NURSUN EREL - Türkiye’nin güneydoğu illerinde onbinlerce cana, büyük kayıplara yol açan, pek çok yerleşim yerini adeta haritadan silen büyük deprem felaketinde “asker neredeydi?” Sorusu hep soruldu. “Asker ilk anda sahaya çıksaydı bunca kayıp olmazdı” diyenler “askeri sağlık sistemi çökertilmese çok can kurtarılabilirdi” görüşünü de savundular.
“Neden TSK sahada yoktu?” Sorusunu “eski bir askere” sormak için Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk’ün görüşüne başvurduk ve görüntülü konuştuk. Solmaztürk “Kanunlar askerin kendiliğinden kışlasından çıkmasına izin vermez, eğer bir gecikme varsa, olduysa bunun nedenini hükümete ve onun bölgelerdeki uzantısı olan valilere sorun” dedi. Solmaztürk asıl sorunun Türkiyede 20 yıldır süren yönetim kültüründe, buyurgan ve despot dilde olduğuna dikkati çektiği söyleşimizde sorularımızı şöyle yanıtladı:
—Yanlış adres—
SORU: Büyük deprem felaketi yaşandığı andan itibaren TSK neredeydi sorusu çok soruldu, siz ne dersiniz?
SOLMAZTÜRK: Askerin kendiliğinden müdahil olması mümkün değil. Son 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin tutumu malum. Silahlı Kuvvetler üzerinde, ister kontrol ister baskı deyin, psikolojik engeller var. Her şey bir yana kanunlar TSK’nın her hangi kışladan kendiliğinden çıkmasına imkan vermiyor. Dolayısıyla bir gecikme varsa bu gecikmenin neden olduğunu hükümete ve hükümetin bölgedeki uzantısı olan valilere sormak gerekir… Silahlı kuvvetleri bunları sorgulamak için bence yanlış adrestir.
SORU: Peki TSK’nın bu büyük afet sırasında derhal harekete geçebilmesi için ne gerekiyordu? Bundan sonraki döneme belki ders olabilir diye soruyorum?
SOLMAZTÜRK: Öncelikle değişmesi gereken, yönetim kültürüdür, esas sorun, her türlü akıl ve bilim yaklaşımını reddeden, merkeziyetçi, ayrıntılara kadar her şeyi kontrol etmeye çalışan bu yönetim kültürüdür. Ekranlarda gördük, Gaziantep’te bir mahallede yıkılan bir binanın önünde iki iş makinası var, AKP genel başkan yardımcısı da hasbelkader orada bulunuyor. Herkes çar naçar yakınlarını enkaz altından çıkarma çabasında, diyorlar ki -buradaki makinalardan biri yandaki enkaza gitsin.- Bunun için oradaki AKP genel başkan yardımcısı Ankara’daki İçişleri bakan yardımcısına mesaj çekiyor, o mesaj nasıl ulaşıyorsa, onun üzerine nasıl talimat veriliyorsa makina sonunda diğer enkaza gelebiliyor… Bu kadar merkeziyetçi, bu kadar yerele yetki vermeyen, görev insiyatifi kullandırmayan bir yönetimin bir afette enkazın altında kalması kaçınılmaz olur…
SORU: TSK’nın sahaya geç inmesi de bu yüzden mi?
SOLMAZTÜRK: Bakınız TSK’nın görevi savaşmaktır, kendi hazırlıklarını savaşa dönük olarak yapar bunun bir parçası da seferberlik planlarıdır, personel, araç ve iş makinaları seferberliği vardır, TSK’nın kendi envanteri dışındaki iş makinaları ve araçların savaş durumunda emrine nasıl geçeceği bellidir. Bu detaylı planlar ve hazırlıklar uyarınca terhis olup ayrılmış bir kişi de savaşta TSK bünyesine alınır. Bu gelen personel hangi noktada hangi birliğe katılacak hangi bölüğün hangi taburun emrine girecek bunların hepsi bellidir, eline sefer görev emri verilir, hiçbir emir beklemeden gider o birliğe katılır. Bu seferberlik planı ile iş makinaları da sokağa bırakılmaz, hangi araçla taşınıp hangi ile, hangi birliğe götürülüp, kime teslim edileceği bellidir. Bu hazırlıkların hepsini TSK, illerin afet ve acil yardım müdürlükleri üzerinden yapar. İçişleri Bakanlığı bünyesindeki AFAD’ın TSK’dan dan daha yetkin, daha hazırlıklı, daha önde olması gerekir. Bu olmazsa işin yürümesi mümkün değil. Oysa deprem savaştan daha büyük bir yıkıma sebep oldu ve bu sürpriz değildi. Bu bölgede bu çapta bir depremin olacağı, çok yıkıcı olacağı, geniş bir bölgeyi kapsayacağı zaten biliniyordu. Sorun şu, 10 ildeki afet ve acil yardım müdürlükleri görevlerini yapmadılar, hiç yapmadılar.
—Hiçbiri görevini yapmamış—
SORU: Ne yapmalıydılar?
SOLMAZTÜRK: Bir kere riski tespit etmeleri gerekiyordu ki bu yapılmıştı ama bu risk tespit edildikten sonra buna dönük hazırlık yapılması bir teşkilatlanmaya gidilmesi, tatbikatlar yapılması, sonuçlara, eksikliklere göre tedbir alınması, personel seferberliği, araç, iş makinaları seferberliği, buna dönük depoların kurulması, bu depolarda stok yapılması ve her şeyden önce bir acil durum yönetim merkezinin il çapında oluşturulması gerekiyordu. Yani bu araçlar nereye gelecek? Hangi iş makinasını hangi operatör kullanacak? Çünkü zamanla yarışılıyor, bu insanlar 24 saat, 36 saat çalışacaklar, vardiyalı çalışma planları yapılması, akaryakıtın depolanması gerekirdi. Hiçbiri yapılmamış, valiler yaptırmamış, AFAD da sormamış. Birden felaketle karşılaşılınca ne yazık ki 20 bini aşkın kayıp oluşuyor, bunun nereye gideceğini de kimse bilmiyor, rakamlardan emin değiliz, insanlar şu anda yiyecek ekmek ve suyun peşindeler. Battaniye peşindeler
Nasıl ki TSK bir savaşla hazırlanırken en kötü durumu düşünüp tedbir alıyorsa sivil sektörün de, AFAD’ın, valiliklerin, İçişleri Bakanlığının bunları yapmış, tedbirleri almış olması gerekiyordu. Şimdi anlıyoruz ki, ne yazık ki, bunların hiçbiri yapılmamış sorun budur.
—Elde asker var mıydı?—
SORU: Cumhurbaşkanı ilk etapta 3 bin 500 askerin bölgeye sevk edildiğini duyurdu, neden böyle
Nasıl bir tahmine dayalıydı? Acaba bu sayıyı kim önerdi?
SOLMAZTÜRK: İlk gün alanda acaba kaç asker vardı? Onu bilmek mümkün değil, kamuoyundan tepki gelince, felaket herkes tarafından sorgulanmaya başlanınca elde ne varsa sahaya sürüldü, ancak bu sürülmenin önceden yapılmış bir plana dayalı sürülme olduğunu sanmıyorum, elde bu birlikler vardı, bunlar gönderildi. Daha sonra Milli Savunma Bakanının açıklamalarından anlıyoruz ki Kıbrıs barış kuvvetlerinden, oradaki kolordudan bir iki tabur getirildi ancak bölgedeki ihtiyaca kıyasla bu gönderilen 3 bin 500 kişi hiç mertebesindedir. 10 bin bile olsa hiç mertebesindedir. Planlamalar ciddi, gerçekçi olsa, tatbikatlar yapılmış olsa, bir kaç bin alel usul askerle bu ihtiyacın karşılanmayacağı ortaya çıkardı. Bu planlamaların olmadığını görüyoruz. Varsayalım ki ki tatbikatlar yapıldı ihtiyaç ortaya çıktı ve orduya bildirildi. Bu askerin de elde mevcut olması lazım, bunlar 3 bin 5 bin gibi kelle hesabı ile belirlenmez. Şu sayıda istihkam bölüğü, şu sayıda piyade taburu, güvenlik asayiş için 2 güvenlik tugayı, 2 komando tugayı gibi bir hazırlık yapılmış olması lazım. TSK’nın da dönüp bu tugayları tefrik etmesi, kendi teçhizatını stoklaması gerekir. Ancak böyle olur, iki tabur gitsin demekle olmaz. Bir tabur gidecekse o taburun kilit personelinin daha önce polis ve jandarma ile tanışması, keşif yapması, kasabayı, mahalleyi sokakları tanıması, telsiz çağrı adları nedir? Nerelerde konuşlanacak, ekmeğini suyunu nereden alacak? Araçlarını nerede park edecek? Akaryakıtını nereden sağlayacak Bunların tespiti ve tatbikatlarının yapılması gerekir. Bunların hiçbiri yapılmamışsa 4-5 tugay da sürseniz asker oradan oraya bakar, ancak bir şeyleri taşır.
[caption id="attachment_264725" align="alignright" width="335"]
Emekli Tuğgeneral
Haldun Solmaztürk[/caption]
—Suriyelilere ev yerine—
SORU:- Kaç asker vardı?- Derken neyi kastettiniz?
SOLMAZTÜRK: Şöyle bir kritik nokta var, bu çapta boşta olup da buraya intikali ettirecek tugay, tabur, istihdam bölükleri var mı? Emin değilim Olsaydı Kıbrıs’tan asker çekmek zorunda kalmazdık. Sınır ötesinde Suriye ve Irak’ta çok büyük miktarda askeri unsurumuz var. Bunlar orada olmasaydı asker çok daha hızlı devreye girerdi. Önceliklerimiz Türkiye'nin afete hazırlanması değil mi? Sonuçta her devletin kapasitesi var, bizim AFAD’ın kapasitesinin bir sınırı var, sınırımızın ötesinde berisinde milyonlarca isana destek veriyor. AFAD bu kapasitesi elde olsa, buralara vermemiş olsa bugün çok farklı durumda olurduk.
Hatırlayın, Tayyip Bey Birleşmiş Milletler genel kuruluna gitti burada Suriye’de kurulacak geçici barınma yerleri ile ilgili, briket evler, kasabalar, köyler, şehirler, her aile için kaç metrekarelik evler kurulacak? Bunları anlattı. Hatta bunları kitap haline getirip BM delegelerine dağıttı. Ülkenin Cumhurbaşkanı ki hükümetin başıdır, Suriye’deki sığınmacılar için kurulacak köyler, kasabalar, briket evler için harcadığı zamanı, ilgiyi, dikkati, önceden olacağı bilinen, üzerinde yüzlerce rapor olan bu depreme hazırlık için ayırmış olsa bugün çok daha farklı yerde olurduk.
—Rusya’ya savaş ilan edildi—
SORU: Savunma Bakanı veya komutanlar yetkisiz miydi? Uyarıda, çağrıda bulunamazlar mıydı?
SOLMAZTÜRK: Bir bakan, komutan, genel kurmay başkanı olmanın ötesinde bu bir vatandaş olarak sorumlulukları var, ama bu kişilerin resmi sorumluluğu da var. Tabii ki normal bir devlette bunlar sorulur insanlara, sorulmalıdır da, başka türlü durum nasıl düzelecek? Ancak sebebi doğru teşhis etmek gerekiyor ki aynı hatalar yapılmasın. Her kurumda bir yönetim iklimi vardır. Bu yönetim iklimi ya merkezi, dayatmacı, buyurgan, despot bir iklim ya da teşvik edici, soran, katılımı teşvik eden bir yönetim iklimidir, Türkiye’de çok uzun süredir yaşanan iklim ortada, bunun tüm sektörlerde etkisi var. Afet gerçekten çok büyük bir afet, ama bu ilk defa olmuyor, pandemi döneminde aynı hatalar yapıldı, Suriye ile sığınmacı krizi hala devam ediyor ki etkisini torunlarımız dahi yaşayacak, sığınmacı krizi halen devam ediyor. İki sene önce İdlib’de Rusya’ya savaş ilan edildi. Neredeyse ben ve bir kaç kişi yalvardık -nereye gittiğinizin, ne yaptığınızın farkında mısınız? Bunun sonuçlarını öngördüğünüz mü? Bu gittiğiniz yolun nereye vardığını biliyor musunuz? Ağzınızdan çıkanı duyuyor musunuz? Rusya, Suriye ve İran’a savaş ilan ediyorsunuz- dedik. -Bir kere öyle bir yetkiniz yok, yetki mecliste, böyle bir savaşa nasıl girersiniz? Diye sorduk. Rusya’ya ultimatom verildi. Sonuçta ne oldu? Zayiat yavaş yavaş büyüdü, o gün 30-35 şehit verdik daha sonra şehitler 50’yi geçti. Ardından da Rusya’ya ultimatom veren Cumhurbaşkanı gitti, geri adım attı.
O zaman da sormuştum, Milli Savunma Bakanı, komutanlar bu konuda Cumhurbaşkanını niçin uyarmadılar? Ya da uyardılar dinletemediler mi? İkna edemediler ya da -ben böyle istiyorum- dedi, katlandılar mı? Neticede tüm ülke olarak onurumuz saygınlığımız zarar gördü. Hala oradayız Buyurgan, dayatmacı, saldırgan hatta kullanılan dile bakarsak, Cumhurbaşkanının, İçişleri, Milli Savunma, Dışışleri Bakanlarının diline bakarsanız, hakaretamiz, alt kademeleri sindiren, bastıran, yıldıran, itiraz edeni kurumların dışına atan, emekli eden yönetim anlayışı var. Afette bile bu uygulamayı gördük.
YARIN: Seçimler ertelenir mi?
Editör: Ahmet Ertüm