Ege Kayacan: “Teknoloji bir şeyin sonunu getirirken, yeni bir kapı da açıyor”
Haber: Deniz Ali Tatar
9. Köy Projesi söyleşileri kapsamında Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi, radyo programcısı Ege Kayacan‘ı konuk etti. Radyo Odtü’de uzun süre sunduğu "Modern Sabahlar" programıyla bilinen ve yıllarca dinleyiciye seslenen Kayacan, “Mikrofonik Maceralar: Yeni Medyada Sesin Geleceği” konulu söyleşide gazetecilerle bir araya gelerek; radyonun geleceği, podcast dünyası ve dijital medyada ses haberciğinin geldiği yeri tartıştı. Söyleşi, Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Zeynep Gürcanlı’nın sunumuyla başladı.
“Sabah programına, hayatımın düzene gireceği ve erken kalkacağım motivasyonuyla başladım”
Ağırlıklı olarak gençlerin katılımcı olduğunu görünce katılımcılara: “1995 yılı öncesi doğan var mı?” diye soran Kayacan, bu soruyu sorma nedenini ise şu şekilde anlattı: “Anlatacağım bazı şeyler bugünün insanlarına o kadar garip geliyor ki, ben bile bunları hatırladığım zaman ne zorluklarla yaşadığımı düşünüyorum.” İzmir’de Bornova Atatürk Lisesi’nden mezun olduğunu, ardından ODTÜ’yü kazandığını ve İktisat bölümü okuduğunu anlatan Kayacan: “Sevdiğim bir bölümde okumadım, ama iyi bir öğrenci olunca güzel bir yer kazanıyorsunuz. Güzel puanınız da olunca, en yüksek puanlı yere girmeye çalışıyorsunuz.” diye belirtti. ODTÜ’de okuduğu ilk aylar içerisinde panolarda bir ilan gördüğünü ve radyoculuk serüveninin bu şekilde başladığını söyleyen Kayacan: “Üniversite radyosunun kurulacağını gördüğümde çok heyecanlandım. Bu konuda bir fikrim yoktu ama aklıma gelen tek şey, ben bu radyoya girersem orada kendime bol bol kaset çekeceğimdi. Bu fikir bugünden baktığımızda son derece ilkel, bugünün ‘Spotify’ ve ‘YouTube’unun olduğu bir dünyada hiç kimseye bir şey ifade etmeyen bir heyecandı. Herkesin çalışma yeri belirlendiğinde, benim de komiklikler yapacağım ortaya çıktı. İçerik çalışması yapmaya başladıktan sonra, daha çok müzik içeriği oldu bunlar. 1999 yılında ise, radyonun sabah kuşağı bir anda boşaldı. O dönem çok berbat bir öğrenciydim, hayatım düzensiz ve saat 2’de falan kalkıp geceleri takılıyordum. Eğer ki sabah programı yaparsam, hayatımın düzene gireceği ve erken kalkacağım motivasyonuyla böyle bir sürece evrildi. Fahir Öğünç ile beraber başladık.”
Radyo programı sürecinde sürekli içerik değişimi yaşadıklarını söyleyen Kayacan, bu süreci şu şekilde anlatıyor: “Programda, gazetelerden köşeler okuduğumuz bir köşe vardı. Çok ciddi haberleri okuyorduk, ama siyasi haberlere girmiyorduk okul radyosu olduğu için. Ardından insanoğlu kolaya kaçtığı için ve daha çok eğlenceli şeylere meyilli de olduğumuz için, daha çok eğlenceli konulara yöneldik. Daha çok konuşmaya başladık ve müziğimiz de azalmaya başladı. O dönem dinleyiciden hafif bir serzeniş aldım ama, bir grup insan da tamamen bizim konuşmamızı dinlemek için radyoyu açıyordu. Dijital müzik hayatımıza girdikten sonra, konuşmanın ve içeriğin değeri arttı. Bugün en çok konuşulan konulardan bir tanesi de, bu kadar dijital platform varken radyolara gerek olup olmadığı. Müziğin reklam arası olmadan art arsa sunuluyor olması harika bir şey ama, platformlar iyi muhabbeti sunamıyor. Bu muhabbetlerin varlığı biraz da radyonun ayakta kalmasını sağlıyor. Biz radyoya başladığımızda, pastadaki en büyük reklam payı televizyonlardaydı. Ardından sırasıyla radyolar, gazeteler ve dergiler geliyordu. Yavaş yavaş bu listeye internet siteleri de bannerlarla beraber girmeye başlamıştı. Günümüzde ise en büyük pay internet sitelerine aitken, televizyonların payı düşmeye başladı. Ve radyoların neredeyse payı bile yok. Ama radyoların giderlerinin de azalmaya başladığı bir sürecin içindeyiz.”
“Podcast, sesin önemini ortaya çıkardı”
Hayatının yoğun bir bölümünü ‘podcast’in oluşturduğunu aktaran Kayacan: “İnsanların birçoğu podcastleri telefonundan dinliyor, çok az bir kesim de bilgisayardan. Posdcasti de bu kadar parlatan şey, aslında dijital olarak telefondan müzik dinlenmesiyle başladı. Bu da Apple’ın çıkardığı ilk müzikçalar ‘Ipod’ a dayanıyor. Ve ‘Ipod’ içerisine 100 tane şarkı koyulabilecek kapasitesiyle ortaya çıkmıştı. O zamanlar bu sayı, bir radyonun tüm arşivindeki çalınabilir şarkıya denk geliyordu. Bir arşivi cebinde taşımak gibi bir şeydi ve çıktığı ilk zaman heyecan vericiydi. Daha sonra Apple, Ipod’da dinlenebilecek radyo programları da hazırlamaya başladı. Podcast ismini de bulan Apple oldu aslında. Biz de bunu radyodaki programımız için yapmaya başladık. Çünkü radyomuzun dinleyicileri, başka şehre gittiği zaman yayınımızı dinleyemiyordu. Bu arada Radyo Odtü’de biz, podcast yayını yapan ilk programlardan olmuştuk.” diye anlattı. Ciddi bir video çağına girildiğini söyleyen Kayacan: “İnsanlar videoları x2 hızla izlemeye başladı ve ben bunu anlayamıyorum.
Aslında o videoda ciddi bir hikaye anlatılıyor, ama katlanamıyoruz ve hızlıca izleyip bitirmek istiyoruz. Sesin önemi ise, birinin podcasti ‘bir şeye hazırlanırken dinliyorum’ demesiyle ortaya çıkıyor. Bizim gözlerimiz sadece karşısındakini görüyor. Ama kulaklarımız etrafta olana bitene hakim. O yüzden ses, bu çağdaki en önemli serbestliği insana sunuyor. Reklama tahammülümüz yok, izleyeceğimiz dizinin bir sonraki bölümü için haftaya beklemeye tahammülümüz yok ve ciddi bir tüketim içindeyiz videoda. Bu açıdan Netflix mesela, dizilerin sezonlarının tüm bölümlerini aynı anda yayınlıyor. Bir dizinin 5 bölüm arka arkaya izlenmemesi, o dizinin pek iyi olmadığını gösteriyor.” diyor. Radyonun sonunun gelmesi tartışmalarına reklam payı açısından katıldığını belirten Kayaca, radyo ve televizyonun günümüzdeki ilişkisine de değindi: “Radyoların hala ayakta kalması, zamanında verilmiş lisanslar, yatırımlar ve kurulmuş radyo ilişkileriyle alakalı aslında. Gittiği yere kadar gidecek radyo, ama sesin bir geleceği var. Zaten podcast yapanların çoğu, radyo geleneğinden gelen kişiler aslında. Televizyonlarda haberler yayınlandığında da haberleri sadece dinlediğimiz de oluyor ve ekrana bakmayabiliyoruz. Bir nevi televizyondan radyo dinleniyor ve evin televizyonu görmediğiniz sesinden de o dinlediğiniz şeyden faydalanabiliyorsunuz. Aslında ekrana çıkan kişilerinde az buçuk ne söyleyebileceğini ve ne tarzda konudan konuşabileceğini tahmin edebiliyoruz. Bunlar aslında birer radyo programı, çünkü televizyonun sunduğu hiçbir avantajdan yararlanmıyorlar. Biz televizyon izledik diyoruz ama, o sırada telefonumuzla ilgileniyoruz ve televizyonu dinliyoruz. Akıllı telefonlarla beraber çok sey değişti ve mesela podcast için ayrı bir cihaz olmasına gerek de kalmadı. Podcast dinleme özelliğinin telefonlara gelmesi çok akıllıca oldu.” Dijital gazeteciliğin son dönemde ciddi bir artış gösterdiğini söyleyen Kayacan: “Her yeni teknoloji bir şeyin sonunu getirirken, yeni bir kapı da açıyor. Dijital habercilik, sosyal medyada beğeni almayı ve ciddi okunmaya ulaşmayı istiyor gibi hissediyorum.” dedi.
Podcast hazırlamak zahmetsiz oldu
Podcastin insanların karşısına çıkarılan bir ürün olduğunu söyleyen Kayacan, süre olarak diğer mecralardan rahat olduğunu da ekledi. Podcastin farklı bir kesim tarafından takip edildiğini de gözlemlediğini söyleyen Kayacan: “Sesi doğru bir şekilde ulaştırmak önemli ve ses benim adıma bunu sağlıyor. Sayısız podcast arasından sizinki seçiliyorsa, gerçekten sizin podcastinizle ilgilendiği için bunu yapıyordur dinleyici. Ücretsiz olması da içine bir cazibe katıyor elbet. Bir yandan internetinizden de fazla yememesi de gerekiyor. Ama YouTube mesela hem internet yiyor, hem de şarjını da bitiriyor. Podcast hazırlamak da zahmetsiz aslında. Siz en basit haliyle ses olarak hazırlıyorsunuz. Çok basit bir kurgu işleminden sonra yayına hazır hale geliyor. Ücret olarak sizi yormayacak bir platforma üye olduktan ve görseli de hazırladıktan sonra yayına hazır oluyor. Ben çok uzun süre stüdyo ortamında yaptım, podcastlerde çok ciddi bir ses kalitesi aranmıyor zaten. Ama arkada sesler olmamalı. Daha sonra evimden yapmaya başladım ve pandemi zamanı tecrübe ettim.” diye anlattı. Kayacan ayrıca, podcast konusunda Basın Evi’nde eğitim talebi olursa büyük bir zevkle buna gönüllü eğitmen olabileceğini de söyledi.
Bunlar da ilginizi çekebilir