Şener Mete
TRT Spor Dairesi’nin olimpiyatlar için aylardır yoğun bir çalışma yaptığını biliyorum. 17 günlük etkinliklerin her birinin ayrı seyircisi vardır ama açılışı seyredenlerin sayısı, hepsinden fazladır. Olimpiyat köyünden ve oyunların yapılacağı alanlardan ön bilgilerin aktarılması yayıncılıkta çok önemlidir. Ancak açılış töreni yayınında ayrıntıları önceden elde etmek ve yayın sırasında yakalayabilmek, tamamen tecrübe ve iletişim gerektirir. Yayın sırasındaki bazı eksik anlatımlarda hazırlıksızlık ise derhal göze çarpar. Öncelikle iki sunucunun yanında, TRT’de Fransızca masasında çalışan ve Fransız tarihini iyi bilen bir spiker de bulunmalıydı. Çünkü açılış töreni baştan sona, Fransız tarihinin ve kültürünün tanıtımını öne çıkarıyordu. Ayrıca törendeki iki sunucudan biri, seslerin ayrımı bakımından, tören yayını tecrübesi olan bir hanım olmalıydı.
Yunanistan’ın Olympia antik kentinden Nisan ayında yola çıkıp on bin kişinin elden ele ulaştırdığı Olimpiyat meşalesi, Paris’in adını aldığı Parisi’lerin ilk yaşadığı yer olan, Sen (Saint) Nehri’ne getirilmişti. Nehrin üzerindeki iki adacıktan başlayıp Eyfel yakınına kadar olimpiyat meşalesini getiren gizemli maskeli figür, ilk olarak Paris yeraltı mezarlarında kürekli bir kayıkta görüldü. Yüzü gizlenmişti ama görünüşü, ünlü Fransız film karakterleri Operadaki Hayalet Fantoma’yı ve bir komedi-macera filmi olan Fantomas’ı düşündürttü bana. Aynı fikir, yayının sunucularının da aklına gelmiş olmalı ki Fantoma’dan söz edildi. Fransızcada Fantomas denilse de filmin ünlü karakteri Louis de Funes, özgün filmde Fantoma ve bazen de Fontoma diyordu.
Töreni, Sen nehri kıyısına dizilmiş kalabalık bir kitlenin yanı sıra evlerin balkonları ve teraslarına oturan izleyiciler da ilgiyle izledi. Bir hafta kadar önce Paris’te sokakta yaşayanların şehir dışına çıkarıldığı yazılmıştı. Aynı haberde birçok Parislinin de kalabalık ve terör korkusu yüzünden şehri terk ettiği bildiriliyordu. Ancak söylenenlere göre birçok Parisli, odalarını olimpiyat süresince kiraya vermiş ve tomarla para alıp güzel bir tatilin yolunu tutmuş.
Paris’teki tören, tarihte açılışı stadyum dışında yapılan ilk olimpiyat idi. Paris’i boydan boya geçerek ikiye ayıran Sen Nehri, 37 köprüsüyle olimpiyat açılışının kuşkusuz baş aktörüydü. 206 ülkenin sporcuları, ellerinde bayrakları ve rengârenk giysileriyle dünyanın en büyük diskoteğinin ortasından geçerken iki yana dizilmiş büyük ekranlarda kendilerini görünce, gülerek dünyaya selam veriyorlardı. Görüntüleri ekrana yansıtan Fransız televizyonunun çekimleri ve yayını harikuladeydi. Kendi ülkelerinin tarihini olağanüstü bir senaryo ve koreografiyle yansıttı. Resim seçiciler, kamera hareketleri, zum in ve zum out denilen optik kaydırmaları, çekim için defalarca prova yapıldığı izlenimini uyandırdı. Meşale taşıyanın, Sen Nehri kıyısındaki binaların yer yer duvarlarına konulan aynaların önünden yavaşlayarak geçişi, ezberlenmiş bir yürüyüş idi. Sultan Abdülaziz dönemindeki Osmanlı bakır paralarının birkaçını basan Paris Darphanesine giren meşale, 1896 yılında yine bu darphanenin bastığı ilk olimpiyat madalyasından günümüzün madalyasına zıplama yaptı. Olimpiyatlarda şampiyon sporculara takılacak madalyaların içine, Eyfel Kulesi’nin değişen demirlerinden kesilen minik parçalar yerleştirilmiş. Böylece Eyfel, olimpiyat halkalarında unutulmaz bir anı olarak nakşedilmiş.
Yağmurun söndüremediği meşale, Notr Dame’ın (Notrdam) önünden geçerken spikerlerimizin, bazıları gibi meşaaale demediklerine çok sevindim. Bu noktada Notr Dame’ın, anons edildiği gibi anıt değil katedral olduğunu belirtmek isterim. Katedralin kulesinde Notr Dame’ın kamburu Quasimodo vardı fakat gözümüz Esmeralda’yı da aradı. Olimpiyat meşalesi Fransız tarihi içinden geçerken 1789’da durakladı. Victor Hugo’nun Sefiller’inden bir sahne unutulmamıştı ama en etkileyici olanı Marie Antuanette idi ve Fransız devrimini simgeleyen şarkı eşliğinde görüntülendi. Çok etkileyici görüntüler peş peşe geldi. Giyotinde kesilmiş başını elinde tutan bir kraliçe… “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünün devrim yaratan hikâyesini ve görüntüye gelen Bastil hapishanesindeki büyük yangını figürlerle hatırladık. Bir gravürde yansıtıldığı gibi, Bastil komutanı ve diğerlerinin kesilmiş kafaları, benim saydığım kadarıyla, yükseğe çıkarılmış 18 sanatçı tarafından Yargıtay binasının önünde canlandırıldı.
Liberte yani özgürlük bölümünün müziklerinin seçimi de çok başarılıydı. Ancak burada bizim eksiğimiz, şarkıların adının verilmemesi oldu. Fransız televizyonu da şarkı adlarını ekrana bindirebilirdi. 6 milyon belgenin bulunduğu Fransa Millî Kütüphanesi (Bibliyotek Nasyonal), kitap severlerin iç geçirdiği birkaç sahneyle doluydu. İstasyona Yaklaşan Tren olarak duyurulan ancak adı ‘Trenin Gara Girişi’ olan, 1895 tarihli 50 saniyelik ilk sinema filminin bir kesitinin gösterilmesi ise konuyu bilenler açısından heyecan vericiydi.
Bu arada Cumhuriyet Muhafızları Bandosu, Louvre Müzesi görüntüleri eşliğinde konser verirken, Paris caddelerinde birikmiş insanların önünden gülerek geçen atlet Tony Parker, bayrak değişimi yaparak 5 atlet ile birlikte, Napolyon Bonapart’ın emriyle yapılıp 1836’da açılan Zafer Takı’nın altından koşuyordu. Sen nehri boyunca sporcular teknelerle şiddetli yağmurun altında geçiş yaptılar. İlk geçenler arasında Bulgaristan bulunuyordu. Çünkü Bulgaristan, 1896 yılından beri olimpiyatlara ilk katılan ülkelerden biri. Sporcularının dar kesimli pantolonu beyaz, kemeri yeşil, tişörtü kırmızıydı. Çünkü bu renkler Bulgar bayrağının renkleriydi. Sporcularımızın geçiş kıyafeti ise sosyal medyada halkın eleştiri yağmuruna tuttuğu gibi son derece zevksiz ve ne Türkiye’yi ne sporu ne de olimpiyatı yansıtan bir görünümdeydi. Bunu, kıyafet talimatı veren ve seçimini yapan kafanın arkasındaki felsefede aramak gerekir. Sporcularımız geçerken, “bu teknede açılış törenine intikal ettik böylece” sözüyle ne demek istediler anlayamadım. Çünkü intikal etmek, yer değiştirmek anlamına gelir. Bir olimpiyatta sporcularımızın geçişi sırasında söylenecek cümleler akla gelen değil, önceden hazırlanılan sözler olmalıydı.
Sporcuların nehir geçişinden sonra Eyfel Kulesi yakınına yaklaşan meşaleyi eski olimpiyat şampiyonları olarak; Fransız futbolcu Zinedine Zidane, İspanyol ve ABD’li tenisçiler Rafael Nadal, Serena Williams, ABD'li atlet Carl Lewis, Fransız basketbolcu Tony Parker, Rumen jimnastikçi Nadia Comaneci gibi isimler elden ele taşıyarak 1948 Londra Olimpiyatları'nda altın madalya kazanan 100 yaşındaki Fransız bisikletçiye teslim etti. 1783’te yapılan ilk balonun anısına, iki siyahi Fransız ellerinde meşalelerle 7 metre çapındaki balonu havalandırdı. Gökyüzündeki dolunayla birlikte balon ve Eyfel kulesi üzerindeki olimpiyat halkaları, unutulmaz bir görüntü oluşturdu. Bu sırada 56 yaşında ve çeşitli hastalıklarla boğuşan Celine Dion, şarkısıyla Eyfel’den sesleniyordu. Bu sahnede “Celine Dion’un gösterisi, açılış töreninin son gösterisi” dememek gerekiyordu. Her ne kadar ışıl ışıl boncuklarla dolu zarif bir elbise giymiş olsa da Celine Dion gösteri yapmadı, şarkı söyledi.
Paris’te, dünyanın en büyük açık hava etkinliğiyle başlayan olimpiyatlarla ilgili yüzlerce metin yazılmıştır. Baştan aşağı tüm yayını anlatabilmek, bir makaleye sığmaz. Umarım temenni ettikleri gibi yurda 10-15 madalya ile döner sporcularımız…