Kültür-Sanat

Emin Antik Sanat Merkezi’nde Ankara’nın tarihine ışık tutuldu

Abone Ol

Yazar Abdi Deniz’in “Atpazarı Okulu” ve “Zerezek’ten Ankara’ya S’lerle Yolculuk” kitaplarını konu alan söyleşi, Emin Antik Sanat Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleşti. Yazarın ve Mimar K. Mükremin Barut’un konuk olduğu söyleşiyi kent tarihi yazarı İbrahim Terzioğlu yönetti. Etkinlikte, Deniz’in kitaplarında geçen eski Ankara Kalesi, Atpazarı, Çengelhan ve Çukurhan’da yaşanmış öykülerdeki duayen isimlerin akıl hocalığı ile Ahilik geleneğinden konuşuldu. Yazar, konuşmaların ardından okurları için kitaplarını imzaladı.

Cemre Polat/ANKARA

Emin Antik Sanat Merkezi Ankara’nın kültür ve sanat hayatına katkıda bulunmaya devam ediyor. Yılın her ayı düzenli olarak sergi ve paneller düzenleyen sanat merkezi, bu hafta Yazar Abdi Deniz’in “Atpazarı Okulu” ve “Zerezek’ten Ankara’ya S’lerle Yolculuk” kitaplarını konu alan bir söyleşi organize etti.

Yazar Abdi Deniz ve dostu Mimar K. Mükremin Barut’un konuk olduğu söyleşinin moderatörlüğünü Emin Antik Sanat Merkezi kurucularından, kent tarihi yazarı İbrahim Terzioğlu üstlendi. Etkinlikte, Deniz’in kitaplarında geçen eski Ankara, Ankara Kalesi, Atpazarı, Çengelhan, Çukurhan ve burada yaşanan öykülerdeki duayen isimlerin akıl hocalığı ile Ahilik geleneğinden konuşuldu.

Yoğun katılımla gerçekleşen etkinliğe çok sayıda sanatsever katılırken aralarında Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Ankara Kalesi Çalışmaları Meclisi Başkanı Şevket Bülend Yahnici, Altındağ Eski Belediye Başkan Vekili Yunus Keleş, Türk Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Filiz Yavuz, ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Çetin Ünal ile Felsefeci, Yazar Ümit Yaşar Gözüm’ün de bulunduğu davetliler, konuşmalarıyla söyleşiye katkı sundu.

Terzioğlu, “Ankara Kalesi’nin ticari anlamda eski görkemli günlerine dönmesini istiyoruz”

Söyleşinin açış konuşmasını yapan Moderatör İbrahim Terzioğlu, Ankara Kalesi’nin eski günlerini yad ederek geçmişe özlem duyduklarını söyledi. Dinleyicilere yazarın kitaplarını tanıtan Terzioğlu, “Abdi Deniz, Atpazarı Okulu’ndan aldığı iş ahlakı ve dürüstlüğü ile ülkemizin gayrimüslim tüccarlarını, Atpazarı çevresindeki esnafla ilişkilerini anlatacak. Atpazarı ile Zerezek birbirini tamamlıyor. Abdi Bey burayı renklendirilmiş bir tablo haline getirmiş.

Ankara Kalesi’nin ticari anlamda eski görkemli günlerine dönmesini istiyoruz çünkü hayat ticaretle dönüyor. Ekonomi şu an kötü durumda, daha düne kadar Ankara Kalesi’ne yatırım yapan işletmeler bugün bunu yapamıyorlarsa yönetimlere bakmak gerekiyor” diye konuştu.

Deniz, “Ahilik, sadece ticari değil sosyolojik anlamda da önemli bir kültür”

Kitapların yazım süreci hakkında ayrıntılı bilgiler veren yazar, Kale’de yaşadığı yıllarda esnafın birbirilerine duyduğu güveni örneklerle anlattı. Babasıyla uzun yıllar Atpazarı’nda esnaflık yaptıklarını söyleyen Deniz, Ahilik kültürüyle yetişen esnafın dürüstlüğünden söz etti. Yazar, “Kitabı yazmam için beni yönlendiren kişi Mükremin kardeşim oldu. 4-5 yılda tamamladığım kitabımda ağırlıklı olarak Atpazarı’nı işledim, esnafı anlattım. Babam Atpazarı’na 1950’de gelmiş. Ondan önce yakın köylümüz olan Sabancı’ların yanında sıva ustası olmuş.

12 yaşımdayken annem beni köyden babamın yanına gönderdi. O zaman babam İç Kale’de Ramazan Şemsettin Camii’nin karşısında oturuyordu. 1964 yılında ailecek buraya taşındık. Babam, 1970 yılında iş yeri açtı ve 2010’a, dükkânı kapatana kadar Atpazarı’nda kaldı.  

Atpazarı Ahilerinde birbirilerine karşı tam bir güven vardı. Söz, senetti. Ahilik kültürü sadece ticari anlamda değil, sosyolojik anlamda da önemli bir kültür” diye konuştu.

Kitabının “Atpazarı Ahileri” bölümünde yer alan bir anısını aktaran yazar, kendini yetiştiren esnaftan öğrendiklerini şöyle anlattı: “17-18 yaşındayken babam beni bir işe göndermişti, orada Hacı Şükrü İlhan Amca bana bir öğüt verdi: ‘İş yerine giren insanı önce hırsız, ikinci olarak dolandırıcı, sonra müşteri olarak göreceksin’ dedi. Lise bittikten sonra 1973’te Atpazarı’na çıktım. Bir müşteri dükkândan bir şeyler aldı, ‘Aşağıda arabam var, bunları el arabasına yükleyelim de arabanın arkasına atalım’ dedi. Gittik, arabaya yükledik. Sonra bana ‘Dükkânda salçayı unuttum, onu alıp gelir misin?’ dedi. Döndüğümde araba yoktu, adam gitmişti. İşte o zaman Hacı Şükrü İlhan Amca’nın bana söylediği anekdotu hatırladım.”

Barut, “Atpazarı esnafının her biri filozoftu”

Ardından söz alan K. Mükremin Barut ise kitabı okuduğunda esnaflık ile ilgili birçok şey öğrendiğini, Ahilik hakkında aydınlatıcı bilgiler gördüğünü söyledi. Atpazarı esnafının her birini bir filozof olarak gördüğünü söyleyen Barut, “Abdi ilk eskizlerini bana gösterdiğinde ‘Bu kitabı mutlaka yazmalısın’ dedim. Kitabı okuduğumda esnaflıkla ilgili hiçbir şey bilmediğimizi anladım. Türkiye’de Ahilik ve loncalar hakkında çok şey okumuştum ama Abdi bunları başka bir vizyonla anlatmış. Abdi’yi tanıdığım ilk yıllarda Atpazarı bugünkü gibi değildi. Babası, rahmetli Osman Amca’nın dükkanına gelirdik, o zaman buradaki tüm esnaf birer filozoftu” diye konuştu.

“Toplum, kendi kültürel mirasını yok etmemeli”

Ankara’nın mimari belleğinin giderek yok olduğunu söyleyen Barut, memlekete duyulan aidiyet duygusunun azaldığını vurguladı. Kentin korunması için mücadele edilmesi gerektiğini ifade eden mimar, “Ben 1969’da Ankara’ya geldim. Şimdi Ankara’nın yıkılan belleği için mücadele veriyorum. Eti Bank, İller Bankası, Çubuk Barajı yıkılmaya terk edilmişti. Toplum kendi kültürel mirasını, belleğini yok etmemeli. Mustafa Kemal’in gözde mimarlarından Seyfi Arkan’ın binası, İller Bankası yıkılmasın diye eylem yaptığımızda 20 kişiydik. Kentliler olarak kentin korunmasına yardım etmemiz gerekiyor. Yeni gelen nüfusta aidiyet konusunda bir zayıflık var. Mirasımızda daha fazla kayıp yaşanmasın diye mücadele vermeye devam ediyoruz” sözlerini aktardı.

Yahnici, “Ankara Kalesi, Türkiye’nin tarihine tanıklık eden çok önemli bir yer"

Davetliler arasında bulunan Şevket Bülend Yahnici, söyleşiye konuşmalarıyla katkı sundu. Ankara Kalesi ve çevresinin başkentliler için önemine değinen Yahnici, konuyu kendi çocukluğundan örneklerle şu sözlerle anlattı: “Bizler, Kale tanınsın diye yola çıkan insanlarız. Ankara Kalesi gerçekten Türkiye’nin tarihine ve kültürüne tanıklık etmiş çok önemli bir yer.

Ben çocukken Kavaflar Sokağı’nda bir berber vardı. Aynı berber tıraş yapar, diş çeker, hacamat yapar, sünnet yapardı. Güzel günler yaşadık. Büyüklerimiz bizi korkutmak için sinagogun oraya götürürdü, ‘Haham sizi iğneli fıçıya atar’ derlerdi. Büyüyünce hahamla ahbap olduk. Cumartesi ayinleri için 11 erkek gerekirdi, biz de mahalleden 2-3 kişi Yahudi ayinini yapsın diye gizli gizli oraya gider sonra kaçardık. Yahudi arkadaşlarla birlikte büyüdük. Benim sokağımda Arman Talay oturuyordu, dünyanın en iyi insanlarıydı. Yahudi İshak, Ziraat Fakültesi’ne dekan oldu. Bunların hepsi o dönemin güzellikleri.”

Yavuz, “Ankara’nın geçmişini öğrendikçe burayı daha çok seviyoruz”

Ardından mikrofon alan Prof. Dr. Ayşe Filiz Yavuz ise Cumhuriyetimizin ve Ankara’nın başkent oluşunun 100’üncü yılına özel bir kitap hazırladıklarını anlattı. Çeşitli araştırmalar sonucunda Ankara’ya olan hayranlığının arttığını söyleyen Yavuz, “Türk Yurdu dergisinde 1911’den itibaren Ankara’da neler olduğunu taradık. Ankara hakkında hiç bilmediğimiz değerli bilgiler edindik. Endemik bitkiler, ismi unutulan muhitler... Ankara bir derya deniz. Bu bilgilerin ışığında 100’üncü yıla ait bir kitap hazırlamak istedik. Ortaya çok güzel bir iş çıktı.

Ankara, cumhuriyetlere 5 kez başkentlik yapmış. Dünyanın en büyük ikinci hamamı, Roma Hamamı. Araştırdıkça Ankara daha çok seviliyor ama yeni yapılan yerleri, ihanetleri gördükçe insanın içi acıyor” diye konuştu.

Gözüm, “İnsanlar uçar gider, geriye kültür ve düşünce kalır”

Son olarak söyleşiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Ümit Yaşar Gözüm ise “Söyleşide Ankara ve Kale’nin ticaret ve kültür hayatına değinildi. Sayılan birçok isim, bugün yoklar. İnsan uçar gider, ancak bir toplumda kültür sanat, edebiyat ve düşünce dibe doğru giderse asıl ölüm ve kayboluş o zaman olur. Ankara 2000’lerden itibaren kan kaybetmeye başladı ve bunu durdurmak sizlerin elinde. Bir yandan sivil toplum kuruluşları öte yandan kamu kuruluşları ve bilinçli bireyler eliyle kültür ve sanatı Ankara’da yaşatmalıyız. Ankara sadece bürokrasinin, siyasetin değil; kültür ve sanatın başkenti” sözlerini aktardı.

Yazar Abdi Deniz, etkinliğin sonunda okurları için kitaplarını imzaladı.