Nur Yıldız
Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi, 5 Temmuz'da TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edildi. İçerisinde tepkilere neden olan Milli Eğitim Akademisi'nin kurulmasının da yer aldığı teklif yasalaştıktan sonra, 1 Ocak 2025'te uygulamaya başlanacak.
TBMM’ye sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu’na göre, öğretmen adayları artık üniversiteden mezun olduktan sonra KPSS puanıyla Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulacak Milli Eğitim Akademisi’nde dört dönem eğitim görecek. Adaylar bu eğitimi başarıyla tamamlarsa öğretmen olarak atanabilecek.
Öğretmen adaylarına eğitim aldıkları süre boyunca her ay 18 bin 650 ek gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda ödeme yapılacak.
Teklifin Meclis yaz dönemi için tatile girmeden Genel Kurul'da görüşülmesi beklenirken, eğitim sendikaları Milli Eğitim Akademisi’ne dair tepki ve kaygılarını 24 Saat’e anlattı.
Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, eğitim üzerinden ülkenin çıkmaza doğru sürüklendiğini dile getirerek şunları söyledi;
“İşlevi iktidara kadro üretme alanı olarak tasarlanan Milli Eğitim Akademileri iktidarın hedefindeki bu haliyle geçerse birçok açıdan problem teşkil ediyor. Bir kere en baştan eğitim fakültelerinin altı boşaltılıyor. Fakültelere öğretmen olacağım diye giren binlerce öğrenciyi çaresizliğe sürükleyecek. Diğer yandan onlarca merkezde Akademi açılırken bütçeye müthiş bir ekonomik külfet getirecek. Buralarda ders veren kişiler olacak, onlara ücret ödenecek. Adaylara ücret ödenecek… Adeta ekstradan 2 yıllık bir fakülte daha oluşturulacak. Edindiğimiz bilgiye göre buradaki dersleri de beğenmedikleri eğitim fakültelerinin hocaları verecek. Öğretmenler buralarda iktidarın kriterlerine göre elemeye tabi tutulacak. Milli Eğitim Akademileri bir kadro üretme alanı olarak tasarlanıyor ki bu son derce antidemokratik ve bir o kadarda tehlikeli. Uygulama ve pilot çalışması yapılmadan ortaya konulan yöntem, yasa ve uygulamaların eksikliğini ya da tümden yanlışlığını çok kez tecrübe ettik. Bu da öyle olacaktır.”
Adeta bir gayya kuyusu: “Eğitim fakültelerinin sessiz kalması anlaşılır gibi değil!”
Kanunla birlikte lisans eğitimini tamamlayıp öğretmen olan bireylerin diplomasının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yeterli görülmemesi gibi bir durum olduğunun altını çizen Irmak, şöyle devam etti;
“Maalesef yasa bu haliyle çıkarsa öğretmen kaynağının neresi olacağını Millî Eğitim Bakanlığına devrediyor ve bu durumda lisans eğitimini tamamlayan hiç kimseyi yeterli görmüyor. Aday KPSS sınavını kazanacak ve bunlar arasından -ki sayı da belli değil- akademiye alınan adaylara 550 saat kurs verilecek. Yine kurs alan adaylar arasından da yeterli gördüklerini öğretmen olarak atayacaklar. Adeta bir gayya kuyusu. Bu duruma YÖK ve Eğitim Fakültelerinin sessiz kalması anlaşılır gibi değil. Öğretmen kaynağının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmesi asla doğru değil ve kabul edilemez.”
“Bütün ihtiyaçları karşılanıp en az asgari ücret kadar ödeme yapılmalı”
Millî Eğitim Akademisi'nde hazırlık eğitimine alınan öğretmenlere her ay 18 bin 650 ek gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda bir para ödenmesi verilmesiyle ilgili konuşan Irmak, şunları söyledi;
“Bu rakam çok çok az. Birçok aday illerinden kalkıp başka ile gidecek. Birçok ihtiyaçları olacak. Nitelikli eğitimin en temel göstergesi nitelikli eğitimci yetiştirmekten, eğitimciye değer vermekten geçiyor. Bu değer de bu yaklaşımla mümkün değil. Bütün ihtiyaçları karşılandıktan sonra, en az asgari ücret kadar ödeme yapılmalı veya ilk atamada bir öğretmen ne alıyorsa o kadar maaş verilmeli.”
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin eğitimci kadrosu yapılandırılacak”
Irmak, Eğitim-Sen olarak yasanın bütün halinde geri çekilmesi taleplerini yeniden dile getirerek, “Düzenlemelerle birlikte mülakat bir anlamda yasal hale gelmiş olacak. Eğitimin niteliğinin gelişmesine hiçbir katkısı olmayacağı gibi, kadrolaşmanın yasal ayağı oluşturulmuş olacak. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin eğitimci kadrosu yapılandırılacak” dedi.
Özbay: “Meslek Kanunu iktidarın kendi memurunu seçme sistemidir”
Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun bir meslek kanunundan çok uzak olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Meslek kanunlarının öncelikli amacı o mesleğe bir statü kazandırması, mesleğin tercih edilmesine teşvik edici olup o mesleği yapacak kişilere haklar kazandırmasıdır. Bahsettiğimiz kanun ise mevcut hakları dahi geriye götüren nitelikte. Kanuna baktığımızda özünde bir ‘Milli Eğitim Akademisi’ olduğunu görüyoruz. Amacı ise kimin öğretmen olarak devam edeceğine karar veren siyasi iktidarın ve onun atadığı Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerin kontrolündeki bir kurul. Öğretmenin gelişimine yönelik bir tarifi yok, kimin öğretmen olacağını ve kimin öğretmenliğe devam edip etmeyeceğini seçen bir kurul. Bu her şeyden önce öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarını, öğretmenin diplomasını yok saymak anlamına geliyor. Burada şunu sormak lazım, ülkedeki yüzün üzerindeki fakültedeki akademisyenlerin yapamadığı, fakültelerde yeterli olmayan ne, kimler tarafından yapılacak ve neden böyle bir şeye gerek duyuldu. Cevabı da biliyoruz. Devleti devlet yapan en önemli özellik planlamasıdır. Bireylerin eğitim süreci tamamlandığında meslek edinmeleri ve bu meslekle insanca yaşayabileceği ücreti ve statüyü planlamak. Güncel tabloda atanamayan öğretmen sayısının bir milyona yaklaştığını görüyoruz. Bu sayıyı artıran siyasi iktidar bu kadar öğretmeni istihdam edemeyeceğini bildiğinden bazı kriterler koyuyor. KPSS ile başladı, yetmedi önüne mülakat koyuldu, en son bakanın da ‘mülakatları mülakat gibi yapacağız’ diyerek ifade ettiği gibi mülakatın bir torpil mekanizması olduğunu hepimiz gördük. Ancak iktidar KPSS ve mülakatlar ile istediği gibi bir öğretmen seçme mekanizmasını tam manasıyla kuramadı. Bu nedenle ‘Milli Eğitim Akademileri’nde kendine uygun öğretmen modelini seçmeye çalışıyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun AKP’nin kendi memurunu seçme sistemi, mevcutları da ‘kendi memuru’ haline getirme sistemi olduğunu ifade edebiliriz. Dikkat ederseniz tarikat ve cemaat protokolleri ile birlikte gelen bir sistemden bahsediyoruz. Bu, öğretmenleri siyasi iktidarın istediği bir ‘tebliğci’ konuma getirmektir. İtaat eden öğretmenler ve itaat eden bir nesil yaratma çabasıdır… Dünyada böyle bir örnek yok.”
Özbay, kanunda muğlak ve keyfiliğin önünü açacak ucu açık ifadeler olduğunun da altını çizerek, “Herhangi bir eğitim kurumuna girdiğinizde ve orayı tamamladığınızda bir belge alırsınız. Akademide bir yılın sonunda ‘kaba sözler söylediğiniz için sizi attık’ gibi bir ifade kullanabilirler. Akademiye alındığınızda öğretmen de değilsiniz öğrenci de. Bu uluslararası hukuk, çalışma hukuku ve anayasal haklarımız bakımından hiçbir tutarlı yanı yok” dedi.
“Anayasa'ya aykırıdır, kabul edilemez”
Özbay, AKP’nin kamu personel rejimi ve politikalarında çok ciddi bir değişimin göstergesi olduğunu dile getirerek, “İddia ediyorum ki bu adımla birlikte diğer bakanlıklarda da akademi adı altında mesleğe yetiştirmeye değil mesleğe seçmeye karar verici bir sistemi inşa edecekler. Bu Anayasa'ya aykırıdır, kabul edilemez. Üniversite eğitimini tamamlayan gençlere ve onların ailelerine hakarettir.”
İtirazlar sonucunda bazı adımların atılmak zorunda kaldığını da aktaran Özbay şunları söyledi;
“Mesleki onuruna sahip çıkmak için öğretmenleri sendikalaşmaya davet ediyor, vatandaşlarımıza da eğitime yapılan saldırının tüm topluma ve Cumhuriyet’e yapılmış bir saldırı olduğunu anlatıyoruz. Millî Eğitim Akademisi’nde hazırlık eğitimine alınan öğretmenlere verilecek ek gösterge rakamı ilk başta 14 bin 190 liraydı, bunları fazlaca gündeme getirdik, temmuz zammı ile birlikte 16 bine çıktı. En son mecliste 22 bin lira seviyelerine çıktığı konuşuldu. Tabii ki yeterli değil. Öğretmenlik diplomasını almış gençlerimiz yoksulluk sınırının yarısının da altında bir ücretle bu akademideki yeni engellerle mücadele ediyor olacak.”
Akademilerin 30 ilde açılacağına vurgu yapan Özbay, “Türkiye’nin çeşitli illerindeki gençler yalnızca otuz ilde açılacak akademiye gelecekler, nerede kalacaklar, ne yiyip içecekler, nasıl ulaşım sağlayacaklar?” dedi.
Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Özmen: “Akademi kuralları suistimale açık”
Türk Eğitim Sen 8 No’lu Şube Başkanı Remzi Özmen ise, kanun ile birlikte oluşan kaygıları şöyle ifade etti;
“Yasa teklifinde Milli Eğitim Akademileri’nin gündeme gelmesiyle birlikte her şeyden önce geçmişteki yanlı uygulamaların yeniden devreye gireceği endişesi öğretmen camiasında kaygı uyandırdı. Endişelerin başında velilerin CİMER gibi kurumlara yaptıkları şikayetlerin üzerine okula müfettiş gönderilmesi, okul idarelerinin yanlı tutum içerisinde olup öğretmeni başarısız göstermesi ve akademiye göndermek için kötü niyet içerisinde olması gibi ihtimaller geliyor.”
“Milli Eğitim hükümetlerin oyuncağı haline gelecek”
Öğretmen yetiştirmenin Millî Eğitim Bakanlığına da devredilmesini doğru bulmadıklarını dile getiren Özmen, “Milli Eğitime devri durumunda bu üniversite olmaktan çıkan enstitü olur. Dolaysıyla her gelen iktidar kendisine göre bir program uygulayacak kadrolar atamış olur. Bu Milli Eğitimi tamamen hükümetlerin oyuncağı haline getirir ve haliyle Milli Eğitim’de de sağlıklı bir devlet politikası oluşmaz. Her şeyden önce ülkemizde devlet adamı kıtlığı yaşandığı için eğitim hükümetlerin mücadele alanı olur. ‘Akademiye hakim ol, eğitime hakim ol’ mücadelesi başlar. Yarın bu akademinin hangi amaçlar için kullanılacağı kestirilemez” ifadelerini kullandı.
“Öğretmen liseleri yeniden açılmalı”
Özmen, Türk Eğitim-Sen olarak akademiyi gereksiz bulduklarını ifade ederek şöyle konuştu;
“Milli Eğitim Akademilerini gereksiz buluyoruz. Bunun yerine öğretmen liseleri yeniden açılmalı, buradan mezun gençler eğitim fakültelerine alınmalı, bu fakültelere kontenjan sınırlamaları getirilmeli, sağlıkta olduğu gibi öğrencilik yıllarında programlı bir staj dönemi geçirmeleri sağlanmalı. Böylece bu konu da kendiliğinden çözülmüş olur. Dünyadaki örnekleri incelendiğinde de meslek yönlendirmelerinin çok erken yaşlarda başladığı görülüyor. Birçok ülkede fakülteler sınavları kendileri yapıyor. Her şeyden önce üniversite özerkliği diye bir şey var. Bakanlığın ya da hükümetlerin müdahalesi asla söz konusu değil.”
Hazırlık eğitimine alınan öğretmenlere verilecek ücreti eleştiren Özmen, “Bugünün şartlarında böyle bir ücret hiçbir derde deva olmaz. Büyük şehirlerde yaşamayan adayın şehre gelip kurs görme imkânı bile oluşmaz. 1980 İhtilali'nde öğretmen adayları 6 ay hizmet içi eğitime tabi tutulmuştu. O zaman bile maaşları verilmiş ayrıca beslenme ve barınma ihtiyaçları karşılanmıştı. Tek kayıpları ek ders alamıyorlardı” dedi.