Dil Bayramımız kutlu olsun; Türkçemize sahip çıkıyor musunuz?

E. Amiral Dr. Ergun MENGI Küresel yaklaşım ve girişimler, ülkelerin sadece ekonomilerini değil, bağımsızlıklarını, sınırlarını ve en önemlisi anadillerini da etkilemeye başlamıştır...

Abone Ol
E. Amiral Dr. Ergun MENGI Küresel yaklaşım ve girişimler, ülkelerin sadece ekonomilerini değil, bağımsızlıklarını, sınırlarını ve en önemlisi anadillerini da etkilemeye başlamıştır. Yıllardır her alanda öz Türkçe kelimeler kullanılması sık sık dile getirilmesine rağmen birçok kişi, “hangi kelimemiz öz Türkçe; birçok kelime Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan, İngilizceden dilimize girmiş ve halk bunları kabullenmiş, değiştirilmesi güçtür. Teknoloji çağında bunlara alışmamız lazım” diyerek, ya karşı çıkmakta veya tehlikeyi küçümseyerek göz ardı etmektedir. Ama “Bugün atılan adım, geleceği şekillendirir” sözü de bu düşünceye en başından karşı çıkmaktadır. Dünyada 6-7.000 dil olduğu ve bunlardan 2.000 lisanın okunup yazıldığı bilinmektedir. Türk dili bu lisanların en eskillerinden birisidir. Kaşgarlı Mahmud tarafından 1077 yılında yayımlanan Dîvâni Lugati’t-Türk, Türk dilinin lehçelerine ve dilbilgisi kurallarına ait bilgilerin yanı sıra Türk kültürüne dair önemli bilgileri de içerir. Rus kimliğinin kabulü 16 yüzyılın ortalarındadır. Rusların gelişmesinde en önemli şahsiyet Çar I.Petro (1670-1725) ilk iş olarak alfabe reformu yapmıştır. Avrupa’daki Roma Egemenliğindeki resmi dil olan Latinceye ilk karşı çıkan Fransızca olmuştur. Joachim Du Bellay tarafından 1549 yılında yayımlanan “Defensee illustration de la Langue Française” (Fransızca Lisanının örneklerle savunulması) adlı bildiri günümüzün Fransızcasının doğumu olarak kabul edilebilir. İngilizce ilk sözlük 1604’te basılmıştır. Kısacası, tüm bu lisanların temeli Türkçe’den 500 yıl sonra atılmıştır. Konfüçyus ''.... bir milleti, ülkeyi bölüp parçalamak isterseniz, öncelikle dillerini bozarak ise başlayın” demektedir. İşte bunun için, hiçbir şey dil kadar önemli değildir...'' Halkın yaşam tarzları, beklentileri değişiyor. Herkes yoğun çalışıyor, bir koşuşturma içinde hayatla mücadele ediyor, maalesef bu koşuşturma içindeki yurttaşımız ve tüm anayasal ve tüzel kurumlar Türkçemizin günden güne bozulduğunu görmekte, ancak bir umursamazlık ve hatta aymazlık içinde sadece izlemektedir. Sorun aslında bu kadar çok yoğun çalışmaktadır. Çünkü herkes çok yoğun çalışırsa, düşünen kimse kalmıyor. Dilin en önemli özelliği konuşmak kadar okumak, anlamak ve yazmaktır. Ama okuma yazmanın başlangıç noktası olan “Alfabe” Latince AB anlamına gelen Alfa, Beth harflerinin okunuşlarının yan yana getirilmesiyle oluşmuştur. Biz de bunu Alfabe yerine “ABC” diye almalıydık Nitekim günümüzde bu kitaplarda Alfabe yerine ABC adını kullanan yazar ve basımevleri bulunmaktadır. Gençlerin ve hatta genç kalanların, alışveriş merkezi (AVM) veya internet lisanı adı verilen değişik konuşma şekline girmesi Türkçe’de alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur. Sokaktaki mağaza tabelalarından tutun da basit kuaför, doktor tabelalarına kadar bir İngilizce özentisi had safhadadır. İnsanlarımız üzerlerinde ne anlama geldiğini bilmediği İngilizce yazılı gömlekleri (T-Shirt demeye dilim varmıyor) giymektedirler. Üzerinde FDNY (Fire Division New York - New York İtfaiye Teşkilatı) veya NYPD (New York Police Department- New York Polis Teşkilatı) yazılı tişörtü rahatlıkla giymektedir. Aynı kişi, üzerinde İETT (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel) veya ASKİ (Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi) yazılı tişörtü giyer mi merak ediyorum. Giyim-kıyafet şirketleri, öncelikle, kıyafetlerin ölçülerini Türkçe yapması lazım. Bugün Türkçeleri varken, yurttaşların X Small (XS), Small(S), Medium(M), Large (L), X Large (XL) kelimelerini kullanmakta ve hatta size’ı (bedeni) nedir diye sormaktadır. Bunların Türkçelerini Küçük (K), 2 Küçük (KK), Orta (O), Büyük(B), 2 Büyük (BB), 3 Büyük (BBB) şeklinde kullanıma sokmak, giyim firmalarının ve giyim ile ilgili Ticaret Odalarının, Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) görevi olmalıdır. İhraç edilen ürünlerde, Norveç’in yaptığı gibi, etiket bilgisi Türkçe ve İngilizce birlikte yazılabilir. Diğer taraftan konut alanında yeni yapılan yerleşkelere verilen Mashattan, Windowist Tower, Selenium Retro9, Airlife City, Vantage Ümitköy, Parl Elegance Konutları gibi isimler aslında çok rahatsız edici. Nedir bu isimler, ne anlama geliyor, niçin bu isimler veriliyor hiç düşündünüz mü? Sadece isme bakıyor ve kullanmaya başlıyoruz, sorgulamıyoruz. Bu konutlara yerleşen vatandaşın yerleşkenin adını değiştirme şansı olmadığından, bu isimleri vermenin gerekçelerini konut şirketleri halka açıklamak zorundadır. Site ilanı var “Central Park”, herkese NewYork’daki merkezi büyük parkı anımsatıyor. Devlet görevlileri her şehre central park yapacağız diyorlar. Neden merkez, ana veya Türkçemizde merkezi anlamına gelen Sarı ve Altın kelimelerini kullanmayız. Yine birçok konut ve araba şirketi, tanıtım yerine daha havalı geldiğini düşündükleri Fransızca “Lansman (Lancement)” kelimesini güncel hayatımıza sokmaya çalışmaları ve bu kelimenin üst düzey devlet görevlileri tarafından kullanılması ayrı bir üzüntü kaynağıdır. Tehlike sadece Türkçe için değildir, tüm dillerde benzer sorunlar vardır. Küreselleşme çağında Türkçedeki bozulma kabul edilemez bir seviyeye gelmiştir. Maalesef kamu kurumları dahi isim, kısaltma ve tabelalarda bu yanlışlığa ortak olmaktadır. Bu böyle mi devam edecek? Her yeni teknolojik gelişme veya yeni oluşumlarda yer alan yabancı kelimeyi dilimize mi dolayacağız, yoksa onlara Türkçe karşılıklar mı bulacağız? 20 Temmuz 1936, Köşkte akşam yemeği ve Montrö’den Boğazlar Sözleşmesinin sonucu bekleniyor. Cevat Abbas’ın oğlu gelir adı Mustafa Kemal’dir (Atatürk ona genellikle Anafarta diye seslenir). Atatürk, lise son sınıfta okuyan Mustafa Kemal’i yemeğe çağırır ve odada her zaman bulunan kara tahtanın başına geçirerek Fransızca şehir anlamına gelen “Ville” kelimesini yazmasını ister. Genç Kemal doğru şekilde yazdıktan sonra Atatürk sorar “Bu kelimenin Türkçe karşılığı bulabilir misin Kemal”. Kemal biraz etrafına bakındıktan sonra “Türkçe’de vilayet ve vali kelimelerini hatırlayabildim Atatürk’üm” diye cevap verir. Atatürk çok mutlu olur . Cumhuriyet döneminde, Türkçe Dilinin zenginleştirilmesi ve korunması maksadıyla Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de kurulmuştur. Atatürk 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Birinci Türk Dili Kurultayını Dolmabahçe Sarayı'nda icra ettirmiş ve kurultaylar her iki yılda bir 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılmıştır. Cemiyetin adı 1936'daki kurultayda Türk Dil Kurumu (TDK) olarak değiştirilmiştir. Atatürk, vasiyetinde yer alan 6. Madde ile miras gelirlerini Türk Tarih ve Dil Kurumuna bırakmıştır. TDK’nın yanısıra Dil ve Tarihimizin Üniversite seviyesinde geliştirilmesi ve uzmanların, öğretmenlerin yetiştirilmesi maksadıyla 09 Ocak 1936’da açılışı Atatürk’ün tarafından yapılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuştur. TDK’nın devlet himayesindeki dernek statüsüne 1951 yılında son verilmiştir. Bu tarihten sonra TDK özerk bir statüye kavuşmuştur. Bu durum devletten destek almayı engellediyse de özerk yapı kabul edilebilir bir durum yaratmıştır. Ancak, 1982 Anayasası (134. Madde) ile TDK ve Türk Tarih Kurumu (TTK), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AYK) adı altında kamu tüzel kişiliğine dönüştürülmüştür. Yeni dönemde AYK başkanı atama yoluyla göreve getirilmekte olup bu gelişme ile TDK özerk yapısını kaybederek giderek siyasileşmiştir. TDK’nın kurulduğu yıllar ve takip eden Cumhuriyet döneminde, birçok yeni kelime Türkçemize kazandırılmıştır. Cankurtaran; Ambulans kelimesini almamışız, onun yerine “Can-Kurtaran” demişiz. Hoş şimdi hepsi Ambulans oldu. Gün-Aydın: ne güzel kelime, sabah ışığıyla aydınlanan yeni güne başlarken, “Günaydın” diye selamlaşmak. Ayakkabı; “Potin” der Fransız ayağa giydiğimize, biz çarık deriz. Sonra iskarpin demişiz, sonra en güzel kelimeyi bulmuşuz. “Ayak-kabı”. Gözlük, Sözlük, taşıyan anlamına gelen Taşıt kelimesi muhteşem şekilde sözlüğümüze katılmıştır. Milletvekili; Parlamenter, yine bazıları bu yabancı kelimeyi alıp hemen kullandılar. Ama çok güzel kelimemiz var “Millet-vekili”, yani Cumhuriyet yönetiminde Milleti temsil eden, yani onun Meclisteki vekili, “Milletvekili”. Atatürk tarafından yazılan geometri kitabıyla, Türkçemize, üçgen, kare, açı gibi geometri ifadeleri kazandırılmıştır . Bu dönemde Türkçe’nin özleştirilmesi devlet politikası olarak görülmüş; “yabancı kelimelere Türkçe karşılık bulma” kampanyasında Bakanlıklar, Halkevleri seferber edilmiş; ajans, radyo ve gazeteler işbirliğine çağrılmış, okullarda okutulan ders kitaplarında “arı Türkçe” kullanılması istenmiş ve yeni kelimeler hergün gazetelerde yayınlanmıştır İlerleyen yıllarda, zamanın etkili lisanı olan Fransızcadan birçok kelime sözlüğümüze girmiştir. Ancak yabancı sözcüğün tercüme edilerek karşılığı olan Türkçe kelimeyi sözlüğümüze dahil etmek yerine, özellikle tüketim malzemeleri, Fransızcada okunduğu şekliyle alınmıştır. Bazı kelimeleri, bundan sonra bu aynı hataları tekrarlamayalım diye, burada özetliyorum. Örneğin; Sutyen: (Kadınların kullandığı iç çamaşırı) Fransızca “destek” anlamına gelen “sutyen” kelimesi aynen okunduğu gibi Türkçemize sokulmuştur. Hâlbuki onu sutyen değil de Fransız’ın dediği gibi “destek” olarak adlandırabilirdik. Gardırop: Elbise Dolabı demektir. Bu kelime “koruma” anlamına gelen “garde” ile “elbise“ anlamına gelen “robe’u” birleştirerek kullanan Fransızcadan aynen alınmıştır. Hâlbuki Fransızcası “Elbise koruyucu” olan bu kelimeyi biz de “elbise dolabı” olarak alabilirdik. Döpiyes: Etek-ceket kadın elbisesi demektir. Bu da Fransızcadan alınmıştır. Fransız “iki” anlamına gelen “deux (dö)” ile “parça” anlamına gelen “piece” yi birleştirmiş ve kadınların kullandığı etek-ceket elbiseye “ikiparça-döpiyes” demiştir. Biz neden aynı elbiseye “iki-parça” adını vermemişiz de “Fransız’ın “döpiyes” ini almışız. Nankör (Non-Coeur- Kalpsiz), Bonkör (Bon-Coeur- İyi Kalpli) kelimeleri de Fransızcadan Türkçemize girmiştir. Vites: Fransızca “hız” anlamına gelen “vitesse” den gelmiştir. Biz Fransız’ın “hız” olarak adlandırdığı kola, tembellik yapıp, onun dediğini almışız. Direksiyon da aynı, istikamet demek, biz arabanın dümenine “istikamet” adını verememişiz. “Kokpit”.Uçak pilot mahalli ve yarış arabası sürücü kısmına kokpit (cockpit-İngilizce “horoz dövüş çukuru”) diyoruz. Acaba hangimiz pilot kabinine “horoz çukuru” adını yakıştırıp Türkçemizde kullanırdık. Aynı şekilde Türkçemizde yer alan Nal kelimesi, at nalının İngilizcesi Horseshoes yani at ayakkabısı. Biz at ayakkabısı demeye kalksak içimizden bir gülme gelir. Bereket Türkçesi “Nal” olarak var da onu da horsşhuuz diye Türkçemize almamışız. Television; hem Fransızcasında hem de İngilizcesinde “Uzaktan Görüş” demektir. Almancaya ise, “Televizyon” olarak alınmamış, yerine “Uzaktan görüş-Farn-sehen” olarak dahil edilmiştir. Ancak Kuruluş Dönemi sonrasında da, kısmen de olsa, çok güzel Türkçe kelimeler lisanımıza ilave edilmektedir. Örneğin: Buzdolabı: Refrigerator veya Frijider kelimelerini almamışız. Üstelik bugünlerde “Soğutucu, dondurucu” kelimeleri kullanılmaktadır. Bilgisayar; “Computür” çıktı, bazıları aynen alıp kullanmaya kalktı. Bilgileri depolayan bu alete çok güzel bir isim bulduk; “Bilgi-sayar”. “Data” yerine “veri” kelimesi çok güzel uymuştur. “Print-out” yerine “çıktı” gibi. Bazı yemek yerlerinde ve lokantalarda görüyorum, Self-Servis yerine “Seç-Al” yazmışlar. Anlamıyla bütünleşik, Türkçemize kazandırılmış hoş bir kelime. Duty Free kelimesi güzel bir şekilde “Serbest Bölge” şeklinde veya “Gümrüksüz Alan” şeklinde Türkçemize kazandırılmıştır. Havaalanlarında Duty Free yazılarının yanına Türkçesi de yazılırsa güncel yaşamımızda daha çok kullanabiliriz. Eylemi veya işlevi anlatan cümledeki kelimelerin baş harflerinin kullanılmasıyla yeni kelime üretme Yabancı dilbilimcilerinin karşılığı olmayan kelimeler için güzel bir uygulaması vardır. Dilbilimcileri, yapılan işi anlatan veya bir nesneyi, kurumu tanıtan cümlenin baş harflerini alıp yeni kelime üretmişlerdir. Bazı örnekler aşağıdadır. “NEWS-Haber” kelimesinin, (teyide muhtaçsa da) İngilizce Kuzey-Doğu-Batı-Güney, yani çevreye tanımlayan yönlerin baş harfleri (North-East-West-South = News) alınarak türetildiği söylenmektedir. POS Cihazı: “Point of Sale- Satış Noktası”, baş harfleri kullanılarak türetilmiştir. Biz niçin POS cihazı diyoruz? Hâlbuki 1990’larda hayatımıza giren “Cash register-para kayıt edici”, Türkçemizde “yazar kasa” olarak hak ettiği yeri bulmuştur. USB: “Universal Serial Bus” yani “Evrensel Veriyolu” anlamına gelen kelimelerin baş harflerinden oluşturulmuştur. Biz de “taşıma bellek” diyebiliriz. LED; Tasarruflu lamba. İngilizcede, bu lambayı anlatan “Light-Emitting Diode (LED)- Işık Yayan Diod” kelimelerin baş harflerini alınmıştır. Biz bu lambaya Türkçemize özel bir kelime bulabilirdik. PET: (Poli Etilen Tereftalat-PET). Biz ise aynen PET şişe olarak alıp kullanmışız. Biraz tembeliz. Umursamıyoruz. ATM; İngilizcede “Otomatik Vezne Makinesi” anlamına gelen “Automatic Teller Machine” cümlesinin baş harfleri alınarak türetilmiştir. Ancak bir bankanın türettiği “bankamatik” kelimesi hemen hemen tüm bankalar için kullanılır olmuştur. Brunch (Breakfast- Lunch), İngilizce kahvaltı ile öğle yemeğinin ilk ve son hecelerini alarak, sabah ve öğle yemeği karışık zengin içerikli yemeği “Brunch” şeklinde tanımlamış. Biz Kahvaltı ötesi veya geniş kahvaltı dememiş Brunch’ı alıp kullanmışız. Özenti içinde miyiz, yaratıcı mı değiliz bilemiyorum. Diğer taraftan futbol sporuna son yıllarda giren ve çok tartışılan VAR sistemi, “Video Assistance Referee-Video Yardımcı Hakem” cümlesinin baş harflerinden oluşmuştur. Halbuki aynı uygulama “Görüntülü Değerlendirme Sistemi (GDS)” adıyla voleybol Federasyonunca yıllardır uygulanmaktaydı, ama biz GDS yerine İngilizce VAR kelimesini kullanmaya başladık. Aslında Türkçe de benzer uygulamalar yapılmış ve halk tarafından kabul görmüştür. AVM; Hayatımıza ve Türkçemize “Shopping Center, Mall” şeklinde girmesine rağmen, Alış-Veriş Merkezi (AVM) olarak güncellenmiş ve günlük yaşam dilimize çok yakışmış ve Türkçemize kazandırılmıştır. İHA-İnsansız Hava Aracı güvenlik ve savunma sektöründe çok gündemde olan bir cihaz, ilk başlarda “Yueyvi” (UAV-Unmanned Air Vehicle) şeklinde adlandırıldı ama sonradan geliştirilen İHA kelimesi ile Türkçemize yeni bir kelime kazandırıldı. Ama benzer şekilde yaşamımıza giren ve İngilizcede “erkek arı” anlamına gelen “Dron” kelimesine maalesef Türkçe bir kelime bulamadık. KOBİ; “Küçük Orta Büyüklükte İşletme” tabiri yerine, onun yerine baş harflerinden oluşan “KOBİ” kelimesi kullanılmaktadır. “AKBİL”, de çok güzel bir örnektir. Akıllı Biletin ilk heceleri kullanılarak türetilmiştir. Cuma-ertesi ve Pazar-ertesinden, Cumartesi ve Pazartesi kelimeleri mükemmel bir şekilde türetilerek lisanımıza kazandırılmıştır. Yabancı kelimelerin en çok kullanıldığı alanlardan birisi de spor dallarıdır. Fransızlar futbolda “Gol” (İng. Goal) yerine “But (büüüü)” diye bağırmaktadırlar. Ofsayd (İng. Off Side) yerine “oyun dışı” anlamına gelen “Hors-jeu” kullanmaktadırlar. Ama Türkiye’de tüm kelimeler hemen hemen İngilizcesinin Türkçe okunuşu şeklinde kullanılmaktadır. Bunlardan, Köşe Atışı (Korner yerine), Serbest Vuruş (Free kick yerine), Başlama vuruşu (Santra-Center yerine) gibi Türkçeleştirdiklerimiz de bulunmaktadır. Santrfor (Center-forward), ofsayt/off-side (çizgi dışı, oyun dışı) v.b birçok kelime Türkçeleştirilememiştir. Diğer sporlara bakacak olursak: Teniste de aynı şekilde; TV sunucusu, maalesef servis atan sporcu, oyunu kazanamadıysa, “kırmak” anlamına gelen İngilizce “Break” ifadesini kullanmaktadır. Servisi karşılama” anlamında da ritörn (İng.return) kelimesini kullanmaktadırlar. Bazı sunuculardan, çok komik şekilde, yarı Türkçe yarı İngilizce “iyi ritörnleyemedi” gibi ifadeleri duymak insanı gerçekten üzmektedir. Diğer taraftan, basketbolda TV sunucuları ve köşe yazarları sayesinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artık “Bench (Oturma sırası)” yerine “kenar” ifadesini kullanmaktadırlar, “fast-break” yerine “hızlı hücum” v.b çok güzel yeni ifadeleri basketbol lisanına kazandırmışlardır. Tenisten-Boksa, Futboldan-voleybola, eskrimden-buz hokeyine Türkçe ifadeleri dilimize kazandırmak için federasyonlar, basın mensupları ve AYK dil konusunda el-ele çalışmalı ve en önemlisi halk desteğini eksik etmemelidir. Almanya, İtalya ve Fransa, dillerini koruma ve geliştirmek için tüm yabancı film ve dizilere seslendirme (dublaj) zorunluluğu getirmiştir . Aslında, alt yazılı orijinal bir film yerine seslendirme yapmak çok masraflıdır. Ancak, bu ülkeler lisanlarının İngilizce kelimelerle bozulmasını önlemek maksadıyla seslendirmeyi mecbur tutmuşlardır . Dilimizi kaybetmek demek, benliğimizi, kimliğimizi kaybetmek demektir. Türkçemizdeki bozulma sürdürülemez hale gelmiştir. Türkçesi varken İşlevsel yerine niçin fonksiyonel, salgın yerine pandemi, artı, olumlu yerine pozitif, olumsuz, eksi yerine negatif, etkin yerine aktif, nesnel yerine objektif, dayatmak yerine empoze etmek, ara sınav yerine midterm, özgün yerine orijinal, simgesel yerine sembolik kullanırız. . Bugünkü Korana günlerinde entübe hasta ifadesi çok kullanılıyor. Bu kelime intube (içboru) anlamına gelen, hastanın nefes alabilmesi için boğaza boru sokulmasıdır. Neden borulu hasta demeyiz ki. Çok mu komik geliyor dilinize? Türkçemizin korunmasında, başta TDK olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıklar, belediyeler, meslek odaları, spor federasyonları, RTÜK, televizyon ve müzik kanalları, basın, öğretmen, yazar, anne, baba kısaca tüm bireylere ve kurumlara önemli sorumluluklar düşmektedir. Bernard Shaw diyor ki, “Herkes neden, nasıl diye sorar, ben ise olmayanı hayal eder, neden olmasın derim”. Dilimize kurumlarımızla, halkımızla sahip çıkmamızın, “Neden Olmasın” demenin zamanı gelmiştir ve bu yozlaşma böyle devam etmemelidir. Ziya Gökalp derki “Başka dile uymaz annenin sesi / Her sözün, ararsan, vardır Türkçesi”. Mehmet Akif Ersoy: Bu anlayışı, Safahat Kitabında, 100 yıl öncesinden şu şekilde dile getiriyor. “Biraz değişmeli artık bu eski zihniyyet...Lisâna hiç yenilik sokmayın! demek: Cinnet. Düşün ki böyle midir bizde? Şüphesiz. Ne gezer! Delîli: Kendi sözündür... Kimin, benim mi? Evet! Ne söylemiştim? Unuttum... Canım şu “zihniyyet!... Beğenmedin mi? Fransızca yok mu “mantalite”? Onun mukâbili (karşılığı)... Zâten budur ya dert, işte! Tasarrufâtını (uygulamalarını) aynen alırsak İngiliz’in, Fransız’ın, ne olur hâli, sonra, şîvemizin? Lisânın olmalıdır bir vakâr-ı millîsi (Milli saygınlığı), O olmadıkça müyesser (kolay) değil teâlîsi (Yücelmesi). Karamanoğlu Mehmet Bey, Karamanoğulları Beyliği’nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamıdır. Aklı ön plana koymuş ve bilim adamlarına çok değer vermiştir. Anadolu beylikleri içinde Türkçeyi resmi dil olarak kabul eden ilk beyliktir. Şair Yusuf Yanç bu güzel uygulamayı aşağıdaki dizelerde anlatmaktadır. Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayımlamıştı; 'Bugünden sonra, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya' diye, Hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri, Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey, Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı? Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet, Mağazanın süper, hiper, gros market, Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard, Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon, Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin girişinde welcome, Çıkışında goodbye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın body guard, Sanat ve meslek pirlerinin duayen, İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? Sekinin, alanın platform, merkezin center, Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik, Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum, Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayımlamıştı... Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı? “Bugün atılan bir adım, geleceği şekillendirir” sözünü esas alarak; dilimize özgü yeni kelimeleri lisanımıza ve özellikle günlük kullanımımıza kazandırmalıyız. Yabancı kelimelerin kullanılmasının kişileri daha aşağıda, özenti içinde gösterebileceğini unutmamalıyız. Dilimizi korumak, Türkçemize sahip çıkmak, mücadele ister emek ister çalışmak ister tembellik yapıp yabancı lisanda üretilen kelimeyi kullanmak kolay olanıdır. Ama zor olanını yapmak, dilimizi, güzel Türkçemizi korumak, onu zenginleştirmek için mücadele etmek gerekir. Zaman süratle geçmektedir. Biraz Türkçe lütfen.