Kültür-Sanat

Emin Antik Sanat Merkezi'nde kültür ve sanatın sürreal yansımaları tartışıldı

Emin Antik Sanat Merkezi, sanatseverlerin ilgiyle takip ettiği bir etkinliğe daha ev sahipliği yaptı. "Kültür Sanat ve Edebiyatta Sürreal İzdüşümler" adlı panel, Prof. Dr. Erdem Ünver, Dr. Öğretim Üyesi Evren Tural ve Prof. Hasan Pekmezci'nin katılımıyla gerçekleşti. Sanat Eleştirmeni ve Yazar Ümit Yaşar Gözüm'ün moderatörlüğünde yürütülen etkinlik, katılımcılara farklı perspektiflerden bir sanat ve kültür izlenimi sundu.

Abone Ol

CEMRE POLAT/ANKARA- Emin Antik Sanat Merkezi, "Kültür Sanat ve Edebiyatta Sürreal İzdüşümler" paneliyle Prof. Dr. Erdem Ünver, Dr. Öğretim Üyesi Evren Tural ve Prof. Hasan Pekmezci'yi ağırladı. Sanat Eleştirmeni ve Yazar Ümit Yaşar Gözüm'ün moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte, farklı düşünce akımlarının günümüzde kültür ve sanata yansımaları üzerinden “Sürrealizm” ve “Dadaizm” başlıklarına vurgu yapıldı. 
Dünya savaşının barbarlığına karşı bir protesto olarak ortaya çıkan Dadaizm ve “gerçeküstücülük” anlamına gelen sürrealizmin günümüzde hala varlığını koruyup korumadığı, bu akımların günümüz dünyasında sanata ve kültüre etkilerinin irdelendiği panelde ilk olarak söz alan Prof. Hasan Pekmezci, 20. yüzyıl sanatçılarının felsefe ile olan ilişkisine vurgu yaparak insanın varlığını ortaya koymak için sanatın güçlü bir araç olduğunun altını çizdi.
PEKMEZCİ, “HER İNSANINBİR YAŞAM FELSEFESİ OLMASI GEREKİR”
Eğitim sistemlerinin yaşam felsefesini öğretememesinin sanat ve kültür kavramlarının geri plana itilmesine sebep olduğunu vurgulayan Pekmezci, her sanatçının bir yaşam ve sanat felsefesine sahip olması gerektiğini savundu ve dünya genelindeki sanatsal çalışmaları yakından takip ettiğini ifade etti. 
Çağın gerekliliklerini yaşamanın önemine vurgu yapan sanatçı, konuya dair şöyle konuştu: “20. yüzyıl sanatçılarının felsefeyle birlikteliği insanın varlığını ortaya koyar. Çağımızda her insanın bir yaşam felsefesi olması gerekiyor. Eğitim sistemlerimiz bu yaşam felsefesini öğretemediği için sanat ve kültür gibi kavramlar geri plana itiliyor. Her sanatçı mutlaka bir yaşam ve sanat felsefesine sahip olmak zorundadır. Depremin ardından Türkiye’de çok önemli çalışmalar yapıldı. Çağın getirdiği şeyleri yaşamak zorundayız.”
Ardından söz alan Prof. Dr. Erdem Ünver ise sanatın kişisel iradelerle ortaya çıkmadığını, aksine sanat sosyolojisi ve felsefesi ile ortak bir zeminde buluştuğunu ifade etti. Sanatın geçmişten günümüze kadar farklı dönemlerde farklı şekillerde kendini gösterdiğini belirten Ünver, sanatın bilim ve teknoloji gibi sürekli değişen unsurlara paralel olarak evrim geçirdiğini dile getirdi. 
ÜNVER, “SANATÇI, VARLIĞINI ALGILAMAK İÇİN DEĞİŞMEK ZORUNDADIR”
Sanatçının kendi varlığını algılama ve ilişkileri sorgulama yeteneğine vurgu yaparak sürrealizmin gerçekliği irdeleyen bir akım olduğunu aktaran Ünver, “Sanat kişisel iradelerle ortaya çıkmış bir olgu değildir. Sanat sosyolojisi ve sanat felsefesi ortak bir noktada buluşur. 
Arkaizmden klasik döneme, sanayi dönemine, teknoloji dönemine kadar sanatın çok farklı şekillerde karşımıza çıktığını görürüz. Bilim ve teknoloji değişirken sanat da sürekli değişiyor. Sanatçı, varlığını algılamak ve varlıklar arasındaki ilişkileri sorgulamak için değişmek zorundadır. Evrende aklımızın alamayacağı büyüklükte değişimler oluyor. Bizler de değişiyoruz. Bilim, nesnel gerçekleri ortaya koyar. Sanat, irreal (gerçek dışı) dünyanın varlığını oluşturmak ihtiyacından ortaya çıkar. Bir sanatçı dünyadaki nesneyi aynen resmetmek zorunda değildir” sözlerini aktardı.
“DADAİZM BİR BAŞKALDIRIDIR”
Sürrealizmin anlamlandırılması noktasında Dadaizm’in çok önemli bir yere sahip olduğunu aktaran sanatçı, “Sürrealizm alışılmış gerçekliği dışlar. Sanatçının gerçekliği kendi bilinçaltına dayanır. Sürrealizmin ne olduğunu bilmek için Dadaizm’i anlamak gerekir. Dadaistleri bilmeden, tanımadan sürrealizm tam olarak kavranamaz. Bu felsefenin arkasında yatan en önemli şey, 1. Dünya Savaşı ve bu savaşın getirdiği yıkımdır. Dadaistler sadece savaşa değil, bu aklın ortaya koyduğu tüm değerlere ve sanata karşı çıkar, yani çok önemli bir başkaldırıdır. 
Dadaistler, bilinçaltı dünyasını sanata kazandırmışlar, insana ait gizemlere kapı aralamışlar, insan doğasının derinliklerinin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Kullandığı sanat diliyle etkileri hala devam etmektedir” diye konuştu.
TURAL, “SÜRREALİZMİN BESLENDİĞİ EN ÖNEMLİ ŞEY PSİKANALİZDİR”
Dr. Öğretim Üyesi Evren Tural, Breton'un Sürrealist Manifestosu’nda yer alan “psişik otomatizm” kavramını ele alarak sanatçının ruh haliyle o anki tecrübelerini bilinçaltı ifadesi olarak yansıttığını açıkladı. Sürrealizmin psikanalizden beslendiğini ve Freud'un etkisini vurgulayan Sanatçı, sürrealizmin bireysel ve toplumsal psikoloji üzerindeki etkilerini anlatarak sanatın toplumsal sorunlara yönelik farkındalık oluşturduğunu ifade etti.
Tural, konuya dair “Breton, Sürrealist Manifestosunda bilinçaltının saf ve temiz bir ifadesi olarak ‘psişik otomatizm’ kavramını kullanıyor. Benim çalışma yöntemime yakın olan psikolojik otomatizm, sanatçının tuval başına geçip eskiz yapmadan o anki ruh haliyle yaşadığı olayların, tecrübelerin zihnindeki tezahürünü yansıtmasıdır. Sürrealizmin beslendiği en önemli şey psikanalizdir. 
Freud, bilim insanlarının çok etkilendiği biridir. Bizler sanat eğitimcisi olarak işe ilk başladığımızda bize öğretilen çocuk resmi ve karakter analizi çocuk psikologları tarafından kullanılan bir yöntemdir fakat yetişkin bir bireyin yaptığı resimlerden onun kişisel analizini yapmak manasız olur. Çünkü resminizi her ne kadar hiçbir şey düşünmeden yaptığınızı söyleseniz de bu çok mümkün değil” diye konuştu. 
“GÜNÜMÜZDE SANATIN SON DERECE BİREYSELLEŞTİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Tam anlamıyla bir bilinçaltı aktarımının imkânsız olduğunu vurgulayan sanatçı, ressamın bilinçaltının da yaşadığı toplumdan etkilendiğini söyledi. Sürrealizm akımına kadar bireysel çalışmaların ön plana çıkmadığını aktaran Tural, günümüzde sanatın bireyselleştiğini ifade etti. 
Konuya dair Kübizm ve Kübizmin en büyük temsilcilerinden Picasso’dan örnekler veren Tural, “Picasso’nun alışılagelmişin dışında formlarda yaptığı figürler çocuk resimlerine benzetiliyor. Picasso da ‘Keşke bir çocuk kadar saf resimler ortaya koyabilsem’ diyor. Aslında bilinçaltını ortaya koymak yaşımız gereği imkânsız. İster istemez bazı kaygıları göz önünde bulunduruyoruz. 
Sanatçı, ait olduğu toplumun içinde yaşar. Günümüzde sanatın son derece bireyselleştiğini görüyoruz. Uzunca yıllar toplumun sorunlarını irdeleyen resimler ortaya konmuş ama sürrealizme kadar bireysel psikolojiler ortaya çıkmamıştı. Bilinçaltı kavramı kişiye özel olanı ifade edebilir ama bilinçaltı, içinde yaşadığı toplum tarafından yaratıldığı için toplumdan ayrı tutulamaz” diye konuştu.
GÖZÜM, “SÜRREALİZM, BİREYİN SAPKIN YANINI TEDAVİ ETMEYE ÇALIŞIR”
Son olarak konuşmalara katkı sunan Yazar ve Sanat Eleştirmeni Ümit Yaşar Gözüm ise sürrealizmin insanın iç dünyasına olan yolculuğunu ve özgürlük kavramını ele aldı. Freud'un özgürlük kavramını ve sürrealizmin bu özgürlüğü keşfetmeye yönelik bir çaba içinde olduğunu aktardı. Gözüm ayrıca, sanatın bireysel ve toplumsal düzeyde tedavi edici bir rolü olduğunu belirterek sürrealizmin bu açıdan önemli bir görev üstlendiğini vurguladı.
Gözüm, konuşmasında “Bir ekol yaratmak ve onun kıyısında dolaşmak ayrı şeylerdir. İnsan halden hale rahatlıkla geçebilecek bir varlık. Freud, özellikle edebiyat ve kültürde yansımalarına baktığımızda ‘Bilinçaltında yaşadığımız şeyler bizim özgürlüğümüzdür, bunu bize sağlayan şey de rüyalarımızdır’ der. Bunu yaşamın içine çektiğimizde rüyalarımız başkalarının kâbusu olabilir. 
Sosyal psikoloji, toplumun içindeki bireysel sapmaların arka planını incelemek için önemlidir. Felsefe, yaşamın tüm alanlarına dair yol haritalarını ortaya koyar. İnsan, doğayı keşfederken yolundan sapar. Sürrealizm, sosyal psikoloji anlamında bireyin bu yanını tedavi etmeye çalışır, yani önemli bir görevi vardır” ifadelerine yer verdi.