Özellikle 2000’li yılların başından beri sürdürülebilir enerji kaynaklarına olan yöneliş, her sektörde olduğu gibi otomotiv ve ulaşım sektörlerinde de ciddi bir ilgi uyandırdı ve üretime yönelik, “deli dahi!” Elon Musk’ın önderliğinde ciddi bir ivme kazandı. Aslında 1990’lı yıllarda da bu knuya yönelik girişimler ve sınırlı üretimler olsa da yeterli ilgiyi görmemişti. Bu konuda en önemli itici güçler, fosil kaynakların sınırlı olması ve değişen iklim ile ilgili bu yakıtların kötü sabıkası idi. O dönemlerde olanaksız olarak görülen birçok fikir, günümüzde neredeyse olağan kabul edilebilir olsada, bu teknolojilerin gerçekten sürdürülebilir olduğu ya da doğayı ne kadar koruduğu ile ilgili ciddi tartışmalar halen devam etmektedir.
İşi öncelikle ekonomik açıdan ele almak isterim. Şöyle bir örnek verecek olursak: ülkemizde de satışı olan dünyanın en popüler markası olan elektrikli bir aracın satış fiyatı 3 milyon civarında. Aynı fiyata yine dünyanın en popüler konvansiyonel motorlu bir Alman aracını da almak mümkün. Elektrik tüketimi, benzin ile karşılaştırıldığında aylık yaklaşık 600-700 lira elektriğe, 2500-3000 lira benzin oldukça karlı gözükmekle beraber aracın yaşlanması durumunda iş biraz karışık hale geliyor. Aynı Alman aracın 10 yaşında ikinci elini almak istediğinizde şu anki piyasa değeri 1,5 milyon lira. Elektrikli aracın aynı yaş muadili olmadığı için karşılaştırma yapmak mümkün olmasa da ortada ciddi bir handikap var. En uzun batarya garantisi veren markalarda bile pil ömrü 7 yıl, piller bittiğinde değişim fiyatı ise 21.000 Amerikan doları. Yani aracın ikinci eli aynı fiyat bile olsa aracın ederinin yarısı kadar ek bir masraf gerektirmekte. Dolayısıyla ikinci el piyasada aracın nakit değeri, muadili bir konvansiyonel motorlu aracın yaklaşık yarısı. Amerika Birleşik Devletleri gibi, kullanılmış arabaların yok paraya satıldığı ülkelerde bu bir sorun yaratmazken, Türkiye gibi aracın yatırım aracı olarak kullanıldığı ülkelerde bu gelecekte karşımıza çıkacak önemli bir sorun. Tabi, bu arada elektrikli araçların, fosil yakıt üretenler gibi periyodik bakım masraflarının olmaması ekonomik açıdan avantajlı. Ancak, doğa açısından önemli bir sorun, bu piller eskidiğinde (ki tonlarca ağırlıkta) bu pillerin doğayı kirletmesi söz konusu. Bu pillerin geri dönüşümüne yönelik dünyada çok az sayıda şirket var ve bunların tam olarak vadettikleri hep soru işareti.
Ekonomik açıdan Çin araçları ise çok şüpheli. Dünyada en çok satılan elektrikli araçlar, fiyat performans ölçeğinde daha ucuz olmaları sebebiyle tercih edilmektedir. Satış fiyatları yukarıda bahsi geçen miktarların %50-75’i arasında değişmekte. Vadedilen batarya süreleri de değişkenlik göstermekle beraber genelde 7 yıl kadar, ancak daha bu süreye ulaşılmadığı için netlik kazanmadı. Otoriteler, Çin menşeili araçlara şüphe ile yaklaşmaktalar. Bunun sebebi herhangi bir sorun çıktığında karşınızda muhatap bulamamanız olasılığı ve pil ömrünün daha kısa sürede sonlanmasına dair şüpheler. Zira böyle bir durum “Aliexpress” den tablet sipariş verip, yerine hesap makinesi gelmiş gibi bir durumda kalmanız olasılığı ve bunun bir çözümü olmamasına benzeyebilir.
Yine bu araçlardaki menzil kısıtlılığı özellikle şehirlerarası uzun seyahatlerde ciddi bir sorun oluşturmakta. Her ne kadar ortalama 450 km civarı (bazı modellerde 600, hatta 740 km) bir menzil vadedilmiş olsada, 100 km/saat üzeri süratlerde, klima da açıksa bu menzil 250 km civarına düşmekte. Yani, seyahat öncesi ciddi bir şarj istasyonu yol haritası oluşturmak gerekli ki, şarj istasyonlarının çok sık olmaması ve olan yerlerde de ciddi kalabalık olması bu araçların şehir içi kullanımla kısıtlı olmasına sebep olmakta. Almanya’ya yerleşmiş bir arkadaşım, ülkemize göre çok daha yaygın şarj istasyonu olmasına rağmen, bu sebeplerden muzdarip olduğu için elektrikli arabasını satmak zorunda kaldı.
Elektrikli araçlarda, çok da sözü edilmeyen ciddi bir sorun ise, pillerin yaydığı radyasyon. Bu piller elektromanyetik saha (EMF), statik magnetik saha (SMF), oldukça düşük magnetik saha (ELMF) ve radyofrekans (RF) olarak ölçümlenen çeşitli radyasyonlar yaymaktadır. En yüksek EMF değerleri şarj istasyonlarında, en yüksek SMF değerleri ise araç içinde ölçülmüştür. Bu değerler uluslararası çalışma kanunları ve öneri rehberlerine uygun kısa dönem insan maruziyeti sınırlamalarına uygun olsada, uzun dönem maruziyet ile ilgili elde veri bulunmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü bu konuda herhangi bir konsensusa varmış olmamakla beraber özellikle kanser ile ilgili olarak dikkatli olunması ve önlem alınması gerekliliğini vurgulamıştır. Cep telefonları ve wi-fi kullanımının yarattığı radyasyon hakkında toplumda ciddi bir hassasiyet varken, elektrikli araçlardaki radyasyon ile ilgili toplumun sessizliği ise bir muamma.
Çevre ile ilgili en önemli nokta ise, bu araçlarda kullanılan elektriğin temin yöntemleri hakkında. Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerindeki gibi ev çatılarına kurulan güneş enerjisi sistemleri ya da rüzgar kaynaklı üretim sistemleri ile araç şarjı tabi ki ideal olanı. Ancak Türkiye gibi ülkelerde bunların kullanımı halen yaygın değil ve maalesef elektrik, kömür, doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıt üretiminden elde edildiği için, görünürde sürdürülebilir olan enerji aslında daha kaynağında bu araçları doğayı kirleten ve çıkış rasyoneli ile zıt düşen bir konuma sokmaktadır. Burada yapılacak olan elektriğin daha üretim aşamasında sürdürülebilir enerji kaynaklarına yöneliminin sağlanmasıdır.
Elektrikli araçlar sıfır karbon emisyonuna sahip oldukları için, hava kirliliği konusunda, özellikle şehir içinde ciddi bir fark yaratacağını söylemek mümkün. Bu sebeple, Amsterdam gibi bazı Avrupa şehirlerinde şehir içine sadece elektrikli araçların girmesine izin veriliyor ya da bunun zorunluluk haline getirilmesi planlanıyor.
Özetlemek gerekirse, çıkış amacı sürdürülebilir enerji ve doğanın korunması, hava kirliliğinin azaltılması olan elektrikli araçların kullanımın yaygınlaşmasının olumlu faydaları olacağı aşikar olmakla beraber, kullanıcı için ne kadar ekonomik olacağı ise uzun vadede netice verecek olan bir soru işareti olmaya devam ediyor. Pillerin oluşturacağı çevre kirliliği ve elektrik üretimi aşamasında sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanılmaması ise doğaya verilecek net zararlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Pillerin insan sağlığına vereceği zararlar hakkında ise Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarılarına kulak tıkamamak gerekli.