Güncel

"Etki ajanlığı" düzenlemesi oyçokluğuyla kabul edildi

TBMM Adalet Komisyonu'nda AKP tarafından hazırlanan "etki ajanlığı" düzenlemesinin yer aldığı kanun maddesi oyçokluğuyla kabul edildi.

Abone Ol

Erva Gün

TBMM Adalet Komisyonu, torba yasa olarak adlandırılan Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam etti. Görüşmede, kamuoyunda tepkilere neden olan ‘etki ajanlığı’ düzenlemesinin yer aldığı 16. madde komisyonda oy çokluğuyla kabul edildi. AKP'nin 'etki ajanlığı' düzenlemesinin de yer aldığı 23 maddeden oluşan teklifin 13 maddesi dün kabul edilmişti. 

Kanun teklifinde bulunan, en kıdemli Cumhuriyet savcısının Cumhuriyet başsavcıvekili olarak görev yapmasına ilişkin düzenlemenin kaldırılıp yerine bölge adliye mahkemelerinde Cumhuriyet başsavcıvekilinin Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından atamasının yapılmasına ilişkin düzenleme komisyonda kabul edildi.

CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, maddenin kanun teklifinden çıkarılmasını talep ederek şunları söyledi:

“Bu düzenleme yargıdaki liyakati ortadan kaldıracak, tecrübeli insanları değil sadakati öne koyan insanların atandığı bir sistem getirecektir. İstanbul'a atadığınız Akın Gürlek'in verdiği kararlar ve yaptığı işler ortadadır. Kıdem esasını neden kaldırıyorsunuz? Siz neye göre bu düzenlemeyi yapıyorsunuz? Bu kanun baştan aşağıya sakattır, sorunludur. Suça karışan savcılarınız var. Cezaevleri liyakatsiz hâkim ve savcı dolu. Hepsi de sizin döneminizde terör suçundan içeriye girdi. CHP olarak bu kanun teklifinin geri çekilmesini talep ediyoruz.”

CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, düzenleme hakkında şu şekilde konuştu:  

"Bizim için en büyük endişe yargının siyasallaşmasıdır. Yargının siyasallaşması demek; örneğin Akın Gürlek'in bakan yardımcısı sonra ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gitmesidir. Bir gerçek var, yargı siyasallaşıyor. Türkiye AİHM verilerine göre, en çok adil yargılanma hakkı ihlali bavşurularının alındığı ülkelerden birisi. En çok emsal karar verilen ülkelerden birisi Türkiye. Hakim savcıların bir bölümü belli siyasi partilerden gelen kişilerdir. Özellikle siyasi davalarda kararlarını saraya bakarak veriyorlar. Bu açık ve nettir. Demirtaş davası, Canan Kaftancıoğlu davası, Enis Berberoğlu davası. Burası parlamento. Doğruyu söylemek benim görevim. Ekrem İmamoğlu davasında hakimi Samsun'a süren ben miyim? Biz burada halkın adalet çığlığını, hukuk devletinin ihlallerini söylemek zorundayız.”

Muhalefet milletvekilleri, kamuoyunda tepkilere neden olan ‘etki ajanlığı’ düzenlemesinin bulunduğu 16. maddeye tepki gösterdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Murat Emir, konuya ilişkin şunları söyledi:

"Bu yasa teklifinin daha önce de kamuoyuyla paylaşıldığını ve tepki aldığını hatırlatarak başlamak isterim. 9. yargı paketi Meclis'e geleceği sırada AKP böyle bir yasa teklifi üzerinde çalışmadıklarını söylemişti. Bugün maalesef yine bu yasa maddesiyle karşı karşıyayız bundan üzüntü duyuyoruz. Böyle bir yasanın yargı paketinde yer alması hem de temel kanun olarak gelmesi beklenirdi ama bunu Noterlik Kanunu’nun içine eklemişsiniz. Bu bile bir ciddiyetsizlik örneği. Eğer böyle bir kanuna ihtiyaç varsa toplumun bütün kesimlerinden görüş alınarak yapılabilirdi. Bu madde ile yepyeni bir suç tanımı yapılıyor. Devletin güvenliğine karşı işlenen suçlara yeni hükümler getiriliyor. Son derece karmaşık, sınırları belirsiz, öngörülemez, her okuyanın kendine göre anlayacağı o günkü siyasal konjonktüre göre uygulanacak bir madde.”

“İfade özgürlüğünün kısıtlanması şeffaflığa atılan büyük bir darbedir”

Medya Dayanışma Grubu adına komisyonda söz alan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, basın özgürlüğünün demokrasinin kalbi olduğunu belirterek, “İfade özgürlüğünün kısıtlanması, hukukun üstünlüğüne, şeffaflığa ve güçler ayrılığına atılan büyük bir darbedir. Bu sadece gazetecilere değil, doğrudan halkın doğru bilgiye ulaşma hakkına yönelmiş bir tehdittir” dedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 22 Ekim’de Rusya’nın benzer düzenlemesine ilişkin mahkûm etme kararını hatırlatan Kanlı, basının susturulması halinde sadece gazetecilerin değil doğrudan halkın sesinin kesileceğini dile getirdi. Kanlı, Rusya’nın gazetecilere ‘casus’ demekle yetinmeyerek hapsettiğini ve cezalandırdığını söyleyerek, “Şimdi Türkiye’de de aynı şey mi olacak? Dezenformasyon yasası adıyla uygulanan sansür ile Türkiye’de ifade özgürlüğü iklimi maalesef çok ciddi darbe aldı. Bu yasa ile çok daha ciddi sıkıntı oluşacaktır” ifadelerini kullandı.

Etki casusluğu düzenlemesinin gazetecilerin eleştirel görevlerini engellemeyi hedeflediğini belirten Kanlı, “Soyut ve muğlak ifadelerle şekillendirilen bu yasa, gazetecileri her an devlet karşıtı bir ajan gibi damgalanabilecekleri bir pozisyona sokuyor. Bu ortam, yalnızca basın özgürlüğünü değil, halkın doğru bilgiye ulaşma hakkını da tehdit ediyor” dedi.

“Türkiye, Rusya’nın sansür yolunu mu izleyecek?”

Gazeteciliğin sadece haber yapmaktan ibaret olmadığını dile getiren Kanlı, “Gazetecilik, demokrasinin sağlıklı işleyişini garanti altına alan bir kamu hizmetidir. İktidarların, gazetecileri baskı altına alarak eleştirel sesleri susturmaya çalışması, sadece basına değil, doğrudan demokrasinin kalbine yöneltilmiş bir saldırıdır. Türkiye, Rusya’nın sansür yolunu mu izleyecek?” şeklinde konuştu.

Türkiye’de medya üzerindeki baskıların halkın haber alma hakkının zedelenmesine yol açtığını dile getiren Kanlı, “Gazetecilerin “etki casusu” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalma riski, oto-sansüre yol açacak, gerçeği araştırma ve eleştirel haber yapma cesaretini kıracaktır” dedi.

“Basın özgürlüğü yoksa, demokrasi de yoktur”

Kanlı, yaptığı konuşmada şu ifadelere yer verdi:

“Bu zorlu süreçte, Türkiye’deki medya örgütleri, basın ve ifade özgürlüğü için direnmeye devam etmektedir. Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Diplomasi Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi gibi Medya Dayanışma Grubu üyesi basın örgütleri bu baskıcı düzenlemelere karşı çıkmakta ve gazetecilerin mesleki haklarını savunmak için mücadele etmektedir. Ancak bu mücadele, sadece gazetecilerin değil, tüm toplumun özgürlüklerinin korunması için verilmektedir.

Basın özgürlüğü, yalnızca gazetecilerin değil, halkın bilgiye ulaşma hakkının teminatıdır. Bu anayasal hakkı savunmak, sadece gazetecilerin değil, tüm toplumun görevidir. Basın özgürlüğü yoksa, demokrasi de yoktur. Türkiye, bu gerçeği unutmamalıdır. Medyanın susturulması, halkın da susturulması demektir. O halde, medya üzerindeki baskılara karşı durmak, halkın doğru bilgiye ulaşma hakkını savunmak ve demokratik değerleri korumak, tüm sivil toplumun birincil görevi olmalıdır.

Türkiye, Rusya’nın karanlık basın politikalarını örnek almamalıdır. Türkiye bu yola girerse, demokrasiyi kaybederiz. Bu maddenin geri çekilmesini Cemiyetim ve Medya Dayanışma Grubu basın örgütleri adına komisyonunuzdan talep ediyorum.”