Bitlis'te beyin ölümü gerçekleşen kişinin böbrekleri Diyarbakır'daki iki hastaya nakledilecek Bitlis'te beyin ölümü gerçekleşen kişinin böbrekleri Diyarbakır'daki iki hastaya nakledilecek

Delal Demir
Medya, engelli bireylerin seslerini ne kadar duyuruyor, haklarını savunuyor mu, sorunlarını gündeme taşıyor mu? Engellilere ilişkin medyada nasıl haberler veriliyor? Engellilerin haber metinlerinde nasıl temsil edildiğini, kullanılan ayrımcı ve sorunlu dil hakkında Sakat Hakları Aktivisti ve aynı zamanda Gazeteci Alper Tolga Akkuş ve gazeteci Alper Okçuoğlu ile konuştuk.
ALPER TOLGAAkkuş: Sakatlığı bulunanların, herhangi bir bireyle temelde hiçbir farkı yok
Sakat Hakları Aktivisti, sakatlık üzerine radyo ve podcast programı hazırlayıp sunan Gazeteci Alper Tolga Akkuş, engelli haberlerinde “sakat” kelimesinin kullanımını doğru bulduğunu belirterek, “Sakat kelimesi, geldiği her kelimeye nedense eksik, noksan, hatalı ve yanlış gibi anlam yüklüyor. Bizim toplumumuzdaki ‘sakat’ algıya göre. Sakatlık bir durumu tarif eden bir kelime. Açık Radyo’da 1 yıldır yayınlanan ‘Sakat Muhabbet’ programında da tam olarak bu meseleye odaklı habercilik yapıyorum. Orada da dediğimiz gibi, ‘Sağlamcı zihniyete kör, topal bir muhalefet’ çabası içindeyiz” dedi.
Medyada engelli haberi olarak nitelendirilen haberlerin “sağlamcı zihniyetin izlerini barındırdığını” bildiren Akkuş, “İngilizce terminolojide ‘sakat’ın ingilizcesi ‘disabled’. Bu kelime ile ilgili betimlemelerde her zaman kullanılan kalıp, ‘people with  disabilites’ şeklindedir. Yani ‘sakatlığı bulunan insanlar’. Haber odağında tek bir kişiden söz ediliyorsa da ‘sakatlığı bulunan birey’ şeklinde ifade edilebilir. Haberlerin içeriği de doğal olarak içinde yaşanılan toplumun algısı üzerinden bir anlatım tarzı kullanılıyor. Meselenin özü de tam olarak bu olumsuz algıyı dönüştürmekten geçiyor” diye konuştu.
Medyada engelli bireylerin yer aldığı haberlerin alt metninde, “sakat bireyin yardıma muhtaç” olduğunun belirten Akkuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sakatlığı bulunan insanların, toplumun diğer kesimlerindeki herhangi bir bireyle temelde hiçbir farkı yok. Kadınlar ile ilgili, gençler veya doktorlar, sporcular vs. herhangi bir meslek sahibi insanlarla ilgili bir haber nasıl işleniyor ise sakatlığı bulunan bireylerle ilgili haber de aynı şekilde işlenmeli. 
Mevcut yayın ortamında büyük çoğunlukla sakatlığa değinen her haberin alt metninde sakat bireyin yardıma muhtaç, eksik, tek başına yaşama gücünden yoksun olduğunun kalın harflerle altı çiziliyor. Zaten yanlış olan ve değiştirmek istediğimiz algı, bu şekilde gün geçtikçe daha da güçlenmiş oluyor böylece. Bu algı, ortamında yaşamını sürdürmek durumunda olan sakat bireylerin büyük çoğunluğu da kendini o şekilde algılama yanılgısına düşüyor.
‘Engeline rağmen başardı’, ‘Engelinden dolayı’ gibi cümlelerle başlayan ve yaşanan olayları içeren olumlu haberlerin medyada yer almasının bir mahsuru yok. Bilakis daha da fazla yer alması toplumdaki olumsuz algının değiştirilmesi yönünde iyi bir ivme de kazandırıyor. Sorunlu olan durum, bu tip haberlerdeki, ‘engeline rağmen başardı’ ortak vurgusu. Bunun iki açıdan hatalı olduğunu düşünüyorum. İlki, sanki sakat, engelli olmak başarılı olmanın, herhangi bir alanda pozitif anlamda aşama kaydetmenin önüne set çeken bir durumdur vurgusunu pekiştiriyor olması. Diğeri de haberde konu edilen sakat bireylerin dışındaki çok daha geniş bir popülasyona sahip sakatlar camiasının kendini daha değersiz hissetmesi gibi bir duruma yol açabilmesi.” 
Haberlerde kapsayıcı bir dil kullanımı için, gazetecilerin sakatlık üzerine hak odaklı çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarıyla irtibata geçebileceklerini aktaran Akkuş, “Biz de bu yönde çalıştay, atölye ve bu tip etkinliklerle medyadaki dilin nasıl olması gerektiğine dair bilgilendirme faaliyetleri yürütebiliriz” açıklamasında bulundu.
“Dönüşeceksek hep birlikte dönüşeceğiz ” 
 “Engellilik hakkındaki yazılarda, kullanılan ‘damgalayıcı’ dilin önüne nasıl geçilebileceği” sorumuzu Akkuş, şöyle yanıtladı:
“Bu durumun temel nedeni, sakatlık ile ilgili ‘tıbbi modelin’ ülkemizdeki temel anlayış olmasından kaynaklanıyor. Sakatlıkla ilgili tıbbi model, sakatlığın sakat kişiye ait bir durum olması düşüncesinden ortaya çıkıyor. Sakat kişi tıbbi olarak sakat olmayan ve toplumun geneli tarafından yanlış bir ifade ile ‘sağlam’ olarak belirtilen kesimden farklıdır. Tırnak içinde ‘sağlam’ bireyler ile aynı seviyede olabilmesi için de çareyi kendisinin üretmesi gerekir. Toplumu ‘sakatlar’ ve ‘sağlamlar’ olarak ikiye ayıran tıbbi modelin, Türkiye’de geçer akçe bir düşünce olması da sorunuz da belirttiğiniz ‘damgalayıcı dili’ ortaya çıkarıyor. 
Bunun önüne geçebilmek sakatlık çalışmalarının ortayda koyduğu bir diğer model olan, ‘İnsan Hakları Modeli’nin toplumumuz nezdinde yaygınlaşması ile mümkün. Her insanın doğuştan gelen hakları bulunduğu, insan hakları evrensel beyannamesi ile kayıt altına alınmış durumda. Bu, ‘her insan’ tanımına gayet tabii sakatlığı bulunan bireyler de dahil. Bu modelde sakat birey, tıbbi olarak sorunludur. Bunun çözümü için, ‘Kendisi hareket geçmek, çözüm bulmak durumundadır’ anlayışı yerine, ‘Bu bir insan hakları meselesidir ve çözümü bulması gereken içinde yaşanılan toplumun bizatihi kendisidir’ anlayışı hâkim. Türkiye’de de bu anlayış hâkim kılındığında sözünü ettiğiniz damgalayıcı, ayrıştırıcı habercilik üslubu kendiliğinden dönüşecektir. Dönüşeceksek hep birlikte dönüşeceğiz ve öyle de yapmak zorundayız.” 
ALPER OKÇUOĞLUOkçuoğlu: Yazıların damgalayıcı bir dile dönüşmesi, insan hak ve özgürlüklerinin açık bir ihlali
Twitch platformu üzerinden yaptığı yayınlarla gazeteciliğini sürdüren yüzde yüz bedensel engelli Alper Okçuoğlu, engellilik alanının karmaşık, kendi içinde bile farklı düşünceler barındıran bir yapıya sahip olduğunu belirtti. Okçuoğlu, “engelli”, “sakat”, “özel gereksinimli birey” veya “özürlü” gibi kavramların kullanıldığı yer ve zamana göre anlamlarının değiştiğinin ama haberlerde birlikte ya da ayrı kullanılmasının ciddi bir sorun olmadığına değinerek şunları söyledi:
“Sakat kavramı, o kişinin bedensel, zihinsel bütünlüğünün bozukluğuna ilişkin bir durum tespitini anlatıyor. Engelli kavramı ise sorunun sadece bireyde değil, toplumun çıkarttığı engellerle birlikte görünür hale geldiğini anlatıyor. Özel gereksinimli birey ve özürlü kavramlarının ise bireyin muhtaçlığını ya da durumundan dolayı ekstra bir önem ve özel durum olduğunu vurgulayan bir yapısı var. 
Haberlerde kullanımında ‘özel gereksinimli’ ya da ‘özürlü’ bireyin vurgulanması genellikle bireyin kendi yaşıt ve akranlarıyla arasında bulunan farkın vurgulandığını söylemek mümkündür. Özürlü kavramı ise içinde bulunduğumuz ülke ve insanların yaklaşımı nedeniyle sanki bir ötekileştirme kusurlu, deforme gibi anlamlara yakın bir şekilde kullanıldığını göstermektedir. Yabancı literatürde de benzer karışıklığın olduğunu söylemem mümkün. 
Engelli bireylerle ilgili yapılan haberlerde, engelli bireyler ya bir süper kahraman ya da yoksul, fakir, muhtaç, başarısız gibi iki uç noktada işleniyor. Örnek vermek gerekirse engelli bir bireyin üniversite eğitimi alması ‘Engeline rağmen başardı’ veya ‘Tüm engellere rağmen okuma azmini ortaya koydu’ gibi verilebiliyor. Ya da bunun tam tersi olarak engelli bireylerin gerçek verilerden yola çıkarak engelli bireylerin yaşadığı yoksulluğun ya da muhtaçlığın vurgulanması ön plana çıkarılmaktadır. Bunu haberlerde kullanım biçim olarak ‘ihtiyaç sahibi’ ya da ‘yoksullukla boğuşur’ gibi başlıklarla dramatize eden bir üslubun kullanıldığını görüyoruz.” 
“Haberi dikkat çekici ya da daha fazla görünür yapmak uğruna, çarpıcı ya da haber değerini arttırmaya yönelik atılan başlık ve içerikleri, mesleğin ve haberlerin değerini düşüren bir yaklaşım olarak görüyorum” diyen Okçuoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Engelli bireyler ile ilgili yapılan haberlerin, özellikle engelli bireyin kendisinin özne konumuna getirilmesi haber başlıklarında veya içeriklerinde haberi çarpıcı yapmak için haber değeri kavramının içinin boşaltılmaması gerekmektedir. Engelli bireyler ile ilgili haber yaparken meslektaşlarım şu soruyu kendilerine sormalılar: ‘Gerçekten bu haberin haber değerin var mı? Haberin konusu ve içeriği gerçekten haber içeriği olmaya uygun mu? Haber kurgusunun üzerinde denge mekanizması kurabilecek miyim? Bireyin haklarını ihlal edecek bir boyutta aşırı olumlu veya aşırı olumsuz bir dengenin dışında bireyin özne olduğu bir haber yapısı kurabilecek miyim? Bu haber verildiği zaman toplumdan nasıl bir etki yaratır? Bunu kendilerine sormalarını önemsiyorum. Örneğin engelli bir çift evlendi, haberinin haber değeri nedir? Kişiler engelli olmasaydı da o haberi yapacak mıydın? Yoksa sadece engelli olmak ve evlenmek o haberi gerçekten haber değerini taşıyan bir içeriye dönüştürür mü? Bu gibi sorgulamaları yapmaları daha sonra ise gazetecilik etik ilkeleri, insan hakları, yasal ve anayasal kurallara uygun bir şekilde haber kurgusunu oluşturmaları önemlidir.”
Engellilik hakkında yazılan yazıların damgalayıcı bir dile dönüşmesi, insan hak ve özgürlüklerinin açık bir ihlalidir. Damgalayıcı dille, dışlama ve ötekileştirme kaçınılmaz olur. Bu davranışları tepki vererek aşabiliriz. 
Engelli bireylere yönelik yapılan ulusal araştırmaların az olması, hâlâ bu damgalamaların veya ötekileştirmenin boyutunu net bir biçimde sosyal bilimcilerin ortaya katamamasına neden olmaktadır. Kullanılan damgalayıcı dile, toplumsal tepki ile yanıt verilmemesi ise bunun daha dramatik bir boyuta ulaşmasına neden oluyor. Engelli bireylerin toplumun bir parçası olduğu kabul edilirse bu damgalamalar ve dışlayıcı dilin de zamanla yok olacağını düşünüyorum. Bunun için engelli bireylerin de kendi hak ve özgürlüklerini yeterince tepki göstermesi, kendi çevresini harekete geçirmesi belki de ilk önce yapılması gereken işlerden bir tanesidir.
Engelli bireylere ilişkin yapılan haberlerde, bireyin özne olarak kurgulanması toplumsal bir amaç haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Bazı klasik başlıkların dışına çıkarak temel insan hak ve özgürlükleri dikkate alınarak ve gazetecilik etik ilkeleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Engelli bireyler ise engellilik ile ilgili bir haber içeriği veya metni gördüğünde üzerinde düşünmeli kendi hak ve özgürlüklerine zarar verip, vermediğini irdelemelidir. Eğer zarar veriyorsa da toplumsal tepkinin harekete geçmesi için bir şeyler yapmayı denemeli diye düşünüyorum.”
Okçuoğlu, “Engelliliğe ilişkin bakış açısının değişmesi hemen birden olacak bir şey değil. Bugün bazı olumlu adımlar olsa da hâlâ bir hayal olarak ‘Evrensel İnsan Hakları’na yakın bir anlayışın toplumun içerisine yerleşmesini ümit ediyorum” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Editör: Ramazan Atabey