Emine Gül Türk - Ankara

Kayseri'de psikolojik sorunlarının bulunduğu iddia edilen kişi evini yaktı Kayseri'de psikolojik sorunlarının bulunduğu iddia edilen kişi evini yaktı

Günümüzde en çok tartışılan konular arasında medyanın genç ve çocuklar üzerindeki etkileri yer alıyor. Medya uygulamalarının çocuk ve gençler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmasının etkileri tartışılıyor. Aşırı medya kullanımı ile ortaya çıkan ekrana bakma süresinin uzunluğu, çocukların psikolojik, fiziksel ve sosyal gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. 

Psikolog Murat Yılmaz, medyanın çocuklara etkisi konusunda şu değerlendirmede bulunuyor:

Medya bağlamında çocukların gelişimlerine zarar verebilecek içeriklere maruz kalmaktan korunmaları, gelişimlerine zarar verebilecek içerikler açısından önemli bir korunma yöntem. Çocuklar, bedensel ve zihinsel bakımdan etkiye açık oldukları için gelişimlerine zarar verecek noktalarda özel olarak korunmaya gereksinim duyuyor. Bu korumanın sağlanmasında Türkiye özelinde, bazı süreli yayınların poşet içinde satılmasından ‘akıllı işaret’lere, bazı içeriklere yayın saati sınırlamaları getirilmesinden ebeveyn filtrelerine kadar çeşitli yöntemler uygulanıyor. Medya alanındaki korumanın diğer yönü ise medya içeriklerine konu olan çocukların korunması. Haber, televizyon programları ve reklamlarda yer alan çocukların görebilecekleri zararların belirlenmesi ve bunlardan kaçınılması için uyulması gereken kuralların oluşturulması için çalışılıyor.

Çocukların medyanın zararlı etkenlerinden korumak ve sadece eğitici-öğretici programların tespit edilerek gözetlenmesiyle gerçekleşir. Bundan dolayı yetişkinlerin, anne ve babaların çocukları için ‘uygun olmayan içerik’ ya da ‘uygun bulmadıkları içerik ‘konusunda dikkatli olmaları gerekiyor. Ebeveynlerin kaygı duydukları içerikleri çocuklarına izlettirmemeli.”

“Sınır konulması sağlıklı olunacak”

Yaşadığımız çağda edindiğimiz çoğu bilginin, medya kaynaklı ve teknolojik gelişmeler sonucu kolayca her eve girip yaygınlık kazandığına anımsatan Psikolog Yılmaz, açıklamalarına şöyle devam ediyor:  

“Medya içeriklerinin çocuklar üzerindeki zararları, medyanın her tür içeriğe herkesin ulaşabilirliği sayesinde eğitimde aşamalılığı da olumsuz etkiledi. Medya ve özellikle televizyon kullanımının çocuk ve ergenler üzerinde olumsuz etkilerini azaltabilmek için, onlarda sorumluluk, bilinç ve duyarlılık geliştirmek, yasaklama ve yaptırım uygulamaktan daha önemli. Bunun içinde ekran süresi çocuklar için sınırlı olmalı. Çocukların ekran süresine ebeveynlerin belli bir saat sınırlaması getirmesi, onların ekran başında fazla kalmasını önleyecek. Tabii bu kuralların ebeveyn için de geçerli olması gerekiyor. Çünkü çocukların, rol model aldıkları kişilerle aynı davranışları sergilediğinde kendilerinin de uyma isteği artacak. Ekran karşısındaki zamanının önemli akademik, sosyal ve beceri geliştirici faydaları var. Araştırmalar, günde bir saat video oyunu oynamanın, bir çocuğun psikolojik uyumu için gerçekten iyi olabileceğini gösterse de buna sınır konulması sağlıklı olunacak. Bu yüzden ekran süresi önemli. Önceki yıllarda yayınlanan ‘Susam Sokağı’nın eğitici içerikleriyle, çocukların okul öncesi alfabe, renk ve şekilleri kullandığını görebiliyoruz. Burada önemli olan, aralıksız ekran başında bırakmayarak sınırlı ekran süresi ile çocuklara daha faydalı olmak.”

Televizyon, hem eğitici hem öğretici hem eğlendirici olmasından dolayı birçok kitleye hitap eden en önemli kitle iletişim aracı. Aynı zamanda televizyonun çocukların yaşamında da yadsınamaz bir rolü bulunuyor. Birden fazla duyuya hitap etme özelliğiyle her sosyo ekonomik düzeydeki aileye ulaşarak, çocukların televizyon karşısında geçirdikleri zaman dikkate alındığında televizyon programlarının çocuğun yaşamındaki önemi giderek daha da artıyor. 

Yapılan araştırmalara göre, çocuğun doğduğu andan itibaren karşı karşıya kaldığı televizyon çocukların medya tercihlerinde ilk sırada yer alıyor. Çocukların çok fazla televizyon izlemeleri ve izledikleri programların (çizgi film olsalar bile) şiddet içermesi, bu durumu bir problem haline dönüştürebiliyor. Araştırmalara göre çocukların çoğu günde 3-4 saat televizyon izlemekte, yılda yaklaşık olarak 900 saati okulda, 1500 saati ise televizyon karşısında geçiriyor. Mezun olana kadar çocuklar 13000 saatini okulda, 18000 saatini ise televizyon karşısında geçiriyor. İlköğretim çağını tamamlamış bir çocuk yaklaşık olarak 100.000 kadar şiddet sahnesi ve 8000 ölüm ya da öldürülme sahnesi izliyor. Ülkemizde yaklaşık 5 çocuktan birinin odasında televizyon bulunmakta ya da çocuklar televizyonun bulunduğu odada yatıyor. 

Çocuklar pasif durumda ve olan bitene tepkisiz yaklaşabiliyor 

Psikolog Yılmaz, çocukların televizyonla etkileşimine ilişkin sözlerini şöyle tamamlıyor: 

“İzleyici kitlesi çocuk olduğunda, televizyon karşısında geçirilen zaman, izlenen programlarla, verilen mesajların da önemi giderek artıyor. Uyarıcı simgelerle çocukların izleyebileceği yayınlar her ne kadar kısıtlanmış olsa da birçok yayın çocukların izleyebileceği özelliklere uygun olmayan yayınlar olabiliyor. 

Gelecekte sağlıklı bireylerin yetişmesi için çevre faktörü de büyük önem arz ediyor. Bu çevreyi oluşturan unsurlar aile ve okuldaki arkadaşlarının yanı sıra, iletişim araçlarının payı da göz ardı edilemez. Çocukların izlediği programlar arasında ilk sırada çizgi filmler geliyor. Çizgi film ve çocuk programları, çocukların davranışlarına yakın olmasından dolayı çok izleniyor. Bir amacı öğreticilik olan çizgi filmler, bir uyarım kaynağı olmasından, aile içi veya dışı toplumsal etkileşimi en aza indirdiğinden çocukların gelişimine olumsuz etki ediyor. Çizgi film karakterlerinin çocuklardaki bazı davranışlarında dürtülerini harekete geçirerek saldırgan davranışlara sebebiyet verebiliyor. Televizyon karşısında çocuklar pasif durumdadırlar ve o süre içerisinde etrafında olan biten durumlara tepkisiz yaklaşabiliyor. Çocuklar zihinsel süreçlerinden dolayı yetişkinler gibi televizyon karşısında izledikleri şeylere karşı daha savunmasız kalabiliyor.

Ekrana bakma süresinin uzaması, çocukların yeteneklerini, düşünsel eylem gerektiren, okuma-yazma gibi durumlardan da uzaklaştırabiliyor. Çizgi filmlerin anlatılarında, bu filmler gösterime girdikten sonra ve hatta girmeden önce sürekli yinelenen temaların başında ‘tüketim’ unsuru geliyor. İzleyenleri daha çok tüketime özendirmek amacıyla canlandırma filmlerinde üst-ideal karakterler yaratılmakta, asıl hedef kitleyi oluşturan izleyici çocukların bu karakterlerle özdeşleşmesi ve bu doğrultuda da sevdikleri karakterlerin aksesuarlarını (kıyafetler, kullanılan aletler vb.) satın almaları için büyük bir çaba harcanmakta. Yaratılan sanal dünyanın içine çekilmeye çalışan çocuklara verilen fikir, ‘tükettiğin sürece varsın’dır. Bu nedenle okul araç-gereçlerinde, çocuk kıyafetlerinde ve gıda maddeleri üzerinde çizgi film kahramanları kullanılabiliyor. Bu ürünlerde çizgi film kahramanlarının reklâm aracı olarak kullanılması çocukların ilgisini daha da artırıyor.”

Editör: Orhan Karadağ