Ahmet Çağatay Bayraktar
Eda Gecikmez’in kişisel sergisi Kök ve Temel, Galeri Nev’de 12 Aralık’ta sanatseverlerle buluştu. Çalışmalarına İstanbul ve Ankara’da sürdüren Gecikmez, 2018 yılında “Kapsül Manzara” ve 2020 yılında “Kırıldıkça Açılır” başlıklı kişisel sergileri Galeri Nev’de, 2022 yılında “Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır” başlıklı kişisel sergisi Goethe-Institut’te Ankaralı sanatseverler ile buluşturdu. Çalışmalarında insan-doğa ilişkisini feminizm, bellek ve hikaye anlatıcılığı üçgeninde şekillendiren Gecikmez Kök ve Temel’de de insan bedenine dair detayları toplumca unutulan politik, sosyal ve kültürel olayları hatırlatma işleviyle gösteriyor. Kök ve Temel’in hazırlık sürecini ve eserleri 24 Saat’e anlatan Gecikmez, bir İstanbullu olarak Ankara’da yaşama ve üretme deneyimini de paylaştı.
Modern yaşam içinde insan doğanın içinden bir parça olduğunu unutuyor. Kök ve Temel'in unutulan bu olguyu hatırlattığını söyleyebilir miyiz?
Uzunca bir zamandır beden ve mekân üzerine düşünüp, araştırıp ve çalışıyorum. Kendi bedenimi anlama amacı ile başlayan bu süreçte iktidarın tahakkümü altında uygulanan toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamaya başladım. Sömürülen ve evcilleştirilen bedenlere karşılık yeryüzünün de aynı şekilde iktidarın bu tahakkümü ile dönüştüğünü farkettim. Bu anlamda posthümanist ve feminist metinler beni oldukça etkiledi. Bu sebeple Kök ve Temel isimli son kişisel sergimin çerçevesini oluştururken Verónica Gago’nun beden-coğrafya kavramından yararlandım. Bu kavram bireyin bedeninin kolektif bedenden, insan bedeninin coğrafi bölgelerden ve tabiattan ayrılmasının ve yalıtılmasının imkânsız olduğunu anlatır. İnsan, insandışı diğer tüm güçlerle birlikte doğayla karşılıklı bir bağımlılık içindedir. Bu sergi bu düşünceye odaklanarak oluştu.
Sergideki eserlerde Marmaris'teki orman yangınından Mersin'de LGBTİ+ bireylerin engellenen basın açıklamasına kadar birçok toplumsal olay mevcut. Bunun yanında Türkiye'deki gündem yoğunluğu toplum olarak hafızasız kalmaya da neden oluyor. Bu anlamda eserlerinizin hatırlatma işlevi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu hatırlatma eylemi benim için daha çok bir tür hikâye anlatıcılığı. T.J. Demos, resmi devlet tarihlerine, ana akım medyaya veya gösteri toplumuna karşı geliştirilen sosyal ve politik hikâye anlatıcılığını karşı-hafıza olarak adlandırıyor. Bu anlamda son yıllarda insan ve insan olmayanlar arasındaki hiyerarşiyi kıran anlatıları görsel dille ifade etmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de farklı zaman, mekân ve faillerden oluşan parçalı bir bütün oluşturuyorum. Bu bütünsellik izleyici ile bir karşılaşma ve paylaşım alanı yaratıyor.
Eserleriniz doğadaki renkleri anımsatan fakat bire bir doğadan alınmayan bir renk skalası mevcut. Bunun yanında el, parmak gibi uzuvları kullanarak aslında insan varlığını göstermek yerine sezdiriyorsunuz. Elbette insan hikayelerine önem verdiğiniz unutulamaz. Bu noktada resminizde insanın yeri nedir?
İnsanın bedenini anlamayı her zaman politik bir eylem olarak algıladım. Üzerine kodlanan kimlik ve cinsiyet kodlarını tıpkı ameliyat yapar gibi tek tek sökmeye ve parçalamaya başladım. Bu durum görsel olarak bazen beden bütünlüğü fazlaca muhafaza ederken, bazen de bir el veya bir parmağa kadar insan bedenini sembolize edebileceğimi anladım. Zamanla diğer canlı bedenleri de odağıma girdi. Hepsini bir birliktelik içinde görmeye ve ele almaya çalışıyorum.
Eserlerin oluşturulmasında Aylime Aslı Demir mentörluk etti. Sanatsal pratiğiniz için bu deneyim sizin için nasıldı, birlikte çalışmanız sergiye nasıl yansıdı?
Bu sergideki üretimlerin büyük bir çoğunluğu bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC sanat üretimi fonunundan yararlanılarak geliştirildi. Proje kapsamında her bir fon yararlanıcısının kendisine bir mentör seçmesi gerekiyordu. Bu şekilde Aylime ile yollarımız kesişti ve ilk andan itibaren enerjimiz müthiş tuttu. Bir yıllık süreççe gerek atölye ziyaretleri gerek zoom üzerinden defalarca buluşup yukarıda bahsettiğim konuları derinlemesine tartıştık ve görsel karşılıklarını ele aldık. Normalde sanatçılar sergi hazırlık sürecini yalnız yaşarlarken benim yanımda Aylime gibi bir destekçi oluşu büyük motivasyon sağladı ve güç verdi. Geliştirdiğimiz diyaloğun bu sergi ile sınırlı kalmayacağını ve büyük bir dostluğa dönüştüğünü şimdiden söyleyebilirim.
Eserlerin yanında tanıtıcı bir metin yer almıyor. Bu noktada izleyiciye bir özgürlük alanı bıraktığınızı söyleyebilir miyiz?
Sergideki çoğu çalışmanın arkasında bir hikâye var ama bu hikayeleri yazılı bir şekilde görünür kılarak izleyicinin resimle arasına girmek istemedim. Bu hem izleyicinin hayal gücüne etki ediyor, algıyı yönlendiriyor, hem de düşünceyi pasifize ediyor gibi geliyor bana. İzleyicinin kafasında bir soru işareti veya merak oluşuyorsa hemen galeride serginin başında duran kişiden yardım alabilir ya da dilediği gibi sosyal medyadan bana ulaşabilir. Ayrıca bu gibi paylaşımların gerçekleşebilmesi adına artık her sergide bir buluşma gerçekleştiriyorum. Bu sergide de Aylime Aslı Demir, Gülben Salman ve Toros Güneş Esgün ile bir araya geldik.
Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır sergisi 2022'de Ankara Goethe-Institut’te açılmıştı
Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır sergisinde de doğayı merkezinize almıştınız. Doğanın sizin çalışmalarınızdaki yeri nedir?
Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır sergisinde esasında yine doğa ile bedenlerin birbirlerini nasıl dönüştürdüğünü zamanlar ve coğrafyalar arası ele alıyordum. Suriye İç savaşından milyonlarca insanın göç ettiği gibi hayvanların da bu göçe maruz kaldığını bir bülbülün hikayesinden öğrendim. Bu bülbül Urfa’ya göçmüş ve burada hayatını devam etmeye başlamış, öyle ki ulusal kuş listesine girmiş. Bu hikayenin izini sürdüğümde yüz yıl öncesinden günümüze savaşlarla, türlü şiddet ve yer değiştirmelerle şekillenen yüklü bir tarihle karşılaştım. Ak yanaklı Arap bülbülünün hikayesi, farklı zamanlar, mekanlar ve failleri görsel bir şekilde ele almamı sağladı.
Yapı Kredi Kültür Sanat'ta eserlerinize referans verdiğiniz Dünyanın Sonundaki Mantar: Kapitalizm Enkazlarında Yaşam İmkânı Üzerine isimli kitaptan bölümleri okumuştunuz. Eserlerinize referans olan başka kitaplar veya sanat çalışmaları neler?
Anna Tsing’in bu kitabı, günümüz dünyasını anlamada ve eyleme geçmede çok güçlü bir kaynak olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı onun gibi, Donna Haraway, Rosi Braidotti, Elizabeth Grosz, Paul B. Preciado, Verónica Gago gibi yazarlar dünyayı anlama yolunda bana eşlik ediyorlar. Yine bu yazarların etrafında döndüğü düşüncelerle oldukça paralel bir şekilde çalışmalar üreten sanatçılar bana ilham kaynağı oluyorlar.
İstanbul ve Ankara'da yaşayan bir sanatçı olarak iki şehrin yaşamınızda ve sanatsal üretiminize yansıması nedir? Sanat çevresi anlamında iki şehre dair gözlemlerinizi anlatır mısınız?
İstanbul doğup büyüdüğüm, okuduğum, geniş bir dost ve aile çevresine sahip olduğum evim iken, Ankara ise iş için gelip, pandemi ve karantinaya yakalandığım için kalmaya başladığım ve daha sonra burada yaşamayı tercih ettiğim ikinci evim oldu. Kendini geliştiren ve sanatı anlamaya çalışan bir öğrenci olarak İstanbul’un sunduğu fırsatları olabildiğince kullandığımı düşünüyorum. Ankara ise bu deneyime sahip birinin günlük yaşamda hem ekonomik hem de zamansal kayıplara çok fazla uğramadan çalışmalarını sürdürebileceği bir alan sağlıyor. Bu iki şehrin birliği bende çok çalıştığını söyleyebilirim. Gözlemlerime gelince, 2014’ten beri Ankara’da sergilere katılıyorum ve son dört yıldır bir fiil aktif bir şekilde sanat ortamının içinde yer alıyorum. İlk günden beri buradaki sanat izleyicisi beni oldukça etkilemiştir. Bu anlamda bu kentin çok büyük potansiyel taşıdığına inanıyorum ama gerçekleşen etkinlikleri çok kısıtlı buluyorum. Türkiye’nin en eski ve en başarılı galerilerinden ikisi olan Galeri Nev ve Siyah Beyaz Galeri’nin Ankara’da bulunması; oldukça yüksek bir sayıda sanatçının, yazarın veya entelektüelin Ankaralı olmasına rağmen kentin sanatsal olanakları yok denecek kadar az. Bu açığı bireysel çabalarla kapatmaya çalışan genç bir kitlenin varlığı bana çok umut ve ilham veriyor. Ka Görsel Kültür ve Sanatsal Düşünce İçin Mekan, Yermekân İşbirlikçi Sanat Alanı, Dou Printstudio İşbirlikçi Litografi Atölyesi, Unite Ortak Mekan ve Urban Walks Ankara gibi oluşumları yakından takip ediyorum. Sadece Ankara değil Türkiye çapında etkili olan bu çalışmaların daha uzun soluklu ve derinlikli olması için desteklenmeleri şart olduğunu düşünüyorum. Bu mekanların aktif yürüttükleri çalışmaların aksine bir iki tanesi dışında çoğu müzenin atıl kaldığı düşüncesindeyim. Mesela Devlet Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul’daki kardeşi gibi daha görünür ve de aktif olmalı. Bir diğer mesele de Ankara’da Eskişehir’deki Eldem Sanat Alanı gibi büyük sergilere ve projelere yer sahipliği yapacak vizyonda bir mekânın olmayışı. Birçok serginin Ankara’ya gelememesinin sebebi bu mekansızlıktan kaynaklanıyor. Belediyenin sergi salonları hem ekipman hem de organizasyon olarak oldukça yetersiz ve de etkisiz. Onca güzel sanatlar, mimarlık ve tasarım fakültesi öğrencisi ve çok değerli hocalarının emekleri daha fazla desteklenip görünür hale getirebilir. Tüm bunların eksikliği başta bahsettiğim özverili ve samimice sanatı takip eden izleyiciye bir haksızlık olarak görüyorum.
Atölyenizde ve ajandanızda hangi çalışmalar sanatseverleri bekliyor?
2024’ün yoğun takvimi ardından bu seneyi daha sakin ve dinlenerek geçirmeyi planlıyorum. Buna rağmen Ankara, İstanbul dışında Bursa ve yurtdışında henüz kesinleşmemiş etkinlikler ve workshoplar olacak. Sosyal medyadan bu etkinliklerin duyurularını paylaşıyor olacağım.