Emin Antik Sanat Merkezi Cumhuriyetin 100’üncü yılı dolayısıyla Ekim ayında gerçekleştirdiği söyleşi dizisinin sonuncusunu Türki Cumhuriyetlerdeki çalışmalarıyla tanınan yazıt bilimci Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz’ın “Bilge Kağan’dan Atatürk’e Türk Damgaları” isimli konferansıyla tamamladı. Alyılmaz, çalışmalarını sürdürdüğü (kök)Türklerin yaşadığı Moğolistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Çin, Rusya, Kafkaslar ve Anadolu’daki yazıtlara ilişkin önemli anekdotlar paylaşarak, katılımcıları Türk toplumunun köklerine inen bir yolculuğa çıkardı.
NAZ AKMAN/ANKARA - Emin Antik Sanat Merkezi ev sahipliğinde Cumhuriyetin 100’üncü yılı dolayısıyla gerçekleştirilen “Bilge Kağan’dan Atatürk’e Türk Damgaları” konferansı konuşmacısı yazıt bilimci Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz
Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, Türk boylarının iz bıraktığı coğrafyalardaki yazıtlara ilişkin önemli bilgiler verdi. “Türk dünyasına üstün hizmet ödülü” sahibi olan Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, Asya coğrafyasına dağılmış (Kök) Türk harfli yazıtların belgelenmesi konusunda yürüttükleri bilimsel çalışmalar ışığında, Türklük bilimine adadığı ve bu yazıtları bilim dünyasına kazandırdığı belgeleri, fotoğrafları dinleyicilerle paylaştı. Alyılmaz, Cumhuriyetin 100’üncü yılı dolayısıyla verdiği konferansta tarih, dil tarihi, sanat tarihi, yazıt bilim ve kazı bilim alanındaki bu çalışmalar perspektifinde Türk milletini, kültürünü, yaşam biçimini gözler önüne serdi.
Terzioğlu, “Türk devletinin yüz yılı gölgelerde kutlanıyor”
Konferansın açılış konuşmasını yapan Emin Antik Sanat Merkezi Kurucusu İbrahim Terzioğlu, 100’yıl kutlamalarının gölgede bırakılmasına yönelik eleştirilerini dile getirdiğini “Türkiye’de yaşayan her fert yüreğinde Cumhuriyet sevdası, Türk bayrağı ve Atatürk sevgisiyle beraber aile içinde olsa bile bu coşkuyu yaşamaya çalışıyor. Maalesef Türk milletinin demokratik anlamda kurduğu ve Mustafa Kemal Atatürk ile arkadaşlarının zor şartlarda dişini tırnağa katarak, Anadolu halkının canını feda ettiği Cumhuriyet’in bir asırlık yaşı gölgede bırakılıyor. Filistin bölgesinde çok acı bir tabloya tanıklık ediyoruz; çocukların, kadınların, gençlerin katledildiği bir dönemdeyiz. Herhangi bir canlının hunharca katledilmesine karşıyız. Fakat sanki cumhuriyeti bir yıl sonra da kutlama durumumuz varmış gibi bunu gölgede bırakma pahasına Filistin’i anma mitingleri yapılıyor. Biz dişimizle tırnağımızla kurmuş olduğumuz dünyadaki en güçlü Türk devletinin yüz yılını gölgelerde kutlayacağız. Yas ilan edilsin hikayesiyle bu milletin anlı şanlı bayramı kutlatılmıyor. Türk milleti olarak dünyanın her yerinde her zaman mazlumun yanında olmuşuz. Türk tarihinde hiçbir zaman başka bir milletin zulmüne sebep olmamışız. İsrail’i kınıyoruz, zulme karşıyız. Sustukça konuşmadıkça milletin iradesiyle dalga geçiliyor. Bu millet Atatürk’ün arkasında ülkenin dört bir yanında mücadele vermiştir. Elbette Cumhuriyetimizi kutlayacağız. Değerli bilim insanımız Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz ile ‘Bilge Kağan’dan Atatürk’e Türk Damgaları’ konferansıyla bu özel kutlamamızı pekiştireceğiz. Atatürk’ün hayatında vurmuş olduğu en büyük damga ve mühür Türkiye cumhuriyetidir” dedi.
Alyılmaz, “Bizlere bu coğrafyayı dar etmek isteyenlerin Filistin üzerine çöreklendiğini görüyoruz”
Konferansa başlamadan önce İsrail- Filistin savaşını kınadığını ifade eden Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, “Bugün acının dorukta yaşandığı coğrafya bizim kültür coğrafyamızdır. Sınırlarımız içinde değil ama oraya düşen her obak bizim içimize düşüyor. Onlarla gülen, onlarla ağlayan milletin mensuplarıyız. Ama biz yas toplumundan gelen bir millet değiliz. Tüm tarihi zaferler dolu bir milletin mensubuyuz. Bizlere bu coğrafyayı dar etmek isteyenlerin bugün Filistin üzerine çöreklendiğini görüyoruz. Hiçbir zulüm faydalı olmamıştır. Türk millet olarak güçlü oldukça kültür coğrafyamız içindekilere ümit olmaya devam edeceğiz. Biz Anadolu bilgelerinin ifadesiyle ‘kan kussak da kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz.’ Cumhuriyeti elbette ki en iyi en güzel şekilde kutlayacağız, her gün tadını çıkaracağız” dedi.
“Yazı gelişmiş bir kültür ve medeniyetin göstergesidir”
1989 yılında Moğolistan’a giderek yazıt bilimi üzerine eğitim alan Alyılmaz, 1997 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin başlattığı en büyük projelerden biri olan Moğolistan’daki Türk anıtları projesinde ekibiyle beraber önemli işlere imza atarak, bilimsel gerçeklerle Türk milletinin değerlerini geleceğe taşımaya katkı sağladı. Türk milletinin “göçebe, barbar veya vahşi” olmadığına yönelik önemli belgelere rastladıklarını ifade eden Alyılmaz, yerleşik kültür ve medeniyete sahip Türk milletine ait dünyanın pek çok yerindeki izleri kayıt altına aldıklarını ve tarihe not düştüklerini belirtti. Alyılmaz, “Türk; kökleri mazide, gövdesi halde, dalları ve yaprakları istikbalde olan köklü bir çınardır. Türk kendine ait tarihi, dili, yazısı, sayısı, yerleşik kültür ve medeniyeti olan uygar bir milletin adıdır. Yazı gelişmiş bir kültür ve medeniyetin göstergesidir. Yazısı olan bir millet için uygarlığın göstergesi olarak başka bir şey aramayın. Sayısı olan bir millet için başka bir şey aramayın. Sayı sistemi bir milletin var oluşunun en büyük göstergesidir. Türklerin ilk yazısı da tüm insanlıkta olduğu gibi kaya üstü tasvirler yani Pedrogliflerdir. Aidiyetliğin, mensubiyetin, etnik ve kültürel kimliğin sembolü damgalardır. Pedroglifleri damgalara dönüştürüyorlar, damgaları Epigrafyanın bir parçası olarak görüp tamamını belgelendiriyoruz. Bizim için bir halının üzerindeki desen de resim de kaya üstü tasvir de Epigrafyanın konusudur. Fonetiğin karşısındaki her şey grafik dile aittir, grafik dil de Epigrafyanın ana koludur. Türk Dil Kurumu’nda yazıt bilimi kolunu kurmamın en büyük nedeni de buydu” sözlerine yer verdi.
“Anadolu’yu Türklere coğrafya yapan Kınıklar’dır”
Türk dilleriyle ilgili çalışmalarıyla bilinen Kaşgarlı Mahmut’un, 21 Oğuz boyundan söz ettiği çalışmasında Anadolu’yu Türklere yurt kılan boyun Kınıklar olduğunu belirttiğini söyleyen Alyılmaz, şu bilgileri verdi:
“Kaşgarlı, Oğuz boylarının tek tek isimlerini veriyor. Anadolu’yu bize yurt kılan Kınıklar, Selçuklular. Selçuklular Kınık boyuna mensuptu. Kaşgarlı Mahmut, 21 Oğuz boyundan bahsederken Kınıkları ilk sıraya koyuyor. Ama biz Kınıkların damgasını bilmiyor, adını bilmiyoruz sadece bir maden suyu markası olarak biliyoruz. Ne kadar acı. Anadolu’yu bize gerçekten coğrafya yapanlar Kınıklar. Selçuklular Anadolu’da hem bilimin hem de sanatın öncüleri olmuştur. Pedroglifler, damgalar, yazıtlar ve dövmeler. Dövme vücudun dilidir, dövme inancın bedenle bütünleşmesidir. Atalarla torunları birbirine bağlayan en güçlü bağdır, epigrafik unsurdur. Yenisey Yazıtları genelde Kırgızlara aittir, dokuz Oğuzlara yani Uygurlara aittir. Şu an 581 yazıtın elimizde fontları var. Bilgisayarlarımızda o fontlarla yazılar yazıyoruz. Üç boyutlu modellemelerini yapıyoruz, sanat eserleri üretiyoruz. Abdulhaluk Çay’ın devlet bakanlığı ve Öner Kabasakal’ın TİKA başkanlığı zamanında Orhun Yazıtları’nın restorasyonu ve konservasyonuyla ilgili çalışmalar yürütülürdü. Türkiye Cumhuriyeti olarak kazılar yapıldı. Hem yazıtlar kurtarıldı hem de 10 bin 350 kurganın rölövesi, taraması yapıldı. Bir yazı geleneği varmış onu görüyoruz. Gerçek anlamda Türklerin mezar geleneği; yazıt, sağlı sollu heykeller arka tarafta da kabir. Buna en çok benzeyen yer ise Anıtkabir’dir. Konuşmaya ‘Bilge Kağandan Atatürk’e Türk Damgaları’ adını bu nedenle verdik. Anıtkabir’i yapan insanlar bilge insanlardı, Türk yaşayış ve inancını çok iyi bilen insanlardı. Bilge Tonyukuk yazıtı bu sene ne yazık ki yerlerden sökülerek, depoya kaldırıldı, yerlerinde korunmasını çok arzu ediyorduk ama yüzey yapıp daha sonra koyacaklar. UNESCO 2020 yılını Bilge Tonyukuk yılı ilan etmişti, 2021 yılında benim Bilge Tonyukuk kitabım yayınlandı. Bu yazıtlarda ‘üstte gök çökmedikçe altta yer delinmedikçe ey Türk milleti senin devletini düzenini kim bozabilir. Ey Türk milleti titre ve kendine dön’. ‘Türk milletinin birlik bütünlük içinde olduğunda güçlü bir devlet kurduğunu buraya yazdım. Birbirine karşı hataya düştüğünde yok olup gittiğini buraya yazdım’. Yazıtların temelinde kurt başlığı var, Atatürk bir bozkurt olarak görülmüş, yurt içinde ve dışında onun adına bozkurt adlı kitap yazılmış. Yazıtlarda ‘babam kağanın askerleri kurt gibi düşmanları koyun gibi’ denilir. Atatürk de kurt başlarını paraların üzerine koymuş. Ahlat’ta 6 bin 208 mezar taşı var, üzerinde kurt başlı ejder tepelik yer alıyor.”
“Çin’de 52 yazıt belgeledik”
Çin’de 52 yazıt belgelediklerini ifade eden Alyılmaz, “Anadolu topraklarında yaşayanlar çoğunlukla Oğuz Türkleridir, Oğuzların yazıtları Talas ve Koçkor yazıtlarıdır. Bugün Kırgızistan’da Kazakistan’daki Talas yazıtları onlara ait değildir, Talas ve Koçkor yazıtları orada yazılmış Oğuzlara aittir, o coğrafyada yazıtlarını bırakmışlardır. İran’da 281 heykel tespit ettik. Bunlar tamamen o coğrafyada yaşayan Türklerin eserleri. Çin imparatorluk arşivinde 50 bin görüntü çektik, bu görüntüler hiçbir yerde yok. Çin’de yazıtlarımız var, Göktürk Yazıtları, burada 52 yazıt belgeledik. Bu sene UNESCO 2024 yılını Kaşgarlı Mahmut yılı ilan etti, ben de 2015 yılında İpekyolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri kitabını yazdığımda böyle bir yıl ilan edileceğini bilmiyordum” dedi.
Türkler göçebe miydi?
Türklerin göçebe olduğuna dair rivayete ilişkin de bilgiler veren Alyılmaz, “Her milletin mutlaka konar göçer bir dönemi olmuştur. Mutlaka avcı toplayıcı dönemi olmuştur. Bizim de oldu, bugün yine var. Toroslarda hala konar göçer hayat yaşanıyor. Bilge Kağan ‘Bu kadar yer gezdim dolaştım Ötügen’den daha güzel bir yer görmedim, Türk milleti Ötügen’de oturur ve buralara kervanlar sevk ederse, ticaretle uğraşırsa hiçbir sıkıntısı kalmaz’ diyor. Ötüken, ricaya, arza çıkılan yer yani başkent demektir. Çalışmalarımızda kanalizasyon sistemi, içme suyu kanalları, altın çatal, tabak, kaşık, porselen mutfak gereçleri, ibrik, kemik tarak, makasa rastlıyoruz. Nazım Hikmet, ‘Dünyada tüm Türk eserlerini yok etseniz, tüm Türkleri yok etseniz sadece Şeki Hanları Sarayı kalsa, Şeki Hanları Sarayı Türklerin göçebe değil yerleşik, barbar değil medeni olduğunu ispat etmeye yeter de artar bile’ diyor” diye konuştu.