TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul’un Sultangazi ilçesinde bugün pazar ve esnaf ziyareti yaptı. TİP Sultangazi İlçe Örgütü açılışında düzenlenen olan Halk Buluşması’na katılan Baş, “Bu iktidar döneminde 30 binden fazla işçi, adına iş kazası denilen cinayetlerde hayatını kaybetti. Bunların yüzde 98’i sendikasız. Anayasal bir hak olan sendikanın olmadığı iş yerlerinde işçiler hayatlarını kaybediyorlar. Niye, patronlar daha fazla para kazansın diye. Niye, zenginler daha zengin olsun diye” ifadelerini kullandı.
“Vicdanı olan kimsenin yenidoğan çetesinden başka bir şey konuşmaması lazım”
Baş, “yenidoğan çetesi” ile ilgili de şunları söyledi:
“Ben bugün aslında bu ekonomi programını anlatacaktım. Bu ülkenin ekonomik sorunlarının nasıl çözülebileceğini anlatmak için sizlerle buluşmak istemiştim ama açık söyleyeceğim. Türkiye’de vicdanı olan hiç kimsenin bugün yenidoğan çetesinden başka bir şey konuşmaması lazım. Türkçenin utanç verici bir kelimesi oldu: Yenidoğan çetesi... Daha bir günlük, birkaç saatlik çocuk hastanede doğmuş; annesinin, babasının, eşinin, dostunun en güzel günü, en güzel anı, hayatta en mutlu olduğumuz an birtakım alçaklar, namussuzlar, şerefsizler ondan para kazanmaya çalışıyorlar. Bunlarda aklın yerine hurafeyi, bilimin yerine dini, vicdanı yerine paraya koymuş bir anlayış var. Kendi kendimize bir soralım. 22 yıldır iktidarda, en çok neyle övünüyorlardı? Diyorlardı ki, ‘AKP bir sağlık devrimi yaptı’. Doğru mu? ‘AKP sağlıkta dönüşüm programı diye bir program uyguladı’. Hatırlıyoruz değil mi? Onlar bu sağlıklı dönüşüm programını ilk ortaya attıklarında bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, biz dedik ki ‘Ey yurttaşlar, bu yalanlara inanmayın’. Bunlar hastaneleri ticarethane, hastaları yani yurttaşları da müşteri haline getiren bir hastane modeli kuruyorlar. Hastanenin, hastalığın parası olur mu ya? Özel hastane diye bir şey olur mu? Yani biz hastalanacağız da birileri bizim sırtımızdan para kazanacak. Bu vicdana, akla, bilime sığar mı? Her yerde bunu anlatmaya çalıştık ama dediler ‘Siz eski kafalısınız, siz dinozorsunuz, geçti o çağlar’ dediler. Artık parası olan istediği özel hastaneye gidecek, tedavisini olacak. Olmayan da ne hâli varsa görsün. Beş parmağın beşi de bir mi? Onun parası var. Senin yok. O niye senin yüzünden çile çeksin? Bunları anlattılar mı bize?
“Vicdan sahibi hiçbir yurttaşın susmaması lazım”
Geçen seçimden önce gittiğim her yerde ben ne anlattım? 'Bir ülke düşünün' dedim. O ülkede Sağlık Bakanı, özel hastane patronu. Yani Sağlık Bakanı, ‘Ben bu ülkedeki insanları nasıl hasta ederim de hastaneden daha çok para kazanırım’ diye düşünen bir adam. Biz bunları tartışmadık mı? Ben şunu sormak istiyorum. Şerefsizliğin azı çoğu olur mu? Alçaklığın azı çoğu olur mu? Namussuzluğun azı çoğu olur mu? Sen insanları hasta ederek bunun üstünden para kazanmaya çalışan bir iktidarsın. Senin açtığın yoldan birtakım vicdansızlar, el kadar bebekleri yenidoğan ünitesine yatırarak, orada yoğun bakıma alarak o çocuklar üzerinden para kazanıyor. Şimdi bunlar da sözde vicdana gelmişler. Onu mahkemelerde yargılayacaklarmış. İnanmıyoruz. Biz bunların mahkemelerine inanmıyoruz. Biz bunların adaletine inanmıyoruz. Bunların adaleti yüzünden bu ülke bu hâle geldi zaten. Buradan bütün yurttaşlara sesleniyorum; biz bu vicdansızlık karşısında sustuğumuz anda her şeyimizi kaybederiz. O çocukların ses çıkartabilecek durumu yok. O çocuklar konuşamıyor. O çocuklar doğdukları anda güvendikleri için, doktora güvendikleri için, aileleri el kadar bebeklerinin başına bir şey gelmesin diye neleri var neleri yoksa teslim ettikleri için birtakım alçaklar tarafından onlar sadece ve sadece para kazanmak için öldürülmüşken bu ülkede vicdan sahibi hiçbir yurttaşın artık susmaması lazım.
“El kadar bebeğe bunu yapan bize neler yapmaz”
Açız, yoksuluz. Açlığa, yoksulluğa bile gerekirse direniriz. Bugünler mutlaka geçer. Bu haramilerin iktidarını mutlaka indiririz ve tekrar hak ettiğimizi kazanırız ama vicdanımızı kaybedersek, ama çocuklarımızı kaybedersek, ama geleceğimizi kaybedersek yapacak hiçbir şeyimiz olmadı. Bugün itibarıyla bizim her şeyi bir kenara bırakmamız ve daha bir günlük, üç günlük bebeden para kazanmak için onların hayatını yok sayan; çocukların, annelerin, babaların hayatını karartan o şerefsizlere karşı hep beraber sesimizi yükseltmemiz lazım. Susmamamız, beklemememiz lazım. Bu sistem, insanı sadece para olarak görüyor, bizi sömürebilecek bir canlı olarak görüyor, bizi insan olarak görmüyor. Biz çalışıp onlar için ürettiğimiz, para kazandırdığımız için nefes alıp vermemize izin veriyorlar. Eğer bizim sırtımızdan para kazanmasalar emin olun, hepimizi öldürecek. El kadar bebeğe bunu yapan bize neler yapmaz? Pazarda gördüğüm şey şuydu. Onu da paylaşmak istiyorum. Büyük bir karamsarlık, büyük bir öfke, büyük bir umutsuzluk var. Sakın, bunların istediği şey zaten bizi yalnız ve çaresiz bırakmak. Bunların istediği şey bizi umutsuz ve çaresiz bırakmak. Bunların istediği şey bizi karamsarlığa kapılıp evimize çekilmemizi sağlamak. Unutmayın. Bugün el kadar bebeleri katlederek para kazanan namussuzlarının ağababaları deprem zamanında da çadır satıyorlardı. İnsanlar soğuktan donarak hayatlarını kaybederken depremde onlara yardım etmesi için çalışması gerekenler, ‘Ben bu insanların sırtından nasıl para kazanırım’ diye çadır satan alçaklardır, namussuzlardır.”