Enflasyon belası

Utku ŞENSOY Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK verilerine göre, 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında tüketici fiyatları yüzde 57’den fazla, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’...

Abone Ol
Utku ŞENSOY Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK verilerine göre, 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında tüketici fiyatları yüzde 57’den fazla, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’a göre ise, yıllık enflasyon yüzde 122 arttı. 80’li, 90’lı yıllarda yüksek enflasyon altında ezilen yurttaşlar, aradan geçen çeyrek yüzyılın ardından yeniden toplumu tehdit eden bu ekonomik sıkıntıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Son 5 yıldır yüksek enflasyonda Avrupa’da birinci sırayı kimseye kaptırmayan Türkiye, ne yazık ki dünyada da ilk on ülke arasında yer alıyor. Ekonominin direksiyonundaki isimlerin değişmesine, önemli hamlelerin yaşama geçirilmesine rağmen ne enflasyonda ne de dövizde hızlı bir iyileşme yaşanmadığından yakınanlar çoğunlukta. Ancak, ağır hasarlı ekonomilerde atılan iyileştirme adımlarının sonuçları en iyimser birkaç yılda alınabilir. Merkez Bankası’nın 2024 yıl sonu tahminini yüzde 33, 2025 yıl sonu tahmininin de yüzde 15'te güncellediği bir tabloda, bugünden yarına hızlı bir düzelme beklemek çölde kar fırtınası umut etmek gibidir. Önceliğimiz, enflasyon belasından kurtulmak olmalı, bu da farkındalıkla ve topyekun mücadele ile olabilir. Bu mücadeleyi yaparken, başta kamu olmak üzere herkes gücü-geliri oranında elini taşın altına koymalı, salt ücretli ve dar gelirli yurttaşlardan gücünün üzerinde fedakarlık istemek buhran yaratabilir. Bu bağlamda, emeklinin kök maaş, çalışanın taban aylığı ve asgari ücret benzeri laf cambazlığıyla oyalandığı bir ortamda, hala onları vergiye boğup, kemer sıkmayı beklemek sıkıntıları çığ gibi büyütür. Toplumsal huzurumuz ve ülkemizin bekası için büyük bir tehdit olan enflasyon belasından hızla kurtulmamız gerek. *** [caption id="attachment_408913" align="alignright" width="504"] Katma değeri yüksek ürünler üretmeliyiz[/caption] KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN Uzun süreli çift haneli enflasyon, yüksek faiz, Türk liramızın değerinin düşmesi, gelir düzeyindeki adaletsizlik ve halkın büyük kesiminin alım gücünün azalması… Ülkelere ve ekonomilere diz çöktüren bu başat sorunlar kangren haline gelince kısır döngü başlar kurtulmak hayli zor olur. Kanımızca bu karanlık tablonun en önemli sebeplerinden biri, üretim, yatırım ve istihdama dayalı ekonomiye ulaşmayı, köprü-yol-havalimanı ve inşaat sektörüyle, özelleştirmede aramaktan kaynaklanıyor. Zira bu yöntemle dünyadaki onlarca ülke gibi, kişi başı milli gelirde 3-5 bin dolarlardan 9-10 bin dolar seviyelerine çıkılabilir, nitekim bizde de öyle oldu. Ancak orada tıkanıp irtifa kaybetmeye başladık. 10 bin dolar seviyesinden toplumsal refahın göstergesi olan 18-20 bin dolarlar düzeyine inşaatla, yolla, hammadde ya da tarımsal ürünlerin satışıyla, özelleştirmeyle çıkmayı hedeflemek akıntıya kürek çekmek gibidir. Domates-fındık-narenciye satarak ya da yabancı konuk sayısında dünyada ilk 6 içinde olduğumuz turizmle 20 bin dolar seviyelerine ulaşamayız. Bu nedenle Türkiye yıllardır aynı yerde patinaj yapıp duruyor, büyüme hayaliyle borçlanıyor. Bosna-Kuzey Irak ve Afganistan’da çatışma ortamlarını muhabir olarak yerinde yaşamış biri olarak, çatışma dönemleri ve savaşlarda lüks otomobil ve milyon dolarlık villaların ya da AVM-Rezidans-Plaza gibi betona yapılan yatırımların ne kadar değersiz olduğuna bizzat tanık olmuştum. Refah seviyelerine ulaşabilmenin olmazsa olmazı yapılan işlere, satılan ürünlere katma değer katabilmek, yüksek katma değerli ürünler üretip satabilmektir. Gençlerin elindeki akıllı telefonlardan, dev ekranlı elektrikli otomobillere kadar hemen her şeyde katma değeri görüyoruz. Günümüz dünyasında katma değerli ürünler yaratabilmek ancak akıl ve zeka ile olabilir. Fikir-tasarım-sanattan yoksun toplumların katma değerli ürün üretebilmesi, 10 bin dolar seviyelerinden 20-25 bin dolar seviyelerine çıkabilmesi mümkün olamaz. On liraya ürettiği ürünü dış pazarlara 100 liraya satabilen ülkeler yüksek katma değerli ürüne sahiptir. Maliyeti Ar-Ge vb. masraflarla on lira olan bir ürün, 11 liraya satılıyorsa bu katma değeri yüksek ürün kategorisinde değerlendirilemez. Üreterek sattığımız mallara, dünya genelinde gelir düzeyi yüksek kesimden talep artarak devam ediyorsa, fiyatı yükselse de talepte herhangi bir eksilme olmuyorsa, ağır sanayiye, yüksek teknolojiye ve gelişmiş pazarlama tekniklerine sahip yetişmiş personele sahipseniz, üretim maliyetiniz 10 lirayken, 100 liraya satıp 90 lira kar edebiliyorsanız, herkesin kolayca yapamadığı ve taklit edemediği bir ürününüz varsa, korkmadan yürüyün, katma değeri yüksek bir ürüne sahipsiniz demektir! Girişim gücü yüksek, gençliği yeterince dinamik olan bu toprakların insanına güveniyoruz, katma değeri yüksek, kıymetli ürünleri yapabilecek kapasiteye sahip olduğundan hiçbir şüphemiz yok, yeter ki birileri insanlarımızın önünü kesmeye, toplumu dizayn etmeye çalışıp kirli operasyonlara yeltenmesin. *** [caption id="attachment_408912" align="aligncenter" width="1100"] GDO'lu ürünlerle sağlığımızdan oluyoruz[/caption] YERLİ TOHUM Dünya ortalamasının çok üzerinde ekmek tüketiyoruz, ne yazık ki yedikçe yediren bu ekmeğin faydasından çok zararını görüyoruz. Hem sağlığımızdan oluyoruz hem de tonlarca ekmek çöpe gidiyor. Marshall yardımıyla beyaz ekmekle tanışan yurdum insanı, Avrupa’dan uzun yıllar sonra bunun zararlarını öğrenip, tam buğday ekmeğe geçti. 1950’lerden sonra yardım adı altında ülkemize sokulan GDO’lu cüce buğday, aslında glütenden, çölyak, diyabet, obezite gibi çok sayıda hastalığı da beraberinde getiren buğdayımsı bir laboratuvar tasarımı üründü. Şekerden astıma, her tür hastalığa davetiye çıkaran ürün, Anadolu’muzun Kavılca ve Siyez buğdayının yerini almasının bedelini, sağlıksız bireyler olarak hastaneleri doldurup sağlık sistemimize yüklenerek ağır biçimde ödüyoruz. Yerli Ata tohumu ile yapılan geleneksel tarım, organik tarım desteklenmeli, hızla GDO’suz, kimyasal gübre ve ilaçsız tarıma geçilmeli, katkısız ürünler teşvik edilmeli. Aksi takdirde sağlıksız bireylerin yoğunlukta olduğu bir toplum olmanın bedelini yakın gelecekte çok daha ağır biçimde öderiz.