“II. Kıbrıs Barış Harekatı”na bizzat katılan Emekli Tnk. Kd. Albay İzzettin Çopur, röportajımızın birinci kısmında Kıbrıs’taki anılarını paylaşmıştı. Röportajımızın ikinci kısmında ise Kıbrıs harekatlarına katılan askerlere madalya verilememesini eleştiren Çopur, emekli bir asker ve vatandaş olarak kendisini üzen hadiseleri dile getirdi. Çopur ile röportajımız devam ediyor...
SULTAN YAVUZ/ ANKARA - “II. Kıbrıs Barış Harekatı”nde görev alan Emekli Tnk. Kd. Albay İzzettin Çopur, röportajımızın ikinci kısmında, Kıbrıs gazilerine madalya verilmemesini eleştirerek, yıllarca bu konuda verdiği mücadeleyi ve emekli bir asker olarak kendisini üzen kimi hadiseleri anlattı. Çopur, en son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a konuya ilişkin bir dilekçe yazdığını ancak bu dilekçenin Erdoğan’a ulaştırılmadığını söyledi. Kıbrıs gazilerine madalya verilmedi Çopur, 1976 yılında Türk askerlerinin Kıbrıs’tan ayrıldıktan sonra madalya konusunun gündeme geldiğini ve o tarihlerde kendisinin dâhil olduğu altı kişiye gümüş ve bronz madalya verilmesinin kararlaştırıldığını belirterek, gümüş ve bronz ayrımının yanlış olduğunu, ateş eden askerin de yemek yapma görevini yapanın da aynı kategoride olduğunu söyledi. Bugüne kadar kendisinin de içinde olduğu Kıbrıs gazilerine madalya verilmesinin söz konusu olmadığını ifade eden Çopur, bu durumu şöyle eleştirdi: “İstiklal savaşına katılanların hepsi altın madalya aldı, biz madalya peşinde değildik ama şehitler vermişken en azından geride bırakacağımız yakınlarımıza bir madalyayı çok görmeyeceklerdi. Bunu daha önceki hükümetler zamanında da pek çok yerde dile getirdim. Bize sadece, iki sene sonra KKTC madalya verdi ve hareketa katılan 33 bin gaziye dağıttı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, KKTC kadar olamıyor mu? Bir kanun ile Kıbrıs gazilerine madalya verilemez mi? Altı üstü 33 bin kişinin madalyası, hiç olmasa tenekeden yapılmış bir madalya verseydiniz, bu çok acı... Ben yıllardır bunun mücadelesini veriyorum, belgelerle konuşuyorum. Ben tank bölük komutanı olarak dört şehit vermişim, Magaosa’yı ele geçirmişiz, bir kaç kişi dışında ne alay komutanına ne muavine ne de tank tabur komutanına madalya verildi. Bu konuda yıllardır sesimizi duyurmuş değiliz, bir kaç programa çıktık, bakın ilk kez 1976 yılında müracaat etmişiz madalyada bizim de hakkımız var diye ama dilekçemiz kolordu ve oradan da kara kuvvetlerine gittiği halde kabul edilmedi. Daha sonra genelkurmaya ve o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a da yazdım, hukuki sırayla gittiğim halde cumhurbaşkanına yazdım diye hakkımda yasal işlem de başlattılar ki en acısı bu...” Çopur, mahkeme sonucunda cumhurbaşkanına yapılan müracaatı istiane edilen suç oluşturulmayacağının değerlendirildiğini söyleyerek, bu olay dışında askeri hayatında kırkın üzerinde takdirname aldığını ve hiç ceza almadığını, soruşturmaya uğramadığını vurguladı. Daha sonra AYM’ye de konuya ilişkin dava açan Çopur, zaman aşımı nedeniyle bir sonuç alamadığını ve 2017 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı dilekçenin de Erdoğan’a ulaştırılmadığını belirtti. Çopur, söz konusu dilekçede Kıbrıs harekatına katılan subay, astsubay ve erlerine hak ettikleri madalyaların daha da geç kalınmadan verilmesini ifade ettiğini ancak CİMER’e yazdığı dilekçenin Cumhurbaşkanı’na iletilmediğini, onun yerine dilekçenin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na yönlendirildiğini söyledi. Çopur, “Ne alakası var Allah aşkına? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda bana, CİMER başvurumun incelendiğini ve devlet ödünç madalya verilmesi talebini KKTC büyükelçiliğine iletilmek üzere kayıt altına alındığını cevap olarak iletti. Şu işgüzarlığa, şu aymazlığa bakar mısınız? Yazıklar olsun, ne diyeyim...” “Bizim askerlerimiz neden oralarda ölüyor?” Çopur, emekli olsa da ülkedeki güzel şeyleri takdir ettiğini ancak kendisini üzen konularda da tarafsız kalamayacağını vurguladı. Bir asker olarak gelecek kuşaklara aktarım yapmanın önemine işaret eden Çopur, internet sitesindeki makaleleri ve kitaplarıyla buna gayret ettiğini belirterek, bir vatansever olarak, “Bu topraklar kan ile alındı. Sevr antlaşması uygulansaydı, Atatürk yırtmasaydı o antlaşmayı, bugün biz ya Polatlı’daydık ya Ankara’da ufak bir yerde kalırdık. Ne Adana kalırdı ne İzmir ne de İstanbul... Dün emperyalist devletler nasıl ki Sevr’i düşündülerse, bugün de Amerikası, Fransası, Rusyası aynı düşüncede. Bu devletlerin Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da ne işi var kardeşim? Menfaati olmasa gelir mi? Bizim askerlerimiz neden oralarda ölüyor? Kaç milyar para harcanıyor oralara... Dostunu, düşmanını bileceksin, o ülkelerin dost olmadıkları PKK’lı, YPG’li teröristlere verdikleri destekten belli. Bizim orada ne işimiz var? Sen oranın devlet başkanıyla daha düne kadar ahbaptın, Esat’la ailecek görüşmüyor muydunuz? Sen aranı bozmasaydın, o adam PKK’yı da YPG’yi de hallederdi, senin hududuna girdiler mi sen onu temizlerdin. Benim askerim şehit oluyor orada, niye ilgililerle görüşmüyorsunuz? Genelkurmay’dan fikir aldınız mı? Kuvvet komutanından fikir aldınız mı Suriye ya da Irak’la ilgili? Eğer onlar da düşündüklerini söylediyseler, hâlâ neden o makamda duruyorlar yanlış olduğunu bile bile? Işık Koşaner baktı ki Ergenokon’un, Balyoz’un önüne geçemiyor, çocuklar suçsuz yere içeri giriyor, bastı, istifa etti. Doğru bildiğin şeyi yapacaksın arkadaşım” dedi. 4 Temmuz 2003 tarihinde Amerikalı askerlerin Kuzey Irak’ta Süleymaniye kentinde 11 subay ve astsubayın başlarına çuval geçirmesi olayının da kendisini çok üzdüğünü kaydeden Çopur, 19 Aralık 2009’da “Türkiye Cumhuriyeti’nin namusu” olarak adlandırdığı kozmik odada, Bülent Arınç’a suikast gerekçesiyle arama yapılmasını da eleştirerek, 2013’te dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs 2013’te Atatürk ve İnönü’yü kastederek “iki ayyaş” demesinin de kabul edilemez olduğunu söyledi. Çopur, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, yedi düvelle savaşmış, bugünkü misakı milli hududumuzu yapmış, korumuş bu iki komutandan sen ne istiyorsun? Onların sayesinde bu parlamenter sistemi kuruldu, sen bu sistemi kaldırıyorsun” dedi. “Zamanın kuvvet komutanları, Türk silahlı gücünün kırılmasına ve itibarsız hale getirilmesine niye yeşil ışık yaktınız?” Çopur, Suriye’nin Halep kentindeki “son Türk toprağı” olan Süleymanşah Türbesi’nin 22 Şubat 2015 tarihinde Işid terör örgütü sebebiyle Suriye’nin Eşme köyüne taşınmasını da eleştirerek, “Kıbrıs’a indirdiğin gibi paraşüt taburu, komando indir, sonra Işid kalıyor mu, bak bakalım. Sen bunu yapabilirdin” diye konuştu. Daha sonra kumpas olduğu ortay çıkan, 2007 tarihinde başlayıp 11 yıl süren Ergenekon ve Balyoz davaları ile general, subay ve astsubayların hapsedilmesi ve ailelerinin de mağdur edilmesine sebep olan hâkim ve savcılardan hesap sorulmadığını kaydeden Çopur, “Bu kadar gelecek vaat eden TSK’nın subay astsubaylarını sen niye mağdur ettin arkadaşım? Dolayısıyla zamanın kuvvet komutanları, Türk silahlı gücünün kırılmasına ve itibarsız hale getirilmesine niye yeşil ışık yaktınız, niye müsaade ettiniz? Bunun doğru olmadığını bilmiyor muydunuz, sonra mı ayıldınız? Yanlış yaptık deme hakkınız var mı, yok; derhal o makamdan istifa edecektiniz” dedi. Muhtelif tarihlerde Atatürk ve eserlerine yapılan saldırılara karşı da üzüntüsünü dile getiren Çopur, “Bu yobaz takımına, bu Cumhuriyet düşmanlarına, rejim düşmanlarına gerekli ceza verilmedi, meydanı boş buldular” dedi. 9 Ekim 2019’da ABD Başkanı Donald Trump’ın, Erdoğan’a söylediği “Eğer iyi şeyler olmaz ise tarih sizi sonsuza kadar şeytan olarak gösterecektir” sözünün de halkı temsil eden cumhurbaşkanına söylemesinden rahatsız olan Çopur, 15 Mart 2020’de Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’in salon kapısında bekletilmemesinden de derin üzüntü duyduğunu belirtti. Çopur, “Senin bekletmeye ne hakkın var? Onu bekletmesi demek, 82 milyon vatandaşımızı bekletmek demektir” dedi. “Kimseye hakaret etmiyorum ama hakkımızı gasp edene karşı durmak da en tabii hakkımız” Manavgat, Marmaris ve Bodrum’da meydana gelen orman yangınlarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Çopur, “AKP hükümetinin yeterli önlem almaması, üç tane kiralık uçakla yangınları söndürmeye çalışması ve bunda başarısız olması, büyük servetin yok olmasına sebebiyet vermiştir. Şayet diye düşünüyorum cumhurbaşkanının kaç uçağı var? 13 tane değil mi? Yüzlerce koruma arabası var, bin yüz odalı sarayı var, dünya kadar masrafı var, görüyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz bir noktada. Gerçi sarayın içine girmek nasip olmadı ama millet sarayı diyorlar, millet benim işte, bir kere bile davet ettin mi Sayın Erdoğan? Ben gaziyim kardeşim, etmedin” eleştirisinde bulundu. Kanal İstanbul projesine karşı görüş beyan eden emekli amirallere de değinen Çopur, “O vatanseverler susmadılar, ben de susmuyorum. Beni hâkimin, savcının önüne koysan bunları tek tek izah ederim, hiçbir kötü niyetim yok, kimseye hakaret etmiyorum ama hakkımızı gasp edene karşı durmak da en tabii hakkımız. İnsansan, memleketini seviyorsan, vatanını, toprağını, bayrağını seviyorsan sana cevap vereceğim, sen şayet bayrağıma, toprağıma saygılı değilsen, ormanıma, gölüme saygılı değilsen, vatandaşıma saygılı değilsen, ben de bunun karşılığını vereceğim arkadaşım” dedi. Bir denizci amiralin resmi üniformasıyla tarikata gitmesini de eleştiren Çopur, “Bizim devletimizin prensiplerine, Atatürk ilkelerine göre silahlı kuvvetlerin talimat yönergelerine göre uygun değildir. Anayasamıza göre de... O zaman al görevden, hesabını sor, bunu yapsalardı Fettullah Gülen olayı ortaya çıkmazdı zaten, aynı tavizleri o zaman da vermediler mi? Buna taviz vererek göz yumulamaz. Bu bizlere, cumhuriyete, laikliğe ters. Anayasa laiklik emretmiş ama sen bunu dikkate almıyorsun. Bunu ihlal edenlere de göz yumuyorsun, o zaman sen benden değilsin arkadaş, sen bu cumhuriyetimi korumuyorsun demektir” dedi.
Editör: Ahmet Ertüm