Bunun üzerine muhtar tarafından kandırıldığını anlayan kavalcı sinirlenir. Tekrar kavalını çalarak yürümeye başlar. Bu sefer 130 tane çocuk onun peşinden gider. Fakat kavalcı uyurken çocuklardan köyün yerini bilen biri kavalı alır ve çocukları tekrar köye götürür. Çocuklarının kaybolmasından endişe eden köylüler çocukları geri gelince çok mutlu olurlar ve gerçeği öğrenince de köy muhtarına kızarlar. Sonunda kavalcıya hak ettiği altınları verirler.
Bu masalın çok farklı versiyonları da vardır. Ancak günümüze uyarlamak için kavalcı mı suçlu, muhtar mı diye sormak gerekir.
Bu durumun kavalcısı kim muhtarı kim?
Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, suç çeteleri, uyuşturucu baronları, ihaleci iş adamları, silahlı saldırılar ve organize kötülük yaşamın her yerinde… Sağlık, adalet, milli eğitim, ekonomi, tarım ve birçok alanda gün geçmiyor skandallarla uyanmayalım.
Artık kadın cinayetleri, çocuk istismarları, rant için bebek ölümleri bile sıradanlaştı. Uyuşturucu, silahlar sokak başlarında kol geziyor. Can ve mal güvenliği endişesi taşıyan aileler, ekonominin altında ezilirken, çocuklarının geleceğini düşünmek bir yana akşam eve sağ salim gelmesi için dua ediyorlar.
Bu masal kavalcıyı sorun çözen mi sorun çıkartan biri mi yapar? Bilmiyorum ama artık muhtarın altınları bırakıp dur demesi gerekmez mi?