Kavramsal protest sanatçı ve yazar Erhan Us, 2018 yılında yayımlanan ve Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde ders olarak okutulan “Dijital Prestij: Teknoloji, Sosyal Medya ve Marketing Üzerine” isimli kitabında irdelediği dijitalleşme, toplum üzerindeki yansımaları ve teknolojinin insan sosyolojisi üzerine etkileri hakkında bilgi verdi
NAZ AKMAN/ ANKARA - Covid-19 virüs salgınıyla birlikte tüm dünyada ivme kazanan dijitalleşme beraberinde dijital dönüşümü de getirdi. Salgının dijital dönüşümün hızlandırıcısı olarak kabul edildiği bu dönemde, ulusal ve küresel ölçekli pek çok şirket, kurum, kuruluş, yatırımcı dijitalleşme becerilerine yönelik yatırımlarda bulundu. Aynı dönemde virüs tedbirleri kapsamında teknolojinin kullanımı ve yaygınlığı da değişkenlik gösterdi. Özellikle online hizmetler, e-ticaret kavramı, robot hizmetler, temassız dijital ödemeler, online konserler, müzeler, sergiler, toplantılar, çevrimiçi pek çok uygulama günlük hayatın vazgeçilmez unsurları haline geldi. Kavramsal protest sanatçı ve yazar Erhan Us, salgın döneminden önce teknolojinin insan sosyolojisi üzerine etkileri, sosyal medyanın toplumda yarattığı dönüşüm, sanal bağımlılıklar, stratejik ve dijital marketing hakkında ulusal ve uluslararası gazete ve dergilerde yayınlanan köşe yazılarından oluşan ve Hipokrat Kitabevi tarafından basılan “Dijital Prestij: Sosyal Medya, Teknoloji ve Marketing Üzerine” kitabında dijitalleşmeyi farklı boyutlarıyla ele alıyor. Us’un, Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde ders olarak okutulmaya başlanan kitabının içeriğini ve son dönemlerde dijitalleşmeyle beraber hayatımıza giren yeni kavramları tartıştık. Kitabının yanı sıra eserleriyle beş kıtada, 30’a yakın ülkede sergi alanı bulan Us aynı zamanda ülkemizde kavramsal protest alanda tanınan sanatçılardan da biri. Dijital dönüşüm, dönüşüme ayak uydurmayanlar yani direnenler, yeni pazarlama türünden biri olan influencer marketing ve bu işi yapan kişiler, sansür, şöhret ve sosyal medyada takipçi kavramlarını tek tek irdeleyen Us; Berkeley'in 1700'lerin başında “Var olmak algılamaktır. Ağaçlar, onları algılayan birileri olduğu sürece vardırlar. Issız bir ormanda bir ağaç devrilse kimse duyar mı? Peki duyulmamışsa bu olay gerçekleşmiş midir?” sözünü hatırlatarak, “En iyisini bile yapıyor olsak, ürettiğimiz herhangi ürün / değerden kimsenin haberi olmasa, bu eser, ürün.. vb. var olmuş sayılır mı?” dedi. Us, “Dijitalde, birey, ilgi çekici olmayan hikayesini kolaylıkla manipüle edebilir” Kitleleri ve ilgiyi birbirine bağlayan temel kavramın hikâye olduğunu söyleyen Us, bireyin dijital ortamdaki varlık sürecine ilişkin “Hikâyeler; kimlik, zaman ve mekan sınırını aşar, neden-sonuç bağları ve aidiyet yaratırlar. Dijitalde ise birey, ilgi çekici olmayan hikayesini kolaylıkla manipüle edebilir ve istediği formatta yeni kimliklerle tüketim öğesi hâline getirebilir. İnsanın düşünen bir hayvan olmasından biraz daha fazlası; bilgilerini aktarabilen bir hayvan oluşudur ki evrimsel-psikolojik süreçler sebebiyle, hikâye anlatıcılığımız edebî temelli olmaktan ziyade hayati amaçlar için başlar, dedikodu ile evrimleşir. Yaşam mağaralardayken bile duvarlara çizilerek paylaşılan deneyimlerin ilkel anlamda da olsa şaşkınlık, korku, şiddet veya zaferler üzerine olduğunu biliyoruz. Bugün en çok satan hikâyeler gibi. Eklenen başlıklar da; dram, cinsellik, magazin ve aptallaşma” diye konuştu. “Bürokrasi yaratıcı insanların cehennemidir” Teknolojik çağda dijital dönüşüme ayak uydurmayan, geleneksel alışkanlıkları sürdüren ve yeniliğe açık olmayan kişi ve kurumların direnişine ilişkin konuşan Us, “Her ürünün olduğu gibi, yaşam tarzı veya araçlara da yeni tanıştığında direnenler vardır. Dijital dönüşüme girmek istemeyen organizasyonlar, kurumlar, insanlar... Artık bu, fiziksel görünümünüzün aynada yansıması gibi, varlığınızın yansıması meselesi zira e-devlet hesabı, TCKN, e-postalar bile bunun bir parçası. Artı değer üretmek için her zaman vizyona ihtiyaç var, QR kod kullanımı buna en güncel örnek. 2016'lardan beri bunun kullanımı teşvik ediliyor ancak salgın zamanı insanlar onu daha çok restoran menülerine temas azalırken tanıdı. Bu noktada resmi mercilerin, kurumların, havayolu, müze, galeri... hepsinin eksiği olduğunu söylemek mümkün. Eş zamanlı olarak yasaların yetersizliği de sıklıkla göze çarpar (bürokrasi yaratıcı insanların cehennemidir), vergilendirilebileceği fark edilene kadar vizyonsuz yöneticiler birçok gelişmeyi görmezden gelmeye bayılır. Hatta sanat piyasası pandemiyi bekleyene kadar satışa açık yapılan sergilerde dijitale ağırlık verseydi, bugün Trendyol’da tablo mu satılır diye mızmızlanmazdı. Bunu ülkenin her alanında görmek mümkün. Bir çalışan, üstüne bir yenilik hakkında bilgi verir, ‘bunu uygularsak yenilikçi ve değer üreten bir yaklaşım olur’ der, üstler de çoğunlukla maliyet veya vizyonsuzluk gibi sebeplerle bu tarz inovatif fikirleri reddederler. Bu noktada elbette hem motivasyon hem aidiyet, hem de iş hacmi kaybı yaşanır. Hatta yakın zamanda yaşadığımız yangın felaketine bakarsak, çevre, vatandaşın kalan güveni ve uluslararası itibar kaybı da listeye eklenir. Öte yandan haberlerde ise doğru yazılım ve tanıtımla birleştirilemediği için gazete, dergi gibi geleneksel mecraların da Y, X ve önceki jenerasyonlar tarafından tüketimi istenilen hacimlere ulaşamıyor. İzleyicinin habere ulaştığı frekans, onun günlük gazete okuyan birine göre algı ve stres eşiğini de değiştirdiğinden, tepkiler de değişerek, uygulanan kimlik siyasetinin olumsuz etkilerinden en büyüğünü, kutuplaşmayı besliyor. Trol manipülasyonu, dezenformasyon, basındaki baskı ve yozlaşma da cabası” değerlendirmesinde bulundu. Bireylerin dijital dünyada davranış biçimleri Sosyo-psikolojik yaklaşımla bireylerin dijital alandaki davranışlarını değerlendiren Us, ilgi bağımlılığı, onaylanma arzusu ve statü endişesi kavramlarını bu perspektifte ele alarak, “Dijitaldeki davranışların tamamına yakını ilgi bağımlılığı, onaylanma arzusu ve statü endişesi ile açıklanabilir. Instagram’ın beğeni sayısını gizlenebilir hâle getirmesi gibi küçük bir şey bile, geniş çapta sosyo-psikolojik değişiklere yol açıyor. Bir gruba ait olun ya da olmayın, görevleştirilen her şey şekilciliğin bir parçası hâline gelir. Toplum; gündüz kuşağı, bugün kim ne giymiş, bu hafta kim elenmiş programları, 27 selfie arasından hangisi daha çok beğeni alır gibi endişelerle beslenirken bir bakmışsınız kendini tanımaktan aciz milyonlarca insan; fikri-muhakeme yeteneği olmayan, tek gündemi; samimiyetsiz kabullenilme endişesi olan, dış referanslı robotlara dönüşmüş. İletişimi roller ve kalıpları aşamayan bu insan toplulukları, şeffaflık barındırmayan, kendi tasarladığı ve tüketim öğesinden başka bir şey olamayacak ‘persona’lar ile dijitalde savrulup duruyor” dedi. Sosyal medyada influencer trendi Us, sosyal medya kullanımına bağlı gelişen terimlerden biri olan, pazarlama tekniği iken günümüzde artık bir meslek haline dönüşen çoğunlukla sosyal medya fenomenlerinden oluşan influencerlara ilişkin, “Vasıfsız ve mesleğini / tutkusunu dijitale taşımamış insanlara 'influencer' prestiji yüklenmesi, konuşmayı bile beceremeyen, içi boş birer reklam unsuru olarak influencerın yeni bir ünlü türünden farkı olmamasına yol açtı (henüz büyük ölçüde fark edilemese de). Sonunda, kurumlar arasında pinpon topuna dönen bu ‘influencer’lar güvenilmeyen, iyi-kötü ürün gönderen herkesi tanıtan reklam panoları olup sönüyorlar. Sönmeleri esnasında yeni kategorilere geçerlerse bir süre daha popüler kalsalar da hatırlanmayacak ünlüler olmak için bu, oldukça yersiz bir taviz” diye konuştu. “Çok takipçiye sahip olmak, iyi içeriğe sahip olunduğu anlamına gelmez” Geleneksel medyaya oranla pek çok kişinin sosyal medyadan alternatif bağımsız içerikler üzerinden gündemi takip ettiğini ifade eden Us, bu noktada yayınlara uygulanan sansür, görmezden gelme, olayları çarpıtma gibi unsurların haber kaynağının güvenilirliğini zedelediğini ifade etti. Son olarak sansür ve sosyal medyada çok takipçiye sahip olma ile yine bu platformlar üzerinden ünlenmeye ilişkin şöyle konuştu: “Veri kirliliğinin babası sansürdür. Ana akımda her şeyin biraz kalitesizleştiğini, kolaycılığa kaçtığını görürüz ama Gezi Parkı protestolarında penguen belgeseli, yangında panda haberi verirseniz birileri sizi izlememeye başlar. Bu güvensizlik ortamında birey, doğal olarak dijitale ve güvendiği mecraların hızlı yayın yapabildiği sosyal medyaya akın eder. Tabii burada da spekülatif, manipülatif içeriğin çok yaygın olması, trol baskınları ve II. Dünya Savaşı sonrası ‘marketing’ ve ‘kişisel tercihler’ adları altında normalleştirilen post-gerçekliğin hakikati eğip bükmesi yöneticilerin sıklıkla işine gelir. Sonunda, birçok mecra güvenilmez olarak adlandırıldığında ise dijital, vasıfsız bireylerin aptallaşmalarla çok izlendiği ve donanımlıların az izlendiği bir ekosisteme dönüşür. Ve bu şekilde bilginin ulaşılabilir olması, ulaşılabildiği anlamına gelmez (yüksek okur-yazarlık yüzdelerine rağmen). Diğer taraftan dijitalin her alan gibi olumlu ve olumsuz yönleri var elbette; yine de çok rağbet gören ürün ve hizmetlerin içinin daha boş olduğu, burada da yapabileceğimiz bir yorum. Ünlenmeyi, her şeyin yalnız ve ancak paraya dönüşmesini amaç sayan liberal kapitalist köleler; bütün üretimi buna endekslemiş olsalar da anlam, sorumluluk ve yüksek amaçlar varlığını her zaman sürdürür. Dünyaca tanınmış olmak için çok aptal, kaba, basit veya sansasyonel bir iş yapmanın sıklıkla yeterli olduğu sistemlerde, vizyonsuz yöneticiler de değer üreten / üretebilecek yetenekleri dijitalde keşfetmekten acizdirler. Yani liberal kapitalizmin sanatı endüstrileştirdiği görülmüştür de, sanatlaştırdığı görülmemiştir. Bireylerin bile ünlenirken teşhir / kaba içerik sayesinde metalaştığı dijitalde, çok takipçiye sahip olmak, iyi içeriğe sahip olunduğu anlamına gelmez.”
Editör: Ahmet Ertüm