Haber Merkezi - 11. kez bu yıl sinemaseverlerle buluşan Engelsiz Filmler Festivali, beş günü geride bıraktı. Ulusal Uzun Film Yarışması’nda yer alan Bars ve Boşlukta filmleri, Kısa Film Yarışması’nda yer alan 7 kısa film ve Çocuklar İçin seçkisinin gösterimleri gerçekleşti. Film gösterimlerinin yanı sıra yan etkinliklerinde olduğu günde, Çocuklar İçin seçkisinin gösteriminin ardından 9-12 yaş grubundan çocukların sinema sanatıyla tanıştığı Canlandırma Atölyesi gerçekleşti. Canlandırma sanatçısı Deniz Öcal tarafından yürütülen atölyede katılımcılar, kendi yarattıkları karakterler ve öykülerle, canlandırma film denemeleri yaptılar.
Filmde Her Şey Bir Anadolu Parsına Dönüşüyor
Festivalin Ulusal Uzun Film Yarışması ve Kısa Film Yarışması’nda yer alan filmlerin gösteriminden sonra film ekiplerinin katılımıyla da söyleşiler gerçekleşti. Ankara'da Paribu Cineverse ANKAmall salonlarında gerçekleşen gösterimlerde ilk olarak Orçun Köksal’ın Bars filmi sinemaseverlerle buluştu. Gösterimden sonra gerçekleşen söyleşide; yönetmen Orçun Köksal, filmin yapım sürecinden bahsederken senaryodaki temel motivasyonunun yavaş yavaş silikleşen etnik değerler, kültür ve gelenekler olduğunu vurguladı. Engelsiz Filmler Festivali’nin Kaynak Geliştirme Sorumlusu Ezgi Yalınalp’in moderasyonunda gerçekleşen söyleyişinin devamında ise seyircilerden gelen sorulardan biri, filmin Alevilikle bağlantılı olarak tasavvufi bir anlatıya sahip olup olmadığıyla ilgiliydi. Yönetmen Orçun Köksal bu konuda şunları söyledi: "Bars filmdeki metaforların farklı tezahürleri de var. Aslında filmdeki Bektaşi topluluğu, günümüzde azınlık olarak kabul edilebilecek bir topluluktur. Alevi-Bektaşi halklarını da Anadolu parsı olarak düşünebiliriz. Eğer filmi bu bakış açısıyla okumaya başlarsanız, her şey bir Anadolu parsına dönüşüyor. Çünkü hakikaten o yok oluş metaforu üzerinden gidip, biraz da onu arıyor film."
Kısa Film Yarışması Finalistlerinin Film Ekipleri, Seyirciyle Buluştu
Festivalin beşinci günündeki bir diğer gösterim ise Kısa Film Yarışması’nda yer alan 7 filmin gösterimi oldu. Gösterim sonrasında ise Bo ve Çöplük (Bo and Trash), Dorukta (On the Edge), Hiç Doğmamış Çocuğa (For Child Never Born), Koşullu Tutku (Conditional Desire) filmlerinin ekipleri seyircilerin sorularını yanıtlarken Saç Kırıkları (Split Ends), Doğum Günü (Birthday) ve Herkesin Yapabileceği Bir Şey (As Possible As Everything) filmlerinin yönetmenleri ise gönderdikleri videolarla duygularını paylaştı.
Gösterim sonrası gerçekleşen söyleşilerin moderasyonu festivalin Program Koordinatörü Kaan Denk tarafından yürütülürken ilk sözü Hiç Doğmamış Çocuğa (For Child Never Born) filminin yönetmenlerinden Afsaneh Aghanezhad aldı. Aghanezhad, filmin ilk kısa filmleri olduğunu dile getirerek İran’da bağımsız sinemacı olmanın ve yaşamanın zorluklarından bahsetti. Konuşmasının devamında ise filmde aynı zamanda kızı ile birlikte oynadığını dile getiren yönetmen, filmin İran’ın hakikatını anlattığının altını çizdi.
Kısa Film Yarışması’ndaki Dorukta (On the Edge) filminin yönetmeni Matteo Sanders ise konuşmasına ilk olarak festival ekibine ve katılımcılara teşekkür ederek başladı. Sanders konuşmasının devamında ise filmde görünen dağı, çok sisli bir bölgede olduğu için özellikle seçtiklerini belirterek sisin, güvensizlik yarattığını ve görsel olarak da o sisin insanlara güvensizlik hissettirdiğinden bahsetti.
Söyleşide Koşullu Tutku (Conditional Desire) filminin yönetmeni Houcem Slouli ise filmin ilk kısa filmi olduğunun altını çizerek, cinsel sıkışmışlık ve hayatlarına toplum baskısı yüzünden istedikleri gibi devam edemeyen insanlar ile ilgili bir film yapmak arzusuyla bu filmi çektiğinden bahsetti.
Söyleşiye katılan son yönetmen ise Bo ve Çöplük (Bo and Trash) filminin yönetmeni Tatiana Skorlupkina oldu. Filmi evindeki çöplerden yola çıkarak iki yılda çektiğinden bahseden Skorlupkina, filminin müziğini ve kurgusunu da kendisinin yaptığını dile getirdi.
Gerçekten Distopik Bir Ortamda Yaşıyoruz!
Günün son filmi ise Ulusal Uzun Yarışma’da yer alan yönetmen Somnur Vardar’ın Boşlukta filmiydi. Gösterim sonrası Kaan Denk’in moderasyonunu üstlendiği söyleşide Vardar filme, film çekme düşüncesiyle başlamadığını, belgeselci refleksi ile annesinin yaşadığı İstanbul’daki bir semtteki kentsel dönüşümü belgelemek üzere sadece görüntü çektiğinden bahsetti. Çekimlere başladıktan sonrasında işçilere çok odaklandığını farkettiğinden söz eden Vardar, sadece işçilere odaklanmayan, kentsel dönüşümü de yadsımayan, izleyen herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir film tasarlamaya başladığını belirtti. Söyleşinin devamında ise bir izleyici, filmde distopik bir ortam gördüğünden bahsederek müzik seçimlerini sordu. Somnur Vardar ise soruya; “distopik, doğru kelime. Aradığımız distopik bir ortamdı. Çünkü gerçekten distopik bir ortamda yaşıyoruz. Görüntülerin çoğunu annemin, kardeşimin penceresinden çektim.” dedi. Katılımcının müzik ile ilgili sorusuna ise Müziğe gerçekten Cenker Kökten ile çok uzun çalıştık. Ben Cenker’e inşaat sesleri yolladım, yere düşen metal profilden, filmin en başındaki giderek artan ve sanki şehri hıçkırık tutmuş, bir hazımsızlık yaşıyormuş gibi bir ritim kurdu.” dedi.
Ödül Heykelcikleri Sahiplerini Buluyor
Kısa Film Yarışması ve Ulusal Uzun Film Yarışması jüri üyelerinin belirleyeceği En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerinin yanı sıra Seyirci Özel Ödülü de izleyicilerin oylarıyla sahiplerine ulaşacak. Seyirciler oylarını Braille alfabesi ile basılan pusulalarla da kullanabilecekler. Kısa Film Yarışması‘nda En İyi Film’e 1000 dolar, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerinin sahiplerine ise 500’er dolar para ödülü verilecek. Ödül sahipleri 26 Ekim Perşembe günü Goethe-Institut Ankara’da düzenlenecek ödül töreninde duyurulacak.