Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in (BM) günümüzde işlevselliğini yitirdiğini ve değişime uğraması gerektiğini belirterek, "Dünya beş daimi üyenin eline, diline bırakılamaz" dedi.
“Kırılma Noktasında Bir Dünya: Krizleri ve Dönüşümleri Yönetmek” temasıyla gerçekleştirilen TRT World Forum 2024’ün açılış konuşması sırasında protesto edilen Erdoğan, "Gemiler Gazze'ye bomba taşıyor" diyen bir kişiye "Yavrum Siyonistlerin burada dili ağzı olma. Burayı provoke etmeye ne kadar çalışırsanız çalışın netice alamazsınız" sözleriyle karşılık verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"Tamamıyla bu BM’nin reforme edilmesi gerekmektedir. Dünya beş daimi üyenin eline, diline bırakılamaz. Süratle bu değişim gerekiyor. Beş daimi üye, 15 geçici üye ile olmaz. Bu şekilde dünya yönetilemez. Artık 2. Dünya Savaşı’nın şartlarında değiliz. Dünya değişti, değişiyor. Öyleyse bu değişime yönelik ciddi bir değişim şart. Kabullenmezler biliyorum; ama bu beş daimi üyeden bir tanesinin iki dudağı arasına 194 ülkenin kaderi terk edilemez.
Gazze krizi ile bu hakikate hem de çarpıcı bir şekilde tekrar şahitlik ettik. Aynı şekilde 4’üncü yılına girecek Rusya-Ukrayna savaşı bize kurallara dayalı uluslararası sistemin zayıflığını göstermiştir. Gazze’de sadece insani değerler değil başta BM olmak üzere uluslararası sistemin güvenirliliği de sınanmıştır. Ancak Gazze krizinde ne insanlık ne sistem başarılı imtihan verememiştir. Her birinin gerisinde umutlarla dolu bir hayat, büyük bir acı ve insanlık ayıbı olan şu rakamlar karşımızdaki şu vahim tabloyu ortaya koyuyor.
"7 Ekim’den beri Gazze’de öldürülen basın mensubu sayısı 189"
Kuzeyimizdeki savaşta bugüne kadar bazı tahminlere göre yarım milyona yakın insanın hayatını kaybetti. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı sonucunda yüzde 70’i kadın ve çocuklar olmak üzere 50 bin masum Filistinlinin tüm dünyanın gözü önünde hayattan koparıldı. Lübnan’da vefat edenlerin sayısının 4 bine yaklaştı. Gazze’de şehirlerin alt yapı ve üst yapısı ile yıkıldı. Saldırılardan önce 2,3 milyonun insanın yaşadığı Gazze Şeridi’nde neredeyse ayakta sağlam bina kalmadı. Savaş hukukuna ve insancıl hukuka dair ne kadar ilke, prensip, norm, kırmızı çizgi varsa aşıldı, çiğnendi, ayaklar altına alındı. 7 Ekim’den beri Gazze’de öldürülen basın mensubu sayısı 189’dur.
"Kimseden nefret etmiyoruz, husumet beslemiyoruz"
Holokost utancı sebebiyle yol verilen bu insanlık faciasının sonu çıkmaz sokaktır. Felakettir. Daha büyük bir dramdır. Türkiye ne yapıyorsa barış için, adalet için, tüm bölgenin güvenliği için yapmaktadır. Ne söylüyorsak tıpkı ecdadımızın 4 asırlık idaresinde olduğu gibi tüm inanç mensuplarının yan yana huzur içinde yaşayabilmesi için söylüyoruz. Bizim hiçbir ülkeye ve millete kategorik olarak düşmanlığımız yok. Sırf farklı bir inançtan, farklı bir kültürden veya kökenden diye kimseye öfke duymuyoruz. Kimseden nefret etmiyoruz. Husumet beslemiyoruz. Türkiye, İspanya’dan kovulan 500 bini aşkın Musevi’ye kapısını açan bir millettir.
Biz tam 420 gündür bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halin artık son bulmasını arzu ve temenni ediyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında çıkardığı yakalama kararını bu bakımdan çok önemli buluyoruz. İsrail ile Lübnan arasında önceki gün sağlanan ateşkesin de aynı şekilde kalıcı olmasını temenni ediyoruz.
Gazze’deki soykırımın durması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için değil elimizi, tüm bedenimizi taşın altına koymaya hazırız. 29 Kasım Filistin halkı ile uluslararası dayanışma günü münasebetiyle bir kez daha baskıya, işgale ve zulme direnen Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu, haklı davalarına yönelik desteğimizin çok daha güçlü biçimde devam edeceğini burada tekrar ilan ediyorum.
"Sapkın ve sapık ilişkilerin normalleştirildiğini görüyoruz"
İzlenme kaygısıyla çekilen diziler, ne kültürümüze ne de değerlerimizin yaşatılmasına hiçbir fayda sağlamıyor. Sırf daha fazla reyting alabilmek için başta kadına ve çocuğa şiddet olmak üzere şiddetin meşrulaştırıldığını, alkol ve uyuşturucunun özendirildiğini, sapkın ve sapık ilişkilerin normalleştirildiğini görüyoruz. Bu yayınların daha tehlikeli tarafı farklı toplum kesimlerimiz arasındaki müşterek paydayı zayıflatmayı amaçlayan provokatif yayın politikasıdır. Halkımızın mütedeyyin kesimleri bağnaz, cahil, kaba, çirkin gösterilirken daha seküler hayat tarzına sahip vatandaşlarımız ise ahlaki zafiyet içindeymiş gibi lanse edilmektedir. İstisnai örnekler üzerinden tüm aile yapımız hedefe konulmakta, toplumun temel direği olan aile adeta kötülüklerin kaynağı olarak yansıtılmaktadır. Bildiğiniz gibi biz zaten Türkiye'nin iktidar partisi olarak LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız.
"Milletimizin ezeli ve ebedi kardeşliğini dinamitleme girişimlerinde FETÖ daima başı çekmişti"
Açık söylemek gerekirse son dönemde milletimizin sinir uçlarıyla bilerek oynandığını müşahede ediyoruz. Halkımızın farklı kesimlerde infiale sebep olan televizyon yayınlarının özellikle pıtrak gibi çoğalmasının sebebi kanaatimizce sadece para kazanma hırsıyla da izah edilemez. Bu sonuçları ileriki dönemlerde çıkacak bir sosyal mühendislik projesidir. Türkiye bu tarz toplumsal ve siyasal mühendislik projelerine çok sık maruz kalmış bir ülkedir. Özellikle 28 Şubat'a giden yolun taşlarının nasıl döşendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz. FETÖ'nün medya kuruluşlarının dizileri vasıtasıyla Kürt vatandaşlarımıza yönelik nefret iklimini nasıl körüklediğini de unutmadık. Milletimizin ezeli ve ebedi kardeşliğini dinamitleme girişimlerinde FETÖ daima başı çekmişti.
Türkiye'nin Gazze krizinde takip ettiği dik ve dirayetli politikayla birlikte ne tesadüftür ki iç cephemizi sarsmaya yönelik yayınların sayısında da gözle görülür artış olmuştur. Gerek yazılı ve görsel medyada gerekse sosyal medya mecralarında dozu artan kışkırtıcı yayınların asla masum olmadığına inanıyoruz. Bölgemiz yangın yeriyken iç kalemizde gedik açmayı hedefleyen her türlü girişimi milli güvenlik zaviyesinden değerlendiriyoruz."