Eskiye rağbet olsaydı

Can PULAK Bizim idarecilerimizin oturdukları koltuklara yapışmak gibi bir hastalığı var. Bu yüzden ihtiyar ve hantal kadrolar belirliyor kaderimizi. Bu ihtiyar hegemonya...

Abone Ol
Can PULAK Bizim idarecilerimizin oturdukları koltuklara yapışmak gibi bir hastalığı var. Bu yüzden ihtiyar ve hantal kadrolar belirliyor kaderimizi. Bu ihtiyar hegemonyası tepeden tırnağa etkiliyor Türkiye’yi. Yarım asırdır aynı yaşlı ve yorgun kadroların ikliminde yaşıyoruz. Başarısızlik filan etkilemiyor onları. Müthiş bir pişkinliğe sahip hepsi. Dünya değişiyor, farklı bir dünyada yaşıyoruz çoktandır. Ama kimse farkında değil. Koltuktan kalkmayı, yerini genç ve enerjik adaylara bırakmayı düşünen yok. Sanki onlara mecburmuşuz gibi hareket ediyorlar, ülkesine faydalı olmak isteyen gençlerin önünü ısrarla tıkıyorlar, genç ve bilgili, enerjik ve donanımlı kadrolara geçit vermiyorlar işte. Bu hastalığın ilacı yok. Üstelik salgın gibi sürekli gelişiyor. Partilerimiz aynı hastalığın tenceresinde kaynayıp duruyorlar. Liderlerine bakın, ne demek istediğimi kolayca an larsınız. 8 seçim kaybedeni var aralarında, 9 seçim kaybedeni hala oturuyor yerinde. Oturmakla kalsalar iyi, hala milletin istedikleri değil, onların gösterdikleri adaylar kazanıyor seçimleri. Millet perişan, sorunlar dağ gibi yığılmış, hiç önemi yok. Mevcut siyasi partiler ve seçim kanunuyla sen-ben-bizim oğlan sistemi geçerliğini koruyor hala. Oysa ülkemizde gerçekten çok iyi yetişmiş, kafası müthiş çalışan, dünyayı iyi izleyen ve gözleyen, birkaç lisan bilen o kadar çok insan var ki… Ama bunların siyaset sahnesine yaklaşmaması için her türlü tedbir alınmış. İhtiyar yöneticilerin çoğu internete giremiyorlar. Ellerindeki akıllı telefonlarla çözemedikleri işleri, torunlarına yaptırıyorlar. Aşağıdan öyle bir nesil geliyor ki, hepsi internetle besleniyor, akıllı telefonlarla oynuyorlar. Ama bizim ihtiyarlar, altı bağlı bebelerin bile oyuncak gibi oynadıkları aletleri doğru dürüst kullanamıyorlar. Bazı gerçekler var ki, bunları kabul etmek lazım. Gençleşmeyi,18 yaşındaki bir çocuğu mebus yapmak şeklindeki anlayış da yanlış. Komik bir fantezi bu. Askerliğini bile yapmamış bir çocuğu milletvekili yapmakla siyaset ve yönetimde gençleşmenin ne ilgisi olabilir? Gençleşme 50-60 yaşın üstündekileri tasfiye etmekle sağlanır.600 kişilik milletvekili mevcudunun 50-60 yaşlı ve tecrübeli üyesini bırakıp, gerisini gençlerle değiştirerek evlerine yollarsanız, ülkenin yönetim kadrosunun üzerine güçlü bir güneşin doğmasını sağlarsınız. Bu ihtiyarlık Parlamento’dan yerel yönetimlere doğru da kayıyor. Bakın bazı illerimizde çeyrek asırdır belediye Başkanlığı, meclis ve komisyon üyeliği yapanlar var. Bunların içinden eli öpülecek ve şapka çıkarılabilecek Yılmaz Büyükerşen gibi birkaç kişi çıkabiliyor ancak. Gerisinin içinde akla gelebilecek bir ismi hatırlayanınız var mı? Diyeceğim o ki, bizler oturduğumuz sıcak koltuklardan kalkmadıkça, gençlerin ülke yönetimine hakim olma imkanları kalmıyor. Buna hakkımız yok, ayrıca ülkeyi getirdiğimiz noktaya bakarsanız, bizlere (kalkın artık gidin)denilmesini de beklememiz lazım. Ne güzel atasözlerimiz var. Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı. Artık yeni isimlere rağbet edelim, iyi yetişmiş başarılı gençleri getirelim işbaşına. Elbette tecrübeyi de eksik etmeyelim yanlarından ama, gençlere fırsat verelim artık. Odalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 21 yıldır oturuyor o makamda. İşine siyaseti de bulaştırdığı için, Bakanlar üstü bir güce ve kudrete de sahip. Sahip ama, pek bir hayrı dokunmuyor ticaret erbabına. Türkiye’nin mali açıdan en güçlü kuruluşunun başında ama, salgın hastalık döneminde iflas eden ve batan tüccarlara ne gibi bir yardım yapmış, destek sağlamış bilen yok. Bendevi Palandöken 37 yıldır Bakkallar Odasının ,15 yıldır da Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonunun Başkanlığını yapıyor. Mutlaka başarıları var ki, yıllarca o koltukları kimseye kaptırmıyor. Ama (ne başarısı olmuş ki) sorusunun cevabını kolayca veren de yok. Sendikalar da aynı durumda, yorgun ve yıllanmış başkanlara sahip çoğu. Artık bir değişim rüzgarının esmesi lazım ülkede. Mebusluğu, başkanlığı filan meslek haline getirenlerin koltuklarına veda zamanının geldiğini görmeleri şart. Yıllanmış idarecilerin tecrübelerine ihtiyaç duyulursa eğer, onlardan her zaman destek ve yardım istenebilir. Ama artık enerjik, genç, yorulmamış beyin ve bedenlere sahip kadrolara muhtacız. Bunu istesek de istemesek de kabul etmek zorundayız. İktidar ve muhalefetin mevcut yönetim kadrolarıyla reform yapabilmemiz, ülkemizi dar boğazdan çıkarabilmemiz, sorunlarımızı aşabilmemiz ve gırtlağımızı sıkan iç ve dış problemlerle boğuşabilmemiz mümkün değil. Milleti birleştirecek, devleti güçlendirecek, yönetimi normale çevirebilecek, hepimizi kucaklaştırabilecek yeni ve genç, dinamik ve çağa paralel koşular yapabilecek taze bir kadroya muhtacız. Bu kadro, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi duran milleti heyecanlandıracak, harekete geçirecek ve coşturacak elektriği ve enerjiyi ülke sathına yaymalıdır. Yaşlılarımızı teşekkürle evlerine uğurlama zamanını iyi değerlendirmeli ve gelecek genç kadrolara sevgiyle kucak açmalıyız. Siyaset ve yönetim motorunu artık rektifiye etmeliyiz.