TMO, Bafra Ovası'nda çeltik alımına aralık ayı sonuna kadar devam edecek TMO, Bafra Ovası'nda çeltik alımına aralık ayı sonuna kadar devam edecek
Haber: Bilgesu Erdem TOBB İkiz Kuleleri’nde düzenlenen TOBB Hizmet Şeref Belgesi Takdim Töreni’ne katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme politikamıza sıkı sıkıya bağlıyız. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirerek halkımızı rahatlatan bizdik, yine biz olacağız" ifadelerini kullanarak ilk eylem planının ekonomiye dair olacağının sinyallerini verdi. Diğer yandan TÜRK-İŞ dört kişilik ailenin açlık sınırının 10 bin 362 lira, yoksulluk sınırının ise 33 bin 752 liraya yükseldiğini açıkladı. Ekonomist Nesrin Nas ve Ekonomist Dicle Bozdan, “Ekonomi nasıl düzelir?” sorusunun yanıtını 24 Saat’e değerlendirdi. İKTİDAR NE YAPMALI? “Enflasyonla mücadelenin maliyetini yüksek gelirli kesimlere paylaştırmalı” İktidarın bir eylem planının olduğundan emin olmadığını dile getiren Nas, ‘Bu noktada bir eylem planı nasıl olmalı?’ sorusunun yanıtını verdi. “İktidarın bu güne dek yaptığını yapmaması gerekiyor. Birinci öncelik enflasyonla mücadele. Enflasyonla mücadele konusunda son derece ikna edici bir programı ortaya koymak ve enflasyonla mücadelenin maliyetini topluma eşit olarak paylaştırmak zorunda. Hatta eşit olmanın ötesinde düşük gelirli ve yoksul kesimlere bu maliyeti hiçbir şekilde yansıtmadan daha yüksek gelirli kesimlere bu enflasyonun maliyetini paylaştırmak zorunda. Enflasyonla mücadelenin birinci şartı güvendir.” diyen Nas, “Kapsamlı, anlaşılır ve açık bir eylem planı ortaya koyamazsa güveni asla oluşturamaz. Güveni oluşturamazsa enflasyonla mücadele adına attığı tüm adımlar boşa düşer. İktidarın güven verici bir program, söylem, yol ve yöntem ortaya koyması ve herkes için öngörülebilir ve fiyatlanabilir bir ekonomi oluşturması gerekiyor. Bunu yapabilmesi için de tek kişilik hükümetten gerçekten kurumsal kapasiteyi önceleyen, kurumsal yapıları bir şekilde restore eden bir anlayışa geçmesi gerekiyor. Bütün bunları yapabilmesi demek aslında o tek kişilik karar alma mekanizmasının gücünden taviz vermesi demek. Bunlar Erdoğan’ın o gücün ne kadarını elinde tutmak isteyip istemediğine bağlı. Yerel seçimleri, özellikle İstanbul ve Ankara’yı tekrar kazanma hedefini balkon konuşmasında ortaya koyan Erdoğan’ın ekonominin kontrolünü bırakacağını sanmıyorum.” ifadelerini kullandı. Enflasyonla mücadele nasıl olmalı?  Nas “Enflasyonla mücadelede enflasyon artış hızını yavaşlatmak önceliklidir. Önce fiyat artış hızını yavaşlatacak, fiyat artış hızını yavaşlatınca birikmiş yani ‘gerçekleşen’ değil ‘beklenen enflasyona’ göre bir davranış kalıbı geliştirecek.” diyerek piyasanın ‘beklenen enflasyona’ göre aksiyon almasının ekonomi açısından hayati olduğuna dikkat çekti. ‘Peki ama bu ne demek?’ Nesrin Nas yanıtladı; “Biz yüksek enflasyonla geçmişte kaybettiğimiz şeyleri gelecekteki fiyatlamamızla telafi etmeye çalışıyoruz. Bu davranışın değişmesi gerekiyor. “Geçmişte 100 liram vardı, bunun 50 lirasını kaybettim. Bu malı 100 yerine 150 liraya satarsam bunu telafi ederim” anlayışı yerine “Bu malı gelecekteki enflasyon 30 olacak ancak yüzde 30’la bir fiyat zammı koyarsam enflasyon kaybımı telafi ederim” anlayışını geliştirmesi lazım.” ‘Peki bunun için gereken ne?’ Nas’a göre, iktidar önce güven inşa etmeli; “2001 krizinden sonra enflasyonun düşmesinin -bir ara tek haneye düştü biliyorsunuz- o tek haneye inmesinin arkasında yatan şey budur. Kira artışları gibi hizmet ve mal sektöründeki tüm fiyat artışları da gerçekleşene göre değil beklenene göre yapılmıştır. Reel faizle de Türk lirası tasarruflar özendirilmiş, TL yeniden değişim, tasarruf, yatırım aracı olmuştur. Enflasyonun giderek düşeceğinden hareketle insanlar mallarına ya da hizmetlerine yapmaları gereken zammı beklenen enflasyon düzeyinde yapmışlar ve böylece fiyat istikrarı bir ölçüde sağlanmış oldu. Bunu yapması lazım.” Ekonomist Nas, sürecin yavaş ancak kararlı ilerlemesi gerektiğine dikkat çekti; “Bu bugünden yarına olacak bir şey değil bunun için en az 2-3 yıl bu süreci kararlı olarak götürmek gerekiyor. Bunun yanı sıra fiyat artışları düşerken aynı zamanda yoksul kesimlerin, çalışan kesimlerin, özellikle çalışan yoksulluğunu telafi etmek için onların geçmişteki enflasyondan yaşadıkları kayıpları telafi edecek zamlarla gelirlerini bugüne ayarlamaları gerekiyor ki insanlar bunun maliyetine çok daha büyük acılar çekmeden katlanabilsinler.” Ekonomi olası ideal senaryoda ne zaman düzelir? Nas, iyimser tahminle iki yıl, ancak normalde üç-dört yılı alacak bir sürece işaret ettti; “Son iki-üç yıl içinde Türkiye’de yüksek ve yapışkan enflasyon var. Bu yüksek ve yapışkan enflasyonla mücadele etmek gerçekten zordur. Çünkü bütün alışkanlıkları, fiyatlama davranışını köklü bir biçimde değiştirir. O nedenle iyimser olarak iki yıl, normalde bu üç ila dört yıldır ama iktidar bu güne kadar yaptıkları gibi yapmaya devam ederse bu yüksek ve yapışkan enflasyonun hiperenflasyona dönme riski vardır.” “İzlenen politikalar nedeniyle arz kıtlığı yaşanıyor” Nas, “Özellikle bu iktidarın 2018’den sonra izlediği politikalarla arz kıtlığı ortaya çıkmıştır. Tarımdaki üretimin azalması ve imalat sanayide de girdi teminindeki yaşanan zorluklar ve pandeminin de etkisiyle arz sıkıntısı ortaya çıkmıştır. Doğal olarak Türkiye gıdada dahi ithalatçı olmuştur. Bu ister istemez döviz kıtlığı ve kur nedeniyle  fiyatların yukarı doğru gitmesine yol açacaktır.” ifadelerini kullandı. “Türkiye ara malı ve sermaye malı ithalatına bağımlı” “Türkiye üretiminde ağırlıklı olarak ara malı ve sermaye malı ithalatına bağımlıdır. Yani Türkiye bir birim üretim yapmak için bunun yüzde 70-72’sini ara malı olarak ithal etmek zorundadır. Enerjiden temel birtakım hammaddelere kadar ithal etmek zorundayız. Eğer sizin bir kur probleminiz varsa yani döviz kıtlığı probleminiz varsa doğal olarak ithalatta zorlanırsınız ve bu içerideki üretimi daha da pahalı hale getirir.” değerlendirmesinde bulunan Nas, döviz kıtlığına da değindi, “Kur geçirgenliği nedeniyle fiyatlar daha da yukarı doğru gider. Temel sorunlardan bir tanesi olan  ekonomideki döviz kıtlığı problemini çözmeleri gerekiyor. Bunu çözebilmek için de ülkenin yeniden döviz üreten bir yapıya kavuşturulması kadar yatırım yapılabilir ve riski hesaplanabilir bir ülke olması gerekiyor. Bunun için de şeffaf ve hesap verme sorumluluğu taşıyan ve hukuki güvenliği olan bir yönetim anlayışı şart. Bu tam anlamıyla bir kısır döngü. Çünkü böyle bir yapı Erdoğan’ın iktidarını ve gücü başka kurumlarla paylaşması demek. Buna Erdoğan’ın, yerel seçimleri de düşünerek, evet demesi mümkün görünmüyor.”  Ekonomide tek bir doğru mu var? Ekonomist Dicle Bozdan, “2023 yılının başından beri piyasaların belirsizliğini sıkça dile getirdik ve dedik ki piyasalar belirsizliği sevmez. Peki neydi bu belirsizliğin sebebi? İlk olarak yaşanmasını hiç istemeyeceğimiz 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen deprem felaketi ile karşılaştık (içimiz yandı). Bu felaketin ekonomik boyutlarını ve piyasadaki tahribatını da gözardı edemezdik.” ifadeleriyle başladığı konuşmasıyla ekonomide yaşanan belirsizliğe vurgu yaptı. “Olası ekonomik senaryoları bilerek girdik seçime” Bozdan, belirsizliğin bir diğer nedenini ise şöyle açıkladı; “Bahsettiğim bu belirsizliğin bir diğer sebebi ise 14 Mayıs 2023 Pazar günü gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimiydı. Seçim ikinci tura kaldı ve kazanan bir kez daha Sayın Erdoğan oldu.” Bozdan, seçim sonrası kabinedeki olası değişikliklerin de ekonomiye belirsizlik olarak yansıdığını vurguladı ve “Seçim bitti belirsizlik de biter derken bugünlerde de kabineyi, özellikle de ekonomi yönetiminde kimin olacağının belirsizliği hakim olmaya başladı. Bu seçime giderken hem Cumhur İttifakı’nın hem de Millet İttifakı’nın uygulamak istediği temel ekonomi politikalarını bilerek girdik seçime. Yani yalnızca Cumhurbaşkanını değil, ülkede uygulanması muhtemel ekonomi politikasını da oyladık.” dedi. Faiz artırımına gidilir mi? Bozdan, ifadelerine, “Şu anda görünen yine düşük faiz politikasıyla devam edileceği ancak bu düşük faiz politikası enflasyon üzerinde nasıl bir etki yaratacak ya da dünyadaki tüm merkez bankalarının uyguladığı ortodoks politikalar gibi Türkiye de politika değişikliğine gidip kısmen de olsa ortodoks politikalara yani temelde faiz artırımına gidecek mi?” diyerek devam etti. “Diyelim ki faiz artırımına gidildi peki yalnızca faiz artırımı mı ekonominin ihtiyacı olan? Ortodoks politikaları takip etmesi gereken ek reformlar da gerekli mi?” sorularını sordu. “Piyasa belirsizliği sevmiyor” Bozdan, “Önümüzdeki günlerde hükümetin yeni kabinesi açıklanacak ve ekonomi kanadında adı geçen kişi veya kişiler ekonominin direksiyonunu ele alıp dövizdeki artışı, yüksek enflasyonu, dış ticaret açığını ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz politikasını düzenleyip değiştirebilecek mi? Yoksa Türkiye, aynı ekonomi politikalarıyla yola devam mı edecek? Bir an önce hangi politika uygulanacaksa piyasa bunu görmek istiyor. En başında da söyledigim gibi piyasa da insanlar gibi belirsizliği sevmiyor.” diyerek sözlerini noktaladı.