Genel

Dünyanın en büyük tehdidi: İklim ve gıda krizi

Abone Ol
BERNA KARATAŞ ESKİŞEHİR İklim krizi dünyanın en önemli sorunlarından biri haline geldi. İklim krizine karşı harekete geçilmezse dünya şiddetli bir gıda krizi sürecine girecek. İklim değişikliği, kuraklık, seller, aşırı sıcaklar ve aşırı soğuklar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddeti artıyor. Bu aşırı hava olayları, yağış rejimindeki değişiklik, aşırı sıcaklık, kuraklık ve doğal afetler tarımda büyük bir sürdürülebilirlik sorununa yol açıyor. Yapılan araştırmalara göre, iklim krizine karşı harekete geçilmezse, küresel gıda üretiminin üçte biri bu yüzyılın sonuna kadar risk altında olacak. Ekolojist Coşkun Özbucak iklim krizi ve gıda krizine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özbucak, iklim değişikliğinin, doğanın eskisi gibi olmayacağını ve yeni türlerin ve yeni sıcağa uyum sağlayanların belki değişime de uğrayarak yaşamlarını sürdürebilme olanağı bulacağı bir süreci anlattığını söyledi. İklim kriziyle beraber hiçbir şeyin bugünkü gibi olmayacağına dikkati çeken Özbucak, doğanın yeniden biçim alacağını ve tüm tabiatın ve canlıların bundan etkileneceğini belirtti. Özbucak tehlikenin büyük olduğunun altını çizerek, “Uyum sağlama gücünde olanlar biçim değiştirerek yaşamını sürdürebilecek. Soğuk ve yeşil kuzeyin yakın zamanda sarı ve kurak bölge olması şaşılacak bir durum değil. İklim değişikliği, bir altüst olmanın adı aslında. Yok oluş süreci aslında. Yeni duruma uyum sağlayan evrim sürecinden başarılı çıkanların yaşam şansı olacak bir süreç” dedi. [caption id="attachment_443492" align="alignright" width="478"] Ekolojist Coşkun Özbucak[/caption] ‘KURAKLIĞIN BİRİNCİ NEDENİ İNSANLAR’ İklim krizine ilişkin yapılan tartışmaların önemli olduğunu söyleyen Özbucak, yapılan projelerin uygulanması gerektiğini ancak bu şekilde anlamlı olacağını da sözlerine ekledi. Özbucak, kapitalist sistemin gelişmesiyle beraber bu sürecin derinleştiğini belirterek, “Her şeyin sorumluluğu insanlara ait. İnsanlar evreni kendi yaşamına göre dizayn etmeye başlaması yaşananlara neden oldu. Doğaya egemen olma, doğayı meta olarak görme yarışı iklim değişikliğini körükleyen bir sürecin adı oldu. Yani sömürünün kapitalist biçimi sanayi fabrikalaşma, kapitalist şehirleşme biçimi doğanın yok edilmesini hızlandırdı. Bu nedenle iklim değişikliğinin diğer adıyla da kuraklığın birinci nedeni insanlardır” dedi İKLİM KRİZİ GIDA SORUNUNA YOL AÇIYOR Özbucak, kuraklık, aşırı yağış ve don olaylarının gıda üretimini önemli derecede etkilediğine işaret ederek şunları söyledi: “Bugün dünyanın neresine bakarsak bakalım bitki örtüsü ve ana üretim bitkileri farklılık gösteriyor. Bunun nedeni bölgelerin iklim farklılıkları değil mi? Ülkemiz bakımından incelediğimizde Akdeniz, Doğu, Ege ve Karadeniz ürünleri farklılığı dikkat çekici. Hele İç Anadolu hep başka. Bitkilerin türü, yağış ve sıcağa göre değişiyor. Denizler de aynı durumda. Okyanus balıklarıyla Akdeniz ya da Karadeniz balıkları farklı. İklim değişikliği, bu farklılıkları değişiminin boyutuna göre etkileyecektir. Okyanus balıkları Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e geldi. Karadeniz’e de Akdeniz balıkların gelmeye başladı. Bunlar iklim değişikliğinin etkileri diye düşünüyorum. Tarımsal gıda olarak baktığımızda da kuraklık ve don, aşırı yağış hem gıda üretimini hem de bitki örtü çeşitliliğini etkilemeye başladı. İklim değişikliğinin gıda sorununa neden olacağını göz ardı etmek, insanlığa (tüm canlılara) zarar verir. Üretim için su ve güneş (belli ısıda) gereksinimi var. Bu gereksinimin altına ya da üzerine çıktığında üretimi olumsuz etkileyeceği için iklim değişikliğinin gıda sorununa neden olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.” TOHUM SORUNU Gıda krizinin nedenlerine tarımın tarım ve gıda şirketleri denetimine geçmesini işaret eden Özbucak, ekolojik dengeyi bozan yatırımların gıda krizinin yaşanmasına sebep olacağını söyledi. Özbucak, gıda krizi konusunda ayrı bir tartışma konusu olarak tohum sorununa değinerek, “Atalık tohumlar yerine bir kere üretilebilen tohumlarla üretim yapılması yarın iklim değişikliğinin hissedilir biçimde yaşamımıza girmesi sonucu doğadaki değişime uyum sağlamayan tohumlar nedeniyle de gıda sorunu yaşanacak. Atalık tohumlar her yıl ekilip yeniden saklandığı için değişime de uyum sağlayabilir. Kısaca bunu vurguladıktan sonra coğrafyamızdaki değişim sonucu su sorunu da ana gündemimiz olacak. Suyun olmadığı yerde yaşam da olmaz” dedi. İKTİDARLAR KRİZİ ÖNLEYEBİLİR İklim ve gıda krizinin sorumlusunun iktidarlar olduğunun altını çizen Özbucak, iklim değişikliği sürecinin sanayi devrimi süreciyle başladığına işaret etti. “Doğa kendi kendine zarar vermez” ifadelerini kullanan Özbucak, “Her şeyi meta olarak değerlendiren anlayışın sonucunu yaşıyoruz. O nedenle iktidarlar sorumlu. Çünkü doğaya müdahale eden yatırımların yasal olanaklarını yaratanlar hükümetlerdir. Örneğin, ormanlık alanda maden ya da enerji yatırımının yapılmasına olanak tanıyan, ruhsat satan hükümetler değil mi? Hırsızlık nedeniyle denir ya, ‘Ev sahibinin suçu yok mu?’ diye. İklim ve gıda krizini önleyecek olan da iktidar sorunudur. Doğayı meta olarak gören değil, doğayla uyumlu gereksinimlere göre planlama yapan sistem ve iktidarlar iklim ve doğa krizini önleyebilir. BM, G 20, AB gibi emperyalist-kapitalist ülkelerin temsilcileri iklim ve gıda krizine karşı alınacak önlemleri tartışması aslında oyalama taktiği. Çünkü sorunun kaynağı kendileri. Sorunu yaratanlar, sorunu çözemez” diye konuştu. ORTAK MÜCADELE VURGUSU Özbucak iklim ve gıda krizini önleme konusunda geç kalınmadığını belirterek sözlerini şöyle sonlandırdı: “Onarma süreci de sancılı olacak ancak doğaya zarar vermek durdurulduğunda doğa kendini yeniler zaten. Burada sorunun çözümünün siyasi-sistem değişikliği olduğu ortaya çıkıyor. İklim ve gıda krizine karşı ekoloji mücadelesi verenler yeterli değil. Bunun kesinlikle siyasi bir dayanağı ve hedefi olmalı. Tek tek hepimize sorumluluk düşüyor. Öncelikle bireyler oturdukları yerden ‘ah vah’ etmeyecekler. Kendilerine en yakın bir örgütlenme içinde yer alarak ortak mücadeleye katılmalılar ki, etki gücü olsun. Çünkü yerellerde yaşanan sorunları diğer yerellerde; ülkemizde yaşanan sorunlarla diğer ülkelerdeki sorunlarla birleştirmek zorundayız. İklim değişikliği ve kuraklık; gıda sorunu bölge, ülke ile sınırlı değil. Uluslararası bir sorun. Hükümetler belirleyici gücü var. Sistemle uyumlular. Sistemi değiştirmek-saldırganlığını durdurmak için çaba harcamak zorundayız. Halk olarak hükümetlere baskı yapmalıyız. Hükümetler karar alıcı olduğu için doğaya uyumlu, ekolojik dengeyi gözeten, her şeyi meta olarak görmeyen hükümetler olarak iklim ve gıda krizini durdurabilir. Emperyalist-kapitalist sistemin gereğini yapan hükümetlerle iklim ve gıda krizini durdurma olanağı yok. Yok oluş hızla devam ediyor. Partilerin, sendikaların, kitle örgütlerinin önemli gündemlerinden bir de bu olmalı ki, çözüm politikaları geliştirilebilsin.”