Son Dakika

EŞİK: “Yaralarımızı dayanışmamızla saracağız, eşitliği koruyan yasalardan vazgeçmeyeceğiz”

Abone Ol

Eşitlik için Kadın Platformu, 6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan 7.7 ve 7.6’lık deprem felaketini toplumsal cinsiyet eşitliği gözünden değerlendirdi

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA - Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler sonucunda Türkiye’nin 11 ilinde meydana gelen felaketin etkilerini toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden değerlendirdi. Konuyla ilgili hazırlanan raporda afetlerin toplumsal, siyasal ve sistemsel bir mesele olduğu belirtilerek afet sonrası meydana gelen etkiler söz konusu başlıklar kapsamında ele alındı. Depremin afete dönüşmesindeki zincirleme insan ve sistem yol açtığı kayıplara kader demenin iklim krizi nedeniyle dengesizleşen yağışın, ormansızlaşma ve betonlaşma nedeniyle sele dönüşmesini, kadına karşı şiddeti önleme amaçlı yasalara bağlamak arasında bir farkı olmadığını vurgulayan EŞİK, kadınlar ve çocukların hayatlarını tehdit eden bu tartışmanın, sıradan bir seçim pazarlığıymış gibi konuşulmasının oldukça vahim olduğunu ifade etti. EŞİK açıklamasında, “İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği teşvik ettiği ve aileyi tehdit ettiği söylemi, sel felaketinden kadınları koruyan yasaları sorumlu tutmak kadar akıl dışı bir itham. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye destek verenlerin ya da yeterince ses çıkarmayanların, sıranın 6284’e geleceğini bilmeleri gerekirdi. Asıl amacın, kadın erkek eşitliğinin önünü kesmek, her çeşit erkek ittifakını sağlamlaştırmak, kadınların toplumsal konumunu asker ve ucuz iş gücü doğuran kuluçka makineleri ve erkeklerin itaatkar hizmetçileri olarak sınırlamak olduğu açık” dedi. 6284’e afet koşullarında, kadına karşı şiddet artmışken daha çok ihtiyaç olduğunu vurgulayan EŞİK, 6284’ün etkin uygulanmamasının kaç kadının canına mal olduğunu bilen, dayanışmaya koşan her kesimden kadınlar olarak ayrımcılığın nasıl öldürücü olabildiğinin bir kez daha görüldüğünü belirtti. Yapılan açıklamada, “Ana dillerinde konuşurlarsa enkazdan kurtarılmayacaklarını düşünerek ses çıkarmayanlar, enkaz altında günlerce kurtarılmayı beklerken ses vere vere can verenler, bu ülkeye ve dünyaya herkesin ama herkesin duyması gereken ‘sesler’ bıraktılar. Bu sesler, istismara ses çıkaramayan çocukların, Emine Bulut’un kızının “anne ölme” feryadının, karanlık dehlizlerden imdadını duy(a)madığımız Konca Kuriş’in sesleri ile buluştu öfkemize karıştı” denildi. “Karanlıkta kalmayacağız” başlığıyla ilk konunun yer aldığı dört bölümlük raporda, deprem sonrasında EŞİK’in saldırı altındaki hakları korumak, şiddetsiz ve eşitlik temelinde bir hayat kurmak için yol almak amacıyla kurdukları ağlarda 1500 kadının aynı anda aktif olduğu belirtilirken, kadın örgütleri, sendikalar, meslek odaları, muhalefet partileri, kent konseyleri, yerel yönetimler, ekoloji örgütleri, insani yardım örgütleri ve yüzlerce bağımsız aktivistin hem kendi örgütleri hem çeşitli ağlar üzerinde harekete geçtiği bilgisi paylaşıldı. Türkiye’de afetler dahil hiçbir konuda cinsiyeti temel alan, düzenli olarak toplanan, güvenilir ve ayrıştırılmış veri tutulmadığı, tutuluyorsa da kamuoyuyla paylaşılmadığının bildirildiği raporda, afetlerdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı dinamikleri anlamak ve uygun politikalar geliştirmek için cinsiyete göre ayrıştırılmış veri toplanmasının gerekliliği belirtildi. EŞİK: “Deprem değil, eşitsizlik öldürür” Afetlerin mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığını daha da derinleştiğinin söylendiği raporda, “Olumsuz etkilerin zaten ayrımcılığa maruz bırakılan gruplar açısından katlanmasının nedeni, afetlerin kendisi değil; afete hazırlık, acil müdahale ve iyileşme süreçlerinde, bütünlüklü, tüm eşitsizlikleri dikkate alan ve yaşam hakkını önceleyen planlama yapılmaması ve gereken kaynağın ayrılmamasıdır. Kadınlar ve erkekler, kız ve oğlan çocukları, kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılık nedeniyle afetlerden farklı düzeylerde etkilenirler” denildi. Afetlerde, kadınların ve çocukların ölme olasılığı erkeklere göre 14 kat daha fazla olduğunun belirtildiği raporda, kadınlar ve kız çocuklarının, yeterli sağlık, beslenme, su, hijyen, eğitim, teknoloji ve bilgiye erişimlerindeki eşitsizliklerden dolayı afet sonrasında da ölüm ve hastalık riski en yüksek gruplardan olduğu bildirildi. 75 sayfalık raporun Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği başlıklı bölümünde, “Afete hazırlık eğitimlerinden başlayarak her aşamada gözetilmesi gereken cinsiyet eşitliği perspektifinin hayati olduğu, eşitliğin afet öncesinde gerçekleşmesinin daha çok kadının hayatta kalmasını nasıl sağlayacağı çok sayıda örnekle ispatlanmıştır. Mesela kadın bedeni üzerindeki ataerkil kontrol ve baskı nedeniyle kadınlar, evde başka sokakta başka kıyafet giymek zorunda bırakıldığından tehlike anında kendilerini sokağa atmak yerine önce giyinmeye çalıştıkları için hayati riskleri daha yüksektir. Özellikle uyku kıyafeti giyerlerken meydana gelen depremlerde, kadınların kıyafet değiştirme refleksi vakit kaybına neden olduğu için can kaybı oranını artırdığı bilinmektedir. Can kaybının kadınlarda daha yüksek olmasının bir diğer nedeni cinsiyet rollerinin en ağırı olan bakım sorumluluğudur. Çocuk, hasta, yaşlı bakımı yükünü taşıyan kadınlar afet anında bu rolden çıkamıyor, önce bakımını sağladıkları kişileri, özellikle de çocukları kurtarmaya yöneliyorlar” değerlendirmesinde bulunuldu. Afet yönetiminde cinsiyete duyarlılığın daha geniş boyutlu ele alınması gerektiği belirtilerek, “Hayatta kalan kadın ve çocuklar için zorlaşan şartlara uygun çok boyutlu koruma önlemleri ve eşitlik politikaları bir zorunluluktur. Afet yönetiminde, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımını hayata geçirmek dendiğinde, akla sadece acil yardım sürecinde kadınların farklılaşan özel ihtiyaçlarının karşılanması gelmemelidir. Çünkü afetlerde cinsiyete duyarlı planlama konusunun sadece bu tür ihtiyaçlara odaklanması bütünün eksik anlaşılmasına sebep olabilir” denildi. Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin (CEDAW) 37 No’lu Genel Tavsiyesi’ne atıf yapılarak, “Kadınların ve kız çocuklarının afetlerin etkisinden ‘korunması gereken’, ‘savunmasız’ gruplar olduğuna dair olumsuz basmakalıp yargılar, kadınların afet riskinin azaltılması ve afet sonrası yönetime dair kadınların önemli katkılarının görmezden gelinmesine yol açar” cümlesi vurgulandı. Afet sırasında ve sonrasında, kadın ve kız çocuklarına karşı şiddetin artış göstermesi sebebiyle, geçici yerleşim bölgelerinde, çadır ve konteyner kentlerde sığınakların ve bu konuda eğitimli güvenlik, sosyal hizmet, hukuki destek sağlayacak ekiplerin olmasının öneminden bahsedilen raporda, “Afetlerden doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen kadınların ve kız çocuklarının zamanında ve yeterli şekilde haklarının hukuki olarak da telafi edilmesini garanti altına alacak şekilde doğru ve uygun bilgi ve mekanizmalar yoluyla, hesap verebilirlik ve adalete erişimin sağlanması gereklidir” denildi. Kadının adı geçmeyen afet eylem planları başlığında, Türkiye’de il bazında ve ulusal bazda hazırlanan afet eylem planları olan 2012-2023 Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP)144 ve her il için hazırlanan İl Afet Risk Azaltma Planlarında, (İRAP) HYOGO Çerçeve Eylem Planı’nı (HÇEP) esas almasına karşın cinsiyet eşitliğine duyarsız olduğu ifade edildi. Deprem sonrasında kadın sağlığı riske giriyor, hijyen şartları sağlanamadığından kadın hastalıkları artıyor EŞİK’in raporunda, deprem sonrasında kadınların şiddete ve istismara karşı korumasız bırakıldığı belirtilerek, afet bölgesinden gelen şiddet haberlerine de yer verildi. Kadınlara karşı şiddetle mücadelede hayati öneme sahip 6284 sayılı yasanın Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında göz ardı edilmesi ve kadınların şiddet riskine karşı bir başlarına bırakılmasının kabul edilemez olduğu vurgulandı. Deprem koşullarında cinsel sağlık ve doğurganlık hakları ile ilgili kadınları bekleyen risklerden bahseden raporda, cinsel sağlık hizmetlerine erişiminin zorlaşması, cinsel sağlığın önemli koşulu olan hijyen şartlarının ortadan kalkması sonucunda meydana gelecek genital enfeksiyonlar ve diğer hastalıklar, gebelik takibinin yapılamaması, doğum kontrol araçlarına erişememek, travmaya bağlı düşük ve erken doğum, adet düzensizliği, kürtaj hakkına erişimin olduğundan daha da zorlaşması gibi sorunlar ele alındı. Raporda son olarak, “Toplumlar afetlerin yarattığı yıkım süreçlerinden kadınların emeği ve etkin katılımı ile çıkıyor. Kadınlar eşitlik ve eşit temsil derken bir lütuftan bahsetmiyor, bin yıllardır hayatı yeniden yeşertmeye verdikleri emeğin gereğini hatırlatıyor” denildi.