Şükrü Karaman
Enflasyon hedeflerini tutturamayan, yanlış ekonomi politikalarından ötürü 2023 yılını 818.2 milyar TL zararla kapatan banka yönetimi geçtiğimiz günlerde çalışanlarına “performans tazminatı” adı altında 2 maaş tutarında ikramiye dağıttı.
Asgari ücrete ara zam yapılmasına şiddetle karşı çıkan, enflasyonu düşürebilmek için emekliler başta olmak üzere ücret ve aylıklarda ek artış olmaması yönünde iktidara sürekli görüş ileten Merkez Bankası’nın çalışanlarına ikramiye ödemesi etik olmadı. Banka çalışanlarının maaşları zaten piyasanın hayli üzerinde ve dudak uçuklatacak tutarda.
Gözümüz yok ama, eğer enflasyon geriletilecek, kamuda tasarruf önlemleri aksaksız uygulanacaksa ayrımcılık yapmadan herkesin buna uyması gerekmez mi? “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” misali milyonarca dar ve sabit gelirli emekçiye, emekliye zam gündeme geldiğinde “sakın ha enflasyonu azdırır” diye telkinde bulun, ama sıra çalışanlarına gelince hayli yüksek başarı tazminatı öde.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Milyonlarca asgari ücretli 17 bin 2 TL ile ay sonunu getirmeye çalışırken, siyasi iradeye enflasyonu artıracağı gerekçesiyle asgari ücrete ara zam yapılmaması yönünde tavsiyede bulunan Merkez Bankası kendi çalışanları söz konusu olunca enflasyonu göz ardı ediyor. Aynı durum diğer kamu kurumlarında da geçerli.
Yıllık bütçesi birçok bakanlıktan katbekat fazla olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bazı bakanlıklarda lüks harcamalar ve gösteriş sürüyor. Diyanet İşleri Başkanı, kamuoyundan gelen sert tepkiler üzerine yeni kiraladığı lüks makam aracını iade etti. Ne ki bu kez de başka lüks araçla gündeme geldi. Bazı bakanların Alman üretimi araç tutkusu dinmiyor. Hani kamuda çok övünülen TOGG kullanılacaktı?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “tasarruf edin” diye kendini parçalarken, hala beş yıldızlı otellerde toplantılar yapılıyor, bürokraside kısıntıya gidilmiyor. Buna karşılık emekliye temmuzda refah payı, asgari ücretliye ara zam vermemek için “enflasyonu yükseltir” gerekçeleri öne sürülüyor. Mehmet Şimşek’in elinden gelse milyonlarca garibana temmuzda bile zam vermeyecek.
Hiç onları düşünen, “nasıl geçinebiliyorlar?” diyen yok. Yüksek enflasyon, hayat pahalılığı sanki aylık ve maaşlara yapılan artışlardan kaynaklanıyor da.
Milyonlarca garibana çarşı pazarın fahiş fiyatları ile örtüşmeyen TÜİK’in duyurduğu 6 aylık TÜFE oranında zam veriliyor. O artış yaşamın gerçeklerinden oldukça uzak olduğundan satın alma güçleri dibe vuruyor ve yoksullaşıyorlar.
Ekonomide yanlışlığın bedelini niye onlar ödesin.
Emekli, memur ve emekçiden özveri ve tasarruf bekleneceğine öncelikle kamuda tasarruf önlemleri eksiksiz uygulansın. Yoksa 10 bin TL tutarındaki aylığa düşük artış yansıtmak, asgari ücrete temmuzda ara zam yapmamakla yüksek enflasyon önlenemez. Eğer milyonların satın alma gücü kısıtlanarak geriye düşürülürse iç tüketim, hali ile üretim azalır. Üretim düşerse işletmeler ve fabrikalar zorunlu olarak işçi çıkartır. Sonucunda işsizler ordusuna yenileri eklenir.
Yüksek enflasyonu salt ücret ve maaşlara yapılacak zamdan kısıntı yapılarak düşürmek öncelik değil. Bugüne dek yürütülen ekonomi politikalarının çözüm olmadığı ortada. O halde yeni uygulamalara geçmenin zamanı değil mi? İlk adım da kamuda tasarrufun sözde değil, özde uygulanması. Nepotizme kapıların kapatılması, 3-4 yerden maaş almanın sonlandırılması, çok tartışılan kamu yatırımlarının davet usulü ile değil, kamuoyuna açık ihale yöntemi ile yapılmasıdır. Davet usulü ile gerçekleştirilen yatırımlardan bir grup müteahhidin ne denli varsıllaştığı belli. Milli gelirden emekçilerin ve yoksulun aldığı payın giderek azalması, varsılların aldığı payın sürekli büyümesi her şeyi net olarak gösteriyor.
Kamu yöneticileri ve bürokratlar tasarrufta tutumları ile topluma önderlik edip, inandırıcı olsunlar ki dar gelirli de devleti için özveride bulunsun. Yoksa Merkez Bankası örneğinde olduğu sorgulanır hale gelirler, inandırıcılıklarını yitirirler.