İstanbul'da "Eğitimde 1 Adım Ötesi Zirvesi" düzenlendi İstanbul'da "Eğitimde 1 Adım Ötesi Zirvesi" düzenlendi
Emrah Bakır Türkiye’de kamusal alanda çok konuşulmayan fakat sürekli ispat edilmesi gerektiği vurgulanan “erkeklik” olgusunu, bu alanda tez yazan Sosyolog Gülşen Eken ile konuştuk. Uzun bir süre ataerkil sitemin esas sorunu olan erkeklik üzerine pek konuşulmadığını anlatan Sosyolog Eken, erkekliğin tarihsel, kültürel ve toplumsal olarak farklılık gösterdiği, tek bir erkeklik biçiminden söz edilemeyeceğini belirtti. Erkekliğin; toplumsal, kültürel ve tarihsel olarak inşa edilen birtakım davranışlar ve ifade biçimlerine karşılık geldiğini belirten Eken, “Bu davranışlar ve ifade biçimleri, çocuk henüz doğmadan şekillenmeye başlamaktadır. Çocuğa verilen isim, alınan kıyafetler ve oyuncaklar, çocukla kurulan iletişim, çocuğun okulda ve bulunduğu sosyal çevrede edindiği deneyim, diziler, reklamlar, eğlence programları, haber bültenlerinde gösterilen ‘ideal kadın ve erkek halleri’ ve gündelik yaşamda karşılaşılan diğer durumların tamamı, bu inşa sürecinde etkili olmaktadır” diyerek söyleşiye başladı. Erkeklik üzerine yapılan çalışmaların tarihinin eskilere dayandığını, batıda ilk defa 70’lerin sonlarında, Türkiye’de ise 90’lı yılların sonundan gündeme geldiğini anımsatan Eken, şunları söyledi: “Cinsiyet alanındaki çalışmalar, uzun süre yalnızca kadınlar üzerine eğildi. Ataerkil sistemi anlamak ve çözümleyebilmek için erkeklere bakmamız gerekiyor. Ancak ataerkil sitemin esas sorunu olan erkeklik üzerine pek konuşulmadı. Bugün, neredeyse her alanda erkeklik üzerine yapılan eleştirel çalışmalar mevcut ancak hem yeni hem de tartışmalı bir alan olmasından kaynaklı bu çalışmalar sınırlı sayıda. Bu konuda etkili olan faktör ise erkeklik çalışmalarının daha geç dönemde başlamış olmasıdır. Erkeklik üzerine çalışmaların yapılmasıyla beraber, alan içinde iki farklı anlayışın oluştuğu görülmektedir. Bunlardan ilki feminizmi eleştiren ve öğretilerini erkeklik için tehlikeli bulan erkeklik çalışmaları alanı, diğeri de tam karşıtı olarak yer alan ‘Eleştirel Erkeklik Çalışmaları’dır. Eleştirel Erkeklik Çalışmaları alanı, erkeklik çalışmaları alanından farklı olarak, toplumsal yaşam içinde erkekliğin, etrafında yer alan bireyler ve olaylardan etkilendiğini ve aynı zamanda da onları etkilediğini belirterek, karşılıklı bir ilişkinin varlığını savunmaktadır. Bu savunusu ile birlikte, bir erkeklik eleştirisi yapmaktadır.” Cinsiyete göre yüklenen roller… Erkekler ve kadınlar için beklentileri, değerleri, imajları, davranışları, inanç sistemlerini ve rolleri tanımlayan tüm fikirleri, toplumsal cinsiyet rolleri olarak tanımlayan Eken, bu rollerin yalnızca cinsiyetler arasındaki ilişkiyi etkilemekle kalmadığını, aynı zamanda toplumun tüm katmanlarını etkileyerek sosyal davranış kalıplarını da ortaya çıkardığına işaret ediyor. Eken, özellikle her kültürün farklı toplumsal cinsiyet rolleri olsa da, üzerinde ortak fikir yürütülen “kadınlık” ve “erkeklik” kalıplarının mevcut olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ataerkil sistem bu kalıplar aracılığıyla bireylere sorumluluklar yüklerken, erkeklere ve kadınlara içinde bulunmaları gereken alanlar ve uymaları gereken kurallar sunmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, içinde bulunduğu toplumun kültürel ve tarihsel oluşumunu kapsar. Bu rollerin oluşumunda aile, okul, din, devlet ve medya kurumları başat etkiye sahiptir. Birey, toplumsallaşma süreci içinde bu rol ve sorumlulukları öğrenir, içselleştirir, eyleme döker. Kıyafetler, oyuncaklar, isimler, meslekler, kullanılan dil ve davranış biçimleri gibi durumlar üzerinden cinsiyetlere yüklenen rollerden kaynaklanan eşitsizlikleri rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Dolayısıyla bireylerin cinsiyetlerine göre öğrendikleri ve içselleştirdikleri bu rol, tutum ve davranışlar, kendi özgür tercihleri mi, yoksa toplumsallaşma sürecinde dışlanmamak için benimsedikleri bir durum mu olduğu tartışmaya açık bir haldedir.” Toplumsal, tarihsel ve kültürel olarak yaratılmış bir kurgu… Erkek egemenliği üzerine kurulu olan ataerkilliğin cinsiyetlere yüklediği rollerden biri olan erkeklik rollerini içeren özelliklerin “idealleştirilen hegemonik erkekliği” içerdiğinin altını çizen Eken, erkekliğin sosyal bir inşa olduğu, “hegemonik erkekliğin” de bu inşa sürecinde “öğretilen ideal erkeklik” biçimi olduğunu belirterek değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Ataerkil yapı, erkeklerden; korkusuz, güçlü, rekabetçi, heteroseksüel, baskın, sorumluluk sahibi, duygusallıktan uzak olmasını beklemektedir. Aile içinde başlayıp sokakta, okulda, askerde ve çalışma yaşamında devam eden ve sonu gelmeyen, yükümlülüklerden ötürü gerçekleştirilen rol, tutum ve davranışlarda belirgin olarak ortaya konulan bir inşa süreci olan erkeklik; toplumsal, tarihsel ve kültürel olarak yaratılmış bir kurgu olma özelliği taşımaktadır. Türkiye’de sosyalleşme süreci içerisinde her erkek, bu rolleri öğrenerek özümsemek ve toplumsal ilişkiler ağı içerisinde erkekliğini kendi dışındakilere belli davranışlar ve performanslar sergileyerek ispat etmek durumundadır. Biyolojik, sosyal ve kültürel açıdan ‘yeterli’ olmayı gerektiren bu durumlar, kişi henüz doğmadan, doğduktan sonra, büyürken ve yetişkin olmaya doğru giderken çeşitli beklenti, tutum ve davranışlarda belirgin olarak ortaya konulan bir inşa süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Erkelik kavramı ile ilgili yapılan eleştirel çalışmalarda da farklı erkeklik biçimleri üzerine tartışmalar yapılmaktadır ve erkekliğin tarihsel, kültürel ve toplumsal olarak farklılık gösterdiği, tek bir erkeklik biçiminden bahsedilemeyeceği ifade edilmesinin yanı sıra farklı olan erkeklikler arasında da belli bir hiyerarşinin olduğu belirtilmektedir. Bu hiyerarşik düzende, ‘hegemonik erkeklik’, en üst yerde yer almaktadır. Serpil Sancar, hegemonik erkeklik çerçevesini, ‘genel hatlarıyla heteroseksüel, genç, beyaz, kentli, makul ölçülerde dindar, tam zamanlı bir işi olan, en az bir spor dalında yetkin olabilecek kadar etkili fiziksel performansa sahip erkeklik’ şeklinde çizmektedir. Pınar Selek ise, buna ek olarak ‘orta sınıf, eğitimli, güçlü, ailesine hükmedebilen ve hem etrafındakilere hem de kadına sözünü geçirebilen, şiddet göstermeye hakkı olan, bir yandan namus koruyucusuyken diğer yandan da cinsellikle ilgili ahlaki kurallara uymama ayrıcalığını kendinde bulan Türkiye’deki hegemonik erkekliği tanımlar’ demektedir. Buna göre, her toplumun, kültürün erkeklik tanımı, birbirinden farklılık göstermektedir. Tek bir erkeklikten bahsetmek mümkün görünmemektedir. Her erkeklik tanımı da ya da erkeklik denince sıralanan kriterler de kültürel, toplumsal ve tarihsel olarak yaratılır.” Değişebilir ve sorgulanabilir Erkekliğin konuşulmaması ile ilgili öne sürülen çeşitli nedenler olduğunu ifade eden Eken, artık bu nedenlere rağmen erkekliğin konuşulur bir olgu olduğunu, toplumsal değişmeyle birlikte ataerkil yapıdan kaynaklanan sorunların da daha görünür olacağından ve çözümlerin daha belirgin hale geleceğine ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Erkeklikle ilgili yapılan çalışmalarda erkeklerin cinsiyet rolleri, erkekliği konuşmanın gerekli bulunmaması, erkeklik çalışmalarının altyapısının Batı’ya göre Türkiye’de sınırlı oluşu, feminist kazanımlardan duyulan rahatsızlık ve ataerkilliğin militarizmle olan sıkı bağlantısı, Türkiye’de de 1990’lı yılların sonlarına doğru akademik tartışma konusu olan erkeklik olgusunun gelişme hızını yavaşlatan veya erkeklik üzerine konuşmayı zorlaştıran nedenler olarak gösterilmektedir. Günümüzde erkeklik, bu nedenlere rağmen önceki yıllara göre hem akademik alanda, hem gündelik hayatta hem de dijital ortamlarda tartışılan, sorgulanan ve değişebilir olduğu ifade edilen bir olgu durumundadır. Ancak halen ataerkil düzenin hükmettiği toplumsal yapıda, özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik sorunlar devam etmektedir. Egemen erkeklik yapısı, hem erkeklere hem de büyük oranda kadınlara sosyolojik ve psikolojik olarak önemli zararlar vermektedir. Bunun daha görünür ve konuşulur olması, değişim isteğinin özellikle erkekler tarafından dile getirilmesi gerekiyor. Zira kadınlar yıllardır bunun için çeşitli mücadeleler vermekteler ve sorgulamalar yapmaktalar.” Gündelik hayattan dijital ortamlara Dijital teknolojinin hızlı bir şekilde ilerlemesiyle, iletişim biçimleri ve toplumsal meselelerin tartışıldığı alanlarda da değişim yaşanıyor. Eken, yeni medya ile özellikle Türkiye’de kullanma oranı yüksek olan video içerik üretme ve paylaşım ağı Youtube’u, bu alanlardan biri olarak yorumlayarak sözlerini şöyle tamamladı: “Yeni medya, etkileşimsellik, zamandan ve mekândan bağımsız olma hali ve anonim olma seçeneği gibi sağladığı avantajlardan ötürü toplumsal yaşamın bir yansıması olarak söylemlerin ve temsillerin yeni ifade mecralarına dönüşebilmektedir. Dijital ortamlar dışında çok konuşulmayan pek çok konu, daha kolay konuşulur hale gelmektedir ya da bu konularla ilgili içerikler üretilebilmektedir. Erkeklik konusu da bunlardan biri. Gündelik hayatta üzerine pek konuşulmayan ve daha çok akademik alanda tartışma konusu olan erkeklik, sosyal medyanın gelişmesi ile birlikte akademik çalışmalar dışında da daha çok konuşulur ve tartışılır hale gelmiştir. Bu tartışmalar çoğu zaman ataerkil yapıyı besleyen ve devamlılığını sağlayan boyutta olsa da ataerkil yapıyı ve buna bağlı olarak erkekliği sorgulayan içeriklere de rastlamak mümkün. Youtube’da, bu tarz içeriklere az da olsa rastlanabilmektedir. İnstagram, Twitter gibi başka sosyal medya alanlarında ve Erkeklik İstisnai Bir Durumdur, Erkek Muhabbeti ve Ataerkiye Karşı Erkekler gibi oluşumlar üzerinden de ataerkil kültürlerde erkeklik ideolojisi ile ilişkilendirilen değişkenleri sorgulayan oluşumlar mevcut. Erkeklik üzerine konuşmak veya erkekliği tartışmak, erkeklikle ilgili olduğunu düşündüğümüz sorunların mutlak çözümü demek değilse de, erkekliğin hakkında konuşulabilen bir konu olarak tartışmaya açılması ve korunaklı konumundan çıkarılarak ortaya sunulması bu açıdan önemli görülmektedir.”

Editör: Ahmet Ertüm